13/02/2007 | Yazar: Kaos GL
‘İşte Duygu Zafer tam da bunu yapmış 43. sayıdaki tüylü, aşklı, duygulu yazısında. Yazıyı okuyunca "işte canavar gibi bir kadın" dedim. Milyonlarca hetero/lezbiyen pısırık, sinik, ezik kadının arasında dik bir baş. Kadın sıcaklığı hissediliyor yazının her satırında.’ Lezbiyenler Duygu Zafer’in mektuplarını yorumluyor.
‘İşte Duygu Zafer tam da bunu yapmış 43. sayıdaki tüylü, aşklı, duygulu yazısında. Yazıyı okuyunca "işte canavar gibi bir kadın" dedim. Milyonlarca hetero/lezbiyen pısırık, sinik, ezik kadının arasında dik bir baş. Kadın sıcaklığı hissediliyor yazının her satırında.’ Lezbiyenler Duygu Zafer’in mektuplarını yorumluyor.KAOS GL
[[Kadınımın mektuplarına cevap]] - Duygu Zafer
Meltem
Sevgili Lezbiyenler,
Dışımızdaki dünya sadece lezbiyenliğimizi değil bir bütün olarak kadınlığımızı, kadın dünyamızı eziyor, hırpalıyor, sindirmeye çalışıyor. Bu acımasız curcunanın içinde KAOS GL birbirimize açılan sıcak bir pencere. Dergiye tüm eşcinseller yazmalı ve içlerinden ne geliyorsa onu yazmalı. Birbirimizin sesini duyabilmek için o kadar az fırsat var ki KAOS GL gibi bir fırsatımız varken bari rahatlığı, içtenliği yaşayabilelim. Bize yabancı olan ve çoğu kez kimliğimizi saklayarak yaşamak zorunda olduğumuz dünyada dışa vuramadığımız enerjimizi gönlümüzce KAOS'a taşıyabilelim. İşte Duygu Zafer tam da bunu yapmış 43. sayıdaki tüylü, aşklı, duygulu yazısında. Yazıyı okuyunca "işte canavar gibi bir kadın" dedim. Milyonlarca hetero/lezbiyen pısırık, sinik, ezik kadının arasında dik bir baş. Kadın sıcaklığı hissediliyor yazının her satırında. 45. sayıdaki Eleştiri mektupları ise çok şaşırttı beni. Gül'ün midesi bulanmış, Hacer önyargılardan ürkmüş. Boş verin be kızlar! Bırakalım duygu hepimizin hissettiği ama yazmadığı/yazamadığı bu güzel duyguları dile getirsin. Biraz da önyargılı heterolar düşünsün bizim cinselliğimiz üzerinde. Çünkü vajina sıvısı sahiden tatlı, am tüyleri gerçekten de güzeldir. Ne öğretildi bize, tüm bunların iğrenç bunlardan söz etmenin ayıp, günah olduğu değil mi? Artık Anja Meulenbelt’in dediği gibi ‘Utanç Bitisin!’."Bizi kendi bedenimize, kadın bedenlerine yabancılaştırdılar yıllardır. Bu yabancılaşmayı kırmanın bize pis olduğu öğretilen şeyleri ne çok sevdiğimizi haykırmaktan başka yolu yok.
Duygu'nun yazısından ürken, tiksinen, önyargıları pekişen insanlar olacaktır, olabilir. Ama önyargıları kriter alırsak yok olmamız lazım. Oysa ihtiyacımız olan kendimizi ve benzerlerimizi sevmek. Duygu tam da bunu yapmış, amı da tüyü de sevdiğini yazmış işte. Yazmasının nedeni bence abazanlığı değil, her yürekli lezbiyende bulunan iç coşkusu ve enerjisi. Bu kadar az lezbiyenin konuştuğu yazdığı bir ortamda etrafına enerji saçan bu kız kardeşe sanırım haksızlık yapılıyor.
Zaten bu biraz da entelektüel lezbiyenlerin sorunu. Bizler halkımın kadınların daha utangacız sanki. Kadın hamamlarındaki muhabbetlere şahit olmadınız mı hiç? Kapısı perdeyle örtük ağda odalarında yaşananlar ayıpladığınız Duygu’nun bile dudaklarını uçuklatır. Onlar sıkılmıyor, utanmıyor, başkaları ne düşünür kaygısı taşımıyor. Hamamın ortasında "sike yapışan yeni gelin gibi ama yapıştınız mı kız? çıkın artık ağda odasından" diye bağırıyorlar. Lezbiyen olduğunun farkında olmak acaba bizi utangaç mı yapıyor? Lezbiyenlik belki KAOS kuşağı kadınları ile tanınacak bu ülkede. Belki de bu sorumluluk duygusu bize "Hanımhanımcık, ciddi, aklı başında kızlar olmalıyız" psikolojisini yaşatıyor. Bu ağır bir yük, haklısınız. Ama hepimiz döpiyes giyip şapka da taksak birer cadı olduğumuz düşüncesinin silinmesi zaman alacak.
Lezbiyenlerin bugün, bu ülkede neye ihtiyacı olduğuna birlikte karar verelim. Temiz cici kızlar imajına mı? E ülkenin kadın nüfusu hep birlikte bu imaja uymaya çalışıyor zaten. Aile, okul, töre bizden bunu istiyor. Yapıyoruz da ne oluyor? Bir işe yaramadığı ortada. O zaman cici değil deli kızlar olalım, onlara inat sıcacık amlarımız, meme-mestan dağınık, sahici kadınlarız işte. Bırakalım, görsünler!
Her şeyin daha çok başındayız ve sayımız az. İhtiyacımız olan şey dayanışma, sevgi, hoşgörü. Utanç değil! Hem bir am tüyünü sevmekle başlamıyor mu her şey?
Lezbiyen Bakışmalar
Burcu & Ebru & Zeloş & Yeşim
Biz Ankara'da bir grup lezbiyeniz. Bir aydır toplanıyoruz periyodik olarak. Aslında birbirimizi daha uzun süredir tanıyor ve birbirimizden bağımsız olarak bir araya gelmeye ihtiyaç duyuyorduk, ancak ne için, neden, nasıl... bu sorulara yanıt bulamıyorduk. Sorularımızı birbirimize sormamız gerektiğini ancak bir kıvılcımla başlattığımız toplantılarda keşfettik. Birbirimize ve toplantılarımıza karşı bir kavrayışımız var artık, bir birliktelik hissi, bir arayış. Biz bu grubun içinden dört kişi olarak, bu yazıda size toplantılarımızı ve grubumuzu anlatmayacağız. Mayıs 98 Kaos GL'sinde Duygu Zafer'in "Lezbiyenliğin Derininden Yüzeyine" başlıklı yazısında, yazarın lezbiyenlerin toplanmalarına çağrısının tam da bizim birbirimize duyduğumuz ihtiyaç olduğunu fark ettik. Biz bu yazıdan ve Duygu'nun yazdıklarına karşılık yazılanlardan bahsedeceğiz. Aslında bir toplantıda bu yazıları okuyup, tartıştık, fakat şimdi, bu gece dördümüz düşündüklerimizi yeniden düşündük ve bulduklarımızı sizlerle paylaşmak istedik.
Duygu'nun yazısında yazı olmaktan uzak bir şey vardı, içine giremedik, içine giremeyince dışımızda bıraktık önce. Daha önce okumadığımız kelimeleri vardı Duygu'nun, daha önce dokunulmadık yerlere dokunmuştu, biz de dokunmalıydık. Duygu bizim yazılarda alışık olmadığımız günlük dili kullanmıştı, lezbiyen cinselliğinin gündelik dilde ironi ve sembolizmle anlatımı. Anladık ki biz kendi cinselliğimizden ve yazmaktan korktuğumuz için yazının içine giremedik. Bir anlamda Duygu'nun yazısıyla kendimizi sorguladık. Gerçi bu yazıya karşılık yazılanları okuyunca kendi içimizdeki noktaları yakalamamızdaki içtenliğimizin de hakkini vermek gerek. Bu ilk defa karşımıza çıkmıştı ve biz coşku dolu bir şekilde bu konuya doyduk. Yazıdaki "kıl koleksiyonu" sembolizmini anlamayanlar, Duygu Zafer'in Necla Arat'a verdiği ceza gibi, bu yazıyı beş milyon kere okuyabilirler. İşlerine yarayacaktır, bizim içimizdeki coşkuyu kavrayacaklardır. Ancak tüm bu beğenimize rağmen, lezbiyen cinselliğinin bu ilk-aktarımının acemilik ve dağınıklık koktuğunu da itiraf etmeliyiz. Sanki iki ya da daha fazla yazı bir araya getirilmiş gibiydi. Ama biz bu yazıyı çok çok sevdik. O, kadın olarak kadını nasıl hissettiğini anlatmanın kelimelerini aramış. "Yüreklerinden, gözlerinden, alınlarından, avuç içlerinden öptüğüm, hayatimı anlamlı kılan, çoğunlukla maddesellikten arınıp, ruhlarına nüfuz ettiğim yaban çiçeklerim." Aslında tekrar tekrar okudukça, özellikle ilk paragrafı yaşama sevinciyle alıntılama isteği duyuyoruz, ama gerek yok herhalde. Hetero cinselliği her yerden üstümüze gelirken, dört yaşında kız çocukları bile erkek çocuklarını öpmeleri gerektiğini öğrenirlerken televizyondan, biz, heteroseksüel insanların yargılarından korkup kendi cinselliğimizi yok mu sayacağız? Onlardan hoşgörü beklemek adına lezbiyen kadınların arasından cinselliği söküp atacak mıyız? Erkek egemen toplumun kadın cinselliğini yok saymasına biz lezbiyen kadınlar hiç mi karşı çıkmayacağız? Lezbiyen ya da heteroseksüel kadınların bu noktada erkeklere karşı durmaları gereken yerler ne kadar da aynı.
Duygu, artık hiçbir kadının kardeşi ya da ablası olamayacağını söylüyor. Yani Duygu, çocukluk çağımızdan beri içimize yerleştirilmeye çalışılan "diğer kadını rakip olarak görmekten" kurtulmanın psikolojisini anlatıyor. Kendimizi bulmamızı anlatıyor. Kadınları bize öğretildikleri konumdan değil, kadın olarak tanımanın yollarını sezdiriyor. İşte yine, yine "cinselliğinizden korkmayın" diyor. Pek çok yerde iki kadın arasındaki cinsellik şiirsel ve/veya estetik olarak gösterilir. İki kadının arasında gerçekten cinselliğe dair olan şey(ler) reddedilir, görmezden gelinir. Oysa Duygu gündelik dilin çıplaklığıyla tam da bunları ifade etmiş. Kadının kendisine karşı konumunu, öğretilmişliklere rağmen belirlemiş ve en önemlisi anlatmaktan çekinmemiş.
Bize öğretilir, cinsellik ürkütücüdür, karanlık noktadır, ayıptır; korkarız ondan. Kendimizin cinsellikteki, cinselliğin kendimizdeki yerini anlamak, kavramaktan korkarız hep. Bu yüzden zordur yaşı küçük bir kadının lezbiyenliğini keşfetmesi, keşfedince kabul etmesi, kabul edince etrafına açılması. Tüm bu süreçte küçük kadının yaşı büyür ama korku aynı kalır. Ama yapmıştır ya artık, korkusunu bununla yener, heteroseksüelleri rahatsız etmekten çekinip cinselliğini saklayarak değil. Yürüyeceğimiz yol "heteroseksüellere kendimizi nasıl beğendiririz, onların uygun göreceği davranışlar nasıldır?" sorularının yanıtlarıyla biçimlenmez, kendi içimizden gelenle, kendimizi, kadınları ve yaşamı algılayışımızla belirlenir. Biz bunlardan korktuğumuz için yazmaktan korkuyoruz, biz bunlardan korkmamayı öğreniyoruz artık, biz yazıyoruz. Biz Duygu gibi bunlardan, her şeyden korkmamayı öğrenmek için bir araya gelmek istiyoruz. Duygu'nun toplantıları "randevuevi" olarak görmediğini bildiğimiz için içten çağrısını onaylıyor, destekliyor ve yineliyoruz. Biz bir araya gelerek bunları, her şeyi konuşuyor, birbirimizi anlıyor, birbirimize, yüreklerimize dokunuyoruz. Biz birbirimizi seviyoruz.
Not: Duygu'nun yazısına karşılık yazılanlar bizi derin düşüncelere itti: Seviye nedir? Yenir mi, içilir mi?
Belen Karadağlı
Dergide yazanlarla ilgili olarak, yalnızca geylerin erotik yazılar yazması ve lezbiyenlerin daha kapalı yazmaları beni hep düşündürmüştür. Lezbiyenler bile ‘uslu, terbiyeli’ kız rolünden sıyrılamamışlar. İlk kez biri çıkıp içinden geldiği gibi yazıyor (ki ben çok çok beğendim sınırsızlığını) ama herkes ayıplıyor!? Hacer Tunalı ‘hatununu kaptırma’ korkusundan toplantılara katılmayacağını söylüyor. Geyleri aynı tip yazılar konusunda eleştirmeyenler, söz konusu lezbiyen olunca mangalda kül bırakmıyorlar. Bu ayrım niye? Lezbiyen imajı başkaları kapalı yazınca mı değişiyor? Herkesin partneriyle utanmadan (utanmaları da gerekmiyor) yaptıkları yazıya geçirilince mi utanç verici oluyor? Adımız çıktı kötüye düşüncesiyle en insani arzularımızı kâğıda dökmeyelim mi? Bütün eleştiriler lezbiyenlerden. Geyler daha açıklar bu konuda. Bir gün toplantıda rastlarsam Duygu’yu enfes ve türünün ilk örneği yazısından dolayı da kutlayacağım. Keşke tüm lezbiyenler böyle sınırsızca yazabilse, insanlar yenilikleri daha kolay kabullenebilse...
Kaynak: Kaos GL, Haziran 1998, Sayı 46
Etiketler: