25/06/2012 | Yazar: Seçin Tuncel

Ankara Kadın Platformu üyesi kadınlar, Fethiye’deki toplu tecavüz davasının sanıklarını savunan Muğla Barosu Başkanı Mustafa İlker Gürkan’ı protesto ettiği için Avukat Candan Dumrul hakkında soruşturma başlatan Ankara Barosu’na tepki gösterdiler.

‘Baroları Uyarıyoruz Kadın Düşmanlığını Bırakın’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Ankara Kadın Platformu üyesi kadınlar, Fethiye’deki toplu tecavüz davasının sanıklarını savunan Muğla Barosu Başkanı Mustafa İlker Gürkan’ı protesto ettiği için Avukat Candan Dumrul hakkında soruşturma başlatan Ankara Barosu’na tepki gösterdiler.
 
Ankara Barosu’nun Avukat Candan Dumrul hakkında başlattığı soruşturmaya müdahil olmak isteyen kadınlar, “Ankara Barosunun aldığı tavrı kınıyor, demokrasi ve adil yargılama hakkına saygı göstermeye, siyasi bir alana girerek disiplin yetkisini yetki sınırlarını aşmamaya çağırıyoruz.” dediler.
 
Basın açıklamasının tam metni şöyle.
 
Kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla Gelincik projesini başlatan Ankara Barosu, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için aktif mücadele veren bir kadın üyesine karşı siyasi bir soruşturma başlattı.
 
Bugün burada, bir meslek örgütü olan Ankara Barosu’nu samimiyete,  bir baro yöneticisini koruma kaygısıyla siyasi bir soruşturma yürütmek suretiyle yetkilerini aşmamaya davet etmek için toplandık.
 
Geçtiğimiz bir kaç ay içinde Ankara Barosu’nun, masumiyet karinesi, avukatın seçtiği dava türü ve savunduğu sanıklar nedeniyle eleştirilmeme hakkı gibi evrensel hukuk ilkelerini çantasından eksik etmediğine tanık olduk.
 
Ama, bugün anlıyoruz ki, bu ilkeler, kadına yönelik şiddet söz konusu olduğunda, baro yöneticilerinin ilkesiz yönetimlerinin arkasına gizleneceği kalın perdeler olmak için çantaya tıkıştırılmışlar.
 
Bu ülkede bir kadın olarak yaşamak bize acı şekilde öğretti ki; taciz ve tecavüz davalarında failler değil, kadınlar yargılanıyor. Soruşturmalarda ve davalarda, erkek sanıklar her zaman saygın ve masum kabul edilirken, bu suçların mağduru kadınlar, ‘’yollu’’ olmakla, ‘’komplo’’ kurmakla suçlanıyorlar. Tıpkı Fethiye davasında olduğu gibi…
 
Kamuoyunun yakından takip ettiği bu davada 2007 yılında ilaç verilip uyutularak 2’si çocuk 8 kişinin tecavüzüne uğrayan kadın arkadaşımız maruz kaldığı travma nedeniyle hafıza kaybına uğradı. Psikiyatrik yardım alıp olayın ayrıntılarını hatırlayınca tecavüz sanıkları hakkında suç duyurusunda bulundu. Ama, Savcılık tanıdık bir şekilde tecavüz zanlılarının ‘’saygın kişiler oldukları, tecavüz gibi adi bir suçu işlemeyecekleri’’ gerekçesiyle dava açmadı.
 
Kadınların mücadelesi sonucu açılan davada sanıkların avukatlığını Muğla Barosu başkanı Mustafa İlker Gürkan üstlenmiştir. Bakanlık zorlaması ile açılmış olan bu davada Gürkan’ın Baro Başkanlığını sürdürürken sanıkların vekilliğini üstlenmiş olması, mağdurun adil yargılanma hakkının sınırlarını daraltan, avukatlık mesleğinin bağımsızlığına gölge düşüren siyasi bir tercihtir.
 
Zira Baro başkanı davanın vekiliyken, mağdura adli açıdan yardımcı olmak görevini üstlenebilecek Muğla Barosu Kadın Hakları Komisyonunun bu görevi tarafsız biçimde yapamayacağı açıktır.
 
Ayrıca mağdura zorunlu vekil tayin etme görevi de bulunan Baro’nun başkanının, sanıkların avukatı sıfatıyla bu görevi yapması hem etik bir problem, hem de adalet duygusunu yaralayıcı bir husustur.
 
Ancak, Baro Başkanı bununla yetinmedi. Mağdur kadın arkadaşımızın adalet hakkını sınırlamakla kalmadı; mahkeme önünde demokratik eyleme katılan kadınları polise işaret ederek, gözaltına alınmalarını sağlamaya çalıştı. Başka bir deyişle, yönetici olmanın verdiği gücü kullanarak uyguladığı baskının sınırlarını dayanışan kadınlara doğru genişletti.
 
Sanık savunmalarını, mağdur kadının anne babası boşandığı için dengesiz ve iftira atmaya yatkın oluşu üzerine kurmaktan çekinmedi. Boşanmış anne baba çocuklarını potansiyel komplocular olarak işaretledi. Böylece, siyasi duruşunu da iyice netleştirdi.
Üstelik Muğla Baro Başkanı Mustafa İlker Gürkan, savunmasını yaparken mağdur kadının tüm özel hayatını, anne-babasının boşanmış olmasından, kullandığı ilaçlara kadar didik didik etmiş, yaşadığı psikolojik sorunlar nedeniyle böyle bir suç uydurduğunu ima etmiş, tanık sıfatıyla dinlenecek olan annesini tehdit etmiş, bununla da yetinmeyerek mağdur kadının çeşitli gazete ve dergilerde cinsel suçlarla ilgili yazılar yazmasını mahkemeye delil olarak sunmuştur.
 
Muğla Barosu Başkanı ve sanıkların avukatı Mustafa İlker Gürkan’ın 11.01.2012 günü TBB Özdemir Özok Kongre Merkezinde düzenlenen Uluslar arası Hukuk Kurultayına konuşmacı olarak çağrılması üzerine, Ankara Kadın Platformu üyesi tüm kadınlar, Ankara Baro Başkanlığını bilgilendirmek üzere bir faks göndermişler, ancak programda bir değişiklik olmayınca, Anayasadan ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden kaynaklanan haklarını kullanarak konuşmayı protesto etmişlerdir.
 
Mustafa İlker Gürkan’ın son marifeti, Ankara Kadın Platformunun bir üyesi sıfatıyla metni okuyan Candan Dumrul’u Ankara Barosuna şikayet etmek olmuş, ardından Ankara Barosu tarafından  soruşturma açılmıştır.
 
Fethiye davası mağdurunun adil yargılanma hakkını savunmayı ve insan hakları kavramının içeriğinin boşatılmasına dikkat çekmeyi amaçlayan bu protesto eylemi aynı zamanda avukatlık mesleğinin onurunu korumaya da yöneliktir.
Ankara Barosu gibi hukukun üstünlüğünü savunması beklenen bir sivil toplum kuruluşunun, demokratik protesto hakkını kullanan bir kadına açtığı dava, biz kadınlar açısından ibret vericidir.
 
Baroların üyeleri üzerindeki disiplin yetkisi sadece mesleki alandaki faaliyetleriyle sınırlı olup, Candan Dumrul’un bir kadın olarak katıldığı protesto eylemi nedeniyle soruşturulmak istenmesi tek kelimeyle abesle iştigaldir.
 
Demokratik bir hakkın kullanımından ibaret olan bir eylemi yargılamak, katılan kadın vatandaşı soruşturmak, otoriter, baskıcı, vesayetçi zihniyetin uzantılarıdır. Ankara barosunun vardığı vahim nokta açısından son derece dikkat çekicidir.
 
Bu olayın bir benzerini Çanakkale’deki taciz davasında Kültür Sanat Sen. Kadın Sekreteri Deniz Özsaygı yaşamıştır. Sendika üyesi bir kadına cinsel saldırıda bulunan amirin avukatı olan Çanakkale Baro Başkanı,  Mardin N.Ç. davasından çıkan kararı toplum vicdanını yaralar nitelikte bulduğu yönünde bir açıklama yapmıştır. Deniz Özsaygı’nın bu çelişik durumu eleştirmesi üzerine Çanakkale Baro Başkanı, kendisine dava açarak karşılık vermiştir.
 
Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek samimiyet ve tutarlılık ister. Ancak kadına yönelik şiddetle mücadele etme amaçlı Gelincik projesini yürüten Ankara Barosu’nun bu soruşturmayı başlatmadaki tutumuyla kadına yönelik şiddetle mücadele konusundaki samimiyeti de ortadadır. Biz biliyoruz ki, kadına yönelik şiddet sadece lafta kalan prestijli projelerle önlenemez. Kadına yönelik şiddet, bunun karşısında mücadele eden kadınları cezalandırmakla da önlenemez, bilakis bu şekilde sürdürülür.
 
Başından beri iktidarın, suçluları korumak, mağdurun mağduriyetini arttırmak için her türlü çabayı gösterdiği bu süreçte, Ankara Barosunun aldığı tavrı kınıyor, demokrasi ve adil yargılama hakkına saygı göstermeye, siyasi bir alana girerek disiplin yetkisini yetki sınırlarını aşmamaya çağırıyoruz.
 
Fotoğraf: Seçin Varol / Kaos GL
 
İlgili haberler:

Etiketler: kadın
nefret