08/09/2015 | Yazar: Can Tülük
İzmir Rum Ortodoks Kilisesi’nden Teodora Hacudi 6-7 Eylül üzerine konuştu: ‘Nereden geldiğimiz sorulduğunda garipsiyorum. Kadim halklardanız. Aynı acıların bir daha yaşanmasını hiçbir halk istemiyor.’
İzmir Rum Ortodoks Kilisesi’nden Teodora Hacudi 6-7 Eylül üzerine konuştu: “Nereden geldiğimiz sorulduğunda garipsiyorum. Kadim halklardanız. Aynı acıların bir daha yaşanmasını hiçbir halk istemiyor.”
Halkların Köprüsü Derneği 6-7 Eylül pogromunun yıl dönümünde İzmir Rum Ortodoks Kilisesi Başkanı Teodora Hacudi'yi misafir ederek bir söyleşi düzenledi.
Dernek aktivistlerinden Prof. Dr. Cem Terzi, “Ulus devletlerin tarihinde bu tür kara lekeleri olduğu gibi bizim de tarihimizde kara lekeler var. Aynı sorunların tekrar yaşanmaması için bu olaylar aydınlatılmalı. Fakat maalesef ki bu konuda bir çalışma yapılmıyor ve müsaade edilmiyor. Bu sene Ermeni Soykırımının 100. yılıydı hiçbir şey yapılmadı. Yine 6-7 Eylül olaylarının 60. yılındayız ve bir şey yapılmıyor dedi.
60 yıl önce yaşanan 6-7 Eylül olaylarının Türkiye’nin Türkleştirilmesi ve sermayenin müslümanlaştırılması amacıyla planlandığını söyleyen Terzi sözlerine şöyle devam etti:
“Mübadeleden sonra İstanbul’da kalan Rumların tasfiyesi ve mallarına el konulması için özel olarak planlandığı dönemin askeri yetkilileri tarafından itiraf edilmiştir. Biz Halkların Köprüsü Derneği olarak bu olayları kınıyoruz ve utanıyoruz.”
“Biz bir yerden gelmedik”
İzmir Rum Ortodoks Kilisesi Başkanı Teodora Hacudi ise 1920'lerden önce sadece İzmir de yüzden fazla ibadethaneleri olduğunu fakat şu anda yalnızca bir kiliseyi kiralayabildiklerini ve sayılarının da 40-45 kadar olduğunu belirtti.
En garipsediği sorulardan birinin “Nereden geldiniz” sorusu olduğunu söyleyen Hacudi, “Biz bir yerden gelmedik. Atalarımın atası bile buralı. Biz buranın kadim yerlileriyiz. Anadolu Rumuyuz. Biz de bu toprakların sahibiyiz” dedi.
Hacudi Rum ve Ermenilerle bir sorun yaratılmaya çalışılmasının nedenlerinden birinin dar yurttaşlık tanımı olduğunu vurguladı:
“Standart bir vatandaşın Türk-Sünni olduğu varsayımı birçok kimlik ve kültürün dışlanmasına yol açıyor. Örneğin ben bir Rum olarak Yunan Devleti ve Yunan halkının yaptıklarından sorumlu değilim çünkü buralıyım. Bu dar ve faşizan yaklaşım dün Rum ve Ermenilerle sorun çıkartmak için devlet tarafından maşa olarak kullanıldığı gibi bugün aynı maşayla Kürtlerle ilgili yapay bir düşmanlık yaratılmaya çalışılıyor.”
6-7 Eylül’de ne oldu?
6-7 Eylül olaylarının aile içinde derin üzüntülere sebebiyet vermemesi için pek anlatılmadığını söyleyen Hacudi yaşananları şöyle anlattı:
“6-7 Eylül olaylarının olduğu dönemde Türkiye’de ekonomik sıkıntılar bulunuyor. Sıkıntıları gözardı etmek için ortak düşman yaratma hedefinde olan devlet o gün için Rumları seçmişti. Fakat arada bir sıkıntı yoktu ve kin oluşturmak için Oktay Engin’e Mustafa Kemal’in evine bomda attırılması karar verilir. Bomba planlanan saatte patlamasa da yaygara planlanan saatte çıkartılıp Karadeniz’den ve Marmara’dan getirilen gençler Rum mahallelerine bırakılır. Ne yaptıklarının kendileri de pek farkında değildirler. Öldürmemek konusunda ne kadar tembih edilseler de Türk kaynaklarına göre 11 Yunan kaynaklarına göre 14 kişi yaşamını yitirdi. Resmi rakamlara göre 30 gayri resmî rakamlara göre 300 kişi yaralandı. 400 kadına tecavüz edildi. Sünnetsiz diye hadım edilen papazlar oldu. Kiliseler ve kutsal emanetler yakıldı. Mezarlıklara saldırıldı. Yalnızca mezar taşları yıkılmadı mezarları da çıkardılar. Yalnızca Rumlar değil, gözü dönmüşler tarafından Ermeni ve Yahudi yurttaşlar da zarar gördüler.
“Tüm bunları yapanlar bunu neden ve niçin yaptıklarının farkında değildiler. Devlet durmadan düşmanlık pompalıyor, doğruluğu-yanlışlığı sorgulanmayan haberler ortada dolaşıyordu. Beyoğlu’nda ikamet eden Müzeyyen Senar kahvehanenin birisine bodoslama dalıp ‘Siz erkek değil misiniz? Niçin Ata'ya yapılan hakarete cevap vermiyorsunuz’ diye insanları galeyana getiriyordu. Oysaki ortada ne bir hakaret ne bir bombalama vardı. Haber teknolojisini o dönemde bile bu kadar hin bir şekilde kullananlar acaba bu maharetini günümüze kadar geliştirmiş midir? Zira anlatılanlar birçok yönüyle bugünleri hatırlatıyor. Bombalamanın faili Oktay Engin o gün için güya cezalandırılsa da daha sonra uzun yıllar vali olmakla mükâfatlandırılıyor.
“Her yönüyle planlanan bu olaylar İzmir’de de organize edildi. O günlerde İzmir’de İzmir Enternasyonel Fuarı vardı. Vali kendine gelen emrin ardından itfaiye araçlarını fuarda hazır bekletti. Yunan pavyonuna saldırıldı. O tarihten bu yana Yunanistan resmi olarak İzmir Enternasyonel Fuarı’na katılmadı. Yunan Konsolosluğunu yaktılar ve ibret olsun diye yıllarca yıkmadılar.”
Her şeye rağmen yaşananları geride bırakabilmek…
1980 sonrası okula giden Hacudi okullarındaki tek Rumun kendisi olduğunu, sanki bir had bildirme gibi inkılap tarihi derslerinin hep kendisine anlattırıldığını söyledi.
Her şeye rağmen tüm bunları geride bırakabileceğimize inanan Hacudi, tabuların yavaş yavaş yıkılmaya başladığını belirtti. Hacudi artık son derece az sayıda kaldıklarından dolayı korunma altına almışmış gibi fazla ilgi ve hassasiyetle karşılaştıklarını vurgulayarak, “Bu coğrafyada biz de yaşıyoruz. Aleviler, Kürtler, biz de eşit yurttaşız be bunun idrak edilmesi gerekiyor. Aynı acıların bir daha yaşanmasını hiçbir halk istemiyor. Herkül Milas’ın dediği gibi; bizi ayıran değil de birleştiren unsurları görmeliydik” dedi.
Etiketler: insan hakları, nefret suçları