02/12/2010 | Yazar: Mehmet Efe Fırat
Boğaziçi Üniversitesi LGBTT topluluğu luBUnya, Mithat Alam Film Merkezi (MAFM) işbirliği ile 3-8 Aralık tarihleri arasında film haftası düzenliyor.
Boğaziçi Üniversitesi LGBTT topluluğu luBUnya, Mithat Alam Film Merkezi (MAFM) işbirliği ile 3-8 Aralık tarihleri arasında film haftası düzenliyor.
Sırasıyla Shortbus, A Jihad for Love, A Single Man, Happy Together ve Ruhuma Asla adlı filmlerin gösterileceği hafta boyunca, tüm gösterimlerden sonra filmlerin ele aldığı konulardan yola çıkarak izleyicilerin katılımıyla söyleşiler gerçekleştirilecek.
LuBUnya’nın bu etkinliği LGBTT bireylerin haklarını heteroseksüellerin de savunabileceğinden hareketle herkesin katılımına açık.
LuBUnya bir yıldır kampüste faaliyet gösteriyor
Gösterimlerle ilgili Sinefil dergisinde bir çağrı yayımlandı:
“Boğaziçi Üniversitesi'nde LGBTT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel) gündemini ve görünürlüğünü mesele edinmiş öğrenci topluluğu LuBUnya olarak 2009 güz döneminden beri kampüste faaliyet göstermekteyiz. Bizleri bir araya getiren sebep; homofobik ve heteroseksist düzenin dayatmalarına karşı ses çıkarmak ve dayanışabilmekti. Bir yıldan biraz fazla oldu ilk toplantımızı yapalı. Kendi ellerimizle oluşturduğumuz bu topluluğu ne kadar kişi benimseyecek, üniversitede ne kadar insan heteronormativiteyi ve ikili cinselliği kendisine dert etmiş olacak da bizimle beraber mücadele edecek sorularımızın cevaplarını, coşkulu ve heyecanlı geçen ilk toplantımızla birlikte öğrendik. Geçtiğimiz yılın başında anladık ki; LuBUnya, Boğaziçi’nde LGBTT bireylerin beraber iş yaptığı, ses çıkardığı bir grup olmaya adaydı. Biraradalığımızın verdiği güvenle birçok etkinlik düzenledik ve ikinci yılımızda da okulda görünürlüğümüzü sağlamaya devam ediyoruz.
Geçtiğimiz yıl içerisinde okuma -tartışma oturumlarının, kitap aktarımlarının, fanzin çalışmalarının yanı sıra; çay partileri, paneller, söyleşiler, tiyatro etkinlikleri ve film gösterimleri düzenledik.
Etkinliklerimizi biraz açmak gerekirse; Homofobi Karşıtı Buluşmalar'ın Boğaziçi Üniversitesi ayağında David Halperin'i ağırladık.
Pınar Selek'in 'Maskeler, Süvariler ve Gacılar' adlı kitabının aktarımından sonra Yasemin Öz ve Esmeray'ın da katılımıyla bir söyleşi gerçekleştirdik.
Kendi yazılarımız ve açılma hikayelerimizin de içinde bulunduğu bir fanzin çalışmamız oldu.
Bunlara ek olarak Mithat Alam Film Merkezi’nde Gus van Sant'ın 'Milk' adlı filmini ve Lambdaistanbul’lu aktivist kadınların hazırlamış olduğu 'Beyaz Atlı Prens Boşuna Gelme' adlı belgesel çalışmasını gösterdik. Bu belgesel gösteriminden sonra Lambdaistanbul’lu LGBTT aktivistlerle örgütlenme deneyimleri üzerine söyleştik.
Güney Kampüs çimlerinde Düş Gezginleri ve Gender Me filmlerinin açık hava gösterimlerini yaptık.”
LuBUnya film haftası MAFM’de 3-8 Aralık tarihlerinde
“Meselelerimizi okulda daha fazla insana açabilmek ulaştırabilmek adına birçok alanda çalışma yapmayı önemsiyoruz. Sinemanın da LGBTT harekette önemli bir noktada duruyor olması sebebiyle bu alandaki etkinliklerimize ağırlık veriyoruz. Din, devlet, aile gibi pek çok yapının yasak-ayıp-günah-hastalık gibi yaftalamalar yönelttiği cinsel yönelimlerimiz ve kimliklerimiz Türkiye’den ve dünyadan sayısız sinemacının kendi hayatlarında deneyimlediği çatışmalar ve karşılaşmalardan yola çıkarak ürettiği kurmaca ya da belgesel bir sürü filmle pek çok insana ulaşıyor. Bu üniversiteye gelene kadar çoğu arkadaşımızın üzerine düşünmediği, belki de haberdar dahi olmadığı kimliklerimizi sinema sanatı aracılığıyla daha çok insana iletebiliyoruz. Filmde çizilen karakterlerle kurulan ilişkinin; günlük hayatımızda anlatmaktan yorgun düştüğümüz, kimi zaman kaçındığımız noktaları anlamada pek çok insan için bir adım olduğu inancındayız. Ailesine açılan bir eşcinselin hikayesini göz yaşlarıyla izleyen annemize o an açılmamak için ne kadar zor tuttuk belki de kendimizi. Ya da kendisinden hoşlandığımızdan bihaber bir kadını, eşcinsel bir aşk hikayesinin ana tema olduğu filme çağırdık heyecanla. O insan perdedeki karakterle özdeşleştiği kadar biz de onunla yakınlaştık, o kadar anlatabildik kendimizi. Ya da yurttaki oda arkadaşımızın eşcinsel olduğunu onun bize önerdiği filmi izleyerek anladık, o filmde çocuk oda arkadaşının desteğiyle aşıyordu çevresiyle yaşadığı pek çok sorunu. Sözün özü, bu sanatın gücünün büyüklüğünün farkında olan bir grup LuBUnya, onun peşinden gitmeye hevesli. Kendini anlatmak zor çoğu zaman, heteronormatif bir düzende sesini duyurmak zor. Okulda kimliğimize sahip çıkmayı, cinsiyetçi ve homofobik tutumları, cinsiyet rollerine göre davranma zorunluluğunu ortadan kaldırmayı, LGBTT bireylerin haklarını heteroseksüellerin de savunabileceğini göstermeyi amaçlayan kalabalık sayılabilecek çalışkan ve heyecanlı bir grup olarak LuBUnya, uzun zamandır gerçekleştirmek istediği film haftasını MAFM’de 3-8 Aralık tarihleri arasında gerçekleştiriyor.”
“Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla!”
Hafta boyunca gösterilecek filmler şunlar:
“Haftayı Shortbus ile açıyoruz: Bir grup insanın, “Shortbus” adlı yer altı kulübünde cinsellik, aşk ve ilişkileri sorgulatıcı deneyimlerini ekrana getiren film kimilerine göre queer pornonun en estetik örneklerinden iken kimileri filmi belgesele yakın, traji-komik bir drama olarak değerlendirdi.
Aynı gün, Müslüman ülkelerde yaşayan eşcinsel bireylerin kendi hikayelerini anlattıkları, konusu bize de temas eden belgesel “A Jihad For Love”ı gösteriyoruz. Bu belgeseli seçmemizdeki en büyük neden; dinin, sevginin, aile bağlarının, anne-baba ya da çocuk olmanın aslında sadece insan olmakla alakalı olduğunu yaşamın içinden anlatılarla samimi ve etkileyici bir biçimde beyaz perdeye aktarmış olması.
“A Single Man”de ise sevgilisinin ölümü sonrası her şeyden vazgeçmek üzere olan üniversite profesörünün, hayatını anlamlandırma çabasıyla yaşadığı günleri ekrana getiriyor.
Yönetmen koltuğunda Wong Kar Wai’nin olduğu “Happy Together” ise eşcinsel iki erkeğin aşkını duygu yoğunluğu yüksek sahnelerle, abartısız bir şekilde hikaye ediyor.
Haftanın kapanışını ise Kutluğ Ataman’ın “Ruhuma Asla” adlı filmi ile yapıyoruz. Yeşilçam Sineması’nın büyük isimlerinden Türkan Şoray’ın kayda değer bir rolde olduğu bu film, ismini de ünlü “Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla!” repliğinden alıyor. Yönetmen filmini travesti olarak tanımlıyor, bir travestinin hayat hikâyesini parodileştirerek anlatıyor, gerçeğin güvenilir zeminini altımızdan sürekli çekiyor ve her ne kadar Türkiye basınınca zamanında “porno” damgası yemişse de, elden bırakmadığı mizahıyla kafamızdaki kodları, kalıpları bir bir yıkıyor. Hafta boyunca, tüm gösterimlerden sonra filmlerin ele aldığı konulardan yola çıkarak geniş katılımlı, uzun ve keyifli söyleşiler gerçekleştirmek de planlarımız arasında.”
“Bu okulda lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel bireyler var!”
“Devlet, bedenimiz üzerinde söz sahibi olma hakkını nefret cinayeti işlenerek öldürülmüş bir transın bedeninin yıkanacağı anda dahi kendisinde görürken; bir TV dizisindeki tecavüz sahnesinden ‘esinlenen(!)’ ticari zihniyetin ürettiği ve korkunç sloganlarla piyasaya sürdüğü şişme bebeklerin dağıtımına ve reklamına göz yumabiliyor. Beyaz perdede görünmeye izni olanla olmayan arasındaki farktan haberdarız; görünürlüğümüzü artırmaya çalışırken rahatsız olunmak, kafamızda genel ahlaka dair soru işaretlerimizin sayısını artırmaktan ve mücadelemize, birbirimize daha çok sarılmaktan daha öte bir etki yaratmıyor üzerimizde. Film merkezinin desteğiyle hazırladığımız bu haftada, hep beraber, “Bu okulda lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel bireyler var!” demek, daha da kalabalık olmak ve daha da güçlenmek için herkesi bekliyoruz!”
Etiketler: insan hakları, eğitim