26/06/2024 | Yazar: Kaos GL

İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi Onur Ayı için açıklama yayınladı. Açıklamada, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme sürecinde LGBTİ+’lara yönelik baskının arttığı belirtildi.

“LGBTİ+’lar kolektif bir nefretin objesi haline getirilmiştir” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“Biz Aykırıya, Ayrıntıya, Ayrıksıya, Azınlığa Tutkunuz” başlıklı açıklamada 2021’de Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’nın ardından iktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine, LGBTİ+’ları hedef alan ve artan devlet baskısına ve trans cinayetlerine değinildi.

Açıklamada, devlet politikalarının LGBTİ+ hakları açısından son derece ayrımcı, ötekileştirici ve hedef gösterici yönde ilerlediğine dikkat çekildi.

Açıklamanın tamamı şöyle:

“İnsan Hakları Derneği olarak, yerleşik resmî ideolojinin, birçok alanda ayrımcı politikalar izlediğini ve uygulamalarının da son derece ayrımcı olduğunu yakından bilmekteyiz. Geçmişten beri devam eden bu ayrımcı politikalar derneğimizin raporlarında, açıklamalarında çok sık biçimde vurgulanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hem kendi iç hukukunda yaptığı düzenlemelerle hem de imzaladığı uluslararası sözleşmelerle ayrımcılığı yasaklamıştır. Kanun larla belirlenmiş bu yasaklamalara rağmen ne Türk Ceza Kanunu’nda tanımlanan 122’inci madde, ne de özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14’ncü maddesinde tanımlanan ayrımcılık yasağına ilişkin uygulamalarda hiçbir tedbir alınmamaktadır. Bu konularda hiçbir tedbir alınmadığı gibi, yerleşik devlet politikaları özellikle LGBTİ+ hakları açısından son derece ayrımcı, ötekileştirici hatta hedef gösterici bir yönde işlemektedir.

İnsan Hakları Derneği (İHD) olarak, 2021-2023 yılları arasında uygulanması amaçlanan İnsan Hakları Eylem Planı’nın (İHEP) LGBTİ+ haklarına etkisi ve LGBTİ+ların yaşadığı hak ihlallerinin ortaya konulması amaçlamaktayız.  İHEP Mart 2021 tarihinde 11 temel ilke, 9 amaç, 50 hedef, 393 faaliyet çerçevesinde insan hakları alanında büyük bir reform iddiası ile kamuoyuna açıklanmıştır. Eylem Planı’nın açıklandığı Mart 2021 tarihinde Türkiye, ilk imzacısı olduğu Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden (bundan sonra kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak anılacaktır) 19 Mart 2021 tarihli 3718 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile çekilmiştir. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma sürecinde siyasal iktidar ve iktidar ortakları sıklıkla, İstanbul Sözleşmesi ile ailenin ortadan kaldırıldığı, eşcinsel evliliklere ve cinsel yönelimlere hukuki koruma sağlandığı şeklinde beyanlarda bulunmuştur. LGBTİ+’ların geçmişten günümüze kadar maruz bırakıldığı dışlanma ve devlet baskısı, özellikle İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme sürecinde eşi görülmemiş bir şekilde artmış, devletin en üst makamlarının da iştiraki ve teşvikiyle LGBTİ+'lar hiç olmadığı kadar kolektif bir nefretin objesi haline getirilmiştir.

Türkiye iç hukukunda ayrımcılığa ilişkin düzenlemeler var olsa da doğrudan, nefret söylemini yasaklayan bir düzenleme ne anayasada ne de ceza kanunlarında bulunmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” başlıklı 216. maddesinin nefret söylemi bağlamında kullanılabilecek bir madde olduğu düşünülse de esasında bu madde, etnik köken, renk, dil, toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine yer vermemesi nedeniyle son derece yetersiz bir düzenlemedir. Yine Türk Ceza Kanunu'nun “Nefret ve ayırımcılık” başlıklı 122. maddesinde cinsiyete dayalı ayrımcılığa yer verilmiş olsa da bu maddede cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine yer verilmemiştir.

Trans cinayetlerinin medyadaki görünümü de nefret suçlarını meşrulaştırmaya ve mağduru suçlamaya dönüktür. Çoğu zaman failin eylemini meşrulaştırmaya yönelik ifadelerine yer verilerek sunulan haberlerde magazinsel ve nefret suçu mağdurun varoluşuna yönelik homofobik, transfobik bir dil kullanılmaktadır. Nefret suçu mağdurunun atanmış kimlik bilgileri ve varoluşu üzerinden oluşturulan dil, translara yönelik şiddeti sıradanlaştırarak ayrımcı söylemi normalleştirmekte ve failin eylemini, toplumsal alanda meşrulaştırmasına zemin oluşturmaktadır.”


Etiketler: insan hakları, siyaset, onur yürüyüşü
2024