19/09/2006 | Yazar: Ali Erol

‘KAOS GL, üçüncü cildini tamamladı. 4. yılına giriyor! Türkiye’de eşcinsel olmanın zorluğu ortadayken, bir eşcinsel dergisi çıkarmanın zorluğu da kolayca tahmin edilebilir sanırım. İlk sayıdan bu yana emek vermiş biri olarak, KAOS GL dergisinin 3 yıldır hiç aksamadan çıkıyor olmasından övünç duyduğumu saklamayacağım. Heyecanım ise hiç eksilmedi.’ gay’e efendisiz’in kaleminden.

‘KAOS GL, üçüncü cildini tamamladı. 4. yılına giriyor! Türkiye’de eşcinsel olmanın zorluğu ortadayken, bir eşcinsel dergisi çıkarmanın zorluğu da kolayca tahmin edilebilir sanırım. İlk sayıdan bu yana emek vermiş biri olarak, KAOS GL dergisinin 3 yıldır hiç aksamadan çıkıyor olmasından övünç duyduğumu saklamayacağım. Heyecanım ise hiç eksilmedi.’ gay’e efendisiz’in kaleminden.

KAOS GL

gay’e efendisiz

KAOS GL, üçüncü cildini tamamladı. 4. yılına giriyor! Türkiye’de eşcinsel olmanın zorluğu ortadayken, bir eşcinsel dergisi çıkarmanın zorluğu da kolayca tahmin edilebilir sanırım. İlk sayıdan bu yana emek vermiş biri olarak, KAOS GL dergisinin 3 yıldır hiç aksamadan çıkıyor olmasından övünç duyduğumu saklamayacağım. Heyecanım ise hiç eksilmedi. Bunlara ek olarak itiraf etmeliyim ki dönem dönem hüzünlendiğim de oluyor. Dördüncü yıla girerken duygu ve düşüncelerimi yazmak istedim. Teknik konulara ve KAOS GL’nin ne yapıp ne ettiğine girmemeye çalışacağım. Yakında Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanmış bir KAOS GL Tanıtım Broşürü yayınlanacak; burda KAOS GL ile ilgili her türlü sorunun cevabının bulunacağını sanıyorum.

Bir erkek eşcinsel olarak özellikle son 10 yıldır eşcinsellik ve eşcinseller hakkında öğrendiklerimden kendimce en önemlisi, karamsarlığa düşenlere de, mücadeleyi seçenlere de eşit mesafede yaklaşılması gerektiği. Küfrettiğim, lanet okuduğum olmadı mı? Ebette oldu, bundan sonra da olacak! Ama bunca acıya, bunca zulme, insan taş olsa dayanmaz. Zulüm edebiyatına, özellikle son dönemde kendilerine islamcı denilen teokratik devlet yanlılarının dillendirdiği cinsten olanına, doğrusu midem bulanıyor. Maalesef herkes kendi çektiği acıyı duyuyor ama yine de heteroseksüel olmayanların yaşadıklarını, Türkiyeli bir eşcinsel olarak, heteroseksist zulüm olarak adlandırmakta sakınca görmüyorum. En küçük bir abartı ya da yanlış olmadığı halde konu zulümden açıldığında -kapanması mümkün mü?- heteroseksüel dostlarımız gözlerimizin içine baka baka gülümseyebiliyor, utanmadan sırıtabiliyorlar. Böyle bir ortamda, mücadeleyi seçen eşcinsellerin yanı sıra karamsar, inançsız, züppe, heteroseksizm işbirlikçisi eşcinsellerin de olmasından ve de çok olmasından daha doğal ne olabilir. Heteroseksizm tarafından özgüveni ve onuru gasp edilmiş ve bunları geri almak için mücadele etmek gibi bir seçeneğin olduğunu hayatında görmemiş bir eşcinselin, bir fosseptik çukuru olan heteroseksüel toplumun bok akan kanallarında kulaç atmasından daha doğal ne olabilir. Mücadele etmekten, arkadaşının partnerini kapmayı anlayan bir eşcinsel, elbette ki aşk ile özgürlük’ün yan yana gelmesinden bir şey anlamayacaktır. Bu curcunada, bu koşullarda kendini sevmemek/iğrenmek, her koyunun kendi bacağından asılacağını düşünmek, düşülecek en kolay yoldur. Bir şey katmak, yaratmak gerektirmez. Seçim bile gerektirmez, çünkü verilidir ve yaşanılandır. Oysa hayattaki gerçek seçim, hayır diyebilmekten, verili olanı reddedebilmekten geçiyor. Yüzyıllardır biliniyor, bu toprakların erkekleri, çok çok azı hariç, yaraklarını taşın deliği olsa, hiç düşünmeden oraya bile sokarlar. Kendi cinsinden biriyle düzüşmek, düzüşüyor olmak marifet değildir. Asıl marifet eşcinsel olmak, olabilmektir.

Eşcinsel bireyler, çok sınırlı sayıda mekan ve ortamlarda yan yana, yüz yüze gelebilmekteler. Bunları artık eşcinsel olsun olmasın, bilmeyen kimse kalmadı. Hamam, park, sinema, bar, çark alanları... Buralarda biraz deşarj olmak -gullüm- daha çok da partner bulmak için buluşuluyor. Hiç kimse böyle ortamlarda sorunlardan, heteroseksizme karşı mücadeleden konuşulmasını beklemesin. Zaten kimsenin sıkıcı konularla kaybedecek zamanı da yoktur. Stonewall, belki de bıçağın kemiğe dayanmasıyla, Amerikalı kardeşlerimizin ‘yetti ulan!’ diyerek kendiliğinden yarattıkları bir direnişti. Türkiye’de bir Stonewall olmayacak, bu kesin! (Bunun nedeni ayrı bir tartışma konusu olabilir). Ankara’da eşcinsellerin Z Pub’tan aşağılanarak kovulmaları, benzer bir tepkiye yol açmadı ama içinden KAOS GL’nin de çıkacağı bir sürece ivme kazandırdı. Geniş katılımlı bir-iki ev toplantısının ardından tartışmalar İHD Ankara Şubesi’ne taşındı. Yani sıkıcı konular ve sorunlar yaşanılan ortamlarda değil salonlarda tartışılmaya başlandı. Aslında Ankaralı eşcinseller daha önce de pek çok kez pek çok yerden kovulmuşlardı. Öğrendiğimiz kadarıyla yıllar önce Jazz Time’dan kovulunca Hitit’e, Hitit’ten kovulunca bilmem nereye gidenler yeni dönemde ‘neler oluyor’ merakı ile bir kaç kez kenardan seyrettiler ama daha sonra, her seferinde bir yer bulabileceklerinden, katılmaktan vazgeçtik, kenardan bile seyretmez oldular. Bu dönemde, tahmin edilebileceği gibi her kafadan bir ses çıkıyordu. (Bu arada sidik yarışına, benmerkezciliğe düşülmedikçe, her kafadan bir sesin çıkmasının neresi kötüdür hâlâ anlamamışımdır). 19-20 yaşına gelmiş, derdini ve de kendini hiçbir yerde anlatamamış bir insan konuşma olanağı bulduğunda, ya ağzını hiç açmaz ya da onu hiç kimse susturamaz. Sözün uçup yazının kaldığını biliyorduk ve biz yazı’yı seçtik!

İlk sayı, işyerlerinde gizlice dizildi. Sıra çoğaltmaya gelmişti. 600.000.-TL (altı yüz bin) gerekiyordu ama o da bizde yoktu! Bugün için çok komik olan bu miktarı, bir heteroseksüel kız arkadaşımızdan borç alabilmek için günlerce dil döktüm. Asla ikinci sayıları çıkmayan öğrenci dergilerinden (Duvar, Üniversiteli, Virtüel ...) dolayı KAOS GL’nin sonunun da aynı olacağını düşünüyor ve parayı vermek istemiyordu. KAOS GL’nin ayın 20’sinde çıkıyor olmasıyla ilgili özel bir anlamı yok, öyle başladı öyle devam ediyor, demiştik. Çünkü arkadaşı ancak ikna edebilmiştim. On gün daha bekleyemediniz mi? diyenler olabilir. O günlerdeki heyecanımızı hatırlıyorum, asla bekleyemezdik! Çünkü yeterince beklemiştik... Başka alanlarda dağ deviren pek çok arkadaşımız, bu alandaki yeteneklerini hâlâ kendilerine saklıyorlar. Kadınların fiziksel olarak güçsüz olduklarına dair inanışlarının neredeyse genlerine kadar işlediği gibi, eşcinseller de kabuklarını kırarak, bir araya gelerek bir şeyler yapılabileceğine inanmıyorlar. Damgalanma korkusu, özgüven eksikliği, yıllarca bastırılmanın getirdiği sabırsızlık ve maymun iştahlılığı, eşcinsel bireyleri, ‘o olmuyor, bu olmuyor, o zaman hiçbir şey olmaz’ düşüncesine götürüyor. Her alanda olduğu gibi, bu alanda da egemen olan genel inanış, bu işin ya medya tekellerince ya da zengin biri tarafından yapılabileceği şeklinde kendini gösteriyor. Aslında, akla gelebilecek her alanda en az bir-iki dergi yayınlayan medya tekellerinin bu alana hâlâ el atmaması (bence eksik olsun) başlı başına bir araştırma konusu olabilir. Zengin eşcinsellerin nerde ve nasıl yaşadıklarını ise ben bilmiyorum.

Bir ara bir şekilde tanıştığım orta-zengin biri ‘Kâr etmiyorsanız hâlâ neden çıkarıyorsunuz?’ dediğinde söyleyecek söz bulamamıştım. Aslında söz konusu zihniyet yeni de değil, şaşırtıcı da değil. Üstelik eşcinsel olmakla da ilgili değil. Topluma egemen olan zihniyet bu. Hâlâ pek çok eşcinsel, KAOS GL’ye inatla emek veren ve katkıda bulunan insanları enayi olarak görüyor. Oysa biz bu yolu bilerek ve isteyerek seçtik. Emek veren, katkıda bulunan diğer arkadaşların da bunu bildiklerini sanıyorum. Parasızlık matah bir şey değil. Çünkü onsuz hiçbir bok olmuyor. Parasızlık güçsüzlüktür. Matbaa’ya koşullanmış insan, fotokopi bir dergiyi, bir tercih bile olsa (bizimkinin tercih olmadığı biliniyor!), bu önyargıyla karşılıyor. İçinde ne yazarsa yazsın, okuyucu karşısına daha baştan yenik çıkıyorsun. Aynı durum ebette eşcinseller için de geçerli. Aslında baskısı temiz, kolay okunabilir, gerektiğinde renkli fotoğraflı bir dergiyi ben de tercih ederim. Fakat dönem dönem barlarda duyulan, ‘Avrupai dergi’ snopluğunun bu tercihten farklı bir şey olduğunu düşünüyorum. Artık dünyada, yüzlerce, belki de binlerce, eşcinsellerin çıkardığı ya da eşcinseller için çıkan newsletter, bülten, dergi, gazete bulunuyor. Ders kitabı almak dışında kitapçıya uğramayan, gazete bayiine sigara almak için giden insanlara eşcinsel dergisini politikanın p’sinin olmadığı renkli ve parlak kağıtlarmış gibi anlatanlar da aslında, kendileri farkında olsun ya da olmasın başka bir politikadan sesleniyorlar. Bunun adının konmaması aynı, heteroların, kendilerinin heteroseksüel olduklarını belirtme gereği duymamaları gibi bir durum. Bu insanlar, Yunanistan’da To Kraksimo’nun (artık çıkmıyor), İtalya’da Quir’in, Fransa’da Star ve LM (sadece kapağı renkli)’in kaliteli kağıda matbaa basımı olduğu halde ve de her türlü olanağa sahip oldukları halde neden siyah-beyaz çıktıklarını hiç merak ediyorlar mıdır? Etmiyorlar, çünkü okumaktansa bakmak daha kolay geliyor. Çünkü okumak, anlamayı, anlamak soru sormayı, soru sormak gerçeklerle yüzleşmeyi gerektiriyor.

Gerçeklerle yüzleşmek, sevimsizdir, sıkıcıdır ve de zordur. Eşcinsel olmak’ın zor olduğu gibi. KAOS GL, tam da bu zor alanda atmıştı ilk adımını yayın hayatına. Anarşist dendi, radikal dendi, kargadan başka kuş tanımayanlarca solcu dendi, fazla politik dendi, renksiz dendi... Emek veren ve katkıda bulunanların oranında dönem dönem bazı yönlerin ağır bastığı oldu; bu doğru ve çok doğal. Bununla birlikte şöyle bir kaç sayı karıştırılsa, birbirinden farklı bunca yazının yan yana olduğu çok az dergi bulunur. Bu da bizim rengimizdi, görülmedi. Bu eleştirilerle (suçlamalar?) ilk karşılaştığımızda günlerce tartışır, kendi adıma sürekli düşünürdüm. Ama artık bunların pek çoğunun, gerçeklerle yüzleşmekten kaçmanın bahaneleri olduğunu düşünüyorum. Yine de bu eleştirileri kendi adıma öpüp başıma koyuyorum. En azından görmedim-duymadım diyerek, yukardan bakarak, en kestirme yolu seçip yok saymıyorlar. Yani umut var!

Görmedim, duymadım diyen hep oldu, olacak. Ama daha ilk aylarımızda, ta Norveç’ten yeni geldiği halde bizi bulan, Norveç’teki underground yayınların öneminden söz eden, KAOS GL’ye yazı veren de oldu.

Bir ara küçük İskender’den bir mektup almıştık (8. Sayıda yayınlandı). Adamın hem imzası vardı hem de adresi. Benim ve bir-iki arkadaşımın aklına en küçük bir kuşku düşmemişti. Çünkü ne yaptığımızı biliyor ve yaptığımıza inanıyorduk. Fakat arkadaşların çoğu, küçük İskender’in KAOS GL’ye mektup yazacağına inanmıyordu. Arkadaşlar bu mektubu yayınlamayalım, diyorlardı; çünkü biri bize şaka yapmış olabilir ve biz de oyuna gelebilirdik! Oysa bildiğim kadarıyla küçük İskender’in elitizmle bir alışverişi bulunmuyordu ve haberdar olduğu Türkiye’nin ilk gey ve lezbiyen dergisine topu topu bir mektup yazmıştı. Hepsi buydu! O zaman arkadaşların, mektubun gerçek olup olmadığına yönelik korkuları aslında kendilerine olan inançsızlıklarının bir sonucuydu. Bu inançsızlığın kendine yönelik olanı yadsıma şeklinde görülürken, yukardakilere (?) yönelik olanı ise yüceltme şeklinde ortaya çıkıyor. Bu kez de yüceltilenler, kendini yadsıyanlara inançsızlık besliyorlar. ‘Beş on heyecanlı genç biraraya gelmiş, nereye kadar gidebilirler ki?’ İyi de herkes kollarını kavuşturup, bulunduğu yerden başkalarını seyrederse, hiç kimse hiçbir yere gidemez elbette. Kendi adıma, bu ülkede, eşcinsel hareketin bütün kanallarının maddi temellerinin bulunduğuna inanıyorum. Bu ayrıca ve her zaman kafa yormamız gereken bir konu. Küçük İskender bahanesiyle ‘yukardakiler’ ile ilgili bir kaç söz etmek istiyorum. Bildiğim kadarıyla küçük İskender yukarda değil, sokakta yaşayan biri! Elitizm anlamında gerçekten yukarda olan ve her alanda olan pek çok eşcinsel var, biliniyor. Dürüst olduğunu sandığım ve dejenere olmamış bir kaç kişi dışında, ne kadar yukarda iseler bizim gibi sıradan eşcinsellere o kadar uzaktırlar. Eğer reel politika yapacaksanız ki güçler dengesi ile yapılır, aradaki mesafe şu ya da bu şekilde oynayabilir. Yok eğer özgürlük istiyorsan, özgüven ve onurunu kendi ellerine almak istiyorsan sadece sen ve senin gibiler vardır; bu her zaman böyle olmuştur. Eşcinsellerde de görülen orta sınıfa atlama saplantısı ve yukarıdakileri yüceltme aslında toplumsal bir hastalıktır. Kemalist devletin Osmanlı’dan devraldığı, her şeyin yukardan belirlendiği ve belirlenebileceği düşüncesinin toplumsal yansımasıdır. Bu zihniyet, bu topluma eşcinsel hareketin gerektiğine karar versin onu da kendi yaratacaktır, emin olabilirsiniz.

Galiba, yılların birikimini yazmaya devam edecek olsam, derginin bir sayısı bile yetmeyecek gibi. En iyisi şimdilik bu kadar olsun. KAOS GL, sonuçta bir dergi. Bence bütün eksikliklerine rağmen iyi de bir dergi. En kötü koşullarda bile aksamadan çıktı. Türkiyeli eşcinsellerin kararlılığa ve sürekliliğe ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan KAOS GL’nin düzenli çıkmasının çok önemli anlamlarının olduğu kanısındayım.

İki şeyden emin olmamız gerekiyor. Birincisi mücadele yoksa özgürlük de yok. İkincisi, eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecek!


Kaynak: Kaos GL, Eylül 1997, Sayı 37


Etiketler:
nefret