18/04/2024 | Yazar: Kaos GL
Aleviler: Din, Beden, Cinsiyet söyleşisi dün (17 Nisan) Mülkiyeliler Birliği Kültür Merkezi Oral Sander Konferans Salonu’nda gerçekleşti.
Ayhan Yalçınkaya, Çilem Küçükkeleş ve Remzi Altunpolat’ın konuşmacı olduğu etkinlikte Alevilerin, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimleri sebebiyle ayrıştırılan kesimlerle bir araya gelerek her türlü ayrımcılığa karşı ortak bir cephe kurmasının zeminini araştıran, Dipnot Yayınları etiketiyle çıkan Aleviler: Din, Beden, Cinsiyet Neşeden Kedere kitabı üzerine konuşuldu.
Söyleşide LGBTİ+ hakları aktivisti Gani Met anıldı
Etkinliğin açılış konuşmasını Ayhan Yalçınkaya yaptı. Yalçınkaya, açılış konuşmasında geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden, Pembe Hayat Derneği kurucularından LGBTİ+ hakları aktivisti Gani Met’i andı.
Yalçınkaya, bedenler üzerine konuşmak gerektiğini vurguladı. Yalçınkaya, Alevilerin de toplumsal cinsiyet kavramından kaçtığını ve Alevilik araştırmalarında cinsiyet körü antropolojik bir perspektif olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“LGBTİ+’ların bedenleri örü ya da diri, birdenbire bizim bedensel varlığımızı tokat gibi yüzümüze vuruyor. Ve hızla kaçıyoruz. LGBTİ+’ların, transların bedeni görüldüğünde kaçacak yer arıyorlar. Kaçtığımız transların, LGBTİ+’ların bedeni değil, teşhir edilenin kendi bedenimiz olduğunu görüyoruz.”
Yalçınkaya’nın açılış konuşmasının ardından Remzi Altunpolat konuştu. Altunpolat da sözlerine Gani Met’i anarak başladı:
“Gani Met’in benim hayatımda özel bir yeri var. Bir güzelleme yapmayacağım. Acısıyla, tatlısıyla, gullümlerimizle benim hayatımda özel. LGBTİ+ hareketinin unutulmazları arasında yer aldı. Gani Met, nerede öldüğü ve nasıl gömüldüğüne dair kimselerin bilgi sahibi olmadığı yüzlerce transtan sadece birisi. Gani Met aktivist olduğu için duyduk. Peki ya diğer translar?”
“LGBTİ+’lara yönelik şiddette ailenin, devletin ve geleneklerin kurduğu bir ittifak var”
Altunpolat, çeşitli dinlerin LGBTİ+’lara bakışının tartışılabileceğini söyledi. Çeşitli bedenlerin öteki olarak lanetlenmesinin modernizm öncesine giden bir kökü olduğunu belirten Altunpolat, “Bugün eşcinsel olmak, trans olmak fıtrata aykırı olarak nitelendiriliyor.
LGBTİ+ bedenler iğrenç bedenler olarak kurgulanıyor. Muhafazakar ve İslamcı düşüncenin kendisinde gördüğü sağlıklı bedeni bozabilecek unsurlar olarak görülüyorlar” dedi.
Yas, kamusal keder ve LGBTİ+ ölümleri üzerine konuşan Altunpolat; sözlerini şöyle sürdürdü:
“Aslında LGBTİ+ olmak, sanki bir tür bulaşıcı hastalık gibi değerlendilir. Normal olanın bekasını sürdürebilmek adına anormal olanın öldürülmesine veya ölmesine izin verilir. Dolayısıyla LGBTİ+’ların bedenleri veya yüzleri kötülüğün vücut bulmuş hali olarak görülür. Bir yabancı beden olarak görülür. LGBTİ+’lardan duyulan nefret, toplumsal ve tarihsel olarak inşa edilmiş bir nefret. LGBTİ+’lara yönelik şiddette ailenin, devletin ve geleneklerin kurduğu bir ittifak var. Bir LGBTİ+ öldüğünde kamusal kederi tutulabilir mi? LGBTİ+’ların ölümleri üzerine düşünmek siyasal düzenin, bedenleri öldükten sonra da nasıl düzenlediğini gösteriyor.”
“Alevinin bedeni ve LGBTİ+’nın bedeni aynı derecede kirli görülür”
Altunpolat’ın sunuşunun ardından Ayhan Yalçınkaya şu ifadeleri kullandı:
“Alevi toplulukları, başlarına ne geleceğine bakmak istiyorsa LGBTİ+’ların başına neler geldiğine bakmalılar. LGBTİ+ bedenler ile Alevi bedenler arasında bir çakışma vardır. Alevinin bedeni ve LGBTİ+’nın bedeni aynı derecede kirli görülür. Alevilik de LGBTİ+ olmak gibi kirli görülür. Aleviler dinsiz olarak, LGBTİ+’lar kirli olarak hedef alınır. Bu nedenle Alevi bedeni ve LGBTİ+ bedeni kesişir.”
Alevi kadın hareketinden ve Alevilik içindeki eril pratiklerden söz eden Çilem Küçükkeleş ise şunları söyledi:
“Biz Alevilerin nasıl yaşadığını tartışıyoruz. Alevilerde de ciddi bir heteronormativite ve erillik var. Alevilerin kendilerini tartışmaya ihtiyacı var.”
Etiketler: insan hakları, kadın, nefret suçları, din/inanç