09/01/2013 | Yazar: Kaos GL

Sebahat Tuncel: LGBT’in hak ve özgürlükleri meselesi sadece ötekilerle sınırlı kalmamalı, bu meseleyi Türkiye’nin meselesi haline getirmeliyiz.

LGBT Haklarını Savunmadan İnsan Hakları Savunucusu Olunmaz! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Sebahat Tuncel: LGBT’in hak ve özgürlükleri meselesi sadece ötekilerle sınırlı kalmamalı, bu meseleyi Türkiye’nin meselesi haline getirmeliyiz. 
 
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Üyesi & BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Ankara Barosu Eğitim Merkezi Konferans Salonu’nda yapılan “Ayrımcılıklara Karşı Sempozyum”un açılışında (15 Aralık, Cumartesi) konuştu.
 
Sebahat Tuncel, Sempozyuma katkı veren herkese teşekkür ederek başladı konuşmasına. Lezbiyen, gey, biseksüel ve transların (LGBT) insan hakları meselesinin zor bir alan ve zor bir konu olduğunun altını çizdi. LGBT örgütlerin etkinliklerine her yıl katıldığını belirten Tuncel, her geçen gün LGBT hareketine destek veren insanların sayısının arttığını söyledi.
 
BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in “Ayrımcılıklara Karşı Sempozyum”da yaptığı konuşmanın metnini yayınlıyoruz.
 
Tuncel, eşcinsel, biseksüel ve transların insan hakları mücadelesinden umutlu olduğunu dile getirdi
 
Ben umuyorum ki bu mücadele Kaos GL’nin, LGBT örgütlerinin verdiği bu mücadele çok daha geniş bir alanda, LGBT’lerin yaşadığı sorunlara çözüm bulacak ve eşitlikçi ve özgürlükçü yeni bir toplum yaratmada etkili olacak diye düşünüyorum.
 
LGBT’lerin sorunları Türkiye’deki İnsan Hakları mücadelesinin sorunlarına paralel sorunlardır
 
Sempozyuma baktığımızda aslında tam da Türkiye’nin meselelerini ifade eden bir sempozyum. Belki LGBT’erin yaşadığı sorunlar ayrımcılık bazında ele alınmış ama çalışma hayatında tutalım eğitim hayatına kadar aslında yine birçok alanda LGBT’lerin insan haklarını savunmak tartışması önemli bir konu çünkü bunlar aynı zamanda hem LGBT’leri ilgilendiriyor hem Türkiye’de yaşayan diğer toplumsal kesimleri de ilgilendiriyor. Örneğin biz kadınları çok ilgilendiriyor. Türkiye’de yaşayan ve etnik ayrımcılığa maruz kalan halkları çok ilgilendiriyor. Türkiye’de yaşayan inanç gruplarını, yok sayılan, ötekileştirilen, ibadethanelerinin nasıl olacağına karar verilmeye çalışıldığı bu dönemde hepimizi çok ilgilendiriyor. Dolayısı ile burada çıkacak sonuç aslında bir şekilde Türkiye’nin demokrasi karnesinin nasıl olduğuna dair de bir yaklaşım içerisinde olacak. 
 
Nefret cinayetlerine karşı ne yapacağımızı tartışmamız lazım: Tuncel, Sempozyumun açılış gününde İstanbul’da işlenen nefret cinayetine dikkat çekti
 
İstanbul’da bugün bir trans kadın daha öldürüldü. Her gün nerdeyse insanlar öldürülür hale geldi ve buna tepki vermek bir haber değerinin ötesinde bir şey olmuyor ne yazık ki. Bu ölümleri engelleyecek, bu cinsiyetçi yaklaşımı engelleyecek, eşcinsellerin, biseksüellerin, transların hak ve özgürlüklerini savunacak bir nokta önemli.
 
Herkes sadece kendi hakkını savunmakla kalmayıp, birbirinin hakkını da savunur hale geldiğinde iktidara karşı mücadele etmek olanaklı olacak
 
Türkiye’de LGBT’lerin haklarını kim savunur? LGBT’ler savunur. Kürtlerin haklarını kim savunur? Kürtler savunur. Kadınların haklarını kim savunur? Kadınlar savunur. Yani sorun yaşayanlar bu ülkede hak mücadelesi vermek durumunda kalanlar. Zaten problem de böyle oluyor. Eşcinsellerin sorunları var, kadınların sorunları var, Kürtlerin sorunları var, Alevilerin sorunlar var. Erkeklerin sorunları yok zaten, bu beş bin yıllık iktidarları var. Onların da sorunlar var, bu cinsiyetçi toplumda onlar da çok etkileniyorlar, onlar da aslında zehirleniyorlar bir şekilde. Bu sorunlar hepimizin sorunu haline geldiği zaman ne yazık ki birlikte mücadele edemiyoruz. O yüzden bu başlık çok önemli. Çokluk ve Eşitlik. Yani bu çokluğu yaşadığımız sorunları, ayrımcılığı, ötekileştirmeyi eğer biz bir merkezde toplayıp ortak bir mücadele alanına dönüştürebilirsek, evet biz bu ülkede ayrımcılığa karşıyız, LGBT bireylerine karşı uygulanan baskı, zor, hatta katliam yani, cinayetleri meşrulaştıran yaklaşım nedir, buna karşıyız. Ama bu ülkede Kürtler’in yaşadığı baskıya, zora, zulme de karşıyız. Biz bu ülkede kadınların yaşadığı yok sayılmaya, ötekileştirmeye de karşıyız diyip bu mücadeleyi birleştirirsek o zaman gerçekten bu sistemi değiştirebiliriz. Çünkü erkek egemen sistemin en çok güç aldığı şey nedir? Karşısındaki gücün dağınık ve örgütsüz olması. O yüzden her fırsatta bizi örgütsüz ve dağınık bırakmaya çalışıyor. Ne kadar örgütsüz ve dağınıksak aslında o kadar baskı altına alma, yok sayma, kendisini ifade etme olanaklarından yoksun bırakma tiyatrosunu da gösteriyor. O yüzden LGBT’lerin de bu örgütlü mücadelesinin ben oldukça anlamlı olduğunu düşünüyorum. Tabi burada sadece LGBT’lere sorumluluk düşmüyor aynı zamanda diğer bireylere de yani bizler eğer
 
LGBT haklarını savunmadan insan hakları savunucusu olunmaz
 
LGBT’in hak ve özgürlüklerini savunamazsak biz insan hakları savunuculuğumuzdan şüphe etmek gerekir zaten. Bu ayrı bir şey hani biz her konuda insan haklarında yana olduğumuzu söyleyip LGBT’in haklarını savunmayı, bırakalım savunmayı, tartışamamak bile bugün burada CHP’den de arkadaşlarımız var, blok vekillerinden sanırım Ertuğrul Bey de öğleden sonra burada olacak. Keşke AKP’den de, MHP’den de birileri burada olsaydı ve Türkiye nüfusunun %5’ini eşcinseller oluşturuyorsa, 75 milyonun %5’i az bir rakam değil. Biz bunu dışlayamayız, dışında tutamayız. Dolayısı ile kim olursa olsun, oy istemeye gelince 18 yaşını doldurmuş herkesten oy istiyoruz ama sorunların çözümlerine geldiğinde yok sayıyoruz. Böyle bir şey kabul edilemez. Dolayısı ile bu mesele sadece ötekilerin meselesi değil, bu meseleyi Türkiye’nin meselesi haline getirmek önemli diye düşünüyorum. 
 
Mecliste LGBT’lerin sesi olduk
 
Biz ilk parlamentoya geldiğimizde bu konuda hiç konuşma yoktu. Hiçbir tartışma yoktu. İlk önergeyi veren biz olduk ve o günden bugüne parlamentoda tartışmalar yapılıyor. İlk tartışmalar yapılırken herkes bu konu da nerden çıktı efendim diye ifade ederken şimdi en azından tahammül edip dinliyor hatta bu dönem kadın-erkek fırsat eşitliği komisyonuna cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği kelimeleri girdi. Ama aynı parlamento kadına yönelik şiddet tasarısında toplumsal cinsiyet kelimesini AKP’liler efendim eşcinselliği çağrıştırıyor diye kaldırdılar. Yani ifade ederken böyle değil ama yani niye toplumsal cinsiyet eşitliğine karşısınız diye. Hâlâ kat etmemiz gereken çok şey var. Bu noktada özellikle kadın örgütlerinin ben çok önemli bir yerde olduğunu düşünüyorum. Yani kendi şahsımda da feminist politikadan gelmiyor olsaydım, bu kadar bu konuda şey yapar mıydım bilmiyorum. Sonuçta feminist politika içerisinde ya da kadın örgütleri içerisinde yer alan kadınlar hem ayrımcılığı, hem ötekileştirmeyi, nefret söylemini o kadar çok yaşıyor ki dolayısıyla benzer sorunlar yaşayan, benzer problemlerle yaşayanları daha çok anlayabilme ve birlikte mücadele etme bilincini geliştiriyor. Biz bu alanı genişletmek durumundayız ama sadece kadınların bu işe duyarlı olması yetmiyor, erkeklerin de mutlaka bu geleneksel yaklaşımdan kurtulmaları gerekiyor. Yani geleneksel kadınlık ve erkeklik rollerinden bir şekilde istifa etmek, yeni bir rol-model yaratmak, yani sadece kadınlar ve erkeklerden oluşan bir dünya olmadığına göre, LGBT’lerin de, bu kadınların ve erkeklerin kendilerine eş görmesi ve bu konuda mücadele etmesi gerekiyor. Kadınlar açısından durum daha kolay ama erkekler açısından bunu değiştirmek durumundayız. 
 
Biz bu çarkı bozacak mıyız? Bozmayacak mıyız?
 
Biz en azından beş bin yıllık erkek egemen sisteme karşı mücadele ediyoruz. Bu sistem, tahakkümü, hiyerarşiyi, şiddeti her gün yeniden yeniden üreten, ayrımcılığı her gün her gün yeniden üreten, her gün ötekiler yaratan, aslında yaratılan bu ötekileri de birbirine ötekileştiren, bir noktada bu sistemi devam ettiriyor. Biz bu çarkı bozacak mıyız? Bozmayacak mıyız?
 
Mesela diyelim ki Kürt meselesine, Kürt sorununa daha duyarlı iken aynı Kürtler kendi içerisindeki eşcinsellere aynı duyarlılıkla yaklaşmayabiliyor. Ya da Ermeni meselesinde Ermeni sorunu ile ilgilenirken, kendi içersindeki Ermeni LGBT’leri dışlayabiliyor. Ya da mesela Kürt meselesine geldiğinde bu terör meselesi diyip kestirip atabiliyor. Yani bu kendi içimizde ayrımcılık yaşayanlar açısından da birbirini ötekileştiren yaklaşımı da ortadan kaldırmak gerekiyor. Birbirimize ördüğümüz duvarları kaldırıp yaşadığımız bütün bu ayrımcılıklara karşı ortak bir mücadele zemini yaratırsak ben önümüzdeki dönemin çok daha güçlü olacağını düşünüyorum.
 
Toplumu değiştirmek için hep birlikte çalışmamız lazım
 
Tabi sadece burada bu işle ilgilenenler var ama 75 milyondan bahsediyorsak, eğer biz gerçekten nefret söylemine maruz kalmadan, öldürülmeden, çalışma hakkımız, sağlık hakkımız elimizde olsun istiyorsak, toplumda gerçekten eşit bireyler olmasını istiyorsak, toplumun diğer kesimlerini de değiştirmek durumundayız. Toplumda bu konuda çok ciddi önyargılar var. Aslında bir mahalle baskısı yaşıyor bu konuda, sanırım eşcinsel, biseksüel ve translar ne demek istediğimi daha iyi anlıyor, barınma hakkı bile yok yani işte İstanbul Avcılar’da gördük. Herkes bir nefret söylemi üretiyor. Burada istemiyoruz gibi.
 
Bu toplumu değiştirecek, dönüştürecek işler yapmamız gerekiyor birlikte. Farkındalık yaratmamız gerekiyor. Bazı siyasetçilerin daha önce söylediği gibi bu bir hastalık meselesi değildir, öyle hastalıktan kurtulursak bu işten kurtuluruz gibi bir cahilce söylemi ki toplumda yaygın olarak şöyle ifade ediliyor "sapkınlık, hastalık, kurtulunması gereken yaklaşımlar" diye. Bu söylemlerle de bu ötekileştirici, ayrımcı söylemlerle de toplumda mücadele etmek durumundayız. O konuda en azından biz Barış ve Demokrasi Partisi Blok Vekilleri olarak kendi üzerimize düşen görev ve sorumluluğu yerine getireceğimizi ifade etmek istiyoruz. Bu bir problem bu arkadaşlarımız için. Bu problemin çözümünün bir parçası olmak durumundayız. CHP’den arkadaşlarımız var burada, Rıza Bey’i Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndaki verdiği çabadan dolayı da biliyorum. Ama genel bir parti politikasına dönüşmediği sürece ne yazık ki partideki bireylerin söylemi haline geliyor. Umuyorum ki diğer partidekilerin de yaklaşımını değiştireceğiz. Burada yurtdışından gelen temsil eden arkadaşlarımız yerine, belki burada Türkiye adına, Hükümet adına da birisi, evet biz Türkiye’de yasalarımızı değiştirdik, toplumsal cinsiyet eşitliğine evet diyoruz, LGBT’lerin hak ve özgürlüklerini tanıyoruz, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini anayasada güvence altına alıyoruzu en azından bu kürsüde duymak istiyoruz. Biz bunu diyemiyoruz, biz bunun için sadece muhalefet ediyoruz. Bunun kavgasını yürütüyoruz.
 
Deşifre: Semih Varol / Kaos GL
Fotoğraf: Gülistan Aydoğdu / Kaos GL

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam