06/05/2013 | Yazar: Kaos GL

Hakem Dinçdağ, rapor almak için TSK’yla giriştiği mücadeleyi, eşcinselliği bir sağlık sorunu olarak gören, özel hayatını ifşa eden Federasyon’u ve adalet arayışını anlattı

‘Öyle Yaparsan İşte Böyle Olur!’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Hakem Dinçdağ, rapor almak için TSK’yla giriştiği mücadeleyi, eşcinselliği bir sağlık sorunu olarak gören, özel hayatını ifşa eden Federasyon’u ve adalet arayışını anlattı
 
Eşcinsel olduğu için askerlikten muaf tutulan Halil İbrahim Dinçdağ, Türkiye Futbol Federasyonu yönergesinin “Sağlık sorunu nedeniyle askerlikten muaf olanlar hakemlik yapamazlar” biçimindeki maddesi yüzünden hakemlik mesleğine devam edemedi. Dinçdağ, rapor almak için TSK’yla giriştiği mücadeleyi, eşcinselliği bir sağlık sorunu olarak gören, özel hayatını hiç duraksamadan ifşa eden Federasyon’u ve adalet arayışını Türkiye’den Şiddet Hikayeleri’ne anlattı.

Röportaj: Doğu Eroğlu

10 yıl futbol oynamış, 14 yıl hakemlik yapmış, yıllarca yerel radyo ve televizyonlarda programlar hazırlayıp sunmuş birisiyim. Hakemlik yapmamın engellenmesi ve kamuoyu gündemine gelmemi sağlayan olaylar, zorunlu askerlikle birlikte başladı. Çocukluğumdan beri askerliğe ilişkin soru işaretlerim vardı. Niye böyle bir uygulama olduğunu, o kıyafetleri giyip gençlerin vaktinin niçin boşa harcandığını hep sorguluyordum. İnsanlar hayata dair kararlar alma yaşındayken askere alınıyorlar ve bütün hayalleri yıkılıyor. Kısacası, heteroseksüel olsam da askerlik yapmayacaktım.

Zorunlu askerlik sürecini nasıl yaşadınız?
Trabzon’da yaşıyordum, kaçmıyordum ama askere gitmeye dair de bir adım atmış değildim. 2007’de askere gitmem gerektiğine ilişkin bir belge gelince sıkıntı da başladı… Askerliğe elverişli olmadığımı gösteren raporu nasıl alabileceğimi araştırmaya başladım. Askerlik şubesine gidip muayene oldum ve doktora cinsel yönelimimin farklı olduğunu söyledim. Erzincan Askeri Hastanesi’ne sevk edildim ancak oradaki doktorlar, “Biz rapor veremiyoruz. Askere gidip birliğine bağlı hastanede muayene olman gerekiyor” dediler. Yaklaşık bir yıl sonra, 2008’in Ekim ayında askere gitmeye karar verdim.

Rapor almak isteyenlerin sistematik bir yıldırma işlemleri silsilesinden geçirildiğini önceden biliyor muydunuz?
Trabzon’da da eşcinseller var ama onlar da benim gibi, cinsel yönelimlerini gizledikleri için kimseye danışamadım. Dolayısıyla Sivas’taki acemi birliğine giderken neler yaşayabileceğimi bilmiyordum. Revirdeki ilk muayenede doktora durumu anlatıp kışlada kalamayacağımı söyledim, “Başıma bir şey geldiği takdirde sorumlusu siz olursunuz” dedim. Yine de bir gece koğuşta yatmak zorunda kaldım. Ertesi gün hastaneye götürüldüm ve orada kaldığım 10 günlük sürede psikolojim çok bozuldu. Ama görüştüğüm doktor son derece iyi niyetliydi; bana inandığını, kendi vereceği raporun reddedilebileceğini, beni Ankara’ya yani GATA’ya sevk edeceğini söyledi. 1 ay da hava değişimi verdi. GATA’ya gittiğimde, birliğimden kıta anket formu belgesi almam gerektiğini söylediler. Bölük komutanı beni gözlemlemeli, hakkımdaki değerlendirmesini rapor haline getirmeliymiş. Ama bölük komutanı beni tanımıyor ki, birliğimde zaten bir gün kalmışım!

Böyle bir belgeyi herkesten istiyorlar mı yoksa sizin için keyfi bir bürokratik engel mi oluşturuldu?
Herkese farklı engeller çıkartıyorlarmış. Sivas’taki doktorum, böyle bir belgeye gerek olmadığını söyledi. Ben de Genelkurmay’a bir şikâyet dilekçesi yazıp Trabzon’a döndüm. Hava değişimi süresi dolduktan sonra da firari durumuna düştüm. O sırada GATA’dan aradılar ve Sivas’taki birliğimden kıta anket formu alıp geldiğim takdirde yardımcı olacaklarını söylediler. Sivas’a geri döndüm ve beni zimmetledikleri bir çavuş ve iki de onbaşı eşliğinde bir haftayı geçirdim. Anket formunu beklerken 10 gün de hastanede kaldım. Sonra komutanın raporu geldi; komutanın raporuna göre askerlik yapmam için herhangi bir engel yoktu. Bunun üzerine doktor komutanı çağırıp eşcinsel olduğumu, kışlada kalamayacağımı söyleyerek raporu değiştirmesini istedi. Rapor değiştikten sonra yeniden GATA’ya gittim. Belgeyi teslim ettiğim doktorlar, “Biz bu belgelerle sana rapor veremeyiz, sana Sivas’taki askeri hastane rapor verecek” dediler.

Bu yıldırma stratejisi siz nasıl etkiledi?
Tüm bunlar 3 ay sürmüştü ve artık sinirlerim çok bozulmuştu. Sivas’a da dönemezdim çünkü oradaki askerlerin tümü artık durumumdan haberdardı. Yıllar önce bir arkadaşım, askerliğini yaptığı sırada eşcinsel olduğu anlaşılınca kışlada 7 kişinin tecavüzüne uğramıştı. Benzer bir şey yaşama ihtimali beni de tedirgin ediyordu. Cesur bir insanımdır ama 10-20 kişi üzerime yürüse ne yapabilirim ki, olup olabileceğim eğitim zayiatı! GATA’da sinirden hüngür hüngür ağlamaya başladım. Oradan ayrılırken görevlilere, “Mektupla aileme her şeyi anlatıp intihar edeceğim, bunun sorumlusu da sizlersiniz” dedim. Korkup çıkışımı imzalamadılar ve beni dekanlığa gönderdiler. Dekanla konuştuktan sonra psikiyatri bölümüne yatırıldım.

TSK’nın psikiyatri klinikleri genellikle yıldırma taktiğinin son halkasını oluşturuyor. GATA’da neler yaşadınız?
Psikiyatri koğuşunda iki kısım vardı; ilki hastanedeki bölüm, öbürü de ağır hastaların kaldığı demir parmaklıklı bölüm. O ikinci kısımda, hiç dışarı çıkamadan 10 gün geçirdim. Rapor almak için orada olan başka bir arkadaşla dertleşerek geçirdik günlerimizi. Gece olduğundaysa şizofrenler ve tehlikeli hastalar saldırmasın diye odaların kapılarına dolaplarla barikat kuruyorduk. “Bu raporu verelim ama kafayı yesinler, kalıcı iz bırakıp öyle gönderelim” diye düşünüyorlar. GATA’daki koğuşta iki gün daha kalsaydım, belki akli dengemi bile yitirebilirdim. Doktorlar ise çok yargılayıcı değillerdi. Çoğu, “Ne hissediyorsun? Ne zamandan beri böyle hissediyorsun?” gibi sorular yönelttiler. Durumumu anlattığımda, “Öyle yaparsan işte böyle olur!” diyen üst rütbeli bir doktor dışında kimse ters bir ifade kullanmadı. Sıkıntılı bir sürecin ardından psikoseksüel bozukluk yüzünden askerliğe elverişli olmadığıma ilişkin bir rapor verdiler.

Askerlikle ilişiğiniz kalmamasına rağmen hakemlik yapmanız niçin engellendi?
Raporu alıp Trabzon’a döndükten sonra bir buçuk ay kadar amatör kümede hakemlik yaptım. Üst klasmanda hakemlik yapabilmek için 33 yaş sınırı vardır ve o yıl da benim profesyonel olmak için son hakkımdı. Sınavı geçip profesyonel olamadığım takdirde ancak amatör kümede devam edebilecektim. Sınav için başvuru yaparken askerlikle ilişiğim olmadığına dair bir de belge istediler. Bir süre sonra Trabzon İl Hakem Kurulu’ndan aradılar ve “Bu rapor yüzünden bundan sonra hakemlik yapamazsınız. Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) yönetmeliğindeki 25’inci maddede belirtildiği üzere, sağlık sorunu nedeniyle askerlikten muaf olanlar hakemlik yapamazlar” dediler. Eşcinsel olmanın bir sağlık sorunu olmadığını anlattıysam da, “Askerlik yapmamışsın, hakem olamazsın” diye kestirip attılar. Israrım üzerine doktorlara danıştılar; “Sağlık sorunu yoktur, hakemlik yapabilir” denmesine karşın bana bir buçuk ay boyunca görev vermediler. Merkez Hakem Kurulu’na (MHK) yazı yazdıklarını, cevap beklediklerini söylediler.

MHK’nin cevabı nasıl oldu?
Hakemlerin her yıl vize yenilemek için sınavları olur. MHK’nın yanıtını işte o sınava gittiğimde öğrendim. MHK, “Madde gereğince hakemlik yapamaz” dediği için beni sınava almadılar. Bunun üzerine 11 Mayıs 2009’da TFF’ye bir dilekçe yazdım ve hakemlik haklarımın iadesi istedim. Askerlikle ilişiğimin olmadığını gösterir belgeyi ve MHK’den gelen yazıyı da ekledim. 13 Mayıs’ta Hakan Can’ın Fanatik Gazetesi’ndeki “Eşcinsel hakem düdüğünü geri istiyor” haberinden sonra olay basına yansıdı.

TFF sizin rızanız olmadan basına bilgi mi verdi?
Evet. Olay basında çıkınca Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği genel sekreteri ve avukat olan Murat Söylemez’i arayıp, özel hayatımı ifşa ettiği için TFF’yi dava edeceğimi söyledim. Dönemin MHK başkanı Oğuz Sarvan, TFF’nin basına bilgi verdiği iddialarını reddetti ve basına bilgi verenin avukatım olduğunu söyledi. Hâlbuki 14 Mayıs’tan önce ne Murat Söylemez’le tanışmıyordum, ne de bir avukatım vardı.

İlk çıkan haberlerde isminiz geçmiyordu. Basın sizi nasıl buldu?
Dilekçem olduğu gibi onların eline geçmiş, elbette dilekçede ismim ve telefonum da yazıyordu. Tüm spor basını beni arıyordu. Beni çok bunalttıkları için “Ben o kişi değilim” diye demeç vermek zorunda kaldım. Ama Fatih Altaylı, “eşcinsel hakem Trabzonlu H.İ.D.” diye yazınca hemen deşifre oldum. Bunun üzerine sürecin daha fazla kontrolümüzün dışında ilerlemesini istemedik ve televizyona çıkmaya karar verdim. Hayatımın en zor kararıydı. Telegol programında Serhat Ulueren ve Ahmet Çakar’a konuştum ve her şeyi anlattım.

O güne kadar çevrenizdekilerin cinsel yöneliminize dair bir bilgisi var mıydı?

Kimse bilmiyordu, ailem bile televizyondan öğrendi. Askerlikle ilişkim olmadığına dair raporu aldığımda aileme, “Tanıdıklar vardı, bir şekilde rapor alıp hallettim” demiştim ve çok üzerinde durmamışlardı. Yaşadıklarımı öğrenen ailem önce çok üzüldü ama bana sahip de çıktı. Çevremle hiçbir sorun yaşamadım, zaten ailem destek verdikten sonra başkalarını çok da umursamadım.

Trabzon’a döndüğünüzde olumsuz tepkilerle veya tehditlerle karşılaştınız mı?
Bu olay 1990’larda olsaydı muhtemelen linç edilirdim ama Trabzon da değişti. Pek çok kişi hakkımı aramamı, davamda haklı olduğumu söyleyerek destek verdi. Elbette tehditler ve aşağılamalar da oldu. İnternette kenti terk etmem için kampanyalar yapıldı, avukatıma ve bana tehdit telefonları, mesajları geldi. Hatta Karadenizli bir mafya grubu hakkımda ölüm kararı almış ama sonra hayatımı zorlaştırmaya karar vermişler. Gerçekten de, onların tehditlerinin de etkisiyle 2009’dan beri İstanbul’da yaptığım 150’ye yakın iş başvurusunun hiçbiri kabul görmedi.

İş görüşmelerinizde nasıl tepkiler aldınız?
Her gittiğim yer beni güzelce ağırladı, güzelce de uğurladı. Çoğu, “Hocam, müşteriden tepki gelir, sizinle çalışmamız uygun olmaz” gibi şeyler söylediler. Bir arkadaşımın yanında çalışmaya başladığım sıralarda gece eve dönerken 3-4 kişi yolumu kesip “Sana kaç defa çalışmayacaksın diye haber yolladık, Türkiye’de sana hayat yok” dediler. Ben de, “Ne yapacaksınız buyurun yapın, isterseniz öldürün. Bu ülkede mücadelemi sürdüreceğim ve kazanacağım” diye karşılık verdim. Benim yüzümden çalıştığım işyerine zarar gelmesin diye oradan da ayrıldım. Bir basın kuruluşundan ve bir tekstil firmasından iş teklifleri geldi ama olayı “ahlaksız teklif”e vardırdılar. Eşcinsellik deyince, akla doyumsuz bir cinsellik algısı geliyor; sanki eşcinsel kişi herkesle yatmak isteyen, devamlı seks düşünen biriymiş gibi düşünülüyor herhalde. “İş mi vereceksiniz? Tamam, o zaman hemen birlikte olalım!” diyeceğimi mi sanıyorlardı?

Olay basın görünürlüğü kazandıktan sonra TFF’yle diyalogunuz değişti mi?
Pek çok yazışma yaptık, mahkemeye gitmeden bu işi çözmek istediğimizi ifade ettik ancak Özgener, Aydınlar ve Demirören yönetimlerinin hiçbiri bizi muhatap olarak görmedi. Biz de özel hayatın ihlali gerekçesiyle TFF’yi mahkemeye verdik ve maddi ve manevi tazminat istedik.

TFF kendini nasıl savundu?
Bilgileri basına avukatımın sızdırdığını, eşcinsel olduğum için değil, performansım yüzünden bana maç verilmediğini söylediler. 14 yıl boyunca çıktığım maçların gözlemci raporlarını ve puan ortalamalarımı gösterince bu iddiaların aslı anlaşıldı. TFF’nin büyük bir şaşkınlığı var; biz özel hayatımın ifşa edilmesinden ötürü dava açmışken mahkemeye gelip benim hakemlik performansımın yetersiz olduğunu söylüyorlar. Ne savunma yapacaklarını bile bilmiyorlar yani.

Yargı süreci şu anda hangi aşamada?
21 Mayıs’ta 8’inci duruşmamız görülecek ve bilirkişi raporunun gelmesi halinde davadan karar çıkması ihtimali var. İstanbul Valiliği İnsan Hakları Komisyonu’na yaptığım başvuru incelendi ve hazırlanan raporda “geniş bir insan hak ihlalleri silsilesi” yaşadığım belirtildi. Mahkeme sunduğumuz bu raporu da dava dosyasına ekledi. İlk duruşmadan beri davayı bir basın ordusu takip ediyor ve hâkim de aklıselim bir kişi, ortadaki maddi bulguları görüp kararını ona göre vereceğini umuyorum.

Bu davanın ayrımcılıkla mücadele bağlamında önemi ne?
Kazanırsak sadece hakem camiası değil, ayrımcılığa ve haksızlığa uğrayan herkes için önemli bir karar olacak. Federasyonlarından diplomalarını alamayan başörtülü bir tekvando hocası ve eşcinsel bir vücut geliştirme eğitmeni, bu davanın basın gündemine gelmesiyle meselelerini çözdüler. İlgili federasyonlar olaylar basına yansırsa benimki gibi büyür diye korktular. Bu mücadeleyi, benzer ayrımcılıklara uğrayanlar cesaretlenip haklarını arayabilsinler diye sürdürüyoruz.

Yeniden hakemlik yapabilecek misiniz?

Hakemlik haklarımın iadesini talep ettiğim dilekçeyi 21 Şubat’ta TFF’ye verdim. 21 Nisan’a dek olumlu veya olumsuz bir cevap vermeleri gerekiyordu ancak hala bir yanıt vermediler. Biz de önümüzdeki hafta iş mahkemesinde işe iade davası açacağız. Gerekirse meseleyi AİHM’e, FIFA ve UEFA’ya da götüreceğiz. Haklı olan mutlaka kazanır ama mücadele etmeden hiçbir şey olmaz.

Başlattığınız mücadele sporda homofobinin önlenmesine katkı verdi mi?
Türkiye’deki taraftar grupları basın açıklamaları yaparak bana destek verdiler. Taraftar gruplarıyla birlikte sporda homofobi karşıtı çeşitli etkinliklere ve söyleşilere katıldık. Almanya’daki Bayern Munih, Shalke 04, St. Pauli takımlarının taraftar grupları stadyumlarda pankartlar açarak destek oldular. İBB taraftar grubu Boz Baykuşlar, “Onun düdüğü onun kararı!” yazan bir pankart açmak istedi ama polis izin vermedi! LGBT örgütlerinin ve insan hakları dernekleri bana zaten destek veriyorlar ama taraftarların yanımda olması çok önemli. Erkek egemenliği ve maçolukla özdeşleşen bu sporu ve diğer tüm sporları homofobiden birlikte kurtaracağız.
 
Fotoğraf: Doğu Eroğlu

Etiketler: insan hakları, çalışma hayatı
İstihdam