29/11/2006 | Yazar: Kaos GL

Hollanda’da AIDS hastalarının son günlerini en iyi biçimde ve kimseye muhtaç olmadan geçirmelerini amaçlayan BUDDY (Arkadaş) projesi, AIDS hastaları için gerçekleştirilen en başarılı proje. 24 saat kendisine yardıma hazır bir yol arkadaşına sahip olan hastalar, bakımından, moral desteğe kadar her türlü istemlerini BUDDY, yani yoldaşları ile paylaşabiliyorlar.

Hollanda’da AIDS hastalarının son günlerini en iyi biçimde ve kimseye muhtaç olmadan geçirmelerini amaçlayan BUDDY (Arkadaş) projesi, AIDS hastaları için gerçekleştirilen en başarılı proje. 24 saat kendisine yardıma hazır bir yol arkadaşına sahip olan hastalar, bakımından, moral desteğe kadar her türlü istemlerini BUDDY, yani yoldaşları ile paylaşabiliyorlar.

Yıllardır, Hollanda’da yaşayan eşcinsellerin psiko-sosyal sorunlarına çözüm getirmek için çalışmalarını sürdüren Schorer Stichting adlı kurum Hollanda’da ilk olarak Amsterdam şehrinde Buddy projesini başlattı. Projenin başkanı Herman Kaal; ‘Şu an Hollanda’da toplam 900 seropozitif bulunmakta. Bu sayının günden güne artmasını bekliyoruz. Zaten bireyciliğin ağır bastığı toplumumuzda bu hastalığa yakalananların çevre ve aileleri tarafından dışlandığına daha sık tanık olmaya başlamıştık. Ayrıca, öleceğini öğrenen bir kişinin, ki bu oldukça yeni ve bizi hazırlıksız yakalayan bir hastalık, yardıma ihtiyacı olacağını düşünerek projeyi başlattık.’

Hastaneler AIDS hastaları için yeni, özel bölümler açıyor, belediyeler hastaların komün halinde yaşayacakları olanaklar sağlıyor, yine de yardım kurumları bu yeni grup karşısına ne yapacağını bilemiyordu. Schorer Stichting bu açıdan da bir çözüm getirmişti. Projenin başkanı Herman Kaal; ‘Hastalar, eğer bu projeden haberdar iseler, kendileri telefon açıp bizden Buddy isteyebilirler. Fakat bu güne kadar genellikle hastane ve sosyal yardım kurumlarının aracılığı ile oldu başvurular’ diyor.

AIDS hastalığının eşcinselliğe mal edilmesine karşı olan Schorer Stichting, AIDS tehlikesinin diğer kurumlar ve özellikle de devlet tarafından ele alınması gerektiğini vurguluyor. Bu arada hastalığın eşcinsel çevrelerde yoğunlaşmış olduğu gerçeğinden de kaçılmaması görüşünde. Sadece eşcinsellere yönelik bir kurum olmalarına rağmen, Schorer Stichting ayrıca uyuşturucu kullananlar için de bir Buddy projesi hazırlamış. Şu an 87 Buddy yetiştirmiş olan eşcinseller projesi aynı zamanda kadınlara da açık olduğu halde, bu güne kadar hiç kadın hastası olmamış. Buddy olmak isteyenler arasında ise bol miktarda kadın bulunmakta. Projeye başvuru yapıldığında tek kriter, hastanın eşcinsel olması.

Herman Kaal, bu konuda da şunları söylüyor:

‘Bize başvuran kişiden, bir Buddy’den ne beklediğini yazmasını istiyoruz. Hasta bir liste yazıp bize gönderiyor. Sonra iki Buddy ile arasında bir konuşma yapılıyor. Bu konuşmadan sonra, hasta iki Buddy arasından birisini seçiyor. İkinci bir konuşmadan sonra, iki taraf da memnun kalmışsa aralarında anlaşmalar yapmaya başlıyorlar. Buddy hastanın tam anlamıyla yol arkadaşı oluyor. Hastanın ihtiyacı varsa evde temizlik yapıyor, birlikte alış verişe çıkıyorlar ya da hasta, Buddy ile sadece konuşmak, hayatının bir bilançosunu çıkartmak istiyor. Bundan dolayı Buddy’nin tam anlamda ne yaptığı tamamen hastaya bağlı.’

Amsterdam’da başlatılan bu proje önümüzdeki yıl 18 şehirde daha başlatılacak. Buddy olmak isteyenler konusunda söz yine Herman Kaal’de. ‘Prensip olarak herkes başvurabilir. Şu an projeye katılan herkesin kendi işi var. Biz kendilerine maaş veremiyoruz. Sadece dört hafta boyunca sıkı bir eğitimden geçirmek zorundayız. Ne zaman öleceği belli olmayan, zaman zaman bir Buddy’den olmadık şeyler isteyebilecek insanlar ile çalışmak, onların yoldaşı olmak hiç de kolay bir şey değil. Bu yüzden hem sinirlerinin sağlam olması, hem de sabırlı olması şart.

Bir Buddy Anlatıyor: ‘ÖLÜNCEYE KADAR YANINDAYIM’

Arthur Akkermans epey eski bir Buddy. Bugüne kadar 8 hastaya yoldaşlık yapmış, beşinin ölümünde yanlarında bulunmuş.

Neden Buddy olmak istediniz?

Kendim eşcinsel olduğum için, ilk tepkim dayanışma duygularından oldu. Eşcinsel erkekler olarak birlikte paylaştığımız bir sevgi, cinsellik ve kendine özgü bir ilişki kurma mekanizmamız vardı. Bütün bunları paylaşıyorduk ve kötü günümüzde de acılarımızı paylaşabilmeliydik.

İlk hastanızda nelerle karşılaştınız?

Hemen her sorunu çözeceğim diye kolları sıvamıştım. Sıkı bir eğitimden yeni çıkmıştım. AIDS hastalığına tutulmuş bir insanın ölünceye kadar yanında olacaktım. Adamın üzerine öyle bir gitmişim ki... adamcağız kendi derdine düşmüş, üzerine kendini bir şey sanan tip geliyor. Al sana, Florance Nightingale, gördün mü gününü demiştim kendime. Tabii hemen ev işlerine giriştim ve kendimi frenledim. Hastanın benden ne tür bir yardım beklediğini kendisi belirtmeliydi, bunun için de bana güvenmesi şarttı.

Oldukça zor kurulan bir güven herhalde, çünkü hasta sonuçta öleceğini biliyor.

Elbette zor kuruluyor bu güven, fakat elden gelen dikkat ve özen gösterildiği zaman kendiliğinden oluşabiliyor. Önemli olan her zaman hastanın ne istediğinden yola çıkmak. Hasta acılarını, korku ve beklentilerini seninle ne zaman paylaşacağını kendi belirlemeli. Bu da güven ortamı olduğu zaman gerçekleşiyor. Bir kere güvendiği zaman da bütün kapılar açılıyor, hem sen nasıl bir insanla karşı karşıya olduğunu anlıyorsun, hem de birlikte ilerliyorsunuz. Bazen alış veriş yaparken, bazen yüzerken hasta o güne kadar anlatmadığı şeyleri anlatmaya başlıyor. Gerçekten destek gördüğü zaman yapıyor bunu, ‘benim istemlerime cevap veriliyor’ diyor, rahatlıyor.

Size aykırı gelen istemler olursa?

İstemler kime aykırı olursa olsun, bana bunları çekinmeden anlatabileceği bir ortamı yaratmak zorundayım. İntihar etmek isteyen bir hastam vardı. Herkes intihar etmemesi gerektiğini söylüyordu. Bana açıldığı zaman bu istemin kendi seçimi olduğunu, işini kolaylaştırmayacağımı, fakat engellemeyi de düşünmediğimi söyledim. Yapılan seçimi gerektiği yerde bıraktım, yani çocukta. Sonuçta intihar etti. Benim görevim onu dinlemek, istediği ilgiyi göstermekti.

AIDS hastalığına yakalanan kişiler üzerinde nedense bir tabu var. Basında hastalar en az konuşan grup, hatta televizyonda konuşan hasta sayısı bir ikiyi geçmiyor. Böylece dış dünyanın bilgisi oldukça kısıtlı olmuş oluyor.

AIDS olduğunu öğrenen hasta ilk önce bir sarsıntı sonra da bir şok geçiriyor. Hastalığını kabul etmesi ise oldukça uzun sürüyor. Bunları atlattıktan sonra, suçluluk duyguları kendini göstermeye başlıyor. Daha sonra kendini toparlayan hastalar, zaten kısa bir ömrüm kaldı en iyisini yapmaya çalışacağım diye paçaları sıvıyorlar. Hastalıkları hakkında bilgi vermek istedikleri insanı seçiyorlar. Tabii ki o kadar basit değil dışa açılmak.

Peki neler hissediyor bu insanlar?

Kuvvetli olan duygu, ‘bu haksız bir şey’ oluyor. AIDS hastalığının ne olduğunu, nasıl engelleneceğini bilmediğim bir zamanda beni yakaladı, hak etmedim, diyor çoğu. Bir de, neden daha dikkatli olmadım suçlaması. Toplum zaten eşcinsel ilişkileri yargılayan bir toplum, özellikle kurulan ilişkilerin çokluğu her zaman tepkileri üzerine çekmiş: Acaba hata bende mi, diyen çok. Cinsellik artık ölümle birlikte anılmaya başlandı. Cinsellik denildiği zaman akla sıcaklık, sevgi, birlikte geçirilen hoş dakikalar gelirdi. Bütün bunlara, konuyla hiç alakası olmayan ölüm eklendi.

Bu suçluluk duygusunu delebiliyor musunuz?

Çok zaman alıyor ve bu zaman elimizde yok. Fakat zaman ilerledikçe, hastaların çoğu bu suçluluk duygusunun onlara bir şey kazandırmadığını anlıyor ve duygu azalıyor. Yine de gazetede negatif bir şey okudukları zaman bu duygular kabarıyor, kendi kendilerini yiyorlar.

Ya cinsel ilişki, halen kurulabiliyor mu?

Çok dikkatliler bu konuda. Bir başkasına bulaştırabilirim korkusu çok yüksek. Oysa bulaştırmadan cinsel ilişki kurabilmenin bir çok yöntemi var. Tabii, artık çekici bir seks partneri olmadıklarını unutmamak lazım. Genellikle hastalıkları konusunda açık sözlü olmalarına rağmen, hiç bir şey söylemeden önüne gelenle yatanlar da var. Ben yine de, herhangi bir bulaştırma söz konusu olduğu an, sadece bu insanların sorumlu olduğuna katılmıyorum. Cinsel ilişki kurulduğu zaman, bu iki kişinin sorumluluğudur.

Konuyu biraz da size getirelim. Hasta olduğunu öğrenen bir kişi, 24 saat yanında olmanızı isteyecektir. Biraz ağır değil mi bu?

İlk başlarda öyle oluyor zaten. Olur olmadık saatlerde telefon çalıyor, özellikle gece saatleri en zor geçen saatler. Karanlık çöktüğü zaman insanlar korkuları ile yapayalnız kalıyorlar.

Ölen ilk hastanızda neler hissetmiştiniz?

Karmaşık duygular içindeydim. 29 yaşında, kalbi çok kuvvetli olan bir çocuktu. Psikolojik olarak bitmişti, zamanla vücudu tamamen çürüdü. Artık ölmek istiyordu fakat bir türlü ölmüyordu. Öldüğü zaman hepimiz rahat bir nefes aldık, bu acılardan kurtuldu diye. Diğer taraftan, çocuk çok çekmiş bir insandı. Eğitim düzeyi oldukça düşüktü, pek arkadaşı yoktu, yani hayattan nasibini alamamıştı. Neden bu kadar az vakti kaldı diye üzülmüştüm.

Bu üzüntünün, Batı insanının kendinden kötü durumda olan kişilere duyduğu acıma hissinden kaynaklandığını düşünebilir miyiz?

Genel açıdan baktığımızda haklısınız. Ben yine de kendimi katmıyorum bu görüşe. Hatta proje içinde geçerli olan bir düşünce var, acıma hissinden değil, dayanışma hissinden olmalı her şey.

Eminim bekliyordunuz bu soruyu; üç sene içinde değiştiniz mi?

Artık AIDS hastalığından korkmuyorum. Kendi yaşantım üzerinde düşünmeye, hayatımı nasıl daha kaliteli bir düzeye getirebileceğimi araştırmaya başladım. Küçük, göze fazla görünmeyen şeylerden zevk almaya başladım. Günlük hayatın çarkına takılıp, gerçekten nasıl yaşadığımızın hesaplaşmasını yapmadığımızın farkına vardım. Şimdi biraz daha özenliyim bu konuda.

Üç sene içinde karşılaştığınız ilginç olaylar oldu mu?

AIDS hastalığına yakalanmış, Hollandalı olmayan bir hastam vardı. Eşcinsel olduğunu ailesinden köşe bucak saklamış. Hasta olduğunu öğrenince ilk tepkisi, aman bizimkiler duymasın, olmuş. Sonradan ben devreye girdim ve ailesi ile görüşmesinde ısrar ettim. Ailesi ilk önce çocuğun eşcinsel olduğuna inanmadı, sonra da ret ettiler. Çocuk çok üzüldü, fakat biraz zaman geçince geldiler ve yanından ayrılmadılar. Çocuk mutlu öldü, ailesi de ondan ayrılma fırsatına kavuşmuş oldu. Bir de bana ilk dönemlerde ihtiyacı olan bir çocuğun durumu beni çok sevindirmişti. Kendini toparlamış ve güç toplamıştı. Hatta aşık olmuş ve yeni bir ilişkiye başlıyordu. Tabii sevgilisine AIDS olduğunu söylemiş ve ona rağmen onun da kendisine aşık olduğunu öğrenince dünyalar onun olmuştu. Vücudu gittikçe çöküyordu fakat morali tamamen yerindeydi.

Bir de geçenlerde çok hoşuma giden bir olay duydum. Benim eski hastalarımdan ikisi video almak için dükkana gitmişler. Aletin 5 sene yerine 1 sene garantili olduğunu duyunca ortalığı birbirine katmışlar. Gerçi 5 sene yaşayacakları hayal, fakat yine de ruhsal durumlarının bu kadar sağlıklı olması sevindirici.



Kaynak: Kaos GL, Kasım 1995, Sayı 15

Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam