20/03/2015 | Yazar: Ömer Akpınar

Halkların Demokratik Partisi’nden aday adayı olan feminist ve LGBTİ aktivisti Pelin Kalkan, adaylık süreci ve politik vizyonuna ilişkin kaosGL.org’a konuştu.

‘Türkiye’de siyaset geleneğini LGBTİ’lerin ezber bozuculuğu değiştirecek’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Halkların Demokratik Partisi’nden aday adayı olan feminist ve LGBTİ aktivisti Pelin Kalkan, adaylık süreci ve politik vizyonuna ilişkin kaosGL.org’a konuştu.
 
“Daha fazla beklemeye tahammülümüz kalmadı”
 
HDP ile yollarınız nasıl kesişti? Aday adaylığı süreci nasıl gelişti?
 
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) sürecinden bu yana olabildiğince takip ettiğim, içinde yer aldığım bir durum olduğunu söyleyebiliriz. HDK kadın toplantılarına, eylemlerine katılıyordum. 2014’te Cumhurbaşkanlığı seçimleri kapsamında Selahattin Demirtaş’ın adaylığı sürecinde görev almaya çalıştım. Yaklaşık 10 yıldır kadın ve LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks) hareketinde yer alan biri olarak şu ana kadar siyasi partilerle doğrudan ilişkilenmemiştim, bağımsız olmayı ve aktivizmi sokakta yapmayı tercih eden biri olmuştum. Sokaktan asla vazgeçmem o ayrı bir konu ama (gülüyor).
 
Hem toplumsal, hem de politik olarak geldiğimiz noktada artan muhafazakârlığa karşı daha fazla bir arada durmaya ihtiyacımız var. HDP, anaakım siyasetin dışında duran, gerek parti programıyla, gerek çalışmalarıyla özgürlükçü bir toplum için mücadele eden bir parti. O yüzden bana partiden teklif geldiğinde çok da tereddüt etmedim. Feminist politikanın, LGBTİ mücadelesinin görünürlüğü konusunda bir katkım olacaksa, umudu yükseltmek için benim de yapabileceğim bir şeyler varsa bunu yapmalıyım diye düşündüm. Çünkü artık zamanı geldi, artık daha fazla beklemeye tahammülümüz kalmadı, neden değişmiyor diye hayıflanmak yerine artık değişim için siyasette de daha aktif şekilde yer almamız gerektiğini düşündüm. Süreç nasıl ilerlerse ilerlesin artık geliyoruz, bu çok net! Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, güzel günler göreceğiz…
 
Feminist ve LGBTİ aktivisti olmanız adaylık sürecini nasıl etkiliyor?
 
Aslında her zaman sokağı bir mücadele alanı olarak görmem olumlu etkilemiş olabilir. Yıllardır tüm çeşitliliği ile kadınların, LGBTİ’lerin hakları için, barış için, özgürlük ve eşitlik için, emeğimiz kimliğimiz için mücadele eden insanlarız. Hayatının merkezine direnişi koymuş insanlar olarak siyasette olmamızın istenmesi çok da sürpriz bir durum değil, çünkü siyaset birilerinin anladığı gibi ayakkabı kutularına sahip olmak değil! Siyasette olmak demek hayatını insanlara adamak, kendi çıkarını değil toplumun, halkların çıkarını gözetmek demektir. Feminizmle tanışmak da benim için paha biçilemez bir şey. Benim temel politik perspektifim feminizmdir. Feminizm herkesi özgürleştirecektir. Sanıyorum ki feminist hareketin içinden geliyor olmam adaylık sürecini de etkilemiştir.
 
“Türkiye’nin siyaset geleneğini gençlerin radikalliği, LGBTİ’lerin ezber bozuculuğu ve feministlerin müdahalesi değiştirecek.”
 
Genel olarak adaylara baktığımızda aynı zamanda genç bir adaysınız. Gençlerin siyasetteki konumlanışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Evet, 28 yaşındayım. Bildiğiniz üzere aday olma yaşının değiştiği sürecin ilk seçim deneyimini yaşıyor olacağız. Bu durum siyasi partilerin gençleri nereye koyduklarını da gösteren bir tecrübe olacak bence. Gençlerin dinamizminden bahsederken, gençlerin katılımının önemini her yerde söylerken bakalım siyasi partiler gençlerin siyasete katılımını nasıl değerlendirecek. Gençlerin Meclis’te yer almasının demokrasinin bir gereği olarak çok önemli buluyorum. Türkiye’nin siyaset geleneğini gençlerin radikalliği, LGBTİ’lerin ezber bozuculuğu ve feministlerin müdahalesi değiştirecek.
 
Feminist ve heteroseksizm karşıtı bir perspektifle baktığınızda HDP’yi nasıl bir parti olarak görüyorsunuz?
 
HDP bir proje partisi değil, HDP hepimizin tüm ezilenlerin yüreğini ortaya koyduğu, birlikte var ettiği bir parti. HDK sürecinden gelen bir koalisyonun yansıması olan, pek çok farklı kesiminin katkı koyduğu bir parti. Buna feministlerin ve heteroseksizm karşıtlarının koyduğu katkı da tabii ki var. Partinin amaçlarına ya da parti programına baktığınızda bu katkının bir karşılık bulduğunu görebiliyorsunuz. Ama şunu da belirtmek gerekir, bu bir süreç, yapılması gereken şeyler hâlâ var, olacaktır da, önemli olan karşılıklı olarak birbirimizi yıpratmadan konuşabilmek, tartışabilmek ve birlikte politikayı geliştirebilmek. HDP benim umudum, HDP benim politika yapabileceğim bir yer. HDP’yi toplumun talep ve beklentilerini gören, halkların ve kimliklerin sesini duyan ve sesi olan bir parti olarak görüyorum.
 
Siyasi temsil tartışmalarının yükselmesiyle Meclis’te LGBTİ vekillerin olması gerektiği daha fazla dillendiriliyor. Bir vekilin sadece eşcinsel, biseksüel, trans ya da interseks olması yeterli mi?
 
Vekillik demek siyaset yapmak demek, dolayısıyla birinin sadece bir kimliğe sahip olmasından çok daha fazla unsur gerekiyor elbette. Temsil önemli bir konu, nasıl ki kadınların Meclis’teki varlığını hangi görüşten olursa olsun önemsiyorsak bu diğer tüm kimlikler için de geçerli. Temsil, kimliği görünür kılan bir noktada. Burada tabii ki indirgemeci bir tutumdan daha fazlası gerekiyor. Eğer bir partiden aday oluyorsanız o partinin fikirleriyle ortaklaşıyor olmanız, belirli bir politik duruşunuzla kendinizi var etmeniz gerekiyor. Bu demek değil ki partinin sınırları içerisinde parti ne derse aynısını diyelim. Elbette özgünlüklerimiz olacak fakat örneğin HDP için “Yeni Yaşam”dan anladığınız, özgürlük ve eşitlikten anladığınız şey parti ile ortaklaşmalı ve onu geliştirecek şekilde olmalı. Kim olduğumuz kadar ne söylediğimiz ve bu söylediklerimizi hangi mekanizmalarla nasıl eyleme geçireceğimiz de önemli.
 
Açık kimliğiyle lezbiyen bir vekilin Meclis’te yer almasının önemi nedir?
 
Çok iyi olacağı kesin (gülüyor). Meclis bu haliyle o kadar erkek bir yer ki! Herkesin heteroseksüel varsayıldığı bir yerde var olmanın kendisi başlı başına dönüştürücü, yapı bozucu olacaktır. Bu ülkede LGBTİ hareketinin geçmişi 20 yılı aştı. Bunca zaman içerisinde tüm baskılara ve şiddete rağmen insanların “ne yalnız, ne de yanlış” olmadığının altını çizdik. Meclis kürsüsünden açık bir lezbiyenin konuşma yapıyor olması tam da bu mücadelenin bir başka ve önemli görünürlüğü için milat olacaktır. Açık kimlikleriyle LGBTİ politikası yapan o kadar az örnek var ki toplumumuzda, o kadar sistematik şekilde uygulanan bir yalnızlaştırma politikasıyla karşı karşıyayız ki ve bu bizleri güçsüzleştiren bir konumda. Tam da buna karşı güzel bir direniş örneği olacak. “Canım benim hani yok diyordun ya, hani olur mu öyle kadın kadına diyordun ya, bak canım şimdi televizyona, bir lezbiyen senin hakların için de mücadele ediyor orada, hâlâ yok mu diyeceksin” gibi cümleler kuracağız yüzümüzde tatlı ve gururlu bir gülümsemeyle (gülüyor).
 
“Bir feministin, sosyalistin, LGBTİ aktivistinin Meclis’te kendi kimliği ve politik duruşuyla olması bulundukları hareketlere güç katacaktır."
 
Açık LGBTİ vekillerin varlığı homofobi ve transfobi karşıtlığının yalnızca bu vekillerin sorumluluğuna indirgenebileceği yönündeki kaygılarla karşılaşıyor. Homofobi ve transfobi karşıtlığının HDP’de her vekilin meselesi olması için neler yapılabilir?
 
Bu kaygıların, siyasetteki çalışmalarımızın yeni olmasından kaynakladığını düşünüyorum. Çok da gerçekçi bulmuyorum açıkçası. Bu tabii ki HDP özelinde değerlendirdiğim hali. Ana akım siyasette zaten bir alışkanlık örneğin kadın vekillerden sadece kadın hatta “aile” konusunda bir şeyler söylemesi bekleniyor ama HDP için bu zaten hâlihazırda da böyle değil. Kadınlarla ilgili de LGBTİ’lerle ilgili de pek çok konuyu soru önergeleriyle meclise en çok taşıyan, bu konuları gündemleştiren parti HDP olmuştur ve bildiğimiz kadarıyla bu çalışmaları şimdiye kadar yürüten vekillerinin hiçbirinin de LGBTİ beyanı yok.
 
HDP, LGBTİ çalıştayı yapmış, parti içinde LGBTİ komisyonlarının kurulması için mekanizmalar yaratmış bir parti. Bu kaygı tam tersinden de bir kaygı oluşturabilir, örneğin açık LGBTİ kimliğiyle mecliste yer alan bir vekilin sadece LGBTİ politikası üzerine söz söylemesi. Bir vekil toplumun tüm gündemleriyle ilgileniyor olmalı, tüm ezilenlerin hakları için mücadele etmeli, herkesin özgürlüğü ve eşitliği için çalışmalar yapmalı, tüm vekillerden beklentimiz bu olmalı. HDP’nin tüm adayları da bu perspektifle seçilecektir bu konuda bir endişe olmasın, ben olsam da olmasam da barajı geçersek ki geçeceğiz, ben biliyor olacağım ki benim sözümü de söyleyecek vekiller olacak o Meclis’te. Tabii ki şunu da belirtmek gerekir, bir feministin, sosyalistin, LGBTİ aktivistinin Meclis’te kendi kimliği ve politik duruşuyla olması bulundukları hareketlere güç katacaktır.
 
“Hedefim sokağı meclise taşımak!”
 
Şimdiye kadar içinde yer aldığın hareketlerden ne gibi talepleri Meclis’e taşımayı hedefliyorsunuz?
 
Bu biraz vaat sorusu gibi (gülüyor). Ben anaakım siyasetin bize öğrettiği bu vaat verme alışkanlığından çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Benim hedefim sokağı Meclis’e taşımak, Meclis’i sokakla ilişkilendirmek. Sokaktan, toplumdan kopuk koltuklardan yapılan siyasetin bir karşılığı olmadığını düşünüyorum. Hem feminist hareketin, hem de LGBTİ hareketinin pek çok haklı talebi var ve hepsi için bütünlüklü bir çalışma yürütülmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece bununla da sınırlandırılamaz. Gezi’de, Yırca’da sarıldığımız ağaçları, Roboski’yi, Reyhanlı’yı, Lice’yi, Soma’yı, Ülker Sokağı, Eryaman Olaylarını, Gazi’yi, Madımak Oteli’ni ve daha nicelerini unutmadan; Berkin’in, Ethem’in, Özgecan’ın, Ahmet Yıldız’ın, Okyanus’un, Roşin Çiçek’in, Hrant’ın, Arin Mirkan’ın, Çağla Joker’in sesi kesilmeye çalışılmış herkesin sesini meclise taşımayı hedefliyorum. Onlar benim sesim, onlar benim vicdanım, onlar benim! 

Etiketler: yaşam, siyaset
nefret