22/05/2014 | Yazar: Kaos GL

Kuzey Kıbrıs’ın ilk Onur Yürüyüşü, geçtiğimiz Cumartesi Uluslararası Homofobi ve Transfobi Karşıtlığı Günü’nde gerçekleşti.

‘Benim Çocuğum’ Kıbrıs’ta Gökkuşağı Dayanışmasını Yükseltti Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Kuzey Kıbrıs’ın ilk Onur Yürüyüşü, geçtiğimiz Cumartesi Uluslararası Homofobi ve Transfobi Karşıtlığı Günü’nde gerçekleşti. Kuir Kıbrıs’ın düzenlediği yürüyüşe LGBT Aileleri İstanbul Grubu LİSTAG da katıldı. gazete360’dan Hasan Yıkıcı “Benim Çocuğum” belgesel gösterimi için yolu bu kez Kıbrıs’a düşen LİSTAG’la görüştü.
 
“Çocuğum benim öğretmenim...”
Bir grup anne 2008 yılında bir kafede bir araya gelerek şu an ismi LGBT Aileleri İstanbul Grubu, yani LİSTAG olan dayanışma ağının tohumlarını atıyor.
 
Sürecin başından beri aktif olarak çabalayan Sema Yakar LİSTAG’ın kuruluş sürecini anlatmaya başlıyor.
 
“2000’li yıllarda oğlumun yönelimini öğrendikten sonra kaygı duymaya başladım. İstanbul’da LAMBDA Kültür Merkezi’ne gitmeye başladı. Ben de kaygı ve endişelerden dolayı ‘bu çocuk nereye gidiyor ne yapıyor’ diye arkasından gitmeye başladım. Orada hiçbir anne hiçbir ebeveyn göremedim. Çocukların haline çok üzülüyordum. Yanıma geliyorlardı, annelerini, ailelerini anlatıyorlardı. Bu böyle bir kaç yıl devam etti.”
 
“Onunla beraber kendimi sorguladım”
Bir eşcinsel annesi olan Yakar, 2006 yılında Radikal gazetesine bir mektup yazıyor. Mektubun başlığını ise ‘Oğlum benim öğretmenim’  koyduğunu ifade eden Sema anne, çocuğunun eşcinsel olduğunu öğrendikten sonra kedisini de sorgulamaya başladığını söylüyor: “2006 yılında Radikal gazetesi LAMDA hakkında bir yazı dizisi hazırladı. Ben de bir mektup yazmak istedim. 2006 yılında Radikal’de yazım çıktı. Başlığını da ‘Oğlum benim öğretmenim’ koydum. Çünkü o benim hayatta öğretmenim olmuştu. Onunla beraber kendimi sorgulamıştım. Çünkü o küçük yaşta ‘ben kimim’ sorusunu sormuştu. Ben de onun yönelimini öğrendikten sonra ‘ben kimim’ diye sorabildim kendime.
 
Endişe ve kaygılarımız arttı...
Çocuğunun eşcinsel olduğunu öğrendikten sonra kaygılarının, korkularının arttığını ifade eden Sema anne, “çünkü toplumun onlara bakış açısını fark ediyorsunuz" diyor ve devam ediyor; "Bu süreçte hiç anne yoktu; biz dört kişilik aile ve çok yakından iki kişiyle paylaştık sadece. Yaklaşık 6 sene kadar böyle bir süreç geçti benim ailemde."
 
Çocuklarımız aracılığıyla tanıştık...
Diğer annelerle oğlunun arkadaşları aracılığı ile tanıştığını kaydeden Yakar; “Çok konuştuk, birbirimize çok iyi geldik. Aynı şeyi yaşadığımızı fark ettik. Daha sonra da başka annelere ulaşmaya çalıştık, temas kurduk.”
 
Adım adım LİSTAG...
2008 yılında LİSTAG’ın ilk adımının bir kafede çocuklarla birlikte gerçekleştirilen aileler toplantısında atıldığını ifade eden Sema anne, süreç içerisinde çocuklarının kendilerini organize ettiğini, yol gösterdiğini anlatıyor.

Yurt dışındaki aile gruplarının izlediği yolu izleyen anneler, onların broşürlerini alarak, Türkçeye çeviriyor. Ve böylece yavaş yavaş LİSTAG oluşmaya başlıyor.

Avrupa’da da durum farklı değil
Sema annenin bıraktığı yerden bir başka eşcinsel annesi, Günseli Dum LİSTAG’ın hikâyesini anlatmaya devam ediyor.
 
Günseli anne, daha sonra İtalya’ya gittiklerini ve oradaki aile grubunun etkinliklerine katıldıklarını ifade ederek, Avrupa’da da LGBT bireylerin durumunun çok farklı olmadığını anlatıyor. “Orada da gördük ki Avrupa’da da durum çok farklı değil. Kilise var, elalem var, toplum var.  Anneler, babalar aynı duyguları yaşıyorlar.” Her şeyin çok benzer olduğunu orada yaşadık ve izlediğimiz filmden sonra annelerle tanıştık.”
 
İtalya’dan dönüşte duygularının farklılaştığını kaydeden Dum, Sema anne ile beraber Türkiye’deki onur yürüyüşüne katıldıklarını belirterek, Lamda aktivistlerinden kendileri adına taşımaları için döviz dahi hazırlamalarını istediklerini söyledi.
 
Günseli anne büyük bir motivasyon ile İtalya’dan döndüklerini kaydederek, “Orada ne gördüysek Türkiye’de de yapmak istedik. Daha fazla aileye ulaşmak istedik.  Başlangıçta birkaç kişi sohbet edip birbirimize iyi gelen anneler babalar olduk. Böyle aktivist olmak gibi bir niyetimiz yoktu. Hatta isimlerimizi bile basından saklıyor veya takma isimler kullanıyorduk, fotoğraf vermiyorduk” diyor.

“Bilgilendikçe güçlendik...”
Zaman içinde anne babalar olarak gönüllü psikiyatristlerle bir araya gelip bilgilendirme ve paylaşımların yapıldığından bahseden Dum, “çünkü cinsellik tabu. Eşcinsellik ve transseksüellik aileler içinde hiç konuşulmayan konular. Aileleri bırakın, psikiyatristler de okumuyor, doktorlar da okumuyor. Bu konuda bir bilgi eksikliği belirgin bir şekilde var. Biz orada hem cinselliği hem eşcinselliği hem transseksüelliği hem de biseksüelliği hepsini öğrendik. Ve bilgilendikçe güçlendik” şeklinde anlatıyor, serüvenlerini.
 
Günseli anne, İzmir ve Ankara’da da LİSTAG benzeri örgütlenmelerin olduğunu da söylüyor.
 
Ayrımcılığın değişik boyutlarını fark ettik
Ömer Ceylan... Bir eşcinsel babası...

İtalya’daki ailelerin olduğu gibi kendilerinin de bir belgeseli olmasını istediklerini dile getiren Ceylan, 2010 yılında Boğaziçi Üniversitesi’ndeki bir panelden sonra, sonraları “Benim Çocuğum” belgeselinin yönetmeni olacak olan Can Candan’ın kendilerine belgesel teklifini sunduğunu anlatıyor. Hemen kabullendiklerini söyleyen Ceylan, belgeselin 2013 yılında gösterime girdiğini söylüyor.
 
Başlangıçta belgeseldeki amaçlarının yakınları veya çocukları LGBT olan ailelere destek olmak olduğunu kaydeden Ceylan, hâlâ bu amacın söz konusu olduğunu fakat süreç içerisinde ayrımcılığın değişik boyutlarını önlerine çıktığına vurgu yapıyor.

"Süreç içinde başka ayrımcılığa uğrayan kesimlerle de tanıştık. Alevilere uygulanan ayrımcılıkla, Kürtlere uygulanan ayrımcılıkla, çingenelere uygulanan ayrımcılıkla karşılaştık. Ve hepsinin uğradığı ayrımcılığın aslında aynı kökenden olduğunu gördük. Ve bunlarla da ortak hareket ettik.”
 
“Dik duruyorsanız eğer...”
Toplantılarda en çok karşılaştıkları sorulardan birinin ne gibi tepkiler aldıkları yönünde olduğunu kaydeden Ceylan, “Bu duruşunuza bağlı. Siz eğer dik duruyorsanız karşınızdaki insan olumsuz da düşünse sizin için bir şey söyleyemez. Olumlu düşünen kişi söylüyor. Ama olumsuz düşünen kimse olmadı bugüne dek. İşte bir Akit gazetesi var. O arada yazıyor. Zaten o yazmasa başarılı olmadık demektir.(Gülüşmeler)
 
Biz bu filmi heteroseksüeller için yaptık...
Yasaların çıkmasının veya değişmesinin tek başına bir anlam ifade etmediğini ifade eden Ceylan, “onu uygulayacak insanların algılarını değiştirmek için bu film yapıldı. Bu filmi biz LGBT’lere değil heteroseksüellere, onların algısını değiştirmek için yaptık. Onlara ulaşmaya çalışıyoruz” dedi.
 
Kıbrıs’tan da lider annelerin çıkması lazım...
Şule Ceylan, Türkiye’nin doğusu-batısı fark etmeksizin çok yoğun bir baskı olduğunu kaydederek, hiç umulmayan kişilerin LGBT gerçeğini kabul ederken, hiç beklenilmeyen eğitimli kişilerin ise homofobik olabileceğine işaret ediyor.
 
Kıbrıs için  de durumun buna yakın olduğunu tahmin ettiğini belirten Şule anne, diğer ülkelerdeki gözlemlerinin de bu yönde olduğunun altını çiziyor.
 
Kıbrıs insanından çok etkilendiğini ifade eden Ceylan, “umut ediyorum ki buradan da lider anneler çıkarak, bu işi burada da sürdürecekler” diyor.

İki anne ile tanıştık

Kıbrıs’ta iki eşcinsel annesiyle tanıştıklarını söyleyen Şule anne, belgeselin mucizevi bir yol açtığını söylüyor ve ekliyor; “Filmi izleyen heteroseksüeller ya da LGBT aileleri bundan çok etkileniyorlar ve hayatları değişiyor. Geçen gün filmi izleyen Türkiyeli bir gencin ‘bir saat önceki ben ile şimdiki ben aynı değilim’ dediğini hatırlıyorum. Bu da bir çok şeyi anlatıyor sanırım.”
 
Tarihi bir yürüyüş oldu...
Söze Sema anne giriyor ve Ada’nın kuzeyinde ilk kez yapılan Gökkuşağı Yürüyüşü’nün tarihi bir yürüyüş olduğunu altını çiziyor. Yıllar önce kendisinin de burada hissedilen duyguları iyi bildiğinden kendisine çok tanıdık geldiğini sözlerine ekleyen Sema anne, duygularını şöyle ifade ediyor: “Ben de yıllar önce o duyguları bildiğim için bana çok yakın geldi. İlk defa kapalı bir grubun, sudan çıkmış balık gibi ‘evet biz buradayız’ mesajı vardı yürüyüşte. Azlardı belki, tatil olmasından kaynaklı pek insan yoktu ama bu bir ilk adım ve cesurca bir adım. Biz de buraya gelip bu tarihi ana katkı sunalım istedik.  Beraber yürümekten çok keyif aldık. Umarız daha büyük daha kalabalık Onur Yürüyüşleri görürüz ileride.”
 
Anlatıldığı kadar kolay değil!
Pınar Özer, bir transseksüel annesi. “Trans olmak beden değiştirmek anlamına geliyor. Kadından erkeğe veya erkekten kadına. Fakat erkek egemen toplumlar olduğumuz için kadından erkeğe trans olmak daha kabul görünür bir şey.”

Geçiş sürecinde çok zorluklar yaşadığını belirten Özer, pek çok endişe ve korkunun içinde çocuklarının geçirdiği evrimi kendilerinin de geçirdiğini söylüyor ve anlatıyor: “Birileri bir şey yapar mı, öldürülür mü, nasıl okuyacak diye kaygılanmaya başlıyor insan. Önce transseksüelin ne demek olduğunu çok iyi öğrenmem gerekiyordu. Sonra içselleştirmek gerekiyordu, kabulden sonra da çocuğumla birlikte yan yana yürümem gerekiyordu. Yalnız burada anlatıldığı gibi geçiş süreci çok kolay değil. Çok sancılı süreçler yaşanıyor.”
 
Onların sokakta olmasının nedeni biziz!
Trans kadınların sürekli olarak kaldırımın üzerinde, sokakta görüldüğünü, onların "öyle" olduğunun sanıldığını ifade eden Pınar anne, “Aslında translar sokakta olmayabilir. Onların sokaklarda olmasına neden biziz. Toplum itiyor, aile itiyor, sonra eğitim itiyor, sonra devlet itiyor. O çocuk da yaşam hakkına, barınma hakkına, para kazamna hakkına sahip olabilmek için mecburen sokağa çıkıyor. Burada hepimiz suçluyuz” diyerek, tüylerimizi diken diken ediyor.

Bu kaygılarla çocuğunu aşırı derecede koruyup kolladığını ifade eden Özer, çocuğunun liseyi dışarıdan bitirdiğini, şu an ise üniversite son sınıf olduğunu çocuğuyla her şeyi paylaştığını ifade ediyor. "Bu süreçlere kolay gelinmediğini ama zor olsa da başardıklarını" anlatıyor.

Bir bankın üzerinde çok düşündüm...
Kabullenme sürecinin çok sancılı geçtiğini söyleyen Pınar anne, “karşımda iki seçenek vardı, ya elalem ne der ya da çocuğum! Bir bankın üzerinde çok uzun süre düşündüm. Çocuğumu seçmek zorundaydım! Hiçbir şekilde bakışlara, seslere, konuşmalara, yargılara kulak vermeyecektim. Verirsem enerji kaybedip çocuğuma destek olmayacaktım. İki sene çok ağladım, çok üzüldüm. İki sene sonra ise Onur Yürüyüşü’ne giderken, ‘Ben Bir Transseksüel Kadın Annesiyim’ diye döviz yazdım” diyor gözleri ışıldaya ışıldaya.
 
“Önce aileler bağrına basacak”
LİSTAG aileleri olarak Kıbrıs’taki Onur Yürüyüşü’ne katılmayı çok istediklerini ve geldiklerini ifade eden Pınar anne, “keşke anne ve babalar da katılsaydı. Ama bu daha başlangıç, bir tohum. İnşallah birçok çocuk cinsel yönelim ve cinsel kimliği nedeniyle burada da ayrımcılık görmeyecek. Ama önce anneler bağrına basacak.” dedi.

İntihar edeyim, bunun çöküşünü yaşamayayım dedim!
“Hep erkek gibiydi, hiç kız gibi olmadı zaten. Ama  ben onu bir erkekliğe özenti gibi görmüştüm.”

Feride Ünal. Trans-erkek annesi.
Anlatıyor; “2011’in sonlarında bana açılmıştı. 19 yaşındaydı.”
Daha sonra Cinsel Eğitim Tedavi Ve Araştırma Derneği’ndeki (CETAD) psikologlar vasıtasıyla Feride anne de diğer annelerle tanışıyor. “Pınar anne, Ömer abi, Sema anne, Günseli anneyi tanıdım orada. Tabii ağlamaktan derdimi anlatamıyordum. Hepsi beni çok teselli ettiler. Yavaş yavaş çözülür dediler.

“Çocuğum bana birden bire açıldığında ve ameliyatlardan bahsettiğinde ben tabii şoka girdim. Bir ara dedim ki intihar edeyim ben bunun çöküşünü yaşamayayım.”
 
LİSTAG aileleri sayesinde yaşama bağlandım...
LİSTAG aileleri sayesinde çocuğuna yardımcı olmaya başladığını ve yaşama bağlandığını kaydeden Feride anne de bu sayede güçlendiğini söylüyor.
 
“İlk önce kendi ailem dışladı...”
Çocuğunu ilk önce kendi ailesinin dışladığını söyleyen Feride anne, onların çocuklarının da kendi çocuğuna benzeyeceğinden korktuklarından böyle bir dışlamaya gidildiğini anlatıyor.
 
“Bilgilendikçe güçlendim...”
Fakat vazgeçmeyen Feride anne, “bilgilendikçe güçlendim” diyerek şöyle devam ediyor: “Ben LİSTAG’da bilgilendiğimde, ailemi de bilgilendirmeye başladım. Sonra komşularımı da bilgilendirdim. Bilgilendikçe güçlendim. Etrafımda bu yaratan tarafından böyleymiş diye anlattığımda çocuğuma kötü bakmadılar. Onlar da trans çocukların olabileceğini benden öğrendiklerinde bizi dışlamadılar.”
 
Çocuklarımıza sarılmalıyız
Sema anne, tüm annelere seslenerek aslında doğru sandığımız kalıpların sorgulanması gerektiğini ifade ederek içinde yaşadığımız sistemin de hatalı olabileceğini vurguluyor;
“Toplum dediğimiz içinde yaşadığımız sistemin de hatalı olabileceğini; bize bu kurulu sistemin ne kadar robot insanlar oluşturmak için de dayatıldığını, aslında bizim doğru zannettiğimiz, doğal olarak kabul ettiğimiz sistemi de kendi adımıza sorgulamamız gerektiğini düşünmeliyiz. Çocuklarımız yanlış değiller. Hastalık olmadığını dünya kabul etmiş durumda. Bizim ülkelerimizde hâlâ bunun hastalık olduğu varsayılıyor. Bunlar çok yanlış ve çok zaman kaybettiren, bazen de çocuklarımızı kaybedecek kadar uçlara giden bir durum. Çocuklarımıza sarılmalıyız onları anlamalıyız, dinlemeliyiz. Onlar bizim en değerli varlıklarımız.

“Onları kazanmaya çalışalım kaybetmeye değil. İnanın bu başarılabiliyor. Biz LİSTAG aile grubu  olarak bunu aşmış insanlarız. Bugün binlerce aileye de bu belgeselimiz sayesinde ulaşmış durumdayız.”
  
Soma’nın Katilleri LGBT Katilleri...
Gökkuşağı Yürüyüşü’nde aynı zamanda Soma’daki facia da anılmış ve yürüyüş bir yandan da ‘renkleri ellerinden alınmış tüm hayatlara’ adanmıştı. Yürüyüş boyunca atılan ‘Soma’nın katilleri LGBT katilleri’ sloganı ise bir başka noktaya, belki de tüm ayrımcılıkların ve faciaların kaynağına işaret ediyordu. Bu sloganı LİSTAG ailelerine de sorduk.
 
Şule Ceylan: “Soma’da yaşanan felaket ve sonrasında yaşananlar bizim çocuklarımızın yıllardır maruz kaldığı şiddet, devlet şiddeti ile aynı şiddet.

“Biz de işin LGBT boyutundan şöyle biliyoruz. Bir transseksüel, seks işçisi biri tarafından öldürülebiliyor ve mahkemelerimiz ağır tahrik indiriminden, iyi hal indiriminden yararlandırabiliyor o suçluyu. Yani insan canından oluyor ve onu öldüren haklı gibi çıkartılıyor. Bu aynı anlayışın getirdiği sonuçlar. Çok üzgünüz. Ötelenenlerin, ayrımcılığa uğrayanların tarafındayız ve isyan içindeyiz”
 
Ömer Ceylan: “Soma olayında devletin bakış açısı iyi anlaşılıyor. O insanların güvenliği için, yapması gerekenleri yapmadığı için yaşanıyor. Aynı şey LGBT’lerin veya başka etnik, sınıfsal vb. unsurların güvenliği açısından da geçerli. Devletin bakış açısı onların korunması yönünde değil. Başbakan 1866’da İngiltere’den maden kazası örneği verebiliyor. Ama 45’ten bu yana Avrupa’da maden kazasında ölen kimsenin olmadığını hiç gündeme getirmiyor. Dolayısıyla devletin bakış açısı sadece bu iktidar için söylemiyorum bütün iktidarlar için yani devlet geleneği için ayrımcılığa uğrayan kesimler konusunda bakış açıları aynı. Yani Soma’daki de katliamdır, LGBT’ler için yapılan şeyler de katliamdır. Bu yüzden de o sloganı attık. Tüm bunun sorumlusunun devlet olduğunu özellikle belirtmek istiyoruz.

Pınar Özer: “Eşcinseller ve transseksüeller de devlet politikaları sonucu öldürülüyor. Nefret söylemleri büyütülüyor ve sonunda nefret cinayetleri oluşuyor. Bunun sonunda da devlet, devletin mahkemeleri bu cinayetleri işleyenleri yasalarıyla koruyor. Soma’da da devlet cinayet işledi ve o sorumluları da aynı devlet korudu.”

Sivil toplum direnişi ile Kıbrıs’ta çözüm süreci hız kazanacak
LİSTAG ailelerine Kıbrıs’ı da sorduk. Ömer Ceylan ara bölgede yapılan “Benim Çocuğum” gösteriminde her iki kesimden de bireylerin katıldığını ifade ederek şunları söylüyor; “Halkları kendi hallerine bıraksalar, politikacılar bu işten ayaklarını çekse bu halklar birbiriyle gayet iyi ve uyum içerisinde yaşar. Bu tüm dünya için geçerli. Ama politikacılar çıkarları uğruna bu insanları kullanıyor. Kıbrıs’ta 74’ten beri ki ondan öncesi de var, halkların ne çektikleri çok umurlarında bile olmuyor. Bu yaklaşmaları ben çok anlamlı buluyorum. Sivil toplum direnişleriyle iki toplum arasında süren görüşmelerin de hızlanacağını düşünüyorum.”   

Etiketler: insan hakları, aile
İstihdam