02/01/2012 | Yazar: Buğra Tokmakoğlu
2002 Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi temsil eden Buket Bengisu o yılları şansızlık olarak değerlendirdi
2002 Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi temsil eden Buket Bengisu o yılları şansızlık olarak değerlendirdi
“Eurovision’a 800 dolarlık harcırahla gittik”
Milli mesele haline gelen Eurovision Şarkı Yarışması’nda “hatırlanmayan yıllar” olarak anılan 1990-2002 döneminde Türkiye çok da başarılı bir grafik çizemedi. Sertab Erener’in “Everyway That I Can” ile birinci olduğu tarihi geceden tam bir yıl önce ülkemizi Eurovision’da temsil eden Buket Bengisu yaşadığı deneyimi anlattı…
1975’te Semiha Yankı ile başlayan Eurovision maceramızda bugün geldiğimiz noktada iyi parçalar ve başarılı şovlarla adımızdan söz ettiriyoruz. Televizyon ekranlarında oylama heyecanıyla yakından takip ettiğimiz ve milli gurur meselesi haline getirdiğimiz Eurovision’da çok da hatırlamadığımız temsilcilerimiz de var. “Leylaklar Soldu Kalbinde” adlı Türkçe-İngilizce şarkıyla Estonya’da Türkiye adına yarışan Buket Bengisu ve Grup Safir yarışmayı yakından takip edenler dışında çok da bilinmiyor. Sertab Erener’in sadece bir yıl gerisine 2002 yılına dönüp yaşananları yakından hatırlayalım…
Buket Hanım Merhaba, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Tabi ki. Öncelikle röportaj için teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum. Tüm İzmir’e ve Ege Bölgesi’ne Ege Telgraf aracılığı ile sevgiler. 19 Temmuz 1978 İstanbul doğumluyum. İlk ve orta öğretimimi İstanbul’da tamamladım. Klasik bir söylem olacak belki ama müziğe olan ilgim çocuk yaşlarda başladı. Babam bas gitar amcam piyano çalardı. Kısacası müzisyen bir gelenekten geliyorum. 1996 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera Anasanat Dalı Koro Şarkıcılığı Bölümü’ne girip mezun oldum. 2000 yılında ise aynı okulun Müzikal Bölümü’ne girip 2003’te mezun müzikal şarkıcılığı bölümünü de tamamladım. Eğitimim sırasında Müfit Bayraşa, Haldun Dormen, Serpil Günseli, Faris Akarsu, Mine Mucur gibi hocalarla çalıştım. İstanbul Oda Korosu, Sera Oda Orkestrası gibi korolarda da görev aldım. Ayrıca Türkiye Çocuk Tiyatrosu’nda beş yıl çocuk oyunlarında oyuncu olarak ve müziklerin okunup, yapımında çalıştım.
Küçük yaşlardan itibaren içerisinde olduğum sahne çalışmalarında birçok ünlü müzisyenden ders alma şansına eriştim. 12 ayrı dilde şarkı söyleyebiliyorum. Ağırlıklı olarak caz ve Latin müziği yaparak sahne çalışmalarıma devam ediyorum. Aydın Kahya, Aydın Özarı, Asım Ekren, Genco Arı, Kaan Yıldız, Kamil Özler ve Uraz Kıvaner gibi isimlerle aynı sahneyi paylaştım.
Eurovision hakkında konuşalım, süreç nasıl gelişti?
Fani Hodara’nın besteci olarak verdiği pek çok konserde solist olarak görev yapmıştım. Fani Hanım bana Eurovision’a bir besteyle katılmak istediğini ve solistlik yapmamı teklif etti. O zamanlar ulusal final adı altında bir eleme yarışması yapılıyordu. Ulusal finalde adaylar kendi aralarında yarışıyor kazanan Türkiye’yi uluslararası arenada temsil ediyordu. “Leylaklar Soldu Kalbinde” 195 şarkı arasında diğer dört şarkı ile beraber finale kaldı. Ankara’da düzenlenen ulusal finalde yarışıp birinci olduk. Böylece Eurovision macerasına adım atmış bulunduk.
Ulusal final nasıldı?
15 Şubat günü TRT’nin Arı Stüdyoları’nda düzenlenen Türkiye finali Ömer Önder ve Metem Ersan tarafından sunuldu. Yarışan 5 şarkıyı 10 kişilik seçici kurul tarafından yapıldı. Sertab Erener’in konseri ile katıldığı, önceki yarışmanın birincilerinden Sedat Yüce ve Pınar Ayhan’ın da şarkılarını seslendirdiği gecede bizle beraber Dolunay “Güneş Doğarken”, Ayça Dönmez “Sarıl Bana”, Cenk Yeles “Son Şans” ve Semih Bayraktar “Ne Olursun Bir Şeyler Söyle” adlı şarkılarıyla yarışmışlardı. Benle beraber Grup Safir’i oluşturan arkadaşlarım Eser Alioğlu, Dilek Aba, Gülnur Gökçe ve Sitare Bilge ulusal yarışmadan galip çıktık.
Grup Safir nasıl oluştu?
Grup Safir’i yaratan benim. Eurovision sürecine adım atarken bu grup kuruldu. Grup üyelerini konservatuardaki arkadaşlarımdan seçtim. Hem dans edip hem şarkı söyleyecek kişilere ihtiyacımız vardı. Ayrı ayrı yaptığım teklifleri kabul ederek gruba dahil oldular. Grup Safir doğduktan sonra beraber Eurovision Şarkı Yarışması’na katıldık.
Finali anlatır mısınız?
25 Mayıs 2002’de Estonya’nın başkenti Tallin’de düzenlenen yarışmada 19.sırada sahneye çıktık. 29 puan toplayarak 16.olduk. İspanya’dan 4, Hırvatistan’dan 3, Makedonya’dan 8, Fransa ve Romanya’dan ise 7’şer puan toplamayı başardık. Basının değerlendirmeleri genel olarak sönük ve başarısız olduğumuz yönündeydi. Eurovision demek ülkenizi milli arenada temsil etmek demektir. Milli forma giymektir bir başka deyişle. Böyle bir onuru ve gururu kendi adıma şanssızlık olarak değerlendirmem doğru ve mümkün değil. Sadece gittiğimiz dönemin şanssız bir dönem olduğunu ifade edebilirim. Çünkü bizler 150 bin dolarlar almadık. Sadece 800 dolarlık harcırahlarla elimizden ne geliyorsa -tanıtım dahi olmadan- yapmaya çalıştık. Kıyafetlerimizi Sayın Arzu Kaprol bir kuruş talep etmeden tasarladı. Sağolsun… Eurovision macerasında yaşadığım acı-tatlı hiçbir şeyi unutamam, bir kez daha olsa yine giderim, ülkemi temsil etmek için.
Eurovision’dan sonra neler yapıyorsunuz?
Türkiye içinde ve dışında birçok müzik festivalinde yer aldım. 2011’de katıldığım Golden Voice Moldova Fest’te Jüri Özel Ödülü, Bulgaristan 20. Uluslararası Discovery Pop Music Festival’de En İyi Performans ve En İyi Söz ödülü ile Bulgaristan Radyosu en iyi şarkı ödüllerini kazandım. Değişik birçok projede bulunarak müzikal kariyerime devam ediyorum. Müzik anlamında hedeflerime ulaşıyor gibiyim. İnsanların ben ve benim gibileri dinleyeceği albümlerim olmasa da, ekranlarda sıkça görünmesem de beni seven ve dinleyen kitlem için müzik yapmaya devam ediyorum. Geçtiğimiz 16 Kasım’da İstanbul’da Eurovision şarkıları konseri verdik. 14 Mayıs’ta Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda müzikal konseri vereceğim. Beni heyecanlandıran, şevk katan müziğe emeğim sürecek. Uygun gün ve zaman geldiğinde albümüm de olacak elbet.
Ekranlarda müziğe dair birçok yarışma var, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Konservatuar eğitimi alan gerçek müzisyen ve şarkıcıların zaman zaman yanılgıya düşüp katıldıkları Popstar tarzı yarışmalara gerek yok. Türkiye’de bu yatışmalar tamamen acıtasyon bir biçimde işleyen sistem üzerine kurgulanmış. Sabun köpüğü gibi geçici gündem oluşturuyorlar.
(Ege Telgraf)
Etiketler: kültür sanat