27/03/2025 | Yazar: Elif Gölet

Sosyal hizmet uzmanları ve öğrencileri; 24-25 Mart’ta Özgür Renkler, 17 Mayıs ve Kaos GL derneklerinin düzenlediği “LGBTİ+’ların Sosyal Hizmet Gereksinimleri ve “Aile” Yılının Etkileri” etkinliğinde bir araya geldi.

“LGBTİ+’lar destek alabilecekleri mekanizmalar hakkında yeterli bilgiye sahip değil” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Özgür Renkler Derneği’nden sosyal hizmet uzmanı Umutcan Nayır’ın moderatörlüğünü yaptığı etkinliğin ilk gününde, Kaos GL’den sosyal hizmet uzmanı Umut Güner ve Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Özlem Cankurtaran; ikinci gününde ise Dr. Emrah Kırımsoy, 17 Mayıs Derneği sosyal hizmet uzmanı Elif Topçu ve Kaos GL sosyal hizmet uzmanı Defne Işık alanlarındaki uzmanlıklarıyla katılımcılarla bir araya geldi.

Umutcan Nayır, açılış konuşmasında son üç aylık dönemde Özgür Renkler Derneği olarak toplamda 74 kişiye 163 kez danışmanlık hizmeti sunduklarını belirtti. Nayır, bu verilerin ağırlıklı olarak Bursa ve Güney Marmara bölgelerinden olsa da Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden gelen başvuruları da kapsadığını ve bu nedenle ülke genelinde değerlendirilebileceğini vurguladı. Başvuru konularına dair şu bilgileri paylaştı:

"En çok sosyal ve toplumsal destek ile sosyal hizmet mekanizmaları hakkında bilgi edinme başvuruları aldığımızı görüyoruz. Sosyal ve toplumsal destek kapsamında; akran desteği, LGBTİ+ların sosyal çevrelerine açılma süreçlerine ilişkin danışmanlıklar ve sosyal hizmet mekanizmalarına erişimle ilgili bilgilendirmeler yer alıyor. Bu veriler bize gösteriyor ki, LGBTİ+lar destek alabilecekleri veya başvuruda bulunabilecekleri mekanizmalar hakkında yeterli bilgiye sahip değiller. Özellikle kamu kurumlarında LGBTİ+’lara yönelik özel bir destek modelinin bulunmaması, bu durumun önemli bir nedeni olarak karşımıza çıkıyor."

"Heteroseksüel varsaymamızla başlayan bu kurguya kendimizi kaptırıyoruz"

Etkinliğin ilk konuşmacısı olan Umut Güner "Aile Yılı’nda Sosyal Hizmetlerin Yersiz Yurtsuz LGBTİ+ları" başlıklı oturumda, LGBTİ+’ların sosyal hizmetler kapsamından dışlanma süreçlerini ele aldı. "Uzmanlar olarak karşımıza gelen bütün müracaatçıları, heteroseksüel varsaymamızla başlayan bu kurguya kendimizi kaptırıyoruz" diyen Güner, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2024 yılını "Aile Yılı" olarak ilan etmesiyle LGBTİ+’ların hizmetlere erişiminin daha da kısıtlandığına dikkat çekti. Ayrıca "Aile Yılı’nı ilan ederken aslında LGBTİ+’ları dışladıklarını ve cinsel yönelim ile cinsiyet kimliğini sosyal hizmet kapsamının dışında bıraktıklarını söylüyorlar" ifadelerini kullandı.

Güner’e göre, bu yaklaşım yalnızca LGBTİ+ları değil, sosyal hizmetin temelini de yok sayıyor:

"Sosyal hizmetleri ilgilendiren binlerce sorun varken —örneğin 2023 depreminin üzerinden iki yıl geçmişken, yoksulluk ve ekonomik kriz her geçen gün derinleşirken— LGBTİ+’lar hedef gösteriliyor. Toplumun en büyük sorunu LGBTİ+’lardır ve toplum cinsiyetsizleştirilmek istenmektedir' deniliyor. Sanki LGBTİ+’sız bir toplumda yoksulluk ortadan kalkacakmış gibi bir algı yaratılıyor.”

Toplumsal cinsiyet normlarının sosyal hizmet alanındaki etkilerine de değinen Güner, "Bu anlayış, herkesin heteroseksüel kadın ve erkek olduğunu ve belirli roller ile sorumluluklara uyması gerektiğini dayatıyor. Böylece, kamu kurumları LGBTİ+’ları hizmet kapsamının dışında bırakıyor. Sonuç olarak, LGBTİ+lar kamu hizmetlerine erişemiyor ve LGBTİ+ örgütlerinde çalışan sosyal hizmet uzmanları da kamu kurumlarından gerekli yönlendirmeleri yapamıyor” diyerek durumu özetledi.

Güner, Aile Yılı temasının sosyal hizmet akademisinin homofobi, transfobi ve bifobiyi yeniden üreten bir yapıya dönüşmesine yol açabileceğini belirterek şunları ekledi:

“Üniversite eğitimindeki yaygınlaşma, benzer bir şekilde sosyal hizmet fakültelerinin son derece çoğalmasına ve sosyal hizmetin iki yüzlü ve değerlerine yakışmayan eğitimlerin bir yoğrulması anlamına geliyor. Sosyal hizmet akademisyenlerinin bir kısmı homofobik, transfobik ve bifobik ayrımcılık üreten bir tutum sergileyerek bunu sosyal hizmetin bir değeri gibi argüman edip, bunu hem öğrencilerine hem de sosyal medyada hepimizin üstüne boca edebildikleri bir süreçten geçiyoruz. Bunun kendisi de LGBTİ+'ların sosyal hizmete erişiminin önünde bir engele dönüşebiliyor."

"Bizim savunduğumuz dayanışma modeli eşit ilişkiler üzerine kuruludur"

Prof. Dr. Özlem Cankurtaran ise "Kalıcı Refah İçin Kuşaklararası Dayanışmanın Güçlendirilmesi" başlıklı oturumunda, geleneksel sosyal hizmet anlayışının eleştirisini yaparak "Kuşaklar arası dayanışma, hiyerarşik bir yapıyı ifade ederken, bizim savunduğumuz dayanışma modeli eşit ilişkiler üzerine kuruludur" dedi.

Cankurtaran, devletle aile arasındaki ilişkiyi ve bu dinamiği tartışmanın önemine dikkat çekerek "Devletle aile arasındaki ilişki nasıl kuruluyor? Oradaki dinamik ne? Bunu da tartışmamız gerekiyor. Sosyal hizmetlerin varlığı aslında devletin, mahrem sayılan aile içine müdahale etme varsayımına dayanıyor. Kamu bunu bir hak olarak görüyor. Türkiye için bu söylem ideolojik olarak geçerli değilmiş gibi görünse de aslında geçerli. Aile Mahkemesi kuran bir devletten bahsediyoruz. Sosyal hizmetlerin varlığı da çocuk istismarı gibi konularla bağlantılı olarak, ailenin mahrem sayılamayacağı, müdahale edilebileceği anlayışıyla şekilleniyor," dedi. Cankurtaran, sosyal hizmetlerin varlığını savunarak, "Her ne kadar bu sosyal hizmetleri eleştirsek de öyle bir dönemdeyiz ki sosyal hizmetlerin varoluşuna da sahip çıkmamız gerekiyor. Çünkü aile içinde yaşanan şiddete kim müdahale edecek? Kamu dediğimizde bunu en çok sosyal hizmetler yapabilir- iyisiyle kötüsüyle," diyerek, bu alandaki önemli rolü yineledi.

Cankurtaran'ın konuşmasında ayrıca, sosyal hizmet disiplininde Anthony Giddens'ın önemli bir figür olduğu ancak Judith Butler'ın çalışmalarının da göz ardı edilmemesi gerektiği vurgulandı. Butler'ın sosyal hizmet alanında ne kadar bilindiği ve uygulandığı sorusunun önemli olduğunu belirten Cankurtaran, Türkiye'de LGBTİ+'larla çalışan sosyal hizmet uzmanlarının ve akademisyenlerin Butler'ın çalışmalarına daha aşina olduğunu ancak genel anlamda bu alandaki çalışmaların sınırlı olduğunu ifade etti. Butler'ın sosyal hizmet açısından önemli sorular sordurduğunu belirterek, "Kimin sesi duyuluyor? Kimin sesi susturuluyor?" gibi soruların, sosyal hizmet alanında çalışırken temel alınması gerektiğini söyledi. Ayrıca, "Kimin yası tutulabilir?" sorusunun da "Kim sosyal hizmeti hak eder?" sorusuna benzer bir bağlamda ele alınabileceğini ekledi.

Bu soruların, heteronormatif bakış açısını aşarak sosyal hizmet uygulamalarını değerlendirmeye olanak sağladığını belirten Cankurtaran "Bürokrasi içinde sıkışmış, teknik işler yapan ya da devlet destekli steril bir bilgi alanında çalışan sosyal hizmet uzmanı yerine, özgürleştirici uygulama olanakları yaratabiliriz" dedi.

“LGBTİ+’ların güçlenmesini desteklemek için, sosyal hizmet uzmanlarının da kendilerini güçlendirmesi gerekiyor”

Dr. Emrah Kırımsoy, LGBTİ+’ları içermeyen bir sosyal hizmet anlayışının mümkün olmadığını vurgulayarak, sosyal hizmetin hak temelli bir mücadele alanı olduğunu belirtti. Kırımsoy, mevcut sistemin tahakküm üreten ilişkiler ve yapısal şiddet nedeniyle toplum dışına itilen gruplar için giderek daha büyük engeller oluşturduğunu ifade etti. “Sosyal hizmet uzmanlarının, bu sistemin yarattığı tahakküm ilişkilerini görerek eleştirel bilinç geliştirmesi ve değişim için sorumluluk alması çok önemli” diyen Kırımsoy, özellikle LGBTİ+’ların dışlandığı sosyal hizmet politikalarının hak ihlallerine ve cezasızlık kültürüne yol açtığını belirtti.

Eleştirel iyi uygulama perspektifinin önemine değinen Kırımsoy, sosyal hizmetin sadece bir meslek değil, aynı zamanda yapısal eşitsizlikleri dönüştürmeye yönelik bir hak savunusu alanı olduğunu vurguladı. “Bu perspektif, mevcut toplumsal yapıyı sorgulamak, alternatifler sunmak ve eyleme geçmek üzerine kurulu. LGBTİ+’ların güçlenmesini desteklemek için, sosyal hizmet uzmanlarının da bu süreçte kendilerini güçlendirmesi gerekiyor,” ifadelerini kullandı. Aile Yılı ve Dünya Sosyal Hizmet Günü bağlamında yapılan tartışmalara da değinen Kırımsoy, kuşaklar arası dayanışmanın ancak kapsayıcı bir yaklaşımla mümkün olabileceğini belirterek, ayrımcılık üreten sosyal politikaların yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.

“Güvenli alan olarak görülmemiz, bize yapılan başvuruları artırıyor”

17 Mayıs Derneği’nden sosyal hizmet uzmanı Elif Topçu, LGBTİ+’ların sosyal hizmet taleplerine ve dayanışma ihtiyaçlarına dair önemli değerlendirmelerde bulundu. LGBTİ+’ların temel haklara erişimde ciddi engellerle karşılaştığını vurgulayan Topçu, barınma, sağlık, eğitim ve istihdama erişim konularında sık sık danışmanlık talepleri aldıklarını belirtti. “Bizim LGBTİ+ alanında çalıştığımız için güvenli alan olarak görülmemiz, bize yapılan başvuruları artırıyor” diyen Topçu, özellikle aile desteği görmeyen kişilerin süreçlerini nasıl yürüteceklerine dair rehberlik talep ettiğini ifade etti.

Özellikle son dönemde tartışılan yasa tasarısının transların sağlık hizmetlerine erişimini daha da zorlaştırdığını dile getiren Topçu, “Sürece başlama yaşının 18’den 21’e çıkarılması, hastanelerin sayısının azaltılması gibi düzenlemeler konuşuluyor ve bu durum büyük bir endişe yaratıyor” dedi. Hukuki destek taleplerinin de yoğun olduğunu belirten Topçu, askerlik muafiyeti süreci ve iş hayatına etkileri konusunda sıkça sorular aldıklarını paylaştı. Sosyal hizmetin yalnızca bilgi vermekle sınırlı kalmadığını vurgulayan Topçu, “Danışanların bize başvurmasının sebebi sadece bilgi almak değil, dayanışma ihtiyacı da. Aslında bu dayanışmaya biz danışmanların da ihtiyacı var” sözleriyle birlikte çalışarak güçlenmenin önemine dikkat çekti.

LGBTİ+ mülteciler temel haklara erişimde büyük engellerle karşılaşıyor

Kaos GL’nin Mülteci Hakları Programı sosyal hizmet uzmanı Defne Işık, LGBTİ+ mültecilerin karşılaştığı sorunlara dikkat çekti. Işık, Türkiye'de yaşayan mülteci LGBTİ+’ların dil bariyeri, sağlık hizmetlerine erişim, sigorta güvencesi ve hukuki belirsizlikler gibi birçok engelle mücadele ettiğini belirtti. “Özellikle son yıllarda mültecilerin sigorta haklarının kısıtlanması, sağlık hizmetlerine erişimi daha da zorlaştırdı. Transların sigortalarının kapatılması veya açılmaması, sağlık hizmetlerinden faydalanmalarını imkansız hale getiriyor” dedi. Ayrıca mülteci LGBTİ+’ların, deprem sonrası süreçte ve seçim sürecinde ayrımcılığa ve şiddete daha fazla maruz kaldığını vurguladı.

Işık, fon kesintilerinin de mülteci LGBTİ+’ların yaşam koşullarını olumsuz etkilediğini belirterek “Daha önce kira ve gıda desteği sağlayan derneklere artık yönlendirme bile yapamıyoruz. Trump’ın duyurduğu fon kesintisi nedeniyle mayıs ayından itibaren trans mültecilere sağlanan maddi destek tamamen bitecek” ifadelerini kullandı. Bu süreçte dayanışmanın önemine vurgu yapan Işık, mevcut kaynaklarla LGBTİ+ mültecileri desteklemeye devam edeceklerini ancak önümüzdeki dönemin çok daha zorlu olacağını ifade etti.

Etkinliğin sonunda katılımcılar, sunumlarda ele alınan konular üzerine sorular sorarak ve kendi deneyimlerini paylaşarak tartışmalara katkıda bulundu. Özgür Renkler Derneği, sosyal hizmet ağına yeni uzmanlar ve öğrenciler kazandırmak amacıyla bir çağrıda bulundu. Dernek, hak temelli sosyal hizmet anlayışını güçlendirmek ve LGBTİ+’ların sosyal hizmetlere erişimini artırmak için alanda çalışan uzmanları ve sosyal hizmet alanındaki öğrencileri ağlarına katılmaya davet etti.

Yıldız Tar İçin Gazetecilik İçin

Bu haber, 21 Şubat’ta tutuklanan KaosGL.org Genel Yayın Yönetmeni Yıldız Tar için başlatılan “Yıldız Tar İçin, Gazetecilik İçin” kampanyası kapsamında yayınlanmıştır.

Tıklayın-KaosGL.org’tan dayanışma kampanyası: Yıldız Tar İçin, Gazetecilik İçin

 


Etiketler: insan hakları, mülteci, sosyal hizmet, aile, sağlık, sağlık hakkı, özel haber, yıldız tar için gazetecilik için
İstihdam