20/09/2023 | Yazar: Selma Koçak
Kaos GL İnsan Hakları Uzmanı Defne Güzel, Günün İçinden’e konuk olarak nefret mitinglerinin ve LGBTİ+ düşmanlığının toplumda nasıl bir karşılığı olduğunu ve yurttaşlara nasıl yansıdığını anlattı.
Kaos GL İnsan Hakları Uzmanı Defne Güzel, dün (19 Eylül) Artı TV’de Onur Öncü’nün “Günün İçinden” programına konuk oldu.
Türkiye’de LGBTİ+ hakları konusunda yaşanan gerileme ve nefret söyleminin ele alındığı programda bu nefret söylemiyle mücadele etmenin yolları konuşuldu.
Öncü, Türkiye’de LGBTİ+ karşıtlığının ve nefret söyleminin özellikle son 3-4 yıldır direkt hükümet politikası olarak benimsendiğini ve seçimlere bile LGBTİ+’lar üzerinden yapılan bir kara propagandayla gidildiğini hatırlatarak 17 Eylül’de İstanbul’da “Büyük Aile Buluşması” adı altında gerçekleştirilen nefret mitinglerinin ve LGBTİ+ düşmanlığının toplumda nasıl bir karşılığı olduğunu ve yurttaşlara nasıl yansıdığını sordu.
Defne Güzel bu nefret söyleminin LGBTİ+’lar için öncelikle büyük bir risk oluşturduğunu altını çizdi ve bunun halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve itibarın korunması üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Nefret mitinglerinin en başta haklarına aykırı olduğunu vurgulayan Güzel şöyle konuştu:
“Üstüne üstlük bir de yaygınlaştırılıyor. LGBTİ+’lar için son derece güvensiz ortamların zeminini hazırladığının altını çizmek isterim. Bu mitingler LGBTİ+’lar üzerindeki kaygı ve stresi arttırıyor aslında ve bu haliyle bir yandan oldukça yıkıcı. STK’lara gelen danışmanlık sayıları da hak ihlalleri de aslında bu zemin dolayısıyla bir yandan artıyor. LGBTİ+’ların bu ülkenin eşit yurttaşları olduğu şüphe götürmez bir gerçek. LGBTİ+ örgütleri ise örgütlenme özgürlüğünün teminatı. Dolayısıyla LGBTİ+ örgütlere dönük saldırının kendisi de aslında örgütlenme özgürlüğüne dönük bir saldırı. LGBTİ+ mücadelenin temel motivasyonunu tahmin etmek zor değil, bizler haklarımız için mücadele ediyoruz. Haklarımız için mücadele etmemize izin verilmezken bu buluşmalara göz yumuluyor. RTÜK önünde buluşmaları protesto etmek isteyen arkadaşlarımız gözaltına alındı. Diğer yanda sosyal medyada dahi katılım sayısı gülünç hale gelmiş bu yürüyüşlere aslında teminat veriliyor. Üzerimizdeki baskıyla beraber tabii ki bizim sorumluluğumuz da artıyor. Biz LGBTİ+’lar dayanışmayı, birbirimize sahip çıkmayı çok erken öğreniyoruz. Bizim birbirimize en çok ihtiyacımız olduğu bu dönemde de tabii destek de oldukça önemli.
Aile kisvesiyle örgütleniyorlar. Buradan Ahmet Yıldız’ı anmak isterim. Okyanus Efe’yi anmak isterim Ahmet Yıldız’ı babası öldürmemiş gibi, Okyanus Efe’nin ölümünde babasının sözleri rol oynamamış gibi… Bize ithal diyenler aslında nefreti kendileri ithal ediyorlar. Dünyanın birçok yerinde benzer manzaralara şahit oluyoruz. Oysaki LGBTİ+ mücadelesi bir yaşam mücadelesi, bir hak mücadelesi. Sokaklardan gelen bir mücadele ve hayatta kalma savaşı aslında, özgürlük ve eşitlik arayışı. Biz biliyoruz ki genel haklar mücadelesinde LGBTİ+’lara dönük baskılar aslında bir başlangıç. Bedenlerimiz üzerinde tahakküm kurma isteğinin bir yansıması ve bu yansıma sadece LGBTİ+’lar için değil. Herkesin bedenini, herkesin cinselliğini, kimliğini denetim altına almak isteyen bir ideolojinin de aslında yansıması. Burada genç LGBTİ+ arkadaşlarıma şunu söylemek isterim. Bizler buradayız birbirimiz için.”
“LGBTİ+ karşıtlığı ve nefret söyleminin önüne ancak siyaset yaparak geçilebilir”
Türkiye’de en örgütlü topluluklardan birinin LGBTİ+ hareketi olduğunu ve bu tarz etkinliklerin ve LGBTİ+ karşıtı politikaların üretilmesinin nedeninin de aslında bu örgütlülüğü, bu büyük hareketi sekteye uğratmak, dağıtmak için yapılan girişimler olarak değerlendirilebileceğini ifade eden Öncü’nün, LGBTİ+’ların ancak bir cinayet haberiyle ya da nefret söylemiyle yer bulabildiği medya sisteminin nasıl değiştirilebileceğini ve nefret söylemlerinin önüne nasıl geçilebileceği sorusunu ise Güzel şöyle yanıtladı:
“Burada LGBTİ+ karşıtı politikaların kendisini, nefret söyleminin kendisini konuşmak gerekiyor öncelikle. LGBTİ+ karşıtı politikalar, zaten geçmişten bugüne LGBTİ+’ların hakları erişiminin önünde bir engel. Cinsel yönelimlerimiz, cinsiyet kimliklerimiz sebebiyle işimizden edilmemiz, muayene olacak doktor bulamamamız, daha yüksek fiyatlarla ev kiralamak zorunda kalmamız ya da barınacak hiçbir yer bulamamamızın kendisi aslında bu LGBTİ+ karşıtı politikalar sebebiyle. Hayatın, heteroseksüeller ve trans olmayanlar için kurgulanmış olması sebebiyle aslında biz zaten karşıt bir politikanın içinde bulunuyoruz en başta. Bu politikalar sebebiyle bize dönük ayrımcılık ve şiddet de bir yandan mubah görülüyor. Nefret söylemleri de benzer şekilde. Doğduğumuz aile evinden, içinde bulunduğumuz sokaklardan biz nefret söyleminin ne olduğunu zaten biliyoruz fakat sizin de belirttiğiniz gibi son birkaç yıldır artan ve son dönemde etkisini iyice arttıran LGBTİ+ karşıtı politikalar ve nefret söylemi artık hayatımızın gündeminde. Biz artık LGBTİ+ karşıtlığını haberlerden izliyoruz. Devlet yetkilileri tarafından LGBTİ+ karşıtlığı hem bir trend hem de apaçık bir politika haline getirildi. Zaten geçmişten bugüne bizim karşı karşıya kaldığımız şiddetin ve nefretin altına devlet imzası atılıyor tabiri caizse. Günden güne LGBTİ+ meselesi de bir siyasi mesele haline geldi. Biz hepimiz nefret mitinglerini evet gördük, haberimiz var. Bunlar ilk defa yapılmadı, daha önce 15 tane daha nefret mitingi yapıldı ve RTÜK yine eylem çağrısını kamu spotu olarak yayınladı. Sadece bu da değil, okullara gökkuşağı avına çıkmak için müfettişler gönderiliyor, valilikler Onur Ayı etkinliklerini art arda yasaklıyor. Seçim kürsülerinde ‘LGBT’ci’, ‘sapkın’ gibi kelimeleri biz daha önce defalarca duyduk. Siyasi bir mesele haline getirilen LGBTİ+ karşıtlığı ve nefret söyleminin önüne ancak siyaset yaparak geçilebilir bence.”
Nefret söylemiyle mücadelede muhalefete çok büyük bir sorumluluk düştüğünü ifade eden Güzel, muhalefetin şimdiye kadar izlediği LGBTİ+ dışlayıcı politikadan vazgeçmesi gerektiğinin altını çizdi:
“Muhalefet bugün iktidar kadar açık LGBTİ+ diyemiyor. Bunu seçim sürecinde söyleyemedi ama bunda sonra söyleyebilmeli. Örneğin Yeniden Refah’ın LGBTİ+ derneklerini kapatma, propaganda yasağı gibi vaatleri vardı ve bu vaatlere biz de refleksif yanıtlar veremedik, muhalefet de veremedi. Ama buna veremediği gibi fıtrat temelli eğitimler, sözde nafaka mağduru erkekler, kürtaj yasağı, kadına yönelik şiddet, barınma sorunu ya da gençlerin ellerinden alınan festivaller gibi meselelerin hiçbirine yanıt verilemiyor aslında. Bu genel bir sorun yani. Bu yüzden muhalefet organlarının kendi politikalarını LGBTİ+ haklarını da içerecek biçimde değiştirmeleri ve anında yanıt üretebilecek bir sistemi bana kalırsa paralize olmadan en başta ‘aman tadımız kaçmasın’ demeden, bizi yanlış anlarlar diye imtina etmeden kurabilmesi gerekiyor. Bir yandan da muhalefet aktörlerinin hak dilinden de ne kadar nasibini almadığını görüyoruz. Yine seçim meydanlarında ‘hayır siz daha geysiniz, siz daha eşcinselsiniz’ atışmalara dahil olduklarını da hatırlıyoruz. İçler acısı bir senaryo aslında. Ayrımcılığın, şiddetin önüne bu şekilde geçilmez. Bunu anlamak için de alim ya da hukukçu olmaya gerek yok. Yapılması gereken en önemli şey aslında LGBTİ+ haklarını ve uluslararası insan haklarını savunanların LGBTİ+ haklarını savunduğunu açıkça söylemesi.”
Güzel, medyanın bu konuda üstüne düşen sorumluluklardan da söz etti:
“Bugün alternatif medya denilen, aslında bana kalırsa yeninin anaakımı denilebilecek medya organları var ve LGBTİ+’lar için haber üretiyorlar. Hak haberciliği dediğimiz bir kavram var ve bu sadece nefret cinayetlerini, nefret söylemek görmek, bunları taşımak değil. Aynı zamanda bunların önüne nasıl geçilebileceğini, LGBTİ+ örgütlerin ya da hak örgütlerinin LGBTİ+ alanında yaptığı çalışmaları, raporları takip edecek haberleri de gündemleştirmesi gerekiyor. Nefret cinayetlerini haberleştirmek çok önemli ama bunlar da çok önemli. LGBTİ+ alanında değişen, gelişen bir terminoloji var, bilgi üretiliyor ve üretilen bilginin yaygınlaştırılması bizim için en büyük handikaplardan biri. Burada da medya organlarına çok büyük iş düşüyor çünkü yanlı gazeteler LGBTİ+’lar için ne kadar zaman ayırıyorsa, kendimizi dönüp sormamız gerekiyor ‘Acaba biz de o kadar zaman ayırıyor muyuz?’ diye. Çünkü onların gözünden bir aktivistin paylaştığı tweet de kaçmıyor. Onun üzerinden de haber yapabiliyorlar, Yeni Şafak mesela bunu LGBTİ+ aktivistlerine dönük sık sık yapıyor. Peki biz LGBTİ+ haklarını savunan medya organları olarak bu kadar takipte miyiz? Buna zaman, kaynak ayırıyor muyuz? Tabii ki bu da medya organlarının ya da medyanın kendisine soracağı bir soru.”
Büyük Hayat Buluşması’na dair
Öncü son olarak 17 Eylül Pazar Günü Kaos GL tarafından, nefret mitinglerine karşı düzenlenen ve siyasetçilerin, aktivistlerin, hak örgütlerinin katılımıya yaklaşık 5 saat süren bir canlı yayın olarak Yıldız Tar’ın sunumuyla gerçekleştirilen “Büyük Hayat Buluşması” gibi etkinlilerin devamın gelip gelmeyeceğini sordu:
“‘Büyük Hayat Buluşması’ adlı Kaos GL’nin düzenlediği yayını izlemenin kendisi hem benim için çok güçlendirici bir şeydi hem de diğer LGBTİ+’lar için öyle olduğunu gördüm. Çünkü o gün bir nefret mitingi vardı ve bizim kafamızı kaldırabildiğimiz, bir arada olduğumuzu hatırlayabildiğimiz o anın yaratılması aslında çok güçlendirici. Dolayısıyla bu gündemi aslında herkesin alması gerekiyor. Burada bir soru var bir yandan da: ‘Bizler LGBTİ+’lar için ne yapabiliriz?’ Bugün aslında bizlerin bir araya gelmeye duyduğu ihtiyaç, hiç olmadığı kadar fazla. Bu ihtiyaç bizi güçlendirirken bir yandan da bir destek meselesi söz konusu. Aynı zamanda o desteği görmeye de LGBTİ+’ların ihtiyacı var. Büyük Hayat Buluşması aslında bir nevi bunun yansıması gibiydi. Dolayısıyla bizler için çok umut dolu bir şeydi. Kaos GL’nin bu tür yayınları devam ettirme konusunda planları olduğunu açıkça söyleyebilirim tabii.”
Etiketler: insan hakları, medya, nefret suçları, siyaset