26/04/2025 | Yazar: Suay Yüksel

Bugün 26 Nisan Lezbiyen* Görünürlük Günü. Lezbiyen* aktivistler, yaşanan hak ihlallerini ve lezbiyen* hakları mücadelesini anlattı.

 Lezbiyen* aktivistler anlatıyor: “Lezbiyenliğin gücünü yeniden hatırlamamız gerekiyor” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Bugün 26 Nisan Lezbiyen* Görünürlük Günü. Bu sene 21-27 Nisan tarihleri arasında kutlanan Lezbiyen* Görünürlük Haftası’nın dünya geneline yayılarak ileriki yıllarda tüm ülkelerde kutlanması dileğiyle. Gün geçtikçe artan stigmatizasyon, baskı, mizojini, nefret söylemleri ve politikaları; lezbiyen* görünürlüğünün, temsiliyetinin ve destek mekanizmalarının arttırılması adına güçlü bir ses çıkarmayı gerekli kılıyor. Bu noktada yüksek sesle haykırıyoruz: Lezbiyen*lerin varoluşlarından bu yana, cis-heteropatriyarka ve homofobi ile maruz bırakıldıkları katmanlı ayrımcılık, dışlanma, görmezden gelme ve fetişleştirme pratikleri ortadan kaldırılmalı ve buna dair hem dayanışma hem de iyileşme ağları örülmelidir. Lezbiyen* kimliğinin, aktivizminin çeşitliliği, kapsayıcılığı ve kesişimselliği kabul edilmeli ve kutlanmalıdır.

“Lezbiyen görünürlüğüne ışık tutmak için tek bir günden daha fazlasına ihtiyacımız olduğu açıktı”

Lezbiyen* Görünürlük Günü’nün kökenleri, 1990-1992 yılları arasında Kaliforniya’da düzenlenen ve kısmen Batı Hollywood şehri tarafından finanse edilen bir etkinliğe dayanıyor. Yıllar içinde tek bir günlük kutlamaya evrilen Lezbiyen* Görünürlük Günü, 2008 yılında Birleşik Krallık’ta kutlanarak Stonewall ve UK Black Pride gibi kuruluşlar tarafından destek gördü. Lezbiyen* Görünürlük Haftası ise 2020 yılında Diva Dergisi’nin yayıncısı Linda Riley tarafından genişletilerek yeniden hayata geçirildi ve o günden itibaren Amerika, Birleşik Krallık, Avustralya başta olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde büyük bir ilgiyle kutlanıyor.

Riley, 2022 yılında The Advocate’e verdiği röportajda Lezbiyen* Görünürlük Haftasına dair şunları söylüyor:

“2020 yılında Lezbiyen Görünürlük Haftası'nı hayata geçirdim. O zamana kadar her yıl Lezbiyen Görünürlük Günü düzenleniyordu, ancak bu yeterli değildi. Lezbiyen görünürlüğüne ışık tutmak için tek bir günden daha fazlasına ihtiyacımız olduğu açıktı.

Lezbiyen Görünürlük Haftası'nı yaratmamın bir başka büyük nedeni daha vardı. LGBTQ+'daki L harfinin giderek daha fazla marjinalleştirildiğini fark etmiştim. Ben gururlu bir cis-lezbiyen ve gururlu bir trans destekçisiyim. Ancak LGBTQ+ komünitesindeki pek çok kişi, cis-lezbiyenleri transfobiklerle bir tutmaya başlamıştı ki bu temelde doğru değildi. Cis-lezbiyenlerin büyük çoğunluğunun kapsayıcı olduğunu bir kez ve herkes için gösteren bir anlatı oluşturmaya yardımcı olmak istedim. Biz kesişimseliz. Bu kelimeyle ilişkilendirilen tüm olumsuz çağrışımları ortadan kaldırmak istiyoruz. İşte bu nedenle Lezbiyen Görünürlük Haftası boyunca hem cis hem de trans tüm lezbiyenleri kutluyor ve merkeze alıyor, aynı zamanda tüm LGBTQ+ kadınlar ve nonbinaryler ile dayanışma gösteriyoruz.”

Türkiye’de neler oldu: Kaos GL Türkiye’nin lezbiyen* hakları konusunda en kapsamlı ilk yayınını çıkardı

2024 yılı 26 Nisan Lezbiyen Görünürlük Günü kapsamında Kaos GL Derneği tarafından hazırlanan “Lezbiyen*lerin İnsan Hakları Raporu” açıklanmıştı. Raporun lansmanında, lezbiyen*lerin hayatın her alanında insan hakları ihlallerine maruz bırakıldıkları ve lezfobinin çok katmanlı ayrımcılıkların kesişiminde yer aldığı dile getirilmişti. 2007 yılından bu yana Kaos GL tarafından düzenlenen Kadın Kadına Öykü Yarışması, Feminist Forum, Aslı Alpar tarafından hazırlanan Jinekolog Muhabbetleri yazı dizisi, pandemi döneminde gerçekleşen Lezbiyen* Buluşmaları gibi etkinliklerin ve çalışmaların lezbiyen*lerin görünürlüğü açısından büyük önem taşıdığını belirtmişlerdi. Lezbiyen*lerin, lezfobi ve bifobiye kamusal alanda, istihdam ve çalışma hayatında, sağlığa erişimde, adalete erişimde, eğitim hakkında, ifade ve örgütlenme özgürlüğünde ve barınma konusunda coğrafi çeşitlilik fark etmeksizin günlük hayat pratiklerinin her noktasında maruz bırakıldıklarını da eklemişlerdi. Bu kapsamda “norm-dışı” kimliklerinden ötürü hak ihlallerine maruz kalmanın düşük özsaygı, sosyal izolasyon, depresyon gibi sonuçlar doğurduğu ve lezbiyen*lerin nitelikli bir eğitim hayatına ve kazançlı bir istihdama erişmeleri önünde engel oluşturduğu ortaya çıkmıştı.

Rapora göre, toplumsal cinsiyet karşıtı anlatılar küresel olarak bir paradigma değişikliği yaratıyor. Muhafazakâr ideolojiler tarafından körüklenen cinsiyetçiliğin lezbiyen*lerin temel hak ve özgürlüklerinden faydalanmaları önündeki olumsuz etkileri ise heteronormativite, transfobi, ırkçılık, ahlakçılık, sağlamcılık, mülteci düşmanlığı gibi kesişimsel ayrımcılık pratikleriyle derinleşiyor. Lezbiyen*ler kendilerini korumak için sıklıkla görünmez olmak zorunda bırakılırken, çocukluktan yetişkinliğe maruz bırakıldıkları bu şiddet ailede, eğitim hayatında, kamusal alanda, iş yerinde ve sosyal çevrede de devam ediyor.

Raporun lezbiyen*lerin insan hakları durumuna dair sonuç gözlemlerinden bazıları ise şöyle:

·       Türkiye’de mevzuatta koruyucu önleyici mekanizmaların yetersizliği ve adalet sisteminin toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki işlevsizliği sebebiyle lezbiyen*lere karşı işlenen nefret suçları ve nefret söylemleri etkin soruşturulmamakta ve yargılanmamaktadır.

·       Kamusal alanda lezbiyen*ler önyargı, nefret ve kötü muameleyle karşılaşırken bu hak ihlallerine karşı kolluk kuvvetlerine başvuru yapmaktan ve süreci yargıya taşımaktan çekinmektedirler. Bunun sebebi, kolluk kuvvetleri tarafından da maruz kalınabilecek taciz ve cinsiyetçi, ahlakçı, transfobik, vb. çoklu ayrımcılık deneyimleri; mevcut cezasızlık pratikleri dolayısıyla yargı mekanizmalarının hayatta kalan açısından olumlu sonuç vereceğine olan inançsızlıkları sebebiyle adalete erişememektedir.

·       Lezbiyen/ biseksüel kadınlar ve non-binaryler, başta iş başvuruları olmak üzere her konuda cinsiyetçi/ transfobik/ lezfobik ayrımcılıklarla karşılaşmakta, istihdam edilememe riski nedeniyle de açık kimlikleriyle çalışma hayatına katılamamaktadırlar.

·       Eğitim yurtlarında yapılan düzenlemelerde “genel ahlaka aykırı davranış”, “iffetsiz yaşam sürme” gibi kapsamı belirsiz, yoruma açık kriterlere başvurularak lezbiyen/ biseksüel kadınlar, non-binaryler ve interseksler aleyhine eğitim ve barınma hakkını ihlal eden uygulamalar yaşanmaktadır.

·       Özellikle cinsel sağlık ve üreme sağlığına erişimde lezbiyen*lere dönük ayrımcılık içermeyen, ahlakçı ve fobik olmayan, kapsayıcı hizmetler bulunmamaktadır.

“Lezbiyen*lerin karşılaştığı en temel sorun toplumun, bedenine sahip çıkan kadınla derdi olması”

26 Nisan Lezbiyen* Görünürlük günü kapsamında lezbiyen* aktivistler ile insan hakkı ihlallerine dair de konuştuk.

İlk söz Damla Umut Uzun’da. Uzun, lezbiyen*lerin “erkeklere ve ataerkil normlara hitap ettiği ölçüde” makul, görünür ve yer yer “kabul edilebilir” olduğunu belirterek, lezbiyen*lerin maruz bırakıldıkları hak ihlallerine dair şunları şöyledi:

“Lezbiyen*lerin sorunları her zaman dümdüz homofobi diyemeyeceğimiz kadar karmaşık oluyor aslında. Temel hak ve hizmetlerden diğer tüm LGBTİ+’lar kadar yararlanamamanın ötesinde karşı karşıya kalınan ayrımcılıklar en başta kadın düşmanlığıyla katmanlanıyor; onun üzerine de bazen transfobi, bazen bifobi, bazen ahlakçılıkla bezenerek derinleşiyor. Mesela etrafınıza baktığınızda kamusal alanlardan, iç mimariye, gördüğümüz reklamlardan yiyip içtiklerimize kadar toplumsal cinsiyetli bir dünyada yaşıyoruz. Ve maalesef ki bu dünya ataerkil ve erkolara hitap etmeli… Lezbiyenler de bu yüzden “erkeklere ve ataerkil normlara hitap ettiği ölçüde” makul, görünür ve yer yer ‘kabul edilebilir’ oluyor. Öte yandan kendi istediği gibi yaşayan, evlenmeyen, çocuk yapmayan, istediğini giyen istediğiyle sevişen hele ki erkeklerle sevişmeyen kadın görmek istemiyorlar, kaba etleri yanıyor nedense… Bu yüzden bence lezbiyen*lerin karşılaştığı en temel sorun toplumun, bedenine sahip çıkan ve cinselliğini özgürce yaşayan kadınla derdi olması. Bu da koskoca bir kadın düşmanlığı ve ikiyüzlülük işte.”

Lezbiyen*lerin gündelik yaşam pratiklerinin her anında hak ihlallerine maruz bırakıldıklarını ekleyen Uzun, konuya dair şöyle söyledi:

“Daha geçen sene iki tane depremzede kız kardeş “lezbiyen sanıldıkları” gerekçesiyle yerleştirildikleri yurttan atılmıştı; Ebrar Karakurt ve Melisa Vargas ‘erkek gibi lezzo’ linçi yemişti; iki kadın öpüştükleri gerekçesiyle bir mekândan atılmıştı… Bunlar yalnızca bildiklerimiz duyduklarımız. Şu an kaç tane trans lezbiyenin cinsiyet kimliğinden dolayı ev bulamadığını, kaç lezbiyen kadının veya non-binarynin jinekologda ayrımcılığa ve kötü muameleye maruz kaldığını, kaç interseks lezbiyene zorla tıbbi müdahale uygulandığını ya da kaç lezbiyen kadının zorla evlendirildiğini bilmiyoruz. Bunlar, verisini tutamadığımız ama her an her yerde yaşandığını bildiğimiz hak ihlalleri. O yüzden lezbiyen deyince aklına male-gaze pornodan başka bir şey gelmeyen iki yüzlü toplumlar ve devletler, sezaryenle kürtajla ne giyip ne giymeyeceğimiz ya da kimi sevip sevemeyeceğimizle uğraşacağına bu gerçek sorunlarla uğraşsın, acil.”

“Devlet desteğinin olduğu sığınma evleri gibi alanlar da tuğla yerine ayrımcılıkla örülmüş durumda”

Lezbiyen*lerin çok katmanlı hak ihlalleriyle karşı karşıya bırakıldığını ifade eden Seçin Tuncel ise sağlık, barınma ve eğitim başlıklarının bu ihlallerin en yoğun yaşandığı alanlar olduğunu dile getirdi:

“Lezbiyenlik” kavramı, tarihsel bağlamda hem bir yönelim hem de bir direniş alanı olarak karşımıza çıkıyor. Mesela bir dönem politik lezbiyen kelimesini çok duyardık.

Ancak günümüzde, özellikle toplumsal cinsiyetin ikili kalıplarından uzaklaşan deneyimlerle birlikte bu kavramın içeriğinin de dönüştüğünü hep birlikte deneyimliyoruz.  Hem kimliklerin akışkanlığına hem de kesişimsel mücadele biçimlerine daha fazla alan tanıyan bu deneyimin güzellikleri kadar ne yazık ki zorlukları da var. Çok katmanlı hak ihlalleriyle karşı karşıya kalıyoruz ama bu ihlallerin en yoğun yaşandığı alanlardan birkaçının sağlık, barınma, eğitim hizmetleri olduğunu söyleyebilirim. Sağlık çalışanlarının heteronormatif ve cis-normatif yaklaşımları, lezbiyen* lerin kimliklerini açıklamalarını zorlaştırıyor ve bu durum doğrudan sağlık hakkı ihlaline dönüşüyor.

Eğitim ve barınma gibi temel hak alanlarında da lezbiyen* olma deneyimi, ayrımcılığı büyütüyor. Özneler, aileleriyle yaşadıkları çatışmalar nedeniyle evsiz kalabiliyor veya devlet destek mekanizmalarına ulaşamıyorlar. Çünkü devlet desteğinin olduğu sığınma evleri gibi alanlar da tuğla yerine ayrımcılıkla örülmüş durumda. Bu da kişileri daha kırılgan ve güvencesiz kılıyor. Aynı zamanda okul ortamında da hem akran zorbalığı hem de eğitimcilerin dışlayıcı tutumları, güvenli bir öğrenme hakkını ortadan kaldırıyor.

“Lezbiyen* görünürlüğünün nasıl bir zeminde inşa edildiğini konuşmamız gerekiyor” diyen Tuncel, konuyla ilgili şunları ifade etti:

“2024’e kıyasla 2025’te görünürlük açısından kısmi bir artış yaşanmış olabilir; ancak bu görünürlük, her zaman koruyucu veya güçlendirici bir şeye dönüşmüyor. Lezbiyen* aktivistlerin sosyal medyada daha fazla yer bulmaları ya da bazı medya mecralarında temsil edilmemeleri, çoğu zaman transfobik, biyolojik indirgemeci ya da fetişleştirici bir biçimde gerçekleşiyor. Özellikle anti-TERF tartışmalarının gölgesinde, lezbiyen* olma deneyimi daha da politikleşiyor; bu durum hem tehditleri hem de dayanışma olanaklarını artırıyor. Sonuç olarak, 2025’te lezbiyen* olma deneyimi, hâlâ patriyarkanın, heteronormativitenin ve cis-normatif yapının farklı biçimlerde yeniden üretildiği bir mücadele alanı. Ancak bu deneyimin tanımı artık daha geniş: Biyolojik cinsiyetin ötesine geçen, toplumsal cinsiyet kimliğiyle kesişen, sınıfsal, etnik, engellilik gibi başka birçok eksende çarpışan bir yerden tanımlanıyor. Bu yüzden bugün, yalnızca görünürlüğü değil, görünürlüğün nasıl bir zeminde inşa edildiğini ve kime ne kadar alan açtığını da konuşmak gerekiyor.”

“Mücadelemizi sürdürüyoruz”

Lezbiyen*liğin gücünü yeniden hatırlamamız gerektiğini belirten Defne Güzel de şu ifadeleri kullandı:

“Bizim lezbiyen*’liğin gücünü yeniden hatırlamamız gerekiyor. “Lezbiyen mezbiyen” diyerek lezbiyenleri, boşanmış kadınları, çocuk doğurmayan ve makbul kadın olmayan herkesi aynı sepete koyan “akıl”a karşı verebileceğimiz mücadele de birlikte. Çünkü biz lezbiyenlerin, queerlerin, feministlerin, transların, kadınların hatırlamamız gereken bir durumu var. Hepimiz hedefteyiz.”

Nefret politikalarına karşı birlikte ve burada olduğumuzu hatırlatan Güzel, konuya dair şöyle söyledi:

“Lezbiyen* mücadelesinin tarihi kazanımlarla dolu. Bu kazanımların bize şimdi daha fazla ilham olması gerekiyor. LGBTİ+ karşıtı yasa tasarısı, LGBTİ+ karşıtı aile politikaları karşısında hepimiz denetlenmek, yok sayılmak isteniyoruz. Fakat geçmişte de olduğu gibi buradayız, mücadelemizi sürdürüyoruz.”

Kaos GL tarafından hazırlanan Lezbiyen*lerin İnsan Hakları Raporu’na ulaşmak için tıklayın.

Özgür Renkler Derneği tarafından hazırlanan “Aile Yılına” Lezbiyen* Manevra raporuna ulaşmak için tıklayın.


Etiketler: insan hakları, kadın, medya, yaşam, çalışma hayatı, barınma, aile, sağlık, siyaset, sağlık hakkı, özel haber
İstihdam