07/03/2014 | Yazar: Ezgi Koçak

Mısırlı feminist ve LGBT aktivisti Nada Zatouna, 3. Uluslararası Feminist Forum için Ankara’ya gelmeden önce kaosGL.org’a konuştu.

‘Kadın Olmakla Aktivizmi Keşfetmek Arasında Bir Karşıtlık Söz Konusu Olamaz’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Mısırlı feminist ve LGBT aktivisti Nada Zatouna, 25 yaşında bir film yapımcısı. Kaos GL’nin düzenlediği 3. Uluslararası Feminist Forum’un konuşmacılarından biri olan Zatouna ile feminist bir film yapımcısı olmak ve Mısır’daki feministlerin ve LGBT’lerin (lezbiyen, gey, biseksüel, trans) direnişi üzerine konuştuk.
 
Nada, feminist bir film yapımcısı olarak hangi meseleler üzerine çalışıyorsun?
Bir film yapımcısı olarak ana kaygım, kendi çalışmalarımla feminizmi birleştirmek. Bu, aynı zamanda genel olarak insan hakları, özel olarak kadın hakları ve kadınların kamusal alanda gündelik hayatlarına dair mücadele alanlarına hizmet etmek amacıyla sanatsal araçların nasıl kullanılabileceği üzerine düşünmemi sağlıyor. 
 
İnsan hakları alanıyla ilişkilenmen nasıl başladı?
İnsan hakları alanıyla ilk olarak, AB/Nadim Center’ın 2008-2009 yılları arasında toplumsal cinsiyet temelli şiddet ve bunun kısa filmlerle nasıl irdelenip belgeleneceği üzerine düzenlediği atölye çalışmasıyla tanıştım. 2012 yılında ise Mısırlı feminist bir örgütün düzenlediği “Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik Okulu”na katıldım. Farkındalığımı arttıran bu atölye çalışması bana, cinsel kimliğim hakkında daha çok şey öğrenme şansı verdi. Bir süre sonra bu örgütle feminizm ve kadın meselelerinin belgelendirilmesi çalışmalarına başladım. Basitçe söylemek gerekirse kadın olmakla aktivizmi keşfetmek arasında bir karşıtlık söz konusu olamaz. Çünkü her şekilde kişisel olan politiktir.
 
Peki, filmlerini feminist perspektiften nasıl yorumlarsın?
Kadın bir film yapımcısı olmak kendimi ve feminizme dair düşündüklerimi eşgüdümlü olarak filmlerime yansıtma şansı veriyor. Kısa filmlerim bağımsız kadın mücadelesi, kadınların kendilerini nasıl tanımladıkları ve kendi beden ve cinsel kimlikleriyle nasıl ilişkilendikleri üzerinden kendi düşüncelerimi, kişisel hayatımı ve gündelik deneyimlerimi yansıtıyor.
 
Şu an Mısır’daki feminist kadın figürlerin sözlü tarihini belgelendireceğim bir film üzerinde çalışıyorum. Görsel Belgelendirme Direktörü olarak kadın hakları savunucularını ve aktivistlerini anlattığım farklı videolarım var. Aşağıdaki linklerden bunların birkaçına ulaşabilirsiniz.
 
LGBT’lerin ve feministlerin Mısır’daki direniş hareketlerine nasıl eklemlendiğini anlatabilir misin?
Feminizm ve LGBT meselelerinin kesişme noktaları, genellikle, LGBT’lerin feminist harekete  eklemlenmeleri üzerinden çeşitli tartışmalar yaratıyor. Bu bağlamda hem feminist, hem de LGBT aktivisti olarak pek çok tartışmaya dahil oldum. Bu temelde benim de birlikte çalıştığım Mısırlı feminist örgütün Cinsellik ve Kişisel Özgürlük Programı her zaman LGBT alanında çalışan ilgili örgütlerle ve çalışmalarını gizli götüren gruplarla bir ağ yaratmaya çalışıyor. Bu tarz birliktelikleri birbirinden ayırmak ve o şekilde analiz etmek; aynı zamanda farklı yöntemler ve araçlar geliştirmek üzerine fazlasıyla tartışma sürecinden geçtik. Taban örgütlenmelerinin, feminist ve LGBT grupların bir aradalığına dair atölyeler düzenliyoruz ve onların, bizlere de gündelik hayata dair mücadelemizde destek olması açısından önemli bir yerde duran kendi aktivizm yolculuklarına başlamaları için kapasite geliştirmeleri için destek veriyoruz.
 
Yeni Anayasa’nın pek çok grup tarafından militaristik arka planı nedeniyle eleştirildiğini biliyoruz. Bunun hakkında ne düşünüyorsun? Yeni Anayasa’yı, feminist ve LGBT hareketlerine etkileri bağlamında nasıl yorumluyorsun?
Yeni Anayasa ikilemi “toplumsal muhafazakârlık” problemini ortaya koyuyor. İslamcıların düşmesinin ardından Mısır halkı, özel ve kamusal alana dair kendi ahlaki bakış açılarını sürdürmeye devam ediyor. Bu durum da bizim Anayasa’nın, İslami veya askeri hükûmetlerin ötesinde bir durumla karşı karşıya kaldığımızı gösteriyor. Bu bağlamda sonuç olarak toplumsal denetim yönetimi ele alacak ve herhangi bir kanun yapıcı, toplumsal norm ve geleneklere zarar veremez hale gelecek.
 
“Ayrımcılığa Karşı Mücadele Komisyonu” altındaki anayasal maddeye göre cinsiyet temelli ayrımcılık yasaklanmış durumda. Ancak “toplumsal cinsiyet” veya “cinsel kimlik” temelli ayrımcılıklardan bahsedilmiyor. Aslında Anayasa’nın bütününde “toplumsal cinsiyet” veya “cinsel kimlik” lafı dahi geçmiyor. Elbette ki bu durum, otoritesi ve emirlerine dair herhangi bir bilgimiz olmayan kanun yapıcılara kendi hilelerini sürdürmeleri noktasında anayasal bir hak vermiş oluyor. 

Etiketler: kadın
İstihdam