07/04/2016 | Yazar: KAOS GL

Deniz G., Lezbiyen Biseksüel Feministler’e kadın dayanışmasına ‘Kadınları beğeniyorum ama senin için asla ÖYLE düşünmeyeceğim’ şeklinde yansıyan bacı kültürünü yazdı.

Deniz G., Lezbiyen Biseksüel Feministler'e kadın dayanışmasına “Kadınları beğeniyorum ama senin için asla ÖYLE düşünmeyeceğim” şeklinde yansıyan bacı kültürünü yazdı.

Açılmak güzeldir. Çünkü sevip sevilmeyi veya sevişebilir olmayı mümkün kılmanın ötesinde, hatta belki bundan da önce, dünyaya (ya da bir kısmına) kendini bir lezbiyen olarak sunmak anlamına gelir. Kendi küçük dünyasında lezbiyen olarak var olabilmenin insanı ne kadar rahatlattığını bilemezsiniz. ANCAK. “Lezbiyen olarak var olmak” ne demek, belki bunun üzerine biraz daha fazla düşünebiliriz.

Tersten şöyle de sorulabilir: “Bir lezbiyen için heteroseksizm nedir?” Kanımca bunun çok basit bir yanıtı var: Lezbiyen olduğunu sürekli hatırlatmak zorunda kalmak. Evlen(e)meyeceğini, çünkü lezbiyen olduğunu. Bir feminist olarak hayatta başlıca kaygının “koca dayağı” olmadığını, çünkü lezbiyen olduğunu. Ve naçizane; kadınlarla kurduğun arkadaşlık ve dayanışma ilişkilerinin adına “bacılık” veya “kız kardeşlik” denildiğinde bunun sen sanki hiç de lezbiyen değilmişsin gibi bir gariplik yarattığını.

Şahsen, bu konu üzerine kafa yorarken düşüncelerimin birden ortaokul yıllarına savrulduğunu fark ettim. Beden dersinden önce eşofman giydiğimiz günler; bizim okulda erkekler sınıfa, kızlar soyunma odasına yollanırdı. Bu soyunma odasında bir lezbiyen hayal edince, insanın aklına şeker dükkânına düşmüş çocuk gibi bir şey geliyor olabilir. Bazıları için gerçekten de böyle oluyordur. Ar damarı çatlamış, güzel insanlar. Ancak başka bazılarına gelince, bunun pratikteki sonucu “zararsızlar” sınıfına sokulmuş olmanın tuhaf baskısıyla, içindeki arzu dünyasında neler olup bittiğini araştırmaya dahi yeltenmeyen ve bakışlarını genellikle soyunma odasındaki “zararsız” noktalara çeviren bir lezbiyenlik olur. Çok affedersiniz ama içine tükürürüm öyle lezbiyenliğin. Daha edepli biçimde ifade etmek kaydıyla bacı veya kız kardeş hukukuna da bu perspektiften bakacak olursak, kişisel ilişkilerimizin gözlerimizi zararsız noktalara çevireceğimiz birer “kızlar soyunma odası”na dönüşmesinin, lezbiyen varoluşunun heteroseksizm altında ezilmesine meydan verdiği fikrindeyim.

Sol hareketteki “bacı kültürü” efsanesi akla geliyor elbette. Bunun ne kadarı efsanedir, bunu bir kenara koyarsak bacılığın cinselliği dışarıda bırakan bir tanım olduğu ve bu tanımlama ihtiyacının aslında bir aradaki kadın ve erkekler için arzunun son derece mümkün olmasından kaynaklandığı açık. Bu da genellikle Türkiye’deki sol hareketin cinsel devrimini gerçekleştirmemiş olmasıyla açıklanır. Oysa LGBTİ+ hareket kat’a öyle değildir (-çünkü seks). Peki bu bağlamda, hetero kadınlar arasında gördüğümüz kız kardeş kültürüne lezbiyenlerin de zaman zaman kendi aralarında, ama en çok da hetero kadınlarla olan ilişkilerinde iştirak etmesini nereye koymalıyız? Açıkçası, bir kadına hetero olduğu için arzudan beslenen hiçbir merak ve alaka gösterilmeyeceği sözünü vermek, öncelikle kendi varoluşunun topuğuna sıkmaya benziyor.

“Kadınları beğeniyorum ama senin için asla ÖYLE düşünmeyeceğim.”

“Lezbiyen olabilirsin ama biz bacı olduğumuz için bana o gözle bakmazsın.”

Hele bir durun, belki bakarım, belki bakmam. Belki ben bakarım da sen tutmazsın. Belki sen tutarsın da benim sevdiğim arkadaşlığındır. Bir potansiyeli budamak, testere kimin elinde olursa olsun varoluşun ta kendisini budayıp güdük bir şekle sokmaktır. Zira arkadaşlığın veya yoldaşlığın, bir kadının kadınlığını görmeyi engelleyecek denli kör edici olması hiç akla yakın gelmiyor. Kör olmak burada soyut bir deyişten ibaret değil, çünkü bu sözleşmeye imza atan bir lezbiyen, alıcı gözle bakma yetisini ve dolayısıyla cinsel varlığını da askıya alacağını beyan etmiş oluyor.

Bu hukuku kuran tarafın çoğunlukla hetero mu, yoksa lezbiyen mi olduğuna dair bir iddia sunmayacağım. Ama bu ilişkide aseksüelleşenin lezbiyen taraf olduğunu görmek hiç zor değil. Oysa teoride ne güzel açılmıştık ve kendi dünyamızda lezbiyen olarak var olabiliyorduk. Aynı mantıkla, patriyarkayı yıkmak adına “hetero kız kardeşlerimizi” lezbiyenliğe davet etmemiz tam olarak nasıl oluyor[*], yan gözle bakmanın baştan yasak olduğu bir lezbiyenlik nasıl mümkün; bunların da sorgulanması hiç fena olmaz.

Peki bazı ilişkilerimizin her türlü “elektriğe” kapalı olmasını isteyemez miyiz? Belki. Ama bunu dünyanın en doğal şeyiymiş gibi verili kabul edemeyiz, yalnızca bazen öyle olur. Kendiliğinden olan insanca her şey gibi o da güzeldir. Diğer yandan, eşitler arasında kurulan bir ilişki istiyorsak, yaptığımız tanımlamalar bir tarafın varoluşundan feragat etmesi anlamına gelmemeli. Hetero kimliğin sabit bir şey olarak kabul edilmesinin çok defa yanlış çıktığına hiç girmedim dikkat ederseniz, çünkü aksi geçerli olsa da önemli değil. Yıldız Tilbe’nin “Seni Sana Bırakmam” şarkısında çok güzel dediği gibi, bunun “…seninle hiçbir ilgisi yok.

[*] Bu noktaya dikkat çektiği için Nazlı arkadaşıma özellikle teşekkür etmek istiyorum.

Lezbiyen Biseksüel Feministler'in internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz.


Etiketler: kadın
nefret