07/02/2012 | Yazar: Kaos GL

Aslı Zengin, devletin kayıtlı fuhuş alanındaki kontrol düzeneğini, toplum baskısını, kadın tacirleriyle Ahlak Masası arasındaki rüşvet ilişkisini ve seks işçiliği yapan trans kadınların durumunu anlattı.

‘Polis: Mahrem İktidar Alanlarının Kurucusu ve Kontrol Aracı’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Aslı Zengin, devletin kayıtlı fuhuş alanındaki kontrol düzeneğini, toplum baskısını, kadın tacirleriyle Ahlak Masası arasındaki rüşvet ilişkisini ve seks işçiliği yapan trans kadınların durumunu anlattı.
 
“Polis şiddeti kayıtdışı çalışan hayat kadınlarını korunaksız ve izbe yerlerde çalışmaya zorluyor. Şehir merkezlerinin iyice dışına itiliyorlar ve buralarda istemedikleri ilişki veya rüşvet biçimlerini yaşamaya zorunlu bırakılıyorlar. Hatta ölümle yüz yüze geldikleri çok zaman oluyor. Bu durum çoğu zaman polisin yakalamalar ve baskınlar sonucu çizdiği iktidar haritasına bağlı olarak yaşanıyor. O yüzden polis şiddetinin, sokaktaki mahrem iktidar alanlarının hem esas kurucusu hem de kontrol aracı olduğunu söyleyebiliriz.”
 
“Polisler bir yandan kayıtdışı fuhuşu önleme adı altında bir sürü ceza kesip özellikle trans kadınları şehrin merkezinden uzaklaştırmaya çalışırken, bir yandan da birçok trans kadın bu cezaları ödeyebilmek için daha fazla seks işçiliği yapmaya başlıyor. Çünkü seks işçiliği dışında kendilerine sunulan iş imkânları çok kısıtlı.”
 
“İktidarın Mahremiyeti: İstanbul’da Hayat Kadınları, Seks İşçiliği ve Şiddet” adlı kitabını yayınlayan Aslı Zengin, devletin kayıtlı fuhuş alanındaki kontrol düzeneğini, ‘vesikalılar’ üzerindeki toplum baskısını, kadın tacirleriyle Ahlak Masası arasındaki rüşvet ilişkisini ve seks işçiliği yapan trans kadınların durumunu anlattı.
 
“Seks işçiliği yapan ve yapmayan kadınların hayatları arasında her daim keskin hatlarla çizilmeye çalışılan sınırın aslında hangi iktidar ilişkileriyle tahayyül edildiğini ve yine aynı iktidar mekanizmalarının kadınları birbirinin tamamen zıttı özneler olarak nasıl kurduğunu” anlatmak vaadiyle başlıyorsunuz söze ‘İktidarın Mahremiyeti’ adlı kitabınızda. Bunu anlamanın, bu yönde bir farkındalık yaratmanın yolu nereden geçiyor size göre?
Gündelik hayatımızda toplumsal cinsiyet ilişkilerinin nasıl işlediğine, erkek ve kadınların arasında rollerin nasıl dağıtıldığına ve bu rollerin toplumsal hayatımızı düzenlerken bizleri çeşitli eşitsiz ilişkilere nasıl tabi kıldığına bakmak gerekiyor. Herkes bir durup düşünsün: Çok genel bir ifadeyle iffetli ve iffetsiz kadın arasındaki kesin çizgiyi çizen şey nedir? Kadın cinselliği ve kadının bu cinselliği nasıl yaşadığı. Bu cinselliğin uyması gereken normların toplamı kadının bedenini sembolik bir hazineye, yani namus temsiline dönüştürür ki sorun da zaten hem bu hazineyi kuran semboller hem de bu hazineye sahip olma ve onu koruma biçimlerinin tahayyülleri ve pratikleridir. Örneğin, namus üzerinden bir analiz geliştirirsek, kadınların apar topar üç kategoriye sokulduğunu görüyoruz: Bakire genç kız, anne ve fahişe. Bu kategorilerin hepsiyle beraber kadınların mekânı, zamanı, davranış biçimleri ve cinselliğin nasıl yaşanma(ma)sı gerektiğinin altı kalın uçlu kalemlerle çiziliyor. Ama namusun heteroseksüel erkeğin zamanına, mekânına ve bedenine aynı şeyleri yaptığını söyleyemeyiz. Kısaca toparlamak gerekirse, seks işçiliği yapan ve yapmayan kadınlar arasındaki ayrım aslında kadınların aktif cinselliğine erkek egemen zihniyetin hak gördüğü bir kapatma ve bastırma yönteminin bir sonucu. Bundan bu toplumda en fazla faydayı kim görür, onu düşünmek lazım.

Devletin fuhuş özelinde geliştirdiği denetleyici ve düzenleyici mekanizmalardan, yani sizin ifadenizle ‘seks işçisi kadınların nerede nasıl yaşamaları gerektiğini açık ya da örtük olarak belirleyen mahrem iktidar alanı’ndan söz edelim biraz… Nasıl çiziliyor bu alanın sınırları? Ne tür bir kontrol mekanizması geliştirilmiş durumda bu anlamda?

Bunun kabaca iki türlü çizilme yolu var. Birincisi, yasayla. Bakıyoruz ta Osmanlı Dönemi’nde yapılmış düzenlemelerden esinle Cumhuriyet’in ilk yıllarında ‘Fuhuşla Mücadele Tüzüğü’ diye bir yasal düzenleme hazırlanmış. Bu düzenlemeye biraz göz atarsanız genelevlerin nerelerde inşa edilebileceğinden tutun, dış pencere cephelerinin ayrıntısına kadar muazzam detaylara değinildiğini göreceksiniz. Bunlardan zaten kitapta ayrıntılı bahsediyorum. Tabii buraya yerleştirilecek kadınların kimler olabileceği konusunda da geniş bilgiye rastlıyorsunuz bu yasal düzenlemelerde. Bir kere kadınlar genelevlere yerleştirildikten sonra, buralarla veya buralardaki kadınlarla ilgili kurumsal bilgiye ulaşmak mümkün değil. Devlet yarattığı bu gizlilik kuralıyla genelevleri bir nevi kendi mahrem mekânlarına dönüştürüyor.

İkinci yöntem ise genelev dışında, yani kayıtdışı seks işçiliği alanında yoğun olarak görülen polis şiddeti. Polisin şiddeti sayesinde kayıtdışı çalışan hayat kadınları korunaksız ve izbe yerlerde çalışmaya zorlanıyorlar. Velhasıl şehir merkezlerinin iyice dışına itiliyorlar ve buralarda istemedikleri ilişki veya rüşvet biçimlerini yaşamaya zorunlu bırakılıyorlar. Hatta ölümle yüz yüze geldikleri çok zaman oluyor. Bu durum çoğu zaman polisin yakalamalar ve baskınlar sonucu çizdiği iktidar haritasına bağlı olarak yaşanıyor. O yüzden polis şiddetinin, sokaktaki mahrem iktidar alanlarının hem esas kurucusu hem de kontrol aracı olduğunu söyleyebiliriz.

Kayıtlı fuhuş alanı diye niteleyebileceğimiz genelevlerin yerlerinin ve işletme kurallarının çeşitli düzenlemelerle kontrol altında tutulduğunu biliyoruz. Bu düzenlemelerin içeriğinden söz edebilir misiniz biraz? Ne tür bir kontrol düzeneği geliştirilmiş durumda devlet tarafından?


İlk önce şunu belirtelim: Genelevler özel teşebbüse ait ama devlet buralarda biraz önce bahsettiğim tüzük sayesinde sıkı kontrol uyguluyor. Düzenlemenin sonucu olarak kurulan bir Fuhuşla Mücadele Komisyonu var. Bu komisyonda Ahlak Masası’ndan, Sosyal Hizmetler’den, Sağlık Görevlileri’nden, Zabıta’dan ve İl Sağlık Müdürlüğü’nden seçilmiş kişiler var. Yasaya göre komisyonun haftada bir genelevlerini sağlık ve yaşanan başka sorunlar açısından denetlemesi gerekiyor. Bu komisyon, kadınların her hafta iki kere sağlık kontrolünden geçmesinden sorumlu. Kadınlar için bu komisyon, şikâyetlerini duyuracakları önemli bir aracı olamıyor çünkü kadınlar genelevlere asayişten sorumlu olarak atanan vekillerden çekiniyorlar. Tüm bunların dışında kadınların giriş çıkışları sıkı kurallara bağlı. Büyük şehirler dışında (İstanbul, Ankara, İzmir) genelev dışında ikamet etmeleri yasak. Büyükşehir genelevlerinde çalışan hayat kadınların ise kendi evlerine çıkmak için çeşitli prosedürlerden geçerek Ahlak Masası’nın iznini almaları gerekiyor.

Kitabınızda Ahlak Masası’ndan bazı polislerle kadın tacirleri arasında maddi çıkar ilişkisi olduğundan söz ediyorsunuz… Göz yumulması için rüşvet alındığına ilişkin iddialarla sık karşılaştınız mı? Yalnız kadın tacirleriyle Ahlak Masası arasında mı var bu türden bir ilişki?

Evet, bu rüşvet ilişkisini çok sık duydum. Hatta şunu söylemek önemli: Verilen rüşvetle polis baskınları önlenemiyor, sadece sayıları azalıyor. Yani bazı polisler kadınları daha fazla baskın yapıp gözaltına almakla tehdit ederek hem rüşvet alıp hem de işlerine gelince baskın yapıyorlar. O yüzden sadece kadın tacirleri ve polis arasında demek doğru olmaz. Kadın tacirleri, otel sahipleri, seks işçiliği yapan kişiler ve polis; hepsinin arasında kurulmuş olan bir rüşvet ağından bahsetmek mümkün.

İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın polis memurlarına getirdiği performansa dayalı ‘bonus’ sistemiyle, ne kadar kayıt dışı seks işçisi, hatta ‘kadın kıyafeti giymiş erkek’ yakalanırsa o kadar kazanılıyor. Bu düzenlemeden sonra ne değişti, amaçlanan neydi? Tehdidin yarattığı bir psikolojik şiddetten söz etmek olası mı?

Sadece psikolojik değil, gayet maddi bir şiddetten bahsetmek mümkün. Bu düzenlemeden sonra sokağa ekmek almaya bile çıkamayan özellikle birçok trans kadın oldu. Çünkü polisler sadece kayıtdışı seks işçiliği yapan kişilere değil, dışarıda olduğu esnada taksi çeviren veya butiklerde alışveriş yapan trans kadınlara dahi ceza kestiler. Bu cezalar kesilirken bazı yolsuzluklar yapıldı. Mesela kesilen cezaların bir nüshasının hukuken ceza kesilen kişiye verilmesi gerekiyor. Fakat bazı polisler kişilerin bu konudaki bilgi eksikliğinden yararlanıp, ikinci nüshalara da el koydular. Böylece trans kadınların çoğu bu cezaların haksız olduğu ve iptal edilmesi gerektiğiyle ilgili mahkeme başvurularını yapamadılar. Süreç içerisinde çok kişi devlete git gide biriken ölçüde borçlu hale getirildi. Yalnız çelişki şu noktada yaşanıyor: Polisler bir yandan kayıtdışı fuhuşu önleme adı altında bir sürü ceza kesip özellikle trans kadınları şehrin merkezinden uzaklaştırmaya çalışırken, bir yandan da birçok trans kadın bu cezaları ödeyebilmek için daha fazla seks işçiliği yapmaya başlıyor. Çünkü seks işçiliği dışında kendilerine sunulan iş imkânları çok kısıtlı. Son bir senedir Türkiye’de olmadığım için son durumun ne boyutta olduğunu bilemiyorum.

Tarihsel süreç içerisinde seks işçilerinin hangi dönemlerde nasıl anıldığına, ne tip düzenlemelerle kontrol altında tutulduklarına bakalım… Seks işçiliğinin yasallaşması sürecinden söz eder misiniz biraz? Hangi döneme denk geliyor?

İlk resmi genelevlerin 1854’teki Kırım Savaşı’ndan sonra açıldığını ve hükümetin denetimine tabi kılındığını biliyoruz. Bunu da Rıfat Bali’nin 1854-1922 yılların arasında Osmanlı’da Yahudi kadın ticareti ve fuhuşu anlattığı çalışmasını, Ahmet Rasim’in ‘Fuhş-i Atik’ adlı eserini ve Zafer Toprak’ın 1914-1933 yılları arasında devletin fuhuşla alakalı yaptığı düzenlemeleri anlattığı makalesini bir araya getirdiğimizde öğreniyoruz. Konuyla alakalı elimizde çok fazla kaynak yok. Bir de 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında geçen ve İstanbul’daki eğlence hayatını anlatan romanlar var. Bu kaynaklara göre Osmanlı’daki genelevlerde sadece gayrimüslim kadınlara çalışma izni veriliyor. Galata ve Beyoğlu muhitleri seks ticaretinin yoğun olduğu yerler o zaman da. Fakat Anadolu yakasında, özellikle Üsküdar civarında, Müslüman kadınlar da kayıtdışı seks işçisi olarak çalışıyorlar. 19. yüzyıl sonlarında uluslararası kadın ticareti çok artış gösteriyor. İstanbul da bu ticaretin en önemli merkezlerinden biri haline geliyor. Kadın ticaretiyle alakalı uluslararası kamuoyu oluşturuluyor ve İngiltere’de bir konferans düzenleniyor. Bu konferanstan sonra Osmanlı devletinden İstanbul’daki kadın ticaretiyle alakalı acil önlem alması isteniyor. Osmanlı buna cevaben bazı önlemler almaya çalışıyor fakat asıl yasal denetleme ve düzenlemeler Cumhuriyet kurulduktan sonra yapılıyor.

Genelevlerin yasaklandığı bir dönem oldu mu peki?

Evet, 1930 ve 1933 yılları arasında devlet fuhuşun düzenlenmesinden çok ortadan kaldırılması için mücadele etmeye çalışmış. Bir genelge yayınlayarak genelevlerin kapatılması için çalışmalara başlıyor. Türkiye’nin hiçbir yerinde yeni genelev açılmasına, genelevlerin yeni bir kadının kaydını yapmasına izin vermeme kararı alıyor. Bu gayenin ardında zamanın milliyetçilik anlayışının büyük etkisi var. Yani Cumhuriyet kurulalı daha çok az bir zaman olmuş ve amaç sağlıklı ve ahlaklı bir toplum kurma ve yetiştirme çabası. Tabii bu, çeşitli bağlamlardaki birçok milliyetçilik projesinden aşina olduğumuz gibi ilk önce kadın bedeni ve millet arasında kurulan ilişkiden geçiyor. Fuhuşun yasaklanmasıyla beraber müthiş bir kadın avı başlatılıyor. Bu esnada birçok kişinin mahremiyet hakları ihlal edilerek büyük kargaşalara neden olunuyor. Yasaklamaların birçok insanı mağdur ettiğini ve bir işe yaramadığını görüp seks işçiliğini devlet kontrolünde yeniden düzenlemeye karar veriyorlar. Bugünkü düzenlemelerin kaynağı işte o zaman çıkarılan nizamname aslında.
 
Peki, bugün genelev hiyerarşisinin nasıl işlediğinden, deyim yerindeyse ‘işlerin nasıl yürüdüğünden’ söz eder misiniz?

Hâlihazırda genelevde çalışan kimseyle görüşme şansım olmadı fakat duyduğum birkaç anekdota göre durum, İstanbul genelevine talebin son yıllarda çok azaldığı ve İstanbul genelevinde daha çok orta yaşı geçmiş kadınların çalışır olduğu yönünde. İstanbul genelevine 2001 yılından beri kayıt yapılmıyor. Mesela pembe kimliği olan ve genelevde kayıtlı olarak çalışan trans kadınlar sokakta çalışmaktansa genelevlerde çalışmayı tercih ediyorlar. Malum, sokaktaki güvenlik tehdidi ve her an ölümle yüz yüze olmak riski, onlar için genelevi daha güvenli bir yer yapabiliyor. Geneleve kayıt yaptırmak için uzun zamandan beri sıra bekleyen kadınlar ve trans kadınlar var. Tüm bunlardan anladığım kadarıyla eskiye nazaran içerideki bazı iktidar dengeleri değişmiş durumda.
 
Didem Gülçin Erdem / BirGün


Etiketler: insan hakları, çalışma hayatı
İstihdam