08/01/2013 | Yazar: Tunca Özlen
Kimlik sorunlarının kapitalizmin belirlenimi altında aldığı biçimler, bunların emek-sermaye çelişkisine indirgenmesi yoluyla değil, ancak emek-sermaye çelişkisi bağlamında ele alınmasıyla çözümlenebilir.
Sol literatürde ikamecilik, bir grubun kendi politik veya örgütsel önceliklerini sosyalizm mücadelesinin önüne, hatta yerine koyması anlamında kullanılır. İkameci bir yaklaşımla, kurtuluşa giden yolda bir araç işlevi gören örgütün mücadeleyi ileriye çekmesi değil, herhangi bir şekilde yaşatılması amaç haline gelir. İşlerin tersine döndüğü zamanlarda ise, ‘tersinden ikamecilik’ ortaya çıkar. Herhangi bir politik iddiası, örgütsel ağırlığı kalmayan bir grup, kendisini etki edemediği sosyalizm mücadelesinin yerine koyar, böylece örgütün de hiçbir işlevi kalmaz. Bu noktada bir ayrıma vurgu yapmak gerekiyor: İkamecilik daha çok bütün kesimlere seslenen sosyalist yapılarda, tersinden ikamecilik ise belirli bir başlık (ulus, inanç, cinsiyet, cinsel yönelim) üzerinden ezilen kesimlere ulaşmaya çalışan yapılarda görülür.
Tersinden ikameciliğin LGBT hareketinde nasıl baş gösterdiğine geçmeden önce, meseleyi başka bir örnek üzerinden biraz daha somutlaştırmakta fayda var. Bir kadın örgütü düşünün ki, kadınların AKP gericiliği ile katlanan sorunlarının karşısına hiçbir somut mücadele başlığı ile çıkamıyor, Engels’in ilk ezilen sınıf olarak tanımladığı kadınların durumunun iyileştirilmesi, toplumu cinsiyet eşitliğine yaklaştıran yasal düzenlemeler için mücadele etmenin anlamsız, hatta yanlış olduğunu savunuyor. Kadınları genel geçer söylemler üzerinden sosyalizm mücadelesine davet etmekten başka bir gündemi olmayan bu kadın örgütü, bir aşamadan sonra kadınlara özgü gündemlerden kopar ve varlığı hepten anlamsızlaşır. Çünkü ülkede zaten bütün kesimlere hitap eden pek çok sosyalist örgüt vardır. Sormak gerekir, kadınların böylesi bir “kadın örgütüne” ihtiyacı var mıdır?
Böylesi bir “kadın örgütünü” çöpe attığımıza göre, artık LGBT hareketinde uç veren tersinden ikameci anlayışın temsilcilerine gelebiliriz. Bir “LGBT örgütü” düşünün ki, toplumu daha gerici bir kalıba dökerek LGBT’lerin geleceğini tehdit eden AKP iktidarını hedefine yerleştirmek yerine, LGBT örgütlerini hedef almayı yegâne siyasi tutamak noktası olarak görüyor. Bir “LGBT örgütü” düşünün ki, LGBT görünürlüğünün yaygınlaşması amacıyla düzenlenen Onur Yürüyüşü için bir taraftan “Dünya Bankası’nın organizyonu” iftirasını atıyor, bir taraftan da kitleye uzaktan bayrak sallıyor. Bir “LGBT örgütü” düşünün ki, LGBT’ler bir mekâna alınmadığında, ayrımcılığa ve saldırıya uğradığında “kapitalizmde olur böyle şeyler” diyor, mekâna ve özel güvenliğe arka çıkıyor. Bir “LGBT örgütü” düşünün ki, homofobik saldırıya uğrayan yoldaşlarına sahip çıkan ve bununla ilgili kamuoyu oluşturmaya çalışan bir LGBT grubunun üyelerini, Akit gazetesi gibi isim vererek hedef gösteriyor. Şimdi yine sormak gerekir, LGBT’lerin böylesi bir “LGBT örgütüne” ihtiyacı var mıdır?
Sosyalist sıfatını kirleten bu anlayış, hitap kitlesini oluşturan LGBT’leri, gündelik yaşamlarında maruz kaldıkları sorunlar üzerinden harekete geçmeye asla ve kat’a çağırmaz. Zira böylesi bir gündem “LGBT örgütünün” abdestini fena halde bozar. Bu “LGBT örgütünün” yapabileceği tek anlamlı çağrı, bir işçiye, işsize, Kürde, Aleviye, ateiste veya kadına yapılabilecek olanla aynıdır: Kurtuluşumuz sosyalizmde! Hiçbir özel duyarlılığa çözüm olarak önerilmemiş bu soyut, bir yerden sonra samimiyetsiz ve nihayet inandırıcılıktan uzak olan söylem, ancak bütün kesimleri örgütlemeyi önüne hedef olan koyan bir sosyalist örgütlenmenin programında karşılık bulabilir. Tersinden ikamecilik bazılarını işte böyle ters köşeye yatırır.
Farklı toplumsal kesimleri, onlara özgü bir takım sorun ve gündemlerin üzerinden atlayarak birleştiremezsiniz. Kimlik sorunlarının kapitalizmin belirlenimi altında aldığı biçimler, bunların emek-sermaye çelişkisine indirgenmesi yoluyla değil, ancak emek-sermaye çelişkisi bağlamında ele alınmasıyla çözümlenebilir. Biri diğerine indirgenmeyen sorunlar, biri diğeriyle ikame edilmeyen mücadelelerin konusu oldukça, başlıklar arasındaki “hiyerarşi” meselesi de yerini sosyalizm belirlenimli ortak mücadelenin olanaklarına bırakacaktır. LGBT olduğu için evden kovulan, işinden atılan, mekânlara alınmayan, saldırıya uğrayan bir emekçi, bu gündem üzerinden kendisine destek veren sınıf kardeşlerinin yanında durduğunu gördüğü ölçüde, güncel mücadele başlıkları ile sosyalizm kavgası arasındaki açı da kapanacaktır. Bu açının 180 derece olması liberalizme, biri aleyhine sıfırlanması ikameciliğin farklı varyantlarına, her iki durum da örgütsüzlüğe davetiye çıkarmaktadır.
Üyesi olduğum Gökkuşağının Kızılı, ikameciliğin her türlüsüyle arasına mesafe koymaya kararlı bir şekilde, LGBT kurtuluşçuluğu ile sosyalizm mücadelesi arasındaki kaçınılmaz kesişmenin sunduğu olanaklardan devrimci bir enerji yaratmak için çalışıyor. Yükselen LGBT görünürlüğü ile güçlenen muhafazakârlık, artan LGBT örgütlenmeleri ile sesi daha gür çıkan faşizm arasındaki kavgada nereye vuracağımız açıktır. Bazı somut başlıklarda LGBT dernekleri ile aramıza koyduğumuz rezerv, örneğin AKP’nin Anayasa’sından herhangi bir beklentimizin olmaması, bizi “istemezük” siyasetsizliğine mahkûm kılmıyor. LGBT hareketindeki dinamik unsurları, özellikle öğrenci topluluklarını gericilik ve piyasacılık karşısında daha güçlü durmaları için cesaretlendirmek boynumuzun borcu.
Yazıyı “10 Soruda Gökkuşağının Kızılı” broşüründen bir alıntı yaparak bitirmek istiyorum: Sosyalist devrimi bir ütopya olarak değil, güncel bir hedef olarak kavrıyoruz. Sosyalizmin kuruluşunu mümkün kılacak zeminin bugünden farklı alanlarda verilecek mücadele sayesinde olgunlaşacağına, insanların ancak bu mücadele içerisinde yoğrularak sosyalizmi kurabilmelerini mümkün kılacak potansiyellerinin açığa çıkacağına inanıyoruz. Geleceğimizi ve Yeni İnsanı, bugünden inşa etmek zorundayız.
Etiketler: