24/12/2010 | Yazar: Mahmut Şefik Nil

Türkiye Psikiyatri Derneği bünyesinde oluşturulan ‘Sınır İhlalleri Görev Grubu’nun hazırladığı rapor ile şekillenen yasa tasarısı psikologları işiz bırakıyor.

‘Beni Psikolog Olmakla Suçluyorlar!’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Türkiye Psikiyatri Derneği bünyesinde oluşturulan “Sınır İhlalleri Görev Grubu”nun hazırladığı rapor ile şekillenen yasa tasarısı psikologları işiz bırakıyor.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, 2 ay içinde yasalaşacak “ruh sağlığı hizmeti sunan tüm meslekler için görev, yetki ve sorumluluk tanımlarını içeren yasa girişimi” ile terapi merkezlerinin kapanacağını söyledi.
 
Türkiye Psikiyatri Derneği de bir açıklama yaparak “Sağlık Bakanlığı’nın yasa girişimini destekliyoruz” dedi.

“Terapi merkezleri kapanıyor! Psikologlar çaresiz.”
İstiklal Caddesi için olağan kalabalık gecelerinden birinin içinden evime doğru yürüyorum. Yolum sık sık insan grupları ile kesiliyor. Kimi gülüyor, kimi hızlı, kimi yavaş fakat detayları atlarsak olağan bir gece. Evime ulaşıp Psikolojik Danışma Merkezlerinin kapanması ile ilgili yazacağım yazının detaylarına odaklıyım. Derken, İstiklal Caddesinin girişinde bir zabıta aracı aniden fren yapıyor ve içinden zıplayan görevli ben ve oradaki insanların meraklı bakışları altında hızla koşmaya başlıyor. Hikayesini bilmiyorum ama “Zabıta aracını, bu kalabalıkta hızla sürmesi mümkün olmadığı için işportacıların peşinden koşuyor olmalı.” diye düşünüp yoluma devam ediyorum. Tam o sırada kafam da birleşiyor ki yıllardır bu sahneyi görürüm bu ülkede; yasal yetkisi olan biri elindeki ile yetki diğerini kovalar ve onu yasadışı davranmaya zorlar, sonra da yasadışı davrandığını söyleyerek yeniden kovalamaya devam eder. Ama onu legalleştirmez, legalleştirse bile mağdur eder. “Türkiye gerçeği” denilen mazeretinin arkasına sokulmaya çalışılan bu iktidar ve zulüm zinciri bana kabul edilemez ilkellikte gelir.

Terapi merkezlerinin durumu da biraz buna benziyor. İlk olarak 11 Aralık 2010 tarihli Aktüel Psikoloji’de yayınlanan “Terapi merkezleri kapanıyor! Psikologlar çaresiz.” başlıklı yazı ile durumdan haberdar olduk. Ancak olay çok daha gerilerde başlamıştı ancak internetteki yazışmalar, birbirine hakaretler ve sataşmalar düzeyindeydi; gündeme çıkamamıştı.

Bugün itibarı ile bakarsak (Sağlık Bakanı sayıları oldukça az dese bile) özel sektörde binlere yaklaşan sayıda psikolog, psikolojik danışman, sosyal hizmet uzmanı gibi aldıkları üniversite eğitimi insan ruhsal sistemi üzerine temellenmiş bölüm mezunu insan çalışmakta. Bu insanlar diğerleri gibi üniversite sınavını kazanmış, yasal olarak belirlenen süre ne ise okullarına devam etmiş, sınavlarını geçmiş yani uğraşmış insanlar. Elbette ki ve doğal olarak T.C. nezdinde yasal bu üniversitelerden mezun olunca beklentileri yasal bir zeminde çalışmak. Çünkü bilindiği üzere en azından günlük giderlerinizi karşılamak için çalışıp para kazanmanız gerek. (Bu kadar bilinen bir olguyu resmetmek utanç veriyor elbette. Sanki bu yazıyı okuyan zekadan kıt biridir.) Şaşırtıcı olmadığı gibi buradan hareketle meslek sahibi olan her kişi işini yapmaya çalışıyor.

Peki, şimdi ne oldu da internet ve basında geçen haberlere göre aniden İstanbul Bakırköy’de iki terapi merkezi kapandı ve 25 terapi merkezine tebligatta bulunuldu? Avukat Selin Arıkan bir hukukçu olarak değerlendiğinde bu uygulamanın genişleyeceği ve daha da çok kapatma yazısının yollanacağı fikrinde.

Anlaşılan tebligatta bulunulan –şimdilik- 25 terapi merkezinin varsa yasadışı ifade ya da tutumlarını değiştirmeleri değil de 15 gün içinde tamamen kapanmaları bekleniyor. Peki, bu kapanan merkezlerin sekreter gibi çalışanları, bu merkezlerden hizmet alan “danışan” gibi müşterileri ne olacak, -madem bu kapitalist sistemde para vermeden su alamıyorsak- bu kurumlarda hizmet vererek yaşamını devam ettiren uzmanlar ne yapacak?

Kapanma yazısını bekleyen kurumlardan birinde sekreterlik yapan Sema Münüklü kapı her çaldığında irkildiğini söylüyor. Çalıştığı merkez kapanırsa yeniden iş aramak zorunda kalmaktan çok korkuyor.

“Beni psikolog olmakla suçluyorlar!”
M. şehrinde Hızlı Okuma Teknikleri ve Sınav Motivasyon teknikleri üzerine çalışan H. Ç., Sağlık Müdürlüğünden gelen biri psikiyatrist üç kişinin, yaptığı işin ne olduğunu sormadan yazıyı ona zorla verdiklerini söylüyor. Görüşmemiz sırasında yaşadıklarını anlatırken “Beni psikolog olmakla suçluyorlar!” diyor. H.Ç., İl Sağlık Müdürlüğüne dilekçe yazdığını ancak yasal süre dolmasına rağmen dilekçesine bir cevap alamadığını da ifade ediyor. H.Ç.’nin en çok ağrına giden ise samimi olduğu bir psikiyatrist arkadaşının bir gün merkezine gelmesi ve 600 lira olan kiranın 150 lirasını vererek bu yasal sorunu aşmayı teklif etmesi. Çünkü bunu yaparken ‘elime düştün’ edasıyla kendisine yaklaşıldığına ve bunun ona ağır geldiğini söylüyor. 
 
“Kurum kapanırsa gider evinde görüşürüm”
Kendisi de bir psikolog olan ancak mezuniyetinin ardından bir şirkette insan kaynakları yöneticiliği yapan ve bir yıldır psikolojik danışmanla çalışan Ç. N., “Kurum kapanırsa gider evinde görüşürüm” diyor ama Anadolu yakası ona biraz uzak diye şikayetçi. Ç. N. gerekirse mahkemede kendisine teşhis konmadığı, ilaç teklif edilmediği ve aldığı hizmetin ne olduğunu bilerek ve isteyerek almaya devam ettiği konusunda tanıklık yapabileceğini ifade ediyor. Üstelik bir de önerisi var: “Şirketlere eğitim veriyoruz diyin. Ben şirketime eğitim verilmiş gibi yaparım. Size bir dosya hazırlarız. Gelirlerse onu gösterirsiniz.” diyor.

45 yaşında bir psikolog olan E. E. haftada yaklaşık 20 görüşme yaptığını ve kurum kapanırsa ne yapacağını bilmediğini ifade ediyor. Bir psikiyatrist E. E.’ye iş teklif etmiş: 2 bin lira maaşla kendi muayenehanesinde görüşmelerini sürdürebileceğini söylediği için çok kızgın. “Ben de kaçak çalışırım.” diyor.

Psikologlar Derneği, her psikologa dava açmayı öneriyor
Bu arada yasal ağızlardan da açıklamalar geliyor. Mesela Psikologlar Derneği bu uygulamanın haksızlık olduğunu ve bir avukatla birlikte yürütmeyi durdurma kararı için hukuki yola başvurulduğunu açıkladı. Ancak numarasını verdiği Avukat Bülent beye ulaşamadığımız için hangi sürecin hangi aşamada olduğunu bilmiyoruz. Psikologlar Derneği 20 Aralıkta üyelerine yolladığı mailde ayrıca her bir psikologun kendi başına da dava açmasını önerdi.

Psikiyatri Derneği, Sağlık Bakanlığının yasa girişimini destekliyor
Türkiye Psikiyatri Derneği de bir açıklama yaparak “Sağlık Bakanlığı’nın ruh sağlığı hizmeti sunan tüm meslekler için görev, yetki ve sorumluluk tanımlarını içeren yasa girişimini destekliyoruz” dedi.

Tartışmaların basına yansıması üzerine Sağlık Bakanı Recep Akdağ da konu hakkında konuşmak zorunda kaldı. “Kendi başına yer açmış psikolog sayısının zaten az” olduğunu ifade eden bakan 2 ay içinde konunun yasal tanımının yapılmış olmasını beklediğini söyledi. “Peki, bu 2 ay içinde kapatmalar devam edecek mi?” sorusunu ise “Edebilir tabi, kanun neyse onun gereği yerine getirilmelidir.” şeklinde yanıtladı.

82 yıl önceden kalan kanunda “psikologluk” kavramı bulunmuyor
Peki, bir cadı avını andıran bu sahneler neden oldu? Nasıl başladı?  
2008 yılında Türkiye Psikiyatri Derneği bünyesinde oluşturulan “Sınır İhlalleri Görev Grubu” Prof. Dr. Selçuk Candansayar koordinatörlüğünde  toplandı ve ruh sağlığı alanındaki ihlallerle ilgili bir rapor hazırlayıp derneğe sundu.

(http://www.psikiyatri.org.tr/ShowPage.aspx?Id=ggraporlari adresine girilirse derneğin, Özel Eğitim Merkezleri görev grubu oluşturulduğunu görebilirsiniz. Belki yakında benzer bir uygulama özel eğitim merkezlerinin de bir psikiyatrist gözetimine girmesi şartına neden olacak.)
 
Her şeyin tıbbileştirildiğini eleştirerek başlayan Sınır İhlalleri Raporu (http://www.psikiyatri.org.tr/PageContentsPopUp.aspx?Id=135) daha sonra terapi kavramının tıbbi bir kavram olduğunu ve 1928 yılında çıkarılmış olan Tababet Kanununa göre psikiyatri uzmanları hariç hiç kimsenin terapi yapamayacağı tespitinde bulundu. Çünkü 1928 yılında (82 yıl önce) çıkan Tababet (Hekimlik) yasası tıp mesleği içinde çalışabilecek meslek gruplarını tanımlarken Psikologluk mesleğini cümle içinde kuramadı. Çünkü psikologluk kavramı yoktu.

Rapor, terapi konusunda insanların kafasının karışık olduğunu ve örneğin sanat terapisi dendiğinde insanların yanlış anladıklarını, bunun yerine sanatla kendini iyi hissetme gibi bir ifadenin daha uygun olduğu saptamasında bulundu.  
 
Rapor, güncelliğini yitirdiği için sıkıntılara neden olan yasanın yenilenmesini önermedi ancak yasanın 77. maddesi gereği okullara verilecek Psikolojik danışanlık hizmetlerinin de sağlık ocakları tarafından yapılması gerektiğini hatırlattı.

Son söz olarak da “Türkiye Psikiyatri Derneği, kavga etmeden, merkeziyetçi ve sansürcü bir tutum takınmadan: 
- Üyelerini etik ilkelere uyma konusunda cesaretlendirici ve ödüllendirici, 
- Maruz kaldıkları sınır ihlallerinde onları koruyan ve destekleyen,  
- Bilimsel ve etik ilkelere uygun ve sınırlara saygılı hekim dışı ruh sağlığı çalışanlarını destekleyen ve onlarla işbirliğine açık 
- Topluma kendini kabul ettiren ve saygınlık gören bir kurumsal örgüt olmak için çalışmalarını sürdürmelidir.” diyerek çalışma grubu raporunu sağlık bakanlığına iletti. Bunun üzerine Sağlık Bakanlığı da var olan yasa üzerinden Psikolojik Danışma Merkezlerini kapatmaya başladı.

Görünen o ki, Psikiyatri Derneği Sınır İhlalleri raporunun bir çok açıdan, özellikle bir “psikiyatrizm” ya da “hekimizm” gücü yaratma potansiyeli açısından ele alınması gereklidir. Ancak bu noktadan sonra ne olacağı merakla bekleniyor.

Avukat Yasin Özkan
kapatma yazısı bekleyen kurumların gergin olmamaları gerektiğini söylüyor. Teşekkür ederek yazıyı almak ve mahkemeye gitmek gerektiği fikrinde. Ancak yasal sürecin çok kısa olmayacağını da ekliyor. 
 

Etiketler: insan hakları, sağlık
nefret