24/08/2012 | Yazar: Seçin Tuncel

Yoldaş Söyleşilerin bu haftaki konuğu Müge Yetener.

‘Dayanışmanın ötesinde ittifaklar kurmak mümkün’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
 

Yoldaş Söyleşilerin bu haftaki konuğu Müge Yetener.
 
Feminizmin kavramsal sınırlarını çizerken LGBT bireyler bu sınırların neresine düşüyor?
Feminizmin kavramsal sınırları derken, öncelikle feminizmin, kadın ve erkek arasındaki ezme ve ezilme ilişkisine, bu egemenlik ilişkisinin nedenlerine, sonuçlarına ve nasıl dönüştürüleceğine odaklandığına ilişkin olduğunu söylemek mümkün. Ancak kadın ve erkek kategorilerinin nasıl kurulduğuna bakmak önemli.
Buradaki egemenlik ilişkisi basitçe aradaki biyolojik farklara indirgenememekle birlikte, bu ilişkinin farkların ‘’dolayımıyla’’ kurulduğunu da görmezden gelemeyiz. ‘’Dolayımıyla’’ derken bir miktar, kadınların doğurganlık özelliklerinin bu farkta belirleyici bir etkisi olduğunu söylemek istiyorum. Doğurganlık özelliği, soyun yeniden üretimi,  ev içi emeği ve ‘’erkek özgür işçinin’’ yeniden üretimi bağlamında kritik bir yerde duruyor. Patriyarkal kapitalizm, ücretsiz kadın emeği üzerinde yükseliyor diyebiliriz rahatlıkla.
Patriyarka dediğimiz kurucu egemenlik ilişkisi sistematik bir sömürüye işaret eder. Dolayısıyla bir kültürel yapı değildir. Bu sistematik egemenlik aynı zamanda kadınlara yönelik yine sistematik bir şiddet ve dışlama mekanizmasıyla işliyor. Şiddetin bir mekanizma olarak sistematik olduğunu ve kültürel nedenlerden kaynaklanmadığını söylemenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü sıklıkla ‘’ama kadınlar da şiddet uyguluyor’’ veya işte ‘’kaynanalar gelinlerine şiddet uyguluyor’’ gibi söylemleri duyuyoruz. Aslında şiddetin ‘’her yerde’’ olduğunu ve öznesinin belirli olmadığını ima eden vurgular bunlar. Sistematik şiddetin patriyarka ile bağlarını kopardığınızda bütünlüklü bir analiz şansınız kalmayacağı gibi, mücadele hattınızı da soluklaştırmış oluyorsunuz. Ben bunu tehlikeli buluyorum biraz çünkü bu taktir de siz bu şiddeti ‘’münferit’’ olarak nitelendirip ‘’bazı kötü erkeklerin problemine’’ indirgemiş oluyorsunuz.
Ben LGBT bireylere yönelik şiddetin de sistematik olduğunu ve ortak olarak patriyarkadan kaynaklandığını düşünüyorum. Yani LGBT bireyler kadınlaştırıldıkları için, ‘’erkeklik menzilinden’’ çıktıkları için şiddete maruz kalıyorlar. Dolayısıyla bu şiddetin ve baskının mağdurlarının, yani LGBT bireylerin de feminizmin mücadele alanında olduklarını söylemek mümkün. Yani önemli olan farklar arasındaki ortak bağları kurabilmek ve bu bağların patriyarka ile ilişkisini görmek.
 
Kadın-erkek ikiliğine dayalı egemen feminist söylem içinde LGBT bireyleri konumlandırmanın bir yolu var mıdır? Yoksa bu ikiliği aşmak mı gerekir?
Konumlandırmanın yolunu biraz anlatmaya çalıştım; ikiliği aşmak konusuna gelince;
Öncelikle bu ikiliğin nasıl kurulduğuna ve ne işe yaradığına bakalım; kadın ve erkek kategorileri üremeye bağlı işlevlerine göre fark taşısalar da, bu fark aslında saç, göz rengi gibi sadece fiziksel bir farktan ibaret kalabilirdi. Oysa öyle değil. Bu farkın fazlası var. Toplumsal olarak da inşa edilmiş, aynı zamanda diğer ezilme biçimlerinin dolayımlandığı bir karşıtlık ve farktan söz ediyoruz artık. Ancak bedenin toplumsal olarak kurulduğunu söylemek, bedenin sadece söylemsel olarak inşa edildiği anlamına gelmiyor. Aynı zamanda maddi bir gerçekliğe de karşılık gelen bir yanı var. Biyolojik cinsiyet, toplumsal cinsiyetmiş gibi tanımlanıyor ve üremeye odaklandırılıyor. Üremeye odaklı cinsellik ise cinsiyetçi iş bölümüyle organize edilen ailenin odağında duruyor.
Ben cinsiyetçi iş bölümünün çok temel bir nokta olduğunu düşünüyorum. İnsanın  ‘’kim’’ olduğunu  ‘’ne yaptığı’’ belirliyor.
Ailedeki cinsiyetçi iş bölümü hem erkeğin gelirini, hem de kadınların piyasadaki ikincilliklerini belirleyen bir öneme sahip. Kadın ve erkek rolleri basitçe ‘’kadın gibi giyinmek ve davranmak’’ veya  ‘’erkek gibi giyinmek ve davranmaktan’’ daha geniş bir anlam içeriyor. Feminizm patriyarkayı aşındırma, aşma mücadelesiyle zaten ikili kimlik kurgusunun dışında bir dünya hedefliyor.
 
Feminist hareketin amacı sadece kadınlara yönelik hak temelli siyaset mi üretmektir? Yoksa dönüştürücü bir cinsiyet politikası mı amaçlanır?
Bu anlamda da feminizm sadece kadınlara yönelik hak temelli bir siyaset değil, aynı zamanda ve daha çok, dönüştürücü bir cinsiyet politikasını amaçlıyor ve bunun için mücadele ediyor.
 
Bu amaç bağlamında LGBT bireyleri bu hareketin neresinde görebiliriz?
Bu amaç bağlamında LGBT bireyler, dayanışma ilişkisinin ötesinde müttefiklerimizdir diye düşünüyorum.
 
Feminist metodoloji yapı eleştirisine mi yoksa kişisel deneyimlere mi dayanmalıdır? Bu bağlamda farklı deneyimlere sahip LGBT bireyler ve kadınlar ortak bir yapı eleştirisinde, mesela ataerkillik ve muhafazakarlık karşıtlığında buluşabilirler mi?
Feminist metodoloji hem kişisel deneyimlere, hem de yapı eleştirisine dayanır. Kişisel deneyimler bu alanda çok kıymetli. Feminizmin gelişiminde kişisel olanın politik olduğunun kabulü çok önemli bir gelişme. Kadınların kişisel hikayelerinin ne kadar ortaklaştığını görmeleri, patriyarkanın sistem olarak tahlilinde önemli bir çıkış olmuş. Dolayısıyla bireysel deneyimlerin önemi, farklı ezilme biçimleri arasında bağlar kurabilmekte. Ben kadınların ve LGBT bireylerin patriyarkal kapitalizm karşıtlığında buluşabileceklerini/ buluşmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü heteroseksizm, patriyarka için olmazsa olmaz bir ideoloji. Heteroseksizm olmaksızın cinsiyetçi iş bölümü de olamaz. Cinsiyetçi iş bölümünün devamı ise şiddet yoluyla sağlanıyor. Patriyarka, kadınların emeklerini, bedenlerini ve cinselliklerini şiddetle denetliyor. Muhafazakarlığı da bu denetimi sürdürmenin araçlarından biri olarak düşünmek mümkün. Dolayısıyla LGBT bireyler ve kadınlar patriyarka ve muhafazakarlık karşıtlığında buluşabilirler, buluşmalılar.
 
Farklı ayrımcılık deneyimlerine sahip gruplar farklı örgütlenmeler mi oluşturmalıdır? Bu farklı deneyimler ortak bir düzlemde mücadele etmeye engel midir?
Farklı ayrımcılık deneyimlerine sahip grupların ayrı örgütlenmelerinin bir kıymeti var elbette. Örneğin LGBT ayrı bir örgütlenme olmasaydı kendi deneyimlerini bu kadar çabuk fark edip ortaklaşamayabilirdi. Bu hem deneyimlerin ortaklığı, bir dil kurma ve özgüven kazanma açısından gerekli. Öte yandan farklı ayrımcılık deneyimlerine sahip grupların deneyimlerini ortaklaştırarak ezilmişlikleri arasında bağlar kurabilmeleri, birbirlerini dinleyip, dokunup anlayabilmeleri için de bir arada örgütlenmeleri, en azından sıkı işbirlikleri geliştirmelerinin de önemi yadsınamaz. Örneğin, feminist örgütlenmedeki eşcinsel kadınlar olmasaydı, feminist politikanın heteroseksizm üzerine politik bir tarzda eğilmesi, önemini kavraması belki de çok daha geç olacaktı. Ben bu iki farklı tarzın her ikisinin de aynı derecede önemli ve gerekli olduğunu düşünüyorum.
Eğer, ezilme ve sömürü biçimleri arasında bağlar kurulabiliyorsa,  deneyimler farklı da olsa ortak bir düzlemde mücadele etmeye engel olmadığını, hatta bunun güçlendirici olacağını düşünüyorum.
 
LGBT hareketi aynı zamanda feminist bir harekettir demek mümkün mü?
Benim bakışımı soruyorsanız, LGBT feminist dönüşüm anlamında hedeflerimizin ortak olduğu / olması gereken bir harekettir.
 
Kimlik temelli bir politikanın kendi içine kapanması bir çeşit muhafazakarlık mıdır size
göre?
Kimlik siyasetinin farkları ve benzerlikleri abartan bir yanı var. Buradan bir tür saflık düşüncesine ilerliyorsunuz. Bu beni korkutan bir şey aynı zamanda..Bu saflık arzusu içinden yürüyerek atomlarına kadar parçalanmak mümkün. Bu anlamda kimlik politikası, aynı zamanda neoliberal ideolojinin bireyci düşüncesine de uygun. Herkesin kendi kutucuğunda yaşaması..Oysa kimlik sınırlarından sıyrılabileceğimiz bir dünya mümkün. Öte yandan, verili koşullarda dayatılmış bir kimlik ihtiyacı içinde bulunduğumuz ve iktidarın buradan yaraladığı da gerçek. Bence burada diğer önemli husus, kimliklerin kurulmasında sadece söylemsel ve tekrarlayan performansların yetmediğini akılda tutmak. Dilin ve ritüellerin önemi var elbette ama, kimlikler aynı zamanda sistematik bir yapının gayet işlevsel tezahürleri. Bizim dışımızda bir gerçekliğe karşılık geldikleri gibi, yapının işlevine bakmadan, onu dönüştürmeden sadece söylemsel düzeyde ortadan kalkamayacaklarını düşünüyorum. Bu paradoksu her iki uca savrulmadan aşabilmek mümkün olabilir. Hem iktidarın kimliklerden yaralayan politikasını, hem de ezilme biçimlerimiz arasındaki bağları biçimde görerek bütünlüklü bir politika örerek. Yani ne iktidarın hiyerarşi kurduğu kimlikleri tümüyle yok sayarak, ne de hapsolmamızı beklediği kurucuklara hapsolmadan…
İktidarın kimlikler üzerindeki politikasını tümüyle görmezden gelmek, ezilme biçimlerimiz arasındaki bağları görmemeğe, kapsamlı bir teori oluşturamamaya da neden oluyor. Örneğin, dişi ağrıyan bir insanı aslında başının ağrıdığına inandırmak da mümkün değil.
Öte yandan sadece kimlikler üzerinden yapılan politika da politikasızlığa ve hak temelli bir anlayışın sınırlarına mahkum. Sistematik ve bütünlüklü bir değişimi hedefliyorsak, her birimizin yaşadığı ayırımcılığın aynı bütünün parçaları olduğunu, ezilme, tahakküm ve sömürü biçimleri arasında bağlar olduğunu görmek gerekiyor. Bir örnek vermek gerekirse, kadınları aileye, dolayısıyla ücretsiz evi içi emeğinin sömürülmesine, hatta şiddet yoluyla beden ve cinsellik denetimine razı edebilmek için ‘’dışarısını’’ tekinsiz olarak kurmak, ‘’dışardakileri’’  hasta, sapık, tekinsiz bedenler olarak işaretlemek zorunlu hale geliyor. Bu ideolojik damgalama, hegemonya olarak sunuluyor ve bir rıza mekanizmasıyla işliyor. Yani aile içindekilerin ve dışındakilerin bu hegemonik kurguyu içselleştirmeleri, yeniden üretmeleri söz konusu. Homofobi bu anlamda işe yarar bir söylem. Hepimizi başka bir kıskaca alan bu çark, rızamız olmaksızın dönmüyor bir yandan da. Bunu aşmak çok kolay değil tabii.
 
LGBT hareketinin 2000’lerdeki yükselişi, 20-30 yıllık bir tarihselliğe ve birikime sahip olan feminizm içindeki verili söylemlerde bir sarsıntı yaratmayı başarabildi mi sizce?
Ben LGBT nin feminizm içinde özellikle zorunlu heteroseksüelliğin sorgulanması ve patriyarka ile bağının kurulması konusundaki teorinin çok anlaşılır olmasında ve öneminin kavranmasında hızlı ve önemli bir gelişim sağladığını düşünüyorum.
 
Resmi siyasetin sınırlarının dışına taşan bir sivil toplum mücadelesi içinde feministler ve LGBT bireylerin ortak hareket etmesi bir zorunluluk mudur?
 
Evet, daha önce de konuştuğumuz nedenlerle zorunluluktur.
 
LGBT ve feminist hareket Türkiye’deki hızlı muhafazakarlaşma karşısında alternatif bir dayanışma biçimi geliştirilmeli midir? Öyleyse bu nasıl olur?
Türkiyedeki hızlı muhafazakarlaşma, dünyadaki neoliberal politikaların ağırlığını arttırmasının, ilkel sermaye birikimi süreçlerine dönülmesinin kaçınılmaz bir sonucu diye düşünüyorum. Çünkü bu vahşi sömürü aynı zamanda tahakkümü ve şiddeti de gerektirir. Tüm dünyada benzer süreçler yaşanıyor bir yandan da. Patriyarka ile kapitalizmin işbirliğinin arttığı ve özellikle kadınlar, LGBT bireyler üzerindeki baskının şiddetlendiği bir süreci yaşıyoruz. Önümüzdeki dönem baskıların artarak sürdüğünü göreceğiz. Aile ideolojisinin kadınların denetlenmesi ve baskı altında tutulması için gittikçe fazla oranda pompalandığı bir dönem. Cinselliğin üreme kaynaklı olarak denetim altına alındığını da görüyoruz. Kürtaj tartışmaları bunun bir parçası. Önümüzdeki dönem feminizm ile LGBT dayanışmasına daha çok ihtiyaç duyacağımız ve dayanışma olduğu kadar ittifak yapılacak alanlarında artmasının gerekeceği bir süreç olacak. Alternatif dayanışma kanallarını birlikte bulup zenginleştirmek bir gerekliliktir diye düşünüyorum.
 
LGBT ve feminist hareketin ortak bir mücadele yürütebileceği alanlar nelerdir? Biraraya gelip konuşma ve tartışmanın ötesinde ne gibi kanallar açılabilir?
 Hayatın her alanında ortak mücadele kanalları oluşturmak, dayanışmanın ötesinde ittifaklar kurmak mümkün. Çalışma yaşamından dışlanan bireyler için olduğu kadar, eşit vatandaşlık ve yaşam hakkı mücadelesinde ve patriyarkayı aşındırma çabasında alternatif yollar bulmak ve feminist mücadele ile ortaklaştırmak mümkün ve zorunlu diyebilirim.

  

 

Yoldaş Söyleşiler- Ece Kocabıçak http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=12128
Yoldaş Söyleşiler- Sevim Özdemir- http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=12122
Yoldaş Söyleşiler- Evun Sevgi Okumuş http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=12054
 

 


Etiketler: kadın
nefret