07/11/2007 | Yazar: Kaos GL

O, 24 yaşında yakışıklı bir erkek. Cinsel yöneliminin hemcinslerine karşı olduğunu keşfettiği günden bu yana bu kimliği kabullenmiş. Kıbrıslı bir Rum ile iki buçuk yıldır devam eden sıcak bir ilişkisi var. "Kıbrıs'ta eşcinsel olmak zor" diyor. Genç bir eşcinsel, Kuzey Kıbrıs'ta eşcinsel olmanın nasıl bir şey olduğunu Kıbrıs gazetesinden Aysu Basri Akter'e anlattı.

O, 24 yaşında yakışıklı bir erkek. Cinsel yöneliminin hemcinslerine karşı olduğunu keşfettiği günden bu yana bu kimliği kabullenmiş. Kıbrıslı bir Rum ile iki buçuk yıldır devam eden sıcak bir ilişkisi var. "Kıbrıs'ta eşcinsel olmak zor" diyor. Genç bir eşcinsel, Kuzey Kıbrıs'ta eşcinsel olmanın nasıl bir şey olduğunu Kıbrıs gazetesinden Aysu Basri Akter'e anlattı.

KAOS GL

Aysu Basri Akter

Kaç yaşındasın?

24

Eğitimine devam ediyor musun?

Tabii. Üniversite öğrencisiyim. İngilizce Öğretmenliği Bölümü'nde okuyorum. Aynı zamanda çalışıyorum da.

Bu röportajı vermeye nasıl karar verdin?

Artık ismini söylemeden ya da kimliğini belli etmeden de olsa, birilerinin sesini çıkarması gerektiğine kanaat getirdim. Kimsenin adına konuşmaya niyetim yok. Kimsenin adına da konuşmuyorum. Ama kişisel bir seçimdi. Sadece, en azından bir kişinin, belki bir şeyler söyleyebilir umuduyla, ya da belki, ses çıkaramayanların sesi olur umuduyla konuşmaya karar verdim.

Sen kimliğini nasıl kabullendin, zor oldu mu, mesela, nasıl oturdu kimliğin? Neler yaşadın bu süreçte?

Kimliğin oturması gibi bir şey oldu mu bende? Olmadı galiba. Belki çok klişe olacak ama ben hep böyleydim. 6 yaşında, insan cinsel kimlikle tanışır. 6 yaşında cinsel kimliğimle tanıştığımda ben yine böyleydim.

Hiç sorgulamadın mı?

Sorgulamadım. Neden böyle diye sormadım kendime. Neden böyle diye sorsaydım, çok daha faklı olabilirdi her şey. Çünkü, neden diye soran birçok insan var. Neden diye soran birçok insan da sonradan kendine geliyor. 10 yıl sonra, 5 yıl sonra kendilerine geldikleri zaman çok daha farklı patlamalar yaşayabiliyorlar.

Sen daha bilinçli olarak görüyorsun anladığım kadarıyla kendini. Seni bu kadar rahat olmaya iten şeyler neler? Mutlaka yazılı kurallar olmasa da belli baskılar sen de yaşamışsındır. Her ailenin sessizce beklediği temel şeyler vardır, çocuklarından?

Sanırım benim kendimle barışık bir insan olmamın önemli bir etkisi oldu. Kabullenmek ise bunun adı, kabullenmektir. O kabullenme evresinde de insanın kendiyle barışık olması lazım. O süreçte neden diye sormadığın sürece, ya da, en azından, bir süre neden sorusu sormayıp bunu yaşamaya çalışmakla çok daha barışık olabiliyor, insan kendisiyle. Kendiyle de barışık olduğu zaman, zaten her şey kolay gelir.

Çevren biliyor mu?

Belli başlı bilen insanlar var. Zaten çevremin büyük bir kısmı eşcinsel. Onun dışında, bilinen, normal, hani heteroseksüel diye gruplandırdığımız insanlar çok güvendiğim, hayatımın içinde olan insanlar. Ve hani nasıl denir, artık yalan söylemek istemediğim insanlar.

Ailen biliyor mu?

Hayır.

Söylemeyi düşünüyor musun?

Belki ileriki zamanlarda. Çünkü şu an için doğal olarak, benden bazı beklentileri var. Ki, bu konuda da çok şanslıyım. Bu konuda da üzerimde çok baskı kuran bir ailem yok. Ama bundan, 5 sene sonra, sanırım her şeyi biliyor olacaklar. Ama konu, kendi ayaklarımın üzerinde durur durmaz, onlara bir şeyleri anlatmak da değil. Zaten kendi ayakları üzerinde duran bir insanım. Maddi olarak, kendi ayaklarımın üzerinde duruyorum. Ama şu an için ailemin bunu kaldıracağından emin değilim.

Sence nasıl karşılarlar?

Herhalde ilk önce tedavi ettirmeye çalışırlar. (Gülüyor) Çünkü, bu klasik tepkidir. Birkaç arkadaşım var, ailesi tarafından bilinen. Yaptıkları ilk şey, onu alıp, psikoloğa götürmek oldu. Beni de muhtemelen ilk iş olarak, psikoloğa götürürler. Daha sonra, şu anda ayrı bir evdeyim. Kendi evlerine alırlar, gözetim altında tutulurum kısacası.

Üzülürler mi sence?

Tabii canım. Üzülürler.

Sen bu kimliği nasıl tanımlarsın?

Şimdi bu kimliğin tanımlaması yok. Ben de senin gibi, ya da, diğer insanlar gibi çok sevmediğim bir adlandırmadır bu, ama normal bir insanım. Yani şöyle açıklayabilirim bunu; ben de aşık olabilirim, ben de bir şeyler hissedebilirim, karşımdaki insana karşı. Ama sadece bu hemcinsimdir. Bir diğer farkı da ben de evlenebilirim, belli başlı ülkelerde, ama çocuk yapamam. Bunun tek farkı budur. Bu kimliğin bir açıklaması yok, aslında. Bu sonradan olunmayacak bir şey. Bir insan böyle doğar.

Tecavüz, taciz gibi kötü travmalar yaşayanların da bu kimliği benimsediğine dair genel bir kanı var. Katılır mısın?

Tabii. Bunlardan kaynaklananlar da var. Küçüklükte yaşananlar önemlidir. Bazen en büyük sebep çok sevmesine rağmen, anneler olabilir. Bir anne, bir erkek çocuğu kadınlardan soğutabilir. Yaptığı herhangi bir hareket, ya da davranışla. Bu psikolojik bir cezalandırma tepkisi de olabilir. Ama bu bende böyle değil. Ben hiçbir kötü tecrübe yaşamadım. Hatta çok şımarık, el üstünde büyütülen bir çocuktum, ben.

Tek çocuk musun?

Hayır, bir tane de kız kardeşim var.

Bu genetik olabilir mi diye de sorgulanıyor.

Genetik olduğuna inanıyorum. Benim ailemde de ben tek değilim. Her ne kadar bu karşımdaki insanla da açık açık konuşulmamış da olsa biliyorum. Mutlaka bir ailede bir eşcinsel yoktur, birden fazladır. Ya da biseksüeldir. Ama çekirdek ailemde yok, böyle bir durum.

Kıbrıs'ta nasıl bir şey bu kimliği yaşamak?

Kıbrıs'ta bir kere bunu yaşamak zor. Küçük ada psikolojisi. İnsanların üzerinde öyle bir psikoloji var ki, herkes, her şeyi bilmek için adeta cinayet işleyecek moda geldi. Kıbrıs insanı çok sıcak, çok yakın, ama dedikoduyu da çok seviyor. Herkeste şu var; Bu kim? Bir şekilde, birilerinin onlara göre açık olan yerlerini bulup, o açığa saldırmak istiyor, insanlar. Bu da bana göre, ada psikolojisinden kaynaklanıyor. Bir yerde sıkışmış olmanın baskısı bu. Bu yüzden, Kıbrıs'ta bunu yaşamak çok zor. Ama kapılar açıldıktan sonra, daha cesur olanlar için bu daha rahat. Çünkü Rum kesiminde de Türk kesiminde de herkesin sandığından çok daha fazla eşcinsel var. Devlet dairelerinden özel kurumlara kadar her yerde var. Ve kapıların açılmasıyla beraber, Kıbrıslı Türkler, o tarafı Kıbrıslı Rumlar, bu tarafı özgürlük olarak gördü. Her konuda olduğu gibi. Bu sadece, eşcinsellik için değil, normal insanların kaçamakları için de çok serbest oldu insanlar kendilerince.

Ne gibi zorluklar yaşıyorsun sen, ya da etrafındaki insanlar, cinsel kimliğinizden dolayı?

Bir kere, şöyle bir sorun var; çekirdek bir arkadaş topluluğum olmak zorunda. Çünkü, maalesef ve maalesef, bunu yaşayan eşcinsel olan insanlar da birbirlerini açığa çıkarmak için yarış halinde.

Neden sence?

Ben bunu kendini gizleme olarak görüyorum. Şu vardır; işyerinde birlikte çalıştığı, hafta sonu, barda beraber eğlendiği insanı, diğer iş arkadaşını köşeye çekip, bak bu eşcinsel deme olayı, maalesef çok fazla. Bence, kendini aklamaya çalışıyor böylelikle insanlar.

Bu kimliği kabul edip yaşamak kolay mıdır?

Kolay değil. İlk başta söylediğim gibi, insanın kendiyle barışık olması lazım. Öyleyse kolay kabullenirsin. Çok da fazla psikolojik baskılara aldırmadan gidersin. Çevredeki baskılara çok fazla aldırmazsın. Benim yaptığım bu. Biri evlen dediği zaman çok rahatlıkla gülerek, dalga geçerek, 10 yıl sonra belki diyebiliyorum. Ama bunu diyemeyen insanlar var. 18 yaşında daha hiçbirşey yaşamadan bir evlilik yapıp, bunu eşine itiraf etmeye kadar gidenler var. Ya da eşini yalnız başına tatile göndermek için fırsat kollayan insanlar var, bunu yaşamak için.

Senin etrafında böyle evlilikler var mı?

Var. Bu çok çok daha zor. Bir kere, evde eşi var, çocukları var. Başka bir evde, O'nu bekleyen, başka bir insan var. Dediğim gibi, herkes normal bir hayat sürmek ister. Herkes sevgilisiyle beraber olmak ister, 24 saat, ama bu yüzden çok daha ucuz hisseder insan kendini. Evli olan insanın dışında, diğer insanın da hayatında büyük baskı oluşur. Kendini ucuz hisseder. Çünkü sevdiği insanla hiçbir zaman sabahleyin beraber uyanamaz, eğer o insanın eşi, tatilde değilse. Diğer yandan, bir insanı aldatmanın verdiği büyük baskı var. Onun dışında evli olan insanın da sürekli yalan söylemesi, birilerini kandırması, sürekli iki hayat yaşaması gerekiyor. Bu benim için de geçerli. Bir tanesi, insanların görmek istediği hayat, perdenin ön tarafında olan hayat. Bir tanesi de perde arasında oynanan hayat. Hani, sahnede perde kapandığı zaman, o karanlık kısımda oynanan hayat. Ama gerçek olan, perdenin arkasındaki. Ama bir şekilde, madem ki, perde dedik, tiyatro izleyicisine görmek istediğini vermek de var. Birçok insan bunu yapıyor. Hatta sandığımızdan çok fazla insan bunu yapıyor, şu anda.

Ama bu konuda yapılan bir araştırma yok bildiğim kadarıyla, kaç kişi var, yaşadıkları nedir diye? Senin elinde böyle birşey var mı?

Benim elimde bir araştırma yok, ama bu hayatın içinde olduğum için gördüğüm, duyduğum hikayeler var. Birebir yaşadığım insanlar var. Bunları yaşayan insanlar var, tanıdığım. Şunu söyleyebilirim; hatta eşcinsellerin de tahmin ettiğinden bile daha fazla eşcinsel var, bu ülkede. Daha doğrusu, aslında eşcinsel olup, biseksüel olmaya zorlanmış birçok insan var.

Bir mahalle baskısı var mı, üzerinizde. Bakışıyla, tavrı ile rahatsızlık yaratan bir yapı var mı, Kıbrıs'ta, iki insan eğlenirken, ya da birlikteyken, rahatsız olmasını sağlayacak?

İki bayan bir arada görüldüğü zaman sorun değildir. İki kız birlikte dışarı çıkmıştır. Ama iki erkek bir arada görüldüğü zaman, ya da dört, eğer bunlar, meyhanede, kumarhanede ya da kerhanede beraber değilse, her zaman çok ilgi çeker ve dönülüp bakılır, bu adamlar ne yapıyor diye? Eğer bunlar biraz da farklı adamlar ise, daha fazla ilgi çeker. Ama bahsettiğim feminenlik, ya da giyim kuşam kalıbı değil. Eskiden, "a bak p..." gibi giyindi" olayı vardı, ama artık o yok. Bir erkeğin kaşını alması, artık çok normal. Buna rağmen, iki adam bir arada olduğu zaman, acaba bu ikisinin beraber ne işi var? Biri 20 yaşında, biri 35 yaşında, acaba bu ikisi beraber ne yapıyordur? diyor insanlar. Ve çok bariz bir şekilde oturduğum masanın arkasından, sandalyesini benim sandalyemin arkasına yaklaştırıp, ne konuştuğumu duymaya çalışan insanlara kadar her şeyi yaşadım. Bakışlar var, ama tacize kadar çıkarmaya cesaret edemiyorlar. Çünkü ben dönüp cevap verebilirim.

Yani bir barda, restoranda, herhangi bir eğlence merkezinde birlikte yemek yeyip, eğlenilebiliyor burada?

Tabii tabii. Sandığımızdan çok daha rahat yaşıyoruz aslında hepimiz.

Bizim yasalarımıza göre eşcinsellik bir suç. Hapisliğe kadar giden bir cezası var. Bu bir ürküntü yaratır mı?

İşte kaçış bu yüzden zaten, Rum kesimine. Ya da maddi durumu daha iyiyse, İstanbul’a gider, hafta sonu, ya da Amsterdam'a gider, ki, bu da en rahatıdır. Bizde genellikle eğlence mekanlarına damsız girilmez. O yüzden, zaten eğer kendi aramızda eğlenmek istiyorsak, tercihim Girne, ya da Lefkoşa değildir. Rum kesimidir.

Orada nerelere gidersiniz?

Gay barlar var. Limasol'da, Larnaka'da var. Genellikle oralara gidiyoruz.

Onların yaşadıklarını da ölçebiliyor musun gittiğin zaman?

Tabii ki. Bir kere benim erkek arkadaşım, Rum. Daha rahatlar. Çünkü benim gördüğüm kadarıyla, toplumda daha rahat bir kabulleniş var. Mesela benim erkek arkadaşımın ailesi haricinde, işyerinde çalışan arkadaşları dahil, bütün çevresi, bizim çift olduğumuzu biliyor. Gayet rahat karşılıyorlar. Ev içinde buluşabiliyoruz. Çıkıp yemek yiyebiliyoruz. Bizim tarafımıza göre daha rahat görüşüyor insanlar. Ama şu var; rahatlıklarının en büyük sebeplerinden bir tanesi de onların ailesinden olmamamız. Bu, birebir yaşadığım bir örnektir. Çok samimi olduğumuz bir çift arkadaşımız var. En büyük korkularından bir tanesi, çocuklarının eşcinsel olması. Ama çok da rahatlar bizim yanımızda. Biz de öyle. Çocuklarıyla da görüşüyoruz. Ama mesela, bana sorduğu, sence bir şey var mı? Aman olmasın, varsa da tedavi ettirelim diyor. Onun da kendine göre savunması çok zor bir hayat yaşıyorsunuz, oğlumun, o zor hayatı yaşamasını istemiyorumdur. Ama bunun temelinde, mutlaka bir homofobi yatır. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışı üzerinden gidiyor, hayat, Rum tarafında da ama en azından suç sayılmıyor. Çok rahat, Larnaka'nın ana caddelerinden bir tanesinde, önünde gey bar yazan bir yer var. Buraya herkes çok rahat girip çıkabiliyor. Suç sayılmıyor.

İşyerinde bu bir sorun olabiliyor mu? Bunu gidip patronuna söyleyebiliyor musun, ya da o bunu bir şekilde öğrenip, hissederse aynı şekilde davranabiliyor mu?

Benim patronum aynı şekilde davranmaya devam etti. İşyerimin sahibi değil de müdürüm biliyor. Aslında biraz da bizim samimiyetimizden kaynaklanıyor. Çok da fazla tepki vermedi. Benim için sen sensin dedi, senin kişiliğin, hayatın, senin hayatındır. Senin işine etki etmediği sürece, benim için bir sorun yoktur dedi. Ama birçok patron, aynı tepkiyi göstermiyor. Daha negatif tepkiler veren, işten atmaya kadar giden patronlar da var.

Var mı çevrende böyle bir şey yaşayan?

Tabii ki. Cinsel tercihi yüzünden, işinden atılan insanlar var. Bu bir şekilde dedikodu zinciriyle gitmiştir. Bizden uzak dursun, bizim de adımız çıkar, olayıyla işinden atılan insanlar var.

Senin ihtiyaçların, ya da toplumdan beklentilerin nelerdir? Her bireyin yaşadığı toplumdan beklentileri vardır.

Şu anki durumda açık söylemek gerekirse, hiçbir beklentim yok. Çünkü çok samimi görünen, ya da bu konuya çok pozitif görünen insanlar bile, birilerini deşifre etme peşindedir. Çok yaşadım, çevremde yaşayan çok insan var. Acaba böyle mi sorusuna cevap bulana kadar insana çok pozitif yaklaşır, sonra o acabası kalktığında, bunu dünyanın en önemli olayı gibi, çevresindeki diğer insanlara söyleyen çok fazla insan var. Çok dedikodu var. İnsanlar gereksiz konuşuyor. İnsanların özel hayatına gereksizce müdahale edip, ortaya dökmeye çalışıyorlar. Bence bu normal değil. Bu şekilde, kendilerince kendilerini korumaya çalışıyorlar, ailelerini, çocuklarını korumaya çalışıyorlar diye anlamaya çalışabilirim. Ama koruma bir yere kadar gider. Korumanın sonrası, artık merak, ya da intikamdır. Böyle bakmak istemesem de. Sanki bu çok büyük bir hastalıkmış gibi, feci şekilde araştırma içinde insanlar. Bu şekilde olan bir toplumdan benim beklentim yok. Belki yasa geçebilir, bu bir suç sayılmaz ve konu sadece dedikodularla kalır. Zaten yasa geçtikten sonra, herkes kendini ortaya atacak diye bir şey yok. Bu bütün dünyada böyle. Bu bir tabudur, bütün dünyada ve ne kadar yasa geçerse geçsin, bu tabu yıkılmaz.

Kıbrıs'ı seyahat ettiğin ülkelerle kıyaslayabiliyor musun?

Bir kere Kıbrıs'ı İstanbul’la kıyaslayabiliyorum. İstanbul, ortamını çok iyi bildiğim, sürekli gittiğim bir yer. Bizim kafamızda, her zaman Kıbrıslı insanlar daha açık fikirli, Türkiyeli insanlar daha yobaz gibi, bir genelleme ve önyargı var. Bu konuda, Türkiye'deki insanlar çok daha çağdaş. Mesela, İstanbul şu anda, eşcinsel turizminin merkezlerinden bir tanesi haline geldi. İstanbul çok değil, 10 yıl sonra, Amsterdam gibi olabilir. Çünkü, inanılmaz büyük bir gay life var. İnanılmaz büyük paralar dönüyor, bu hayatın üzerinden ve bu bir şekilde çekici hale getiriliyor. Buradaki en iyi barlardan daha iyi, çok daha kaliteli, lüks barlar var ve bu mekanlar tamamen eşcinsellere açık. Hatta heteroseksüel insanların giremediği mekanlar. Ve İstanbul’la Kıbrıs'ı kıyasladığım zaman, ben, İstiklal'de, ya da büyük alışveriş merkezlerinde çok rahat sevgilimin elini tutup, yürüyebiliyorum, artık. Ve kimse dönüp bakmıyor. Bu biraz da metropolde yaşamanın verdiği bir panik olabilir. Herkes ekmek ve hayat kavgasında orada, ama sonuçta çok rahat. Onun dışında, Londra çok rahat. Yunanistan'da, Atina'da, insanlar artık bunu tamamen kabullenmiş. Onun dışında, eşcinsellerin merkezi olarak görülen belli başlı yerler var. Amsterdam mesela, dünyanın en rahat şehirlerinden bir tanesi. Son 10 yıldır, Mikanos adası, gay turizminin, dünyadaki en büyük rantını döndürdüğü bir yer. Çok da pahalı bir yer. Ama böyle olmasına rağmen, otellerde rezervasyon yaptırmak için 3-4 ay önceden otellere ulaşmanız gereken bir yer. Benim gittiğim bu şehirlere baktığım zaman, Kıbrıs bunların en yobazı diyebilirim. Rum kesimi de dahil buna.

Kız arkadaşların var mı eşcinsel olan?

Var.

Onlar için daha mı kolay?

Dediğim gibi, iki kızın bir arada görülmesi daha rahattır. O yüzden daha rahatlar, ama Onlar da çok rahat yaşayan insanlar değiller.

Psikologlar cinsel kimlik üzerindeki baskılar sonucu, eşcinsellerin, travma da yaşayabileceklerini, hatta intihar eğiliminin çok güçlü olduğunu söylüyorlar. Sen buna benzer bir gel git yaşadın mı?

Hiçbir şekilde bir travma yaşamadım. Ama şu vardır; ilkokuldan ortaokula geçiş dönemi çok önemlidir. O zamanda herkes, yavaş yavaş, belli başlı arkadaş gruplarının üyesi olur. Erkekler erkeklerle, kızlar da kızlarla takılır teneffüslerde. Yine belli başlı tabular içinde yetiştirildiğimiz için herkesin ortaokulun başında, bir kız arkadaşı olması beklenir. Aynı şekilde, lisede kız arkadaşın olmak zorundadır. Lise dönemi bir eşcinsel için en zor olan dönemlerden bir tanesidir. Neden kız arkadaşın yok diye sorulmaya başlanır. Neden etrafında çok fazla erkek var sorgulaması yapılır. Beraber takınılır, ama her zaman da bir sorgulama vardır. Okuduğum bir yazıda şu vardı; kız arkadaşını sevdiği için kız arkadaşı değildir, O okulun en güzel kızı olduğu için öyledir. Ya da küçüklükte şu vardır; o ağaçtaki kuşa sapanla taş atılır. Senden de sapanlar o taşı atmanı beklerler, ama sapanla o taşı atmak bir görevdir. Erkek olduğun için kuşu düşürmek zorundasın. Bu şekilde devam eder ve bu baskıyı insan içinde çok büyüktür. Eğer kendini kabullenmezsen, bunu bir noktaya kadar saklarsın. Sonra birikir ve büyük bir patlamaya dönüşür. Bu patlama, ya bir intiharla biter, ya da eğer erkekse, aşırı feminen şekilde ortaya çıkar. Feminen olan insanlara baktığınız zaman, genellikle, 15-16 yaşına kadar normal yaşamış, sonra birden değişmeye başlamıştır. Bu, büyük bir kesimin tamamen kendi içinde yaşadığı patlamadan kaynaklanır. Feminenlik savaşılması çok daha zor bir şey. Feminense eğer bir insan, onun için hayat çok daha zordur. Çünkü, nereye giderse gitsin, o yaftayı yapıştırırlar üzerine. Ama bir yönden de keşke biraz da feminen olsam dediğim nokta var. Ben hep bu dertten yakınmışımdır. Bir insana eşcinsel olduğumu söylediğim zaman, ama sen normalsin. Feminen değilsin, yürüyüşün normal, jime giden bir adamasın, çevresinde kız olan bir adamsın, diyorlar. Bu kalıp, zaten en büyük sorunlardan bir tanesi. Eşcinsel dediğin zaman, sürekli kırıtan normalden daha kadın gibi olan teması geliyor akla. Ama işte öyle değil.

Peki, yakışıklı bir çocuksun. Kızların ilgisini reddetmek zorunda kalıyor musun?

Oldu. Hatta geçtiğimiz hafta, sürekli gittiğim bir market var, orada kasiyer kız, sürekli geliyorsun buraya, yan kasadaki arkadaşım, senden çok hoşlanıyor, telefon numaranı versene ona dedi. Ben de teşekkür ederim, ilgilenmiyorum dedim. O da kız arkadaşın mı var, diye sordu. Ben de hayır, erkek arkadaşım var dedim. Şaşırdı. Ama hiçbir kadın aptal değildir. Kadınlar çok akıllı yaratıklardır. Bunu ilk anlayan kadınlardır, her zaman. Genellikle normal erkeklerin yaklaştığı gibi yaklaşmaz eşcinsel erkekler, kadınlara. Zaten eşcinsel erkeklerin etrafında çok fazla kadın olmasının bir sebebi de budur. Bir anda, en yakın arkadaşı olabilirsiniz. Çünkü tehlikesizsiniz. Ve duygusal anlamda, onları daha iyi anlıyorsunuz. Ama bizim için gerçek bir beraberlik yakalamak çok zordur. Çünkü bu bir tabudur ve gecelik olarak görüyorlar, insanlar birbirini. Sonradan tanımak istemiyorlar genellikle. O yüzden, samimiyetin, sahiplenmenin ve bir şeyler paylaşmanın değerini çok iyi biliriz. Birçok eşcinsel birçok heteroseksüelden bu yüzden çok daha sadık ilişkiler yaşar.

Senin vermek istediğin özel bir mesaj var mı? İnsanlar bu röportajı neden okusunlar, ya da ne anlamalıdırlar bu röportajdan, mesela?

Hasta değiliz. Bu bulaşıcı bir şey değil. Bu sadece, bazı özel durumlarda, sonradan gelişen bir tercih olabilir. Ama normalde doğuştan olan bir şeydir. Umarım bizim toplumumuz da insanları olduğu gibi kabullenmeyi öğrenip, en azından araştırmayı bıraksınlar. Bu bir özenti değil.

Yani bu röportajı okuyan herhangi biri, sırf özendiği için bunu düşünmeyecektir?

Tabii canım. Kesinlikle, benim konuşmamın sebebi, insanlara şirin gözükelim, güzel gözükelim de değildir. Bu sonradan olunacak bir şey olmadığı için de vicdanen çok rahatım. Hiçbir çocuk, bunu okuduktan sonra özenmeyecektir. Zaten bunu diyen bir insan varsa, o da sapkınlıktır. Kendi içinde bastırılmış sorunları var, demektir. Onun dışında, bu röportajı okurken, Allah kahretsin, toplum buraya kadar geldi diyecek çok fazla insan olduğunu da biliyorum. Lanet olsun, çıkıp konuşuyor, bunlar. Benim oğlum olsa, öldürürüm herhalde, diyen insanlar var. Ki, benim babam da bunlardan bir tanesi. Ama konuyu doğru temellerde düşünmeye çalışsın en azından bu insanlar da. Bundan bir süre önce bir araştırma okumuştum. Eşcinseller, genellikle çok başarılı insanlar oluyorlar. Çünkü toplum bizi kabullenmediği için kendimizi ispatlama savaşı içindeyizdir. Her zaman yaptığımız işin, en tepesine çıkana kadar çalışırız. Bugün, dünyanın en büyük tasarımcılarının, modacılarının, adını dünya çapında duyurmuş yabancı ya da Türk, çeşitli meslek grubundaki insanların büyük bir bölümü, biraz da bu sebeplerle eşcinseldir.

Çok teşekkürler, bizimle konuştuğun için.

Ben teşekkür ederim.

*Eşcinsellik ne tercih ne de hastalıktır

Doç.Dr. Ebru Çakıcı - Psikiyatri Uzmanı

Eşcinsellik kesinlikle bir hastalık değildir. Biz eşcinselliği cinsel bir yönelim olarak görüyoruz. Genelikle bize bu konuda başvuran ailelere de durumu anlatırken, tercih yerine, "doğuştan gelen bir yönelim" demeyi tercih ediyoruz. Çünkü tercih dediğiniz zaman, "tercihse, değişebilir" diye düşünüyorlar. Oysa öyle değil. Nasıl bir kadının, karşı cinse bir yönelimi varsa ve bunu ne kadar uğraşsak da hemcinsine yöneltmek mümkün değilse, bu da böylel bir şey. Değiştirilemez, tedavi edilemez. Genellikle aileler durumu keşfettiklerinde, ilk bize başvuruyorlar. Neden diye sorguluyorlar. Bugüne kadar nedeni net bir şekilde açıklanamamış. Bazı durumlarda, çocuklukta yaşanan travmatik olaylar da belirleyici olabiliyor. Alınması gereken yeterli erkek modelinin olmaması da sebep olabiliyor. Ama temelde bu bir yönelimdir. Yapılan araştırmalarda, herhangibir biyolojik farklılık tesbit edilmemiştir. Toplumda, eşcinsellik genellikle cinsel sapıklık olarak algılanıyor ve "aman çocuğumdan uzak dursun" tepkisi veriliyor. Bu böyle değil. Biz toplum olarak, modern görünüyoruz, ama tutucuyuz ve dışlıyoruz. Bir eşcinsel için ise, bu bir depresyon ve travma sebebi. Onları en derinden etkileyen şey ise, aileleri tarafında dışlanmak. Oysa herhangibir kişilik özelliğini kabullenir gibi, cinsel yönelimini kabullenen herkes, çok daha sağlıklı yaşar.

Kaynak: Kıbrıs Gazetesi, 4 Kasım 2007


Etiketler: insan hakları, aile
nefret