18/03/2015 | Yazar: Sevra Nihal Ünal

Fotoğraf sanatçısı Ömer Tevfik Erten: ‘Trans*Evi projesi sahtelikle hiçbir işin yapılamayacağını öğretti bana."

‘Konunuza dokunmazsanız fotoğrafınız da kimseye dokunmaz’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Fotoğraf sanatçısı Ömer Tevfik Erten: “Trans*Evi projesi sahtelikle hiçbir işin yapılamayacağını öğretti bana. Konunuz her ne ise ona dokunmazsanız fotoğrafınız da kimseye dokunmaz.”
 
“Desen çalışmaları bana bir bellek kazandırma konusunda yardımcı oldu fakat bir süre sonra resim ifade için yetersiz geldi.”
 
Bize biraz Ömer Tevfik’ten bahseder misin?
Fotoğraf:Sevra Nihal Ünal
 
Mardinliyim. Feodal bir ailede büyüdüm. 2000 yılında ailece İstanbul’a göç ettik. Lise yıllarımda devrimci çevrenin içinde olunca, hep karşı çıkan, kabullenmeyen tavırlarım belki de açığa çıktı. Sokak tiyatrosu yaptığım yıllar da yine lise yıllarımdı. Bir taraftan sanata bulaşmak ve alakalı olmak istiyordum ama yapabildiğim en iyi şey resimdi.
 
Kadıköy Aka-Der’de o zamanlar resim dersleri veriliyordu ve ben de Çilem Baydemir’den ders almaya başladım. Aka-Der, resim dersleri için benden para istemedi aslında aldığım eğitimlere hiç para vermedim, hep burslu okudum. Desen çalışmaları bana bir bellek kazandırma konusunda yardımcı oldu fakat bir sure sonra resim ifade için yetersiz geldi. İzlemeye, görmeye başlamak beni sonunda fotoğrafa itti diyebilirim.
 
“İşçi işçidir neticede.”
 
Fotoğrafa nasıl başladın?
 
İşçi bir aileden geliyorum. İmkânlarımız kısıtlıydı herkes gibi çıkış arıyorsun işte. Kızkardeşimin kendini iyi hissetmediği bir dönemde aslında onun için iyi olur diye belediyenin fotoğraf kursuna birlikte gitmeye karar verdik.
 
Kursa başladık. Bu sırada belediye temizlik hizmetlerine işçi arıyordu. Ben de fotoğraf konusunda eğitim almak istediğimi fark edince üniversiteye hazırlanmaya karar vermiştim. Üniversiteye hazırlanıyorsam belediyede temizlik işçisi olarak çalışmanın hiçbir sakıncası yoktu. İşçi işçidir neticede.
 
Tarık Aktaş’ın eğitmenliğini yaptığı fotoğraf kursu bana çok faydalı olmuştur. Tarık Hoca eğitmenliği bırakınca yönetim benden fotoğraf derslerine girmedi rica etti. Belediyedeki temizlik işçiliği mesaimden kalan zamanlarda derslere giriyordum. Desen derslerine girdiğim de olmuştur. Aslında belediyede işçi korosu bile kurmuştuk, güzel zamanlardı diyebilirim.
 
“Özcan Yaman’ın evine gittiğimde eski fotoğraf makinalarıyla dolu bir odası vardı onu hiç unutmuyorum, belki de birçok fotoğraf makinasını ilk kez orada gördüm.”
 
Sonra neler yaptın?
 
Bir zaman sonra fotoğraflarım biriktikçe fotoğraflarımı göstermek istediğimi fark ettim. Bir gün Özcan Yaman’a fotoğraflarımı mail ile gönderdim. O da beni evinde davet etti. Heyecanla fotoğraflarımı da alıp yanına gittim. Çok çekiniyordum. Ne diyeceğim? Nasıl anlatacağım? Özcan Yaman’ın evine gittiğimde eski fotoğraf makinalarıyla dolu bir odası vardı onu hiç unutmuyorum, belki de birçok fotoğraf makinasını ilk kez orada gördüm. Bana “bu işin bir zanaat, bir de sanat kısmı var, fotoğraf makinan yok, bilgisayarın, üretim araçların yok, bu işe girmek istediğinden emin misin” diye sordu. Ben de evet dedim. O sırada Sennur Sezer Öyküleriyle İstanbul Anıtları fotoğraf projesi vardı. Özcan Yaman bana proje için İstanbul fotoğrafları çekmemde yardımcı oldu. Fotoğraf makinasını, objektiflerini verdi. Gittim, çektim. Fotoğraf bölümüne hazırlandığım için Özcan Yaman bana Yücel Tunca’dan bahsetti. ”Git ve tanış”dedi.
 
Yücel Hocayla başlayacak usta çırak ilişkim aslında o zaman başlayacakmış, bilmiyordum. Elimde portrelerden, oto portrelerden oluşan fotoğraflarımla yanına gittim. Tanıştım. Yücel Hoca benim akıl hocamdır. Her zaman ona danışırım, danışıyorum.
 
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü sınavına girdim. Mülakattan doksan sekiz almama rağmen nasıl olduğu benim için hâlâ meçhul olan bir sonuçla karşılaştım. Velhasıl okula alınmadım.”
 
Bu durum senin fotoğraf çekmeye devam edip etmemeni belirledi mi?
 
Elbette bu bende bir süreliğine gerileme yaratmadı diyemem. Bir dönem sadece anı fotoğrafları çekerken bir süre sonra fotoğraf çekmeyi tamamen bıraktım. Küstüm. Fotoğraf çekmeyi bıraktım. Zaten “yapamazsın paran yok” diyip duruyorlardı. Bir sure sonra Galata Fotoğrafhanesinde Yücel Tunca eğitmenliğinde İleri Fotoğraf derslerine katıldım.”
 
“Ya hep beraber, ya hiç birimiz sloganı ilk defa slogan olmasının dışında benim hayatımda da bir karşılığa ulaşmıştı.”
 
Yeniden fotoğraf çekmeye başladın ama nasıl oldu?
 
Gezi Parkı olaylarının başladığı zamanlardı. Taksim’de, Gezi Parkında 31 Mayıs’ta müdahaleler sırasında başına gaz fişeği isabet ederek ağır yaralanan Lobna Allami’yi görünce fotoğraf makinamla kendimi Gezide buldum. O günden beri fotoğraf makinamı ve fotoğraf çekmeyi hiç bırakmadım.
 
Gezinin birçok insana türlü faydalarından biri benim hayatıma da etkisini geçirmişti. Ya hep beraber, ya hiç birimiz sloganı ilk defa slogan olmasının dışında benim hayatımda da bir karşılığa ulaşmıştı.
 
Gezi Parkı fotoğraflarını birçok yerde gördük…
 
Evet. Gezide çektiklerimi Yücel Hocaya göndermezsem olmazdı. Zaten bir çoğumuz öyle yapmadık mı?
 
Sonra fotoğraflarımı Gezi kitabından görünce çok mutlu oldum. Gezi fotoğraflarımı LGBT’de aktivist olarak başladığım süreçte de paylaştım. Aslında gönüllü fotoğrafçılık sürecim de başladı farkında olmadan. Sanırım o süreçte hepimiz gönüllü haberciydik. Artık proje çekmek istiyordum ama hâlâ biriktiriyordum.
 
Üzerinde düşündüğün, biriktirdiğin konulardan bahsedelim…
 
Evet... Ötekileştirme, şiddet konuları üzerine düşünüyordum. Gezi sonrasında LGBT’de translarla tanıştım. “Öteki” kimlikler içinde en zor şartlarda yaşayanlar, bence translardı. Bu sırada Trans X projesinde yer aldım. LGBT’den bir çok arkadaşım özellikle İlker beni sürekli yarışmaya katılma konusunda dürtüyordu. Kısa filmim ödül aldı.
 
“Eğer inatçıysanız üretim araçlarınız olsa da olmasa da ya da en az biri bile olsa üretime dönüştürebiliyorsunuz, beraberlik duygusu bana bunu öğretti diyebilirim.”
 
Fotoğraf: Ömer Tevfik Erten
 
Trans X projesi beni epey heyecanlandırmış ve yüreklendirmişti. Bütün bu izlemeler sonrasında Trans*Misafirhanesi açıldığından bu yana süreci işlemeye ve süreç boyunca misafirhaneyi fotoğraflamaya karar verdim. Dünya çapında gerçekleşen 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Trans Bireyleri Anma haftasında birçok etkinlik gerçekleşecekti, etkinlikler kapsamında sergi yapma önerisinde bulundum. Karşı Sanat’ta Trans*Evi projesiyle ilk kişisel sergimi açtım. Bu projeyi gerçekleştirirken Yücel Hoca’ya danışmaya ve ondan akıl almaya hep devam ettim. O benim akıl hocamdır. Fotoğrafların düzenlenmesi, bilgisayar aşaması için de Yasin Akgül hep destekçim olmuştur. Hepsinin desteğini almış olmak çok güzel… Eğer inatçıysanız üretim araçlarınız olsa da olmasa da ya da en az biri bile olsa üretime dönüştürebiliyorsunuz, beraberlik duygusu bana bunu öğretti diyebilirim.
 
Fotoğraf: Ömer Tevfik Erten
 
Proje boyunca yaşadıkların ve hissettiklerinle ilgili son olarak neler söylemek istersin?
 
Bu proje sahtelikle hiçbir işin yapılamayacağını öğretti bana. Proje boyunca birçok fotoğrafçıyla tanıştım. Çeşit çeşit üsluplar demekti bunlar, eğer samimi değilseniz sahtelikten kurtulamazsınız. Fotoğrafı sokakta öğrendim ve aslında en iyi okulun sokak olduğunu anladım. Fotoğrafçı olarak şunu söyleyeyim konunuz her ne ise ona dokunmazsanız fotoğrafınız da kimseye dokunmaz. Fotoğrafçı olmanın dışında da hayat böyledir, hayatınızdaki her şeye ettiğiniz temas size geri dönüyor. Samimi olup, ne isteğimizi bilmekte fayda var.
 
Fotoğraf: Ömer Tevfik Erten
 
Fotoğraf: Ömer Tevfik Erten
 
Fotoğraf: Ömer Tevfik Erten 

Etiketler: kültür sanat
İstihdam