17/02/2017 | Yazar: Rosida Koyuncu

Birileri de, Zehra Aylin diye biri geçti bu dünyadan desin. Tüm mesele kendimi var etmek. Eril topluma inat!

‘Tüm mesele eril topluma inat kendimi var etmek!’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“Gerdek Suskunu” kitabının yazarı Zehra Aylin’le konuştuk: Birileri de, Zehra Aylin diye biri geçti bu dünyadan desin. Tüm mesele kendimi var etmek. Eril topluma inat!

Aşk, cinsellik, cinsel şiddet, kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet, toplumsal şiddet, gelenek, göçmenlik, aldatılma gibi olguları öyküleriyle anlatan Yazar Zehra Aylin “Gerdek Suskunu” kitabını okuduktan sonra yazar ile söyleşi yaptık.

Gerdek Suskunu, göçmen hikayelerindeki kültür çatışması ve bireyin arayış halini okuyucuya yansıtırken yazarın deyimiyle “ithal damat ve gelin” kavramını kullanıyor. Kitap, Almanya’ya gelen Diyarbakırlı bir gencin yaşadığı ruh hali ve okuyucunun beklemediği bir final ile sonlanıyor.

Almanya’da yaşayan bir kadının çocuğuna bakmak için “sosyalden” destek alırken, iflasını bildirdikten sonra çocuğa bakamazsın” gerekçesiyle çocuğa devletin el koyması, başka bir deyimle çocuğu korumak için koruyucu aileye verilmek istenmesi üzerine annenin çocuğunu Türkiye’ye kaçırması ve devamında yaşanan travmayı görebiliyoruz.

Devletin şiddetiyle beraber hikayenin devamında erkek şiddetini de şöyle görebiliyoruz: Yaklaşık 17 sene çocuğunu göremeyen kadın boşandığı eşine verdiği çocuğu sürekli ondan kaçırılması ve çocuğunun sesinin duyurulmasına izin verilmemesi gibi acı bir hikaye ile karşılaşabiliyoruz. Aynı zamanda erkek şiddeti evdeki babanın uyguladığı şiddet ile çocukken yarattığı travma baba zoruyla evlendirilen kadınların hikayelerini görebiliyoruz.

Hikayelerde bazen şaraba yapılan bir güzelleme ile insanların derdini kusmasına yardımcı olduğunu aktarırken, bazen de Alkolik Deli Yusuf’un içmesinden sonra uyguladığı şiddete etkisini görebiliyoruz.

“Aykırı” hikayesinde topluma aykırı duran Sultanın kendi olma çabasını görebiliyoruz. Yazar 24 ayrı hikaye ile karşımıza çıkıyor. Ardıç Sandığı hikayesini okurken bu dünya ve farklı coğrafyalarda o kadar çok hikaye var ki anlattıkça bitmez diyorsunuz. Ardıç sandığı beni en çok şaşırtan bir hikaye oldu. Sandıklar açtıkça dökülecek hikaye dolu hayatlar yakınımızda…

Kitap Kanguru Yayınlarından Eylül ayında çıktı. Okumak isteyenler Kanguru Yayınları’ndan ve internet üzerinden bulabilirsiniz.

Yazar Zehra Aylin Kitabı “Gerdek Suskunu” hakkında KaosGL.org’a Konuştu.

Kendinizi kısaca anlatır mısınız?

Yaşamda ayakta kalmaya çalışan biriyim. Akdeniz’in güzel ve nemli bir kentinde doğdum. Yolum bir dönem Almanya’ya düştü. Daha sonra İsviçre’ ye. Yıllarca süren sürgün hayatında çok şey yaşadım biriktirdim yüreğimde...

Gözümü aile şiddetinin içinde açtım. Çocukluğum çalındı. Ergenliğim ve hayallerim. Hâlâ da bitmedi. Sıradan bir hayatım var, kendimi var etmeye çabaladığım. Kim olmaktan çok, birey olmaya çalışıyorum. Üretmek, var olmanın öteki adı, dileğim tüm kadınların kimliklerini, birey olduklarını hak ve taleplerini yaşadıkları topluma kabul ettirmeleridir...

Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?

Hayat hep tesadüftür belki de? Bir yazar arkadaşım yönlendirdi. Önceleri korktum tabi ki, kimseye göstermedim yazdıklarımı, zamanla cesaretim yükseldi ve ilk kitap çıktı... Cesaret ve istekle oluyor. Özgüven ve birikim varsa gerisi kendiliğinden geliyor. Aslında bir dertleşme oldu benim için. Yaşadıklarımı ve tanıklık ettiğim olayları paylaştım sadece. Birileri de, Zehra Aylin diye biri geçti bu dünyadan desin. Tüm mesele kendimi var etmek. Eril topluma inat!

Kitabın adı neden Gerdek Suskunu? Okuyucuya ne tür bir mesaj vermek istiyorsunuz?

Gerdek birçok genç kızın, önce korkusu/ sonra en büyük merakıdır. Toplumun büyük bir bölümünde bizleri hep erkekten ayrı tutarlar. Korkuturlar, yasaktır erkek bedeni ve onu merak etmesi. Ergenlikte, vücudumuzu fark ederiz, bir şeyler olur, çevremizde soru soracak kimse olmaz genelde. Ve bir gün, gelin oluverirsin, görücü usulü veya değil. Ama bekaretin çok önemlidir. Ailenin tüm namusu senden sorulur. Bu korkular içinde gerdeğe sokuverirler seni. Belki sadece küçük erkek kardeşin çükünü görmüşsündür o kadar. “Bedenini ve namusunu” teslim edersin o gece... Korkular içinde. Ve kapıda bekleyen çarşafçılar! Travmadır çoğu gerdek kadın için ve hep susarsın. En kötüsü de ertesi sabah ailenin önüne çıkmaktır. Herkes bilir o gece seviştiğini... Mesele böyleyken yazmamak olmazdı kadının her gerdekte tecavüze uğradığını. İstisnalar hariç.

Öyküler gerçek mi? Kurgu mu?

Bütün öykülerim bire bir yaşanmışlıktan alıntıdır. İsimler ve yerler değiştirilmiştir. Benim yorumumla tatlandırılmışlardır... Her öyküde gerçek bir hayat ve yaşanmışlık var. Sadece Yunan Memet adlı öykümde isimler dahi gerçek, çünkü hayatta olan yok.

Öyküler kendi iç dünyanızı yansıtıyor mu?

Tabi ki yansıtıyor. Daha öncede belirttiğim gibi, bazı öykülerim de bana ait. Hangileri dersen ona da okuyucu karar versin. Herkesin bir öyküsü var bu kitapta, kendini bulduğu. Birazda erkek dünyasına girdim. Takdir okuyucunun.

Kadınlara yönelik toplumsal, cinsel, bireysel şiddet sarmalından nasıl kurtulabiliriz?

Bu çok yönlü bir soru, toplumsal şiddetin altında yatan sosyolojik tanımlarla konuya girmek benim alanım değil. Siyasi ve dinsel fazlaca motifleri var. Maddi ve kültürel boyuta kadar uzanan geniş bir tartışma konusu bu. Benim toplumsal şiddet adına söyleyeceğim el alem ne der adına yapılan baskılar, dayatmalar, birey olamadığımızın en büyük kanıtıdır. Bir babanın ya da eşin “İTİBARIM söz konusu” dediği an ne kadar edilgen bir kişiliği olduğunun ispatıdır bu. Toplumsal yönlendirmenin baskısıyla kızını öldüren, karısını döven erkekler aslında toplum adına işledikleri suçlardan bire bir kendileri sorumludurlar. Lakin işledikleri suç toplumda rağbet görünce, şişirilen erkek egosu suç makinası haline geliyor.

Cinsel şiddet, her alanda gördüğümüz ve kanıksadığımız bir olay haline geldi. Gece dışarda gezen kadına tecavüz edenler, şort giydi diye dayak yiyenler… Özgecan ve Roşin Çiçek’i ve yüzlercesini unutmayacağız. Cinsiyetçi toplum yapısının dayatmasından kurtulmak ve kadının birey olmasını sağlamak, sadece kadının sorunu değildir. Tüm toplum olarak kültürel, töresel, baskılardan erkeklerin değişimiyle mümkün olacaktır. Tecavüz, taciz kadınların değil erkeklerin sorunudur. Eğitim kurumlarının daha fazla çalışması ve derneklerin bu konuda özel programlar hazırlaması, ilk yapılacaklar arasındadır bence. Kadınsız devrim olmaz.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Dünyayı kadınların kurtaracağına inancım sosuz. Daha yaşanılır bir dünya özlemim çok büyük. Kendi olmayan kadın ne ailede ne de toplumda verimli olamaz. Tüm kimlik, cinsiyet, din, milliyet ve dil özgürleşince dünya daha güzel olacaktır.


Etiketler: kadın
nefret