02/12/2015 | Yazar: Kaos GL

Herkesin kolayca hayatlarından çıkardıkları bir insanı ben neden içimden çıkaramıyordum?

Lara olmak Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Tülay Akdemir Kavcı’nın Ferze rumuzuyla 10. Kadın Kadına Öykü Yarışması’nda Benim Bedenim Benim Kararım Özel Ödülü alan öyküsü: Herkesin kolayca hayatlarından çıkardıkları bir insanı ben neden içimden çıkaramıyordum?

Ne zaman camdan dışarıyı izlese, yüzünün yarısı göz hapsimdeydi. Yüzüne düşen dalgalı saçlarını uzun parmaklarıyla çekerken buğday rengi teni, çıkık elmacık kemikleri daha da belirginleşiyordu. Saçlarına günışığı değdikçe resmini çizmek istiyordum. Saçlarını, gülümseyen yüzünü, umutla bakan gözlerini, gülerken damarları beliren boynunu… Lara’nın yüzü cama dönüktü, dışarıda kar yağıyordu. Bedenini kar tanelerinin arasına saklayıp kanatlanmak, uçup gitmek istiyordu besbelli. Lapa lapa yağan kar, cama değdikçe camda su olup süzülüyordu.

 Öğretmenim dünyanın en önemli bilgisini veriyormuş edasıyla bize not tuttururken ben defterime başı bir kadın olan kuş resmi çiziyordum. Öğretmenime yakalanmış, ders dışı bulduğu bu eylemim karşısında beni azarlamış, Lara hariç tüm sınıf bana gülmüştü.

Teneffüste Lara’nın yanına gidip “ nasılsın” diye sormak istedim ama her zamanki gibi kalbim deli gibi atmaya, ellerim titremeye başladı. Bugünde konuşamayacaktım, kızdım kendime. Neden bu kadar zordu Lara’yla konuşmak? “Merhaba arkadaşım, ?” demek benim için kolay değildi. Utangaç bir yapım vardı, insanlarla kolay kolay iletişim kuramazdım. Kısık sesle konuşurdum, ne kadar uğraşırsam uğraşayım ses tonum yükselmezdi. Sanki insanlar sürekli beni izliyordu. Yanlış bir şey yapmamı bekliyorlardı ve yanlış bir şey yaptığımda da benimle dalga geçiyorlardı. Yinede sosyal olamamak, özgüven eksikliğim Lara’yı gördüğümde nefesimin kesilmesine cevap olamıyordu.

Lara’nın iki sıra arkasında oturuyordum, o bazen arkasına döner bana gülümserdi. Her defasında bu gülümsemenin benim için olduğumdan emin olmazdım. Lara’yla iki yıldır aynı sınıftaydık ama ben ona en fazla üç cümle kurmuştum. Oysa Lara sınıfta hatta okulda dedikodu yapmayan, insanlarla dalga geçmeyen tek insandı. Bazen onun kibarlığını kıskanıyordum, sakin ve sevecen tavrına hayran oluyordum.

Ah işte. Beyaz Atlı Prens Ali! Lara’nın yan sınıftaki sevgilisi. Ali’den hoşlanmıyordum, yakışıklılığına, kızların ilgisine güvenen havalı birisiydi. İkisini birbirlerine yakıştıramıyordum, onlar iki farklı dünyaydı bana göre. “ Lara onda sevecek ne buluyor” diyordum kendi kendime. Ali yine elini Lara’nın omzuna atmıştı, yine sinirden titriyordum. Önüme dönüp Matematik çözmeye başladım. Ne zaman bu manzarayı görsem ya da hatırlasam beni tutan tek şey Matematik oluyordu. Lara’yla aramda çözülemeyen denklemi çözememek beni Matematik dâhisine dönüştürüyordu

Sabah okula gittim, herkes gruplaşmış konuşuyor. Bu durum kesinlikle taze kan: Dedikodu!  Kulak misafiri oldum. Gülümsüyordum, içimden “ kötü bir insanım” diyordum ama yinede gülümsememi engelleyemiyordum. Lara Ali’yi terk etmiş. Nedeni dedikodu malzemesi... Kimisi Ali kesinlikle aldattı diyordu, cümleler uzayıp gidiyordu. Bana göre Lara Ali’yi sevmediğini anladı, onu terk etti. Lara’nın amcasının ilişkilerini öğrenip onaylamaması da bir ihtimaldi.

Bildiğim kadarıyla Lara’nın anne babası bir kazada ölmüş, amcasıyla kalıyormuş. Lara evine kimseyi götürmezdi “ amcam arkadaşlarımı eve götürmeme izin vermiyor” diyordu, duyuyordum. Otoriter bir amca diye düşünerek insanlarda ısrar etmiyordu.

Lara iki gün okula gelmedi. Geldikten sonra da sessiz ve mesafeliydi insanlara, gerekmedikçe kimseyle konuşmuyordu. Bazen Ali’nin onu köşeye çekip barışmak için ikna etmeye çalıştığını görüyordum. Lara her defasında “ hayır” diyordu. Lara’nın yanına yaklaşamıyordum, herkesten, galiba kendisinden de uzaklaşıyordu. Ayrılık acısı değildi bu, nedenini çok merak ediyordum ama Lara’ya yakında olamıyordum. Bu durumu kabullenmenin tek yolu her zaman yaptığım gibi hayal kurmaktı. O hayallerde Lara’yla dosttuk, Dünya Turuna çıkıyor, aynı üniversiteye gidiyorduk. Beraber ev tutmuş ben onun resmini çiziyorum o bana şiir okuyordu. Aynı şeylerden mutlu oluyorduk: Dünyamda yalanla umut arasında kocaman boşluk vardı.

Pazartesi sendromunun zorluğuyla yine okuldaydım. Okulun kapısından girer girmez herkesin elinde kâğıtlar, hararetli konuşmalar… Merakla etrafa bakarken bana selam dahi vermeyen Rüküş Neslihan yanıma gelip “ ne olduğunu duydun mu”  dedi heyecanla,“ hayır” anlamında başımı salladım. “ Lara sapıkmış, hasta hasta!” diyerek el kol hareketi yapıyordu. Elinde bir kâğıt, kollarını salladıkça yüzüme değiyordu. Aniden durdu, elindeki kâğıdı elime tutuşturdu: “oku anlarsın” dedi. Kâğıdı okumamla yırtmam bir oldu. Neslihan kâğıda yaptıklarıma aldırış etmeden anlatıyordu: “ Ali Lara’nın mesaj şifresini biliyormuş, girmiş hesabına. Lara’yı özlüyormuş, neler yaptığını merak ettiği için izinsiz Lara’nın yazışmalarını okumuş. Lara bir kadına “ sana aşığım, seni öpmek istiyorum” demiş. “Anladın mı beni, Lara bir kadına âşıkmış” dedi Neslihan. Sussun istedim ama konuşamadım, hareket edemedim. O konuşurken arkamı dönüp sınıfa gidebildim.

Titriyordum, düşüncelerim, kalbim tüm vücudum titriyor, hatta sarsılıyordu. Lara bir kadına âşıktı! Ellerimi bacaklarımın arasına sıkıştırdım, titremem geçmiyordu. Kafamın içi bomboştu, her şey kocaman bir hiç!

Sınıftaki herkes hep bir ağızdan konuşuyordu: O sapığı aramıza alamayız artık, defedelim. Kimisi onunla soyunma odasında yalnız kalmam, ya bana dokunursa, bir diğeri onunla aynı tuvaleti paylaşmam diyordu. Hiçbir zaman ortak fikirleri olmayan bu kişiler 5 dakikanın sonunda tek fikirde buluşmuştu: “ Lara’yı aramızda istemiyoruz, çeksin gitsin bu okuldan.” Bu insanları midem kaldırmıyordu. Beynimin içindeki ses tekrar ediyordu “ Lara sapık! Bir sapıkla ne işim var benim ama Lara iyi bir insan. Bana, başkalarına kötü davranışı olmamış bir insan. Hayır, onu düşünmemeliyim konuşmamalıyım” diyordum kendime ama kalbim ağrıyordu. Başımı iki taşın arasına almışlar eziyorlardı sanki. Kendimi okuldan dışarı attım, nefes alamıyordum.

Ertesi gün olaylar daha kötü bir hal almıştı. Öğrenciler Lara’yı okul idaresine şikâyet etmiş, onu okulda istemediklerine dair dilekçe vermişler. Veliler bu çılgınlığa dâhil olmuş “ Çocuğumuzun ahlaklı eğitim almasını istiyoruz, ahlaksız arkadaşları olsun istemiyoruz” diye üst mercilere dilekçe vermişler. Böylece küçük şehirde büyük olay başladı, tüm şehir öğrenecekti. Bir insana “git kendini öldür” demenin diğer yoluydu.

Herkes hafiyeliğe soyunmuş, Lara’nın hayatı herkesin ağzında sakızdı artık. Konuşulanlardan Lara’nın amcasını neden hiç görmediğimizi anladım. Lara’nın anne babası ölünce amcası Lara’ya bakmak istememiş ve onu Yetiştirme Yurdu’na vermiş. Lara 10 yıldır yurtta kalıyormuş. İnsanlar öğrenip acımasın, ona farklı gözle bakmasınlar diye Yetiştirme Yurdu’nda yaşadığını gizlemiş. Kendimden utanıyordum, dünyamda kocaman yeri olan Lara’nın neler yaşadığından, ne kadar yalnız olduğundan habersizdim. Herkesi bencillikle suçlarken bencil olduğumu görmek canımı acıtıyordu. 

Günler birbirini kovalıyor, Lara okula gelmiyordu. Kimsenin Lara’yı unutmaya niyeti yoktu, dedikodunun dozu düşmüyordu. Ben insanların Lara’ya hissettikleri nefret karşısında artık isyan etmeye başlamıştım. Bazen çığlık atarcasına: “bırakın bir insan nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşasın, bize ne” demeyi çok istiyordum ama bunu söylersem beni de Lara gibi hedef tahtasına koymalarından korkuyordum. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Ali “ ben onu terk ettim, onda normal olmayan bir şeyler olduğunu hissediyordum” diyerek ahlaklıyı oynuyordu. Başta cezalandırılması gereken Ali’yken kızların ilgisiyle ödüllendiriliyordu.

Uyuyamıyordum, içimdeki kavga uyutmuyordu beni. Herkesin kolayca hayatlarından çıkardıkları bir insanı ben neden içimden çıkaramıyordum? Çaresizliğim baş ağrımla birleşince uyuma isteğim işkenceye dönüşmüştü. Yatağımda ıstırabımla uzun süre boğuştuktan sonra nihayet bedenim uykuya yenik düşmüştü.

Yavaşça açılan kapının gıcırdayan sesine fırladım yatağımdan. Lara karşımda durmuş, bana bakıyordu. Kekeleyerek “buraya nasıl geldin” diyebildim, konuşmadı. Yanıma geldi, elimi tuttu, beni kendine çekti. Parmaklarını yüzümde gezdirdi, eğildi dudağımdan öptü. Fırladım yerimden, Lara yoktu, elimi dudağıma götürdüm, dudaklarım ıslaktı, çok gerçekti rüyam. Lara her yanımı sarmıştı, kalbim kuş kadar hafifti. Kendimi yere bıraktım “yoksa ben Lara’ya aşık mıyım?” diyerek hıçkıra hıçkıra ağladım. İnsanlar bana da “sapık, hasta” diyecekler. Annem babanda bana aynı gözle bakacaktı, hatta beni hayatlarında istemeyeceklerdi. Korkuyordum, yalnızdım. “Lara bu olanlarla nasıl başa çıkıyor, ben baş edemiyorum!”

Değer verdiğim bir öğretmenim vardı, ağlamaktan kızarmış gözlerimle onun yanına gittim, Lara’yı sordum. Öğretmenim önce bir şey söylemek istemedi ama perişanlığımı görünce “ Lara nakil yaptı, artık bu okula gelmeyecek. Durumu tüm okulda konuşulunca okula gelmek istememiş odasından çıkmıyormuş” dedi Lara’yı bulmalı içimdeki acıyı paylaşmalıydım. Adresini bilmediğim yurdu aradım, bulamadım, defalarca şehrin gidilecek her yerine baktım, yoktu. Amaçsızca yürürken küçük bir park gözüme ilişti, adımlarım oraya gitti. Kendimi buz tutmuş ağaçların gölgesine attım.

Gözlerim karla güneşten kamaşırken belirli belirsizdi sureti. Elinde bir dal parçası, kara yazı yazarken dünyasına hırsız gibi girdim. “Karda izler bırakıyorum, avcılar peşime düşsün”* en sevdiğim şiirlerden dedim. Lara ürkmüştü “ Elif” diyebildi, “ burada ne işin var?” Ben “seni arıyordum” Lara’nın gerginliği sesine yansımıştı “ Neden, beni yargılamak için mi?” “Hayır, seni merak ettiğim için seni anlamak istediğim için buradayım.” Lara bir banka oturdu, daha sakin görünüyordu. Bende onun yanına oturdum. Bir süre konuşmadan oturduk. Güneş Lara’nın saçlarında dans ediyordu, kendimi kalbime teslim ettim. “ Resmini çizmek istiyorum!” Lara’nın bakışları “neden” diyordu.“ çünkü güneş ışığı saçlarına değdikçe bakışların alev alıyor” Muhtemelen yanaklarım sadece soğuktan değil utançtan da kıpkırmızıydı. Lara da utanmıştı, yinede gülümsüyordu.

“ Gidiyor musun?” dedim. Lara’nın gülümsemesi yarım kalmıştı. “Gitmiyorum, beni gönderiyorlar” dedi sinirle. “Ali ve arkadaşlarım yüzünden hakkımdaki dedikodular yaşadığım yere kadar ulaştı. Müdürlerim öğretmenlerim, arkadaşlarım hepsi duydu. Okulu değiştirmeyi düşünüyordum ama Müdürler beni istemiyor. Sanırım onların namusuna leke sürüyorum” dedi, üzgündü, kızgındı. Bir eşyaymışım gibi beni gözden çıkarıyorlar. Bu şehirden sürüyorlar.” Lara gidiyor, onu bir daha görememe düşüncesi canımı acıtıyordu. “ Onlara söylenenlerin yalan olduğunu söylesen…”Lara cümlemi tamamlamama izin vermedi, gerçeği suratıma tokat gibi vurdu.“ Söylenenler doğru, ben kadınları seviyorum, birkaç yıldır kendimin farkındayım.”

Lara’yı hayal kırıklığına uğratmıştım, özür diledim ama o gitmek için ayağa kalktı. Ben “Mesajlaştığın kadına âşık mısın, bunu bilmeye ihtiyacım var” dedim, Lara tekrar oturdu. Duygularımdan utanıyordum ama o kadını kıskanıyordum. Lara’nın gözleri dolmuş, ağlamamak için kendini zorluyordu. “Duygularımın farkında olmayan bir kadını sevdim, karşılıksız aşk canımı acıttı. Bir süre sonra yüzünü görmediğim birisiyle yazışmaya başladım. Aşık değildim, bir kadına ‘sana aşığım’ demenin hayalini yaşamak istedim, yaşadım.” gülümsedik. “ Senin cesaretine, gücüne hayranım” dedim sesim titremeden.

Lara “Ali’yle neden çıktığımı merak ediyorsun değil mi?” Aslında artık merak etmiyordum, Lara’nın konuşmaya ihtiyacı vardı. “ Çünkü bu toplum kadın erkek ilişkisine ‘normal’ diyor, bunun dışına çıkma çıkarsan seni dışlar süreriz diyor. Kendimi yaşamadıktan sonra hayatın ne anlamı var. Sonunda kendimi yaşayacak cesarete ulaşınca Ali’ye haksızlık etmemek ve kendim olmak için onu terk ettim. Keşke en baştan onunla çıkmasaydım!” Lara üzgündü ama sanki her şey açığa çıktığı içinde rahatlamıştı. “ Senin kadar rahat ve cesur olmayı çok istiyorum” dedim. “ Kendini kabullenip sevdikçe cesaretin ortaya çıkacak” dedi Lara, gözlerime tatlı tatlı bakıyordu. İçimdeki kavga çığlık gibi büyüktü, biliyordum Lara çığlığımı duyacaktı ama her şey boğazımda düğümdü, sesimi duyuramıyordum. Derin bir nefes alabildim ve ona “ Korkuyorum Lara, fırtınaya kapılıp yok olmaktan korkuyorum.” Lara kolumu tuttu, kalın kıyafetlerime rağmen elinin sıcaklığını hissediyordum. “Seni fırtınada yalnız bırakmayacağım.” dedi.

Dalgalı saçları gözüne düşmüştü, elimi uzattım, parmaklarımla saçını alnından kulağına doğru sürükledim. Kulağının arkasına koydum saçını ama duramadım, işaret parmağım kulağına, oradan yüzüne dokundu, oradan dudağına… Dudaklarının çizgisinde parmağım gözlerim donakalmıştı. Dolaptan şeker çalarken annesine yakalanan çocuğun elini arkasına saklaması gibi elimi arkama savurdum. Lara kulağına dokunduğum andan itibaren konuşmadan bana bakıyordu.

Hava kararmış biz ısınmak için yürüyorduk. Lara “ neden bu kadar geç kaldın” dedi. O an’a kadar anlamamıştım, sınıfta dönüp gülümsemesi bana, kalbimeymiş. Konuşamadım, Lara ellerini montunun cebine koymuştu. Elimi onun montunun cebine koydum, elini tuttum. Lara elimi sımsıkı sıktı. Ellerimiz birbirine kenetli bir süre yürüdük.  Seni ve kendimi sevmeye cesaret etmek istiyorum, gitme” dedim. Gözleri gözlerimde kızıl bir alev gibi kalbime bakarken yurdun kapısına geldik…

*Karda İzler: Ahmet TELLİ


Etiketler: kadın
İstihdam