13/02/2007 | Yazar: Kaos GL

‘Benim gözlerimde kendinden bile utanan küçük bir çocuğun bakışları varken, senin gözlerinde nasıl olsa öldüreceği acemi rakibine gururla bakan usta bir silahşorun bakışları vardı. Bir anda gökkubbeyi yıkman üstüme, bir çift sözün yetip de arttı bile… Ne çok şeyi haram ettin bana bir kalemde. Tanımadan, bilmeden sallandırdığın darağacında sevdamı.’

‘Benim gözlerimde kendinden bile utanan küçük bir çocuğun bakışları varken, senin gözlerinde nasıl olsa öldüreceği acemi rakibine gururla bakan usta bir silahşorun bakışları vardı. Bir anda gökkubbeyi yıkman üstüme, bir çift sözün yetip de arttı bile… Ne çok şeyi haram ettin bana bir kalemde. Tanımadan, bilmeden sallandırdığın darağacında sevdamı.’

KAOS GL

Derya Kurat

Günahlarımı çarpıp geçmişimin yüzüne, yarınlara sevda tohumları ekmiştim. Vurup da yumruğumu gecenin böğrüne, aydınlığı çıkarmıştım karanlığımın üstüne. Uykuya dalıverince yorgun bedenim, yıllardır sakladığım masum rüyalarıma seni misafir etmiştim. Ve sabaha umutla açıyordum kollarımı, umutsuz günlerime inat.

Sabahı çağırmışken şafağın kızıllığı, güneş can verirken yaşadığını unutan bedenlere ben de selam dururdum güneşle sabaha. İlk ilhamını alırdı duygularım güneşin sıcaklığından; odama sinerdi geceden kalma sevda kokusu. Aynada karşılaşırdım soğuk yüzümle. Yüzünün nurundan sevdanın motifleriyle bir bir işlerdim yüzümü.

Yola koyulurdum bin bir ümitle, gözlerine dargın heyecanımla. Aylarca aşındırdığım kilometrelerce yolun her santimine seni resmederdim otobüsün camından. Sakarya Nehri’nin bulanık sularına, bereketli ağaçlarına emanet ederdim hayalini. Koşar gelirdim her seferinde sana bayram yerine koşan çocuklar gibi. Arife sabahının ayazına tutulurdu bayrama kavuşma umudu. Yüzüme sabah ayazı gibi çarpan bir avuç rüzgar olurdun.

Ve sen… Karanlığa dost elbiselerinin içinde onlara inat güneş gibi parlardı yüzün. Seni öyle görünce, dağılırdı acıya kardeş hasreti dünün. Gözlerin ayağının basacağı yeri ezberlerken, ben en sevimli görüntümü takınır, çöllerde susuzluktan kavrulan bir yolcu gibi bir yudum bakışın düşer mi diye bekler dururdum. Küçücük bir çukur açma uğruna aynı noktaya yıllarca yağan yağmur damlaları gibi bir anlık bakışın için hep seni gösterirdim gözlerimin nişanına. Mutluluk incileri belirince yüzümde, içim kıpır kıpır olur, kanatlarını ödünç alır uçardım havalarda. Biraz ağrısa başın, ben vururdum başımı taşlara. Böylesine teslim etmişken sana her hücremi, her bakışımı, her duygumu, ölene kadar unutmayacağım… O anı yaşattın bana…

Benim gözlerimde kendinden bile utanan küçük bir çocuğun bakışları varken, senin gözlerinde nasıl olsa öldüreceği acemi rakibine gururla bakan usta bir silahşorun bakışları vardı. Bir anda gökkubbeyi yıkman üstüme, bir çift sözün yetip de arttı bile… Ne çok şeyi haram ettin bana bir kalemde. Tanımadan, bilmeden sallandırdığın darağacında sevdamı. Her şeye ‘Olsun be!’ dedin de, ölmeye yüz tutmuşken duygularım, yaşadığımın farkına vardığım gözlerinin karanlığındaki ölüşümü hazmedemedim.

Gecem yine eski demini buldu. Gerçek dostlarım kalemimle kağıdımı aldım elime. Ne zaman kurulduysam şairler sofrasına bir türlü kelimeler boğazımdan geçmedi. Gece karanfilim ağlamaya başladı. Titreyen elimle sildim gözyaşlarını, tekleyen dilimle teselli ettim. Biraz avutmak için onu en güzel tebessümünü çizdim üzerine. Son bir gayretle kavuşturunca, bize inat, kalemimle kağıdını, boynu bükük satırlarımın başı dik sevdası doğdu gönlüme. Kalbimin derinliklerinde sevdamın devrimini gerçekleştirdim bu gece! Düşündüm! Yaşananları… ve yaşananlara bağlı olarak yaşanacakları. ‘asıl olan da bu olsa gerek’ dedim: Sevmeyeni sevmek, gelmeyeni beklemek. Bir anda yıksan da, bin bir zahmetle kurduğum dünyam, sevdamın merceğinden baktığımdan mıdır, bir türlü küçülmüyordu gözümde değerin. Her şeye rağmen ilminle bütünleşerek sen, bir damla suçsuz, deryalar kadar masumdun.

Saatler devirdikçe bir öncekinin saltanatını, çekilince kuytu köşelere şehrin gürültüsü, sevda devriminin son perdesini kaldırdım. Bir bir toplamaya başladım sevda tedrisatının meyvelerini. Ne kadar da çok şey öğretmişsin bana. İçine acı sinmiş sevda dergahlarında mutlu olabilmeyi. Tanrıdan seni isterken, kalpten dua etmeyi, bedeni değil, bedenin içindeki ruhu sevmeyi.

Artık beni sevsen de sevmesen de benim için birdir. Benim sevdam senin sevgine bağlı değil ki. Kaçırsan kendini benden ne olur, ben senin bedenini sevmedim ki. Hem rüyalarımdan, hayallerimden de çıkmazsın ki. İsterdim ki ruhumda esen sevda rüzgarı deli bir kasırga olsun, yeryüzüne dağılsın da cümle alem buram buram sevda koksun… Ben sevda yollarına sevda uğruna düşüleceğini öğrendim… Keşke anlayabilsen!


Kaynak: Kaos GL, Kasım 1996, Sayı 27

Etiketler:
İstihdam