07/09/2012 | Yazar: Umut Güner

Yoldaş Söyleşilerimizin bu haftaki konuğu Ankara’dan Gülistan Aydoğdu: ‘Feminizmin hem hak temelli mücadelede hem de cinsiyetçi rolleri, sistemi vs sorgulamasında, kendini değiştirip dönüştürmesinde güç alacağı yerdir LGBT hareketi.’

‘Toplumsal cinsiyet rollerinin ne kadarından arındık?’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Yoldaş Söyleşilerimizin bu haftaki konuğu Ankara'dan Gülistan Aydoğdu: “Feminizmin hem hak temelli mücadelede hem de cinsiyetçi rolleri, sistemi vs sorgulamasında, kendini değiştirip dönüştürmesinde güç alacağı yerdir LGBT hareketi.”
 
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Feminizmle ne zamandır haşır-neşirsiniz? 
Ben 78-79-80’li yıllarda sosyalist hareket içinde de kadın çalışması yapıyordum. İlk İKD ile başlamıştık. Daha sonra ideolojik ayrılıklar İKD içinde de ayrışmalara neden oldu. Ayrıldık ve yanlış hatırlamıyorsam Kadın Dayanışma ya da Demokratik Kadın Birliği idi adı.(Net hatırlayamıyorum) bir dernek kurduk. Kadın Dayanışması adlı Gazete de çıkardık. Tabi 12 Eylül gelene kadar.
 
Fakat oradaki kadın çalışmasının aslında pek de kadın çalışması denilemeyeceğini darbeden sonraki okumalarımdan öğrendim.
 
1996’da başlayan bir ÖDP süreci oldu. Yine kadın çalışmaları yapıyorduk. Orada yaptığımız bir çalıştay dan sonra “Feminist” olduğumu anladım. Erkek egemen bakış, ideoloji, yargı ne kadar içimize işlemişse (ki bu sol hareket içinde daha keskindi) Feminist olduğumu kabul etmekte çok zorlandığımı biliyorum.
 
Feminizmin kavramsal sınırlarını çizerken LGBT bireyler bu sınırların neresine düşüyor? Kadın-erkek ikiliğine dayalı egemen Feminist söylem içinde LGBT bireyleri konumlandırmanın bir yolu var mıdır? Yoksa bu ikiliği aşmak mı gerekir?
Aslında verili toplumsal cinsiyet açısından bakarsan tam da ortasında. Çünkü bu cinsiyetçi erkeklik, kadınlık rolünü reddeden bir yapı LGBT hareketi. Fakat tam tersini de söylemek mümkün. Bu ataerkil cinsiyet rollerini tam anlamıyla, (Geçişlerde bunların izlerini sürmek mümkün) hatta abartarak kabul eden bir başka yönü de var.
 
LGBT’lerin Feminist hareketin içinde mi - dışında mı konusu Feminist hareket içinde de çok tartışmalı. Farklı Feminist kuramların farklı bakışları görüşleri var.
 
Şimdiye kadar ki teori, pratik, mücadeleler, analizler iki toplumsal cinsiyet rolü, ataerki üzerinden yapıldı. Bu öğreti aslında Feministlerin bilincini de belirleyen, pekiştiren oldu.  Daha sonra Judith Butler’ın kuir’i ortaya atması. Kendi içimizde de tartışmalara neden oldu. Bence iyide oldu. Aslında bazen farkına varmadan bilincimizin ne kadar katılaştırdığımızı düşünüyorum. Aynı sol hareketlerdeki gibi. Keskin, köşeli, sivrilikler oluşturuyoruz. Değişime de direniyoruz böylece. Ben buna algı kapalılığı diyorum. Her neyse işte. Kuir düşüncesi, söylemi, tartışması bizim öğrendiklerimizi salladı bir miktar.
Ardından da LGBT hareketle tanışmamız oldu. Tanışma eylemde birlikteliklerle başladı. Bu birazda dirsek teması idi. Kendi adıma bu sınırı aşmak hiç de kolay olmadı. Şimdi içinde bulunduğum Feminist hareketteki bazı arkadaşlarında aynı sancıları yaşadıklarını gözlemiyorum.
 
LGBT’leri bu hareket içinde konumlandırmak pek birilerinin haddi olduğunu düşünmüyorum. Ben ayrı örgütlenmelerden yanayım. Her ne kadar toplumsal cinsiyet açısından sorunlar olarak baktığımızda ortak gibi görünse de. Neden böyle düşünüyorum; yaşanan sorunlar açısından gerçekçi olmak gerekiyor. Farklılıklar var. Bazı yaşanılan sorunları hala ortaklaştıramadık. Cinsiyetçi rollerden sıyrılalım diyoruz, reddediyoruz. Fakat bir de gerçekler var. Ha deyince bunların olabilmesi mümkün değil. Hepimiz “kadınlar”, “erkekler”, “LGBT’ler. Özel olarak da kendi adıma konuşacak olursam o bana öğretilen cinsiyetçi rollerden arınamadığımızı düşünüyorum henüz ne yazık ki.
 
Hayatının büyük bir bölümünü bu öğretilenlerle yaşamışsın. Yenileri kabul etmek için sürekli kendini sorguluyorsun. Değişmeye. Öğrenmeye çalışıyorsun.  Fakat bu öğretiler o kadar çok ki. Hiç beklemediğin bir yerden çıkıveriyor. O zaman yeniden başlıyorsun. Öğretilenlerin çoğunu aşabildiğimi sanmıyorum. Ya da benim için öyledir ne bileyim. Süreç isteyen bir durum. Kolay da olmayacak.
 
Elbette LGBT bireylerle birlikte olmaktan yanayım yanlış anlaşılmasın. Şimdi bunun pek olası olamadığı gerçeğini de hep birlikte görüyoruz. En son Kaos GL Derneği’nin yaptığı Feminizm formuna katılan Feminist sayısına bakmak yetiyor. Bir de bu konuda sadece Feministlere değil LGBT’lerin de kendilerini sorgulaması gerekiyor, “Toplumsal cinsiyet rollerinin ne kadarından arındık?” diye. Şu anda bir parçası olduğum Kaos GL’deki her bir bireyin benim bilincimi oluşturmaktaki katkısının ne çok olduğunu söylemek zorundayım. Kendimdeki cinsiyetçiliğin farkına varmamı sağladılar. Bu açıdan bakıldığında Feminizmin de buna; yani birlikteliğe ihtiyacı var diye düşünüyorum. Durumu da söylemeden edemeyeceğim. Kaos GL bana rollerin sorgulanmasında çok yardımcı oldu, bu toplumsal kodlanmışlıkların ne kadarını aldık, ne kadarını reddediyoruz gibi. İşin başka bir yönü de ben kimsenin kimseye “sen şusun” dayatması yapmasını istemiyorum. Kişi kendini nasıl tarif ediyorsa o benim kabulümdür. Fakat davranışlarındaki öğretileri aşıp aşmadığı, cinsiyetçi rolleri ne kadar sahiplendiği de benim için önemli.
 
Feminist hareketin amacı sadece kadınlara yönelik hak temelli siyaset mi üretmektir? Yoksa dönüştürücü bir cinsiyet politikası mı amaçlanır? 
Ya şu anda devam eden mücadele hak temeli mücadele. Aslında Feminist hareketin ortaya çıkış nedeni de ataerkil düzen ve kadın sorunları. Buna da Feminist hareketin ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Yani biraz gerilere gidip oradan doğru bakınca gelinen noktayı küçümsememek gerekiyor. Bir insanın dönüşümü bile uzun zaman alırken toplumsal dönüşümlerin daha zor ve yavaş olması da kabul edilebilir bir durum. Elbette ki Feminist hareketin de diğer toplumsal hareketler gibi değiştirip, dönüştürmek gibi bir rolü ve amacı olmalıdır. Fakat buna şu anda pek olanak olmadığı gerçeğini de görmek gerekiyor. Şu anki Feminist hareket teorik tartışmalarını, hak temeli, siyasi ve ideolojik, mücadele biçimlerini, Birlikte kiminle yürüyebileceğinin tam analizini yapmış değil ki. Hala birçok konuda tartışıyoruz. Dönüştüğümüz kadar dönüştürebiliriz. Bunu neden söylüyorum sol hareketten başlayarak. Kadın sorunu, toplumsal cinsiyet, cinsiyetçi roller, erkeklik vs.. hala konuşulmuyor. Gündemlerini oluşturmuyor, Bazı gurupların bunu reddettiğini de biliyoruz. Böyle bir sorunun varlığını bile reddeden guruplar var.
 
Önümüzde hep örnek olarak gösterilen AB ülkelerinin gelişmişlik seviyesine, politikalarına, siyasetlerine, yasalarına baktığımızda oralarda da hala toplumsal cinsiyetçi rollerin aşılamadığını görüyoruz. Türkiye’de feminizmin toplumsal bir hareket olarak örgütlenmesi 80’lerin ikinci yarısı olduğunu kabul edersek, bu tarihten itibaren gelinen noktayı görmemiz daha kolaylaşır. Feminist hareketle LGBT hareketinin önceliklerimiz nerede başlıyor? Birlikte mücadele etmek istiyor muyuz? Birlikte nereye kadar götürebiliriz. Yoksa kısa süreli işbirliklerimi olmalı? Kuir mi olmalıyız, olabilir miyiz? Feminizmle kuir yoldaşımıdır? Birbirimizi etkiler miyiz? Etkiler neler olur? gibi tartışılması gereken konular var.
Bütün bu soruları her iki tarafın da tartışması, gündemine alması gerekiyor.

Bu amaç bağlamında LGBT bireyleri bu hareketin neresinde görebiliriz?
Aslına bakarsanız yani Temel olarak toplumsal cinsiyet belasını. Ataerkil sistemi, öğretileri, baskıları, cinsiyetçi roller baz alındığında Feminizm ve LGBT hareketin birbirine çok ihtiyacı var. Birlikte yol yürümek zorundalar.
 
Feminizmin hem hak temelli mücadelede hem de cinsiyetçi rolleri, sistemi vs sorgulamasında, kendini değiştirip dönüştürmesinde güç alacağı yerdir LGBT hareketi.
 
LGBT hareketinin de sadece cinsiyetçi rolleri sorgulaması, reddetmesi yetmiyor kendini biçimlendirirken nasıl biçimlendirdiği önem kazanıyor. Bir de bir karşı taraf var, hani sana da bana da hayır diyen, belirleyen, dayatan! Ee buna karşı mücadelenin tek başına verilmesinin başarı oranı ne olacak. De ki, “Başardık, haklarımızı aldık” ya sonra? Değişim, dönüşüm nasıl olacak?

Feminist metodoloji yapı eleştirisine mi yoksa kişisel deneyimlere mi dayanmalıdır? Bu bağlamda farklı deneyimlere sahip LGBT bireyler ve kadınlar ortak bir yapı eleştirisinde, mesela ataerkillik ve muhafazakârlık karşıtlığında buluşabilirler mi?
Aslında metodolojiyi deneyimlerin oluşturduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Feminizm de gökten zembille inmedi. Sol hareket içerisinde biçimlendi. Bunu biçimlendiren de hareket içerisinde ki kadınlık deneyimleri oldu. Sonrasında metolojik bilime dönüşmesi ayrı. Yani metodolojik eleştiriler var. Yenilenebilmek için bunun da gerektiğini düşünüyorum ama deneyimlerin önemin ide reddetmek mümkün değil. Biri diğerini besleyen bir durum gibi düşünüyorum ben.
 
Hintli akdemiysen ve yazar Risha Nağar’ın bu konuda söylediği çok önemli bir söz vardı. “Bilimin öznesi insandır. Akademik çalışmalardaki hiyerarşi ise öznenin bilime ulaşmasını engelliyor. Nasıl engelliyor? Bilimin oluşturulmasında ki malzeme olarak kullanılan özne bilim oluştuktan sonra görünmez oluyor. Unutuluyor, yok sayılıyor. Bilim; kendini oluşturan özneye geri dönmüyor. Bulunduğu yerde yani akademi de ya da bir avuç çevrede kalıyor” diyordu. “Bu durumun da hiyerarşiyi beslediği, oluşturduğu, devam ettirdiğinin göstergesi” demişti.
 
Aslına bakarsan sorunun içinde cevabı da mevcut. Şöyle ki; Feminizmi oluşturanın da farklı kadınlık deneyimleri olduğundan hareket edersek elbette farklı deneyimlere sahip LGBT’ler ve Feministler birlikte bu deneyimleri üzerinden yol alabilirler. Valla aslında hiç fena bir fikir gibi de görünmüyor. Birbirimizi etkileyerek, değiştirerek, dönüştürerek, birbirimize dokunarak yeni bir kavram bile çıkabilir mi buradan?

Farklı ayrımcılık deneyimlerine sahip gruplar farklı örgütlenmeler mi oluşturmalıdır? Bu farklı deneyimler ortak bir düzlemde mücadele etmeye engel midir? 
Tam tersi Farklı ayrımcılık guruplarının mutlaka bir arada olması gerekiyor. Mücadele edecekse birbirinden destek, güç, deneyim aktarımı almak zorunda. Ya zaten örgütlü olmanın gereğini neden savunuyoruz? Ancak örgütlüysen güç oluyorsun. Tek tek güç olmak mümkün müdür? Bu ezilmişlik, hak gaspları, ötekileştirme de aynı. Farklı şekillerde de olsa bütün ezilenlerin birlikte ortak mücadele etmesi gerekiyor. Çünkü ezen aynı, düşman aynı, diğer türlü sistem tek tek herkesi yutacak. Ayrı örgütlenmeye evet ama mücadele birlikte olmak zorundadır.
 
Ezilmenin farklılıklarını görerek, kabul ederek farklılıkları savunmalıyız. Birbirimizin haklarına sahip çıkarak yol alabiliriz. Diğer türlüsü yalnızlık ve mücadeleyi kaybetmek anlamına geliyor. 

Etiketler: kadın
nefret