04/12/2014 | Yazar: Kaos GL

Araştırmacı Furkan Hancıoğlu, Malatya’da düzenlenen Uluslararası Eğitim-Sen Sempozyumunu yazdı

‘Paternalizm Kıskacında Çocuk’ Sempozyumunun Unutulan Çocukları: LGBTİ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Çocuklarımız sadece erkek ve kız çocuğu olarak tanımlanmaktadır. Oysa, "farklı cinsel yönelim"in böylesi önemli bir sempozyumda "lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, interseks" şeklinde açık biçimlerde de dile getirilmesi gerekmektedir.
 
Araştırmacı Furkan Hancıoğlu, Malatya’da düzenlenen Uluslararası Eğitim-Sen Sempozyumunu yazdı
 
Malatya 29-30 Kasım tarihlerinde uluslararası katılımlı ve değerli birçok biliminsanının katılımıyla “Kapitalizm ve Paternalizm Kıskacında Çocuk: Türkiye’de Çocuklara İlişkin Sorunlar ve Alternatif Politika Arayışları” konulu oldukça önemli bir sempozyuma ev sahipliği yaptı. Malta’dan Prof. Dr. Peter Mayo’nun genel çerçeve sunumu ile başlayan yedi oturum boyunca kapitalizm ve paternalizmin çocukluk üzerindeki etkileri oldukça yararlı bir şekilde tartışılmaya çalışıldı. Gerçekten yararlı tartışmaların yapıldığı bu sempozyumlarda gerçekleştirilen sunumlar bir konuda eksik kaldı. LGBTİ kimliğin toplumsal ve mekansal var olma biçimleri üzerine düşünme, araştırma ve bilimsel katkıyı kendime ilke edinmiş biri olarak fırsat bulduğum her sunumda yapılan tartışma çerçevesinde, çok fazla değinilmeyen ve dile getirilmeyen bir toplumsal gerçeğin hak arayışını paylaşmaya çalıştım. Çocukluk ve LGBTİ.
 
Sempozyum boyunca paternelist kurumların çocuğun eğitimi üzerindeki etkileri özellikle sınıfsal koşullar bağlamında geniş biçimiyle ele alındı. Oldukça faydalı bu ele alma biçiminin bir diğer şekli ise çocukların yaşadığı dil, din, etnisite gibi kimlik farklılaşmalarının boyutuydu. Oysa, gözden kaçırılmaksızın verilen örnekler ve günümüzde halen yaşadığımız gelişmeler, bütün sınıfsal ve kültürel farklılıkların çocuklar tarafından aileleriyle ve çevreleriyle paylaşabilmelerine imkan tanımaktadır. Buna karşın, paternalist kurumların farklı cinsel yönelime sahip 18 yaş altı çocuk bireylere yönelik tutumlarına çok fazla değinilmedi.
 
Sosyal bir çok alanda her türlü kültürel farklılığa karşı ayrımcı, dışlayıcı ve madun uygulamayı paylaşıp dile getirebilen çocuklarımız, maruz bırakıldıkları cinsel yönelim ayrışmasını gizlemek ve toplumsal yaşamda yalnızlaşmak zorunda kalmaktadır. Benim sempozyumdaki birçok oturumda –yapmış olduğum çalışmalar ışığında- kararlılıkla savunarak eksikliğini dile getirmeye çalıştığım konu da bu oldu.
 
Sonuç bildirgesine yapılacak katkıların tartışıldığı son oturumda bu eksikliğin ve yüzeysel bakışın sadece beni değil, çocuklarımızı da hayal kırıklığına uğratabileceğini üç örnek üzerinden paylaştım.
 
1. Seks ticareti yaptığı gerekçesiyle polis tarafından gözaltına alınarak çocuk polisinin Kabahatler Kanunu’na göre para cezasına çarptırılan özellikle transeksüel çocuklarımızın uğradığı ayrımcı, dışlayıcı ve damgalayıcı uygulamalar.
 
2. Çocuklarımızın özellikle okulda, birçok formel kurumda, hatta aile ve arkadaş çevresi içerisinde bile cinsel yönelimlerine bağlı olarak "top, ibne, yumuşak, nanoş, karı kılıklı, kız Ali, erkek Fatma, g.tveren vb." söylemlere maruz bırakılmaları. Bu söylemler sınıf, dil, din, etnisite farklılıklarından kayaklanan dışlanma biçimlerinin çocuklarımız tarafından dile getirilmemesine, korku ve utanma duygusuyla dile getirmekten kaçınılmasına neden olmaktadır. Tam da bu nedenle, bireysel ve toplumsal yaşamda çocuklarımız olabildiğince yalnızlaşmaktadır.
 
3. Çocuklarımız sadece erkek ve kız çocuğu olarak tanımlanmaktadır. Oysa, "farklı cinsel yönelim"in böylesi önemli bir sempozyumda "lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, interseks" şeklinde açık biçimlerde de dile getirilmesi gerekmektedir.
 
Kendilerini aklın ve bilimin değerlerine adamış biliminsanları, bu konuda fırsat buldukça yönelttiğim sorulara oldukça açık ve faydalı cevaplar verdiler. Sonuç bildirgesinin yazımında ise bu konudaki eleştirimin ve yaklaşımımın dikkate alınmasına yönelik ısrarım memnun bir ifadeyle karşılandı.
 
Bu nedenle, bütün LGBTİ’ler adına sorularımla ve eleştirilerimle katkıda bulunmaya çalıştığım bu sempozyumun sonuç bildirgesini paylaşmak istiyorum:
“Kapitalizm ve Paternalizm Kıskacında Çocuk: Türkiye’de Çocuklara İlişkin Sorunlar ve Alternatif Politika Arayışları" konulu sempozyumun sonuç bildirgesi:
 
"Kapitalizmin ve paternalizmin çocukluk ve çocuklar üzerinde çok sayıda olumsuz etkisi söz konusudur. İçinde yaşamakta olduğumuz kapitalizmin.... şu anki aşaması ise en gericileştiği, üretici güçlerin önünde engel olduğu, emeği ve doğayı tahrip ettiği, en saldırgan bir hale dönüştüğü neo-liberal aşamasıdır. Bu aşamada gençler kapitalist sistem için ucuz emek kitlesi olmasının yanı sıra bir tehlike (risk), diğer taraftan yaşlılar ise sistemin sırtında bir yük olarak kabul edilmektedir. Paternalizm ise, çocuk ve gencin refahını gerekçe göstererek onun iradesini, özgürlüklerini sınırlamak amacıyla devlet ve özel alanda ebeveynlerin iktidarını ve bu dolayımda baskısını ifade eder. Tarihsel olarak kapitalizmden daha eskiye dayansa bile paternalizm bugün neo-liberal ve neo-muhafazakâr birikim stratejisi altında emekçi kitlelere ne yapmaları gerektiğini dayatan, belirleyen bir sermaye aracına dönüşmüştür.
 
Kapitalizm ve paternalizm sarmalının yarattığı çocukluğa ilişkin sorunlar şöyle belirlenmiştir: 
 
1. Çocukların fiziki ve ruhsal sağlığını bozmakta hatta çocukların ölümlerine neden olmaktadır.
 
2. Çocukların eğitim sürecinde kopmalarına dolayısıyla duygusal ve bilişsel gelişimlerini sekteye uğratmaktadır.
 
3. Günümüzde kamusal eğitimin sınıfsal karakteri çok daha netleşmiştir. Özel okulların dışında “Zengin kamu okulları” ile “yoksul kamu okulları” bütünüyle ayrışmıştır.
 
4. Kapitalizm ve paternalizm, toplumsal alanı çözerek çocukların cinsel istismara uğramasına, uyuşturucu kaçakçılığı, ya da diğer suç sayılan eylemlerde araçsallaştırılmasına zemin hazırlamaktadır.
 
5. Sistem, çocuk mahkûmlar üretmektedir.
 
6. Kapitalizm, yeni muhafazakâr kalıpları kullanarak geleneksel aileyi yeniden üretmekte, çocukların evlendirilmesine ve erken çocuk anneliğe neden olmaktadır. Özellikle kadının ‘ev”e kapatılmasına neden olmaktadır.
 
7. Yeni liberal ve yeni muhafazakâr iktidar anlayışı, erkek egemenliği zemini üzerinden farklı cinsel yönelimlerin varlığını inkâr etmekte ve yaşam alanlarını daraltmaktadır.
 
8. Kapitalizm ve paternalizm, yaygın bir çocuk işçiliğine ve emek sömürüsüne neden olmaktadır. Öyle ki küresel olarak 18 yaş altı ekonomik olarak aktif çocuk oranı, ILO’ya göre, dünya çocuk nüfusunun % 17’sidir. Çocuk işçiliği ise % 11’dir. Türkiye çocuk işçiliği oranı % 6-10 arasındadır. Ancak çocuk işçiliği konusundaki veriler sağlıklı bir biçimde üretilmemektedir. Çocuk işçiliğinin giderek azaldığı konusundaki veriler ise, kayıt dışılık, stajyer çalıştırma, mesleki eğitim gibi adlar arkasında gizlendiği için, son derece tartışmalıdır.
 
9. Çocuk işçiliği sorunu öncelikle bir sınıfsal sorundur. Zira sadece emekçi sınıfların çocuklarında görülmektedir.
 
10. Çocuk işçiliği sorunu yoksulluk ve eşitsiz gelir ve servet dağılımının bir sonucudur. Yani kapitalist üretim tarzı ve bölüşüm biçiminin kaçınılmaz bir sonucudur.
 
11. Çocuk işçiliği aynı zamanda etnik bir sorundur. Türkiye’de Kürt çocuk işçiler ve Roman çocuklar Arnavutluk’ta Roman çocuklar ön plandadır.
 
12. Çocuk işçiliği bir uluslar arası bir sorundur. Göçmen ve mülteci çocuk işçiler sistemin en çok zarar verdiği çocukların başında gelmektedir.
 
13. Kapitalizm, çocukların içine doğdukları ve yaşadıkları doğayı ve kentsel mekanı tahrip etmekte, metalaştırarak bu alanları kamusal kullanıma kapatmakta, çocukların doğa ile bağını koparmaktadır.
 
14. Çocuk işçiliği sorunu bir az gelişmişlik, emperyalizm ve dışa bağımlılık sorunudur. Zira gelişmiş kapitalist ülkelerde bu sorun hemen hemen hiç görülmezken, azgelişmiş ülkelerde yaygın olarak görülmektedir. Çocuk emeği sömürüsü, emperyalist rant aktarımına yol açmaktadır.
 
15. Önümüzdeki süreç “çocuk sorunu” nun ciddi biçimde artıracaktır. Çünkü 2008’de patlak veren finansal krizin ardından ortaya çıkan iktisadi durgunluğun kalıcı hale geldiği küresel iktisadi verilerden anlaşılmaktadır. Emperyalist kapitalist sistem bu durgunluğun, uluslar arası sermaye hareketler aracılığı ile geç kapitlist ülkelere aktarıp böyle bir çıkış stratejisini denerken aynı zamanda da ticari çözümlerin tükendiğinin bilincinde olarak askeri çözümlere yönelmektedir. Bu nedenle en başta Ortadoğu olmak üzere Rusya ve Asya Pasifikte bir Üçüncü Dünya Savaşının ön koşulları oluşturulmaktadır. Bu gelişmeler barış ve demokrasiyi tehdit etmekte otoriterleşme eğilimini hızlandırmaktadır.
 
16. İktisadi bunalım ve krizden en çok etkilenenlerin yoksullar, emekçiler ve onların çocukları olacağı ya da olduğu açıktır. Yoksulluk daha da artacak, gelir dağılımı daha da kötüleşecek, savaşın finansmanına ayrılan kaynaklar artacak, bu çocuklara yönelik bütçeden kamusal harcamaların azalmasına yol açacak, nihayetinde çocuklar daha da yoksullaşacaktır.Savaş çocukları öldürür, onları annesiz, babasız, bazen de kimsesiz
 
Çözümün dayanması gereken ilkeler şöyle saptanmıştır:
 
Eşitlikçi kamusal eğitimi yeniden üretebilmek için “kusurlu kamusal eğitim” reddetmek, yarışmacı eğitim anlayışıyla mücadele etmek, demokratik, laik, nitelikli, parasız kamusal eğitimi istemek, çocuğun refahını öncelemek, bütün toplumsal sınıfların çocukları için coşkulu bir çocukluk döneminin koşulları sağlanmalıdır.
 
Çocuk bireydir, insan yaşamının değerli biçimde deneyimlenmesi gereken bir dönemidir. … çocukluk algısı değiştirilmesi gerekir.
 
Çocuk işçiliğinin bütün biçimleri yasaklanmalıdır.
 
Çocuk politikaları çerçevesinde yerel düzeyde önlemler alınmalıdır."

Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam