20/02/2012 | Yazar: Kaos GL
Transfobik saldırılara karşı Maltepe Bağlarbaşı Karakolu önünde toplanan LGBT aktivistleri: "Polis gerçekte kimi korumaktadır? Başka bir olayda kamera kayıtlarından faydalanarak failleri hemen yakalayan polis bu ve benzeri olaylarda neden atıl ve isteksiz davranmaktadır?"

İstanbul LGBTT, Lambdaistanbul, Pembe Hayat, Kaos GL Dayanışma Dernekleri ve LGBTT Aileleri İstanbul Grubu, cumartesi günü Maltepe’deki Bağlarbaşı Cumhuriyet Polis Karakolu önünde bir basın açıklaması yaptı.
Açıklama şöyle:
"15 Şubat gecesi daha önce de translara ve seks işçilerine yönelik saldırıların yoğun olduğu Maltepe Sahil Yolu’nda Bahar isimli transseksüel arkadaşımıza yönelik bir saldırı yaşanmıştır.
Maltepe Sahil Yolu’nda gerçekleşen olayda saldırganlar önce Bahar’ın ırzına geçmek istemişler, Bahar razı olmayınca da kılıç ve palalarla üzerine saldırmışlardır. Bir süre darp alan Bahar canını kurtarmak için kendini hızla giden arabadan atmak zorunda kalmıştır. Şu an vücudunda darp izleri çürükler, morluklar ve derin kesikler olan Bahar’ın yüzü tanınmaz haldedir.
Devlet ve sistem yıllardır transları zorunlu seks işçiliğine, sokaklarda çalışmaya mahkûm ettiği gibi, seks işçiliğini de kuralsızlığa, cezasızlığa, daha açık bir şekilde söylersek canilerin, psikopatların insafına terk etmektedir. Bu alanda yıllardır kaos yaşanmaktadır.
Biz trans kadınların yaygın olarak sokaklarda çalışmayı kendi isteğimizle tercih ettiğimiz düşünülüyor. Oysaki sokaklar seks işçiliği yapan bir transeksüel için en son tercih edilecek bir seçenek konumundadır. Seks işçiliğinin bu kadar riskli ve güvensiz koşullarda yapılması hem bizlerin hem de toplumun zararına olmaktadır.
Güvenliğin ve sosyal güvencenin olduğu, yasal kontrollerin periyodik olarak yapıldığı resmi genelevlerde çalışmak istiyoruz. Açık ki bu tarz korkunç saldırılar resmi genelevlerde çok çok daha az yaşanmaktadır.
Bu ve benzeri saldırılar son dönemde Maltepe-Kartal Sahil Yolu’nda çok sık görülmektedir. Olaylar arasında tesadüf sayılamayacak ciddi benzerlikler vardır. Geçtiğimiz günlerde Çiğdem isimli arkadaşımız da yine benzer biçimde kılıç ve kasap bıçaklarıyla darp edilmiştir. Bu olay da Maltepe Sahil Yolu’nda yaşanmıştır. Bahar’ın yaşadığı olayda olduğu gibi Çiğdem’e yönelik saldırı da polisin para cezası kesmesinin hemen ardından yaşanmıştır.
Bu bölgede para cezası alan transeksüel seks işçilerinin karakoldan salıverilmelerinin hemen ardından bu tarz saldırı vakalarının yaşanması rastlantı değildir. Açık ki polis bizlerin ve kamuoyunun baskısından korktuğu için açıkça işkence ve kötü muamele yapmaktan çekinmekte suça meyilli, kriminal kişileri bu ve benzeri kirli işler için kullanmaktadır. Polisin açıktan yapamadığı pis işlerini bu tarz başıboş insanlara yaptırdığını daha önce yaşanmış pek çok olaydan biliyoruz. Ülker Sokak’tan biliyoruz, Ankara’daki Eryaman katliamından biliyoruz. Yıllardır gözlemliyoruz.
Ancak alışmıyoruz, alışmak istemiyoruz.
Herkes gibi bizler için de yaşam hakkının, insan haklarının geçerli olduğu bir ülkede yaşamak istiyoruz. Her şeyden önemlisi de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin adaletine inanmak ve güvenmek istiyoruz. Bu olayın basit bir tutanak ile geçiştirilmesi, dahası saldırganların karakolun arka kapısından çıkarılarak serbest bırakılması karşısında rencide oluyoruz, çaresiz hissediyoruz ve öfkeleniyoruz.
Bilmek istiyoruz:
İstanbul’un en nezih semtlerinden birinin orta yerinde böylesi bir saldırı nasıl yaşanabilmektedir?
Başka bir olayda kamera kayıtlarından faydalanarak failleri hemen yakalayan polis bu ve benzeri olaylarda neden atıl ve isteksiz davranmaktadır?
Bahar’a ilk yardım ve pansuman için gelen hastane / ambulans personelinin laubali ve ayrımcı tavırları neyle ve nasıl açıklanmaktadır?
Bu devlet kimin devletidir? Hukuk ve insan hakları ayrıcalıklı küçük bir zümre için midir?
Maaşları hepimizden kesilen vergilerle ödenen polis gerçekte kimi korumaktadır?
Hukuk, adalet ve insan hakları, devletin meşruiyetini sağlamak için kullandığı bir makyaj mıdır? Yoksa herkes için her yerde geçerli midir?
Neden medyamız başka bir ülkede bir insan hakları skandalı sayılabilecek bu ve benzeri olayları yeterince duyurmamaktadır?
Türkiye’nin en büyük şehrinin orta yerinde bu ve benzeri saldırıların yaşanması gündem değeri taşımamakta mıdır?
Ve en önemlisi biz toplum olarak, İstanbul’un orta yerinde insan hakları, insanlık değerleri ayaklar altına alınırken tepki vermek, isyan etmek için daha ne bekliyoruz? Neden daha duyarlı, daha örgütlü tepki vermiyoruz?
Unutmamalıyız bu kadar derin çelişkilerin, yaşandığı bir ülkede insan hakları bir gün herkese lazım olabilir. Hoş görülemez, boş verilemez. Nefret bir gün hepimize dönebilecek tekinsiz bir silahtır.
Trans cinayetleri sistematiktir. Hrant Dink’i, Münevver Karabulut’u ve transları öldüren zihniyet hep aynı zihniyettir. Bir nefret ve korku toplumu yaratmak isteyen düzenin oyununu hep beraber boşa çıkaralım.
İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği
Kaos GL Dayanışma Derneği
Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği
LGBTT Aileleri İstanbul Grubu
Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği"
Etiketler: insan hakları, nefret suçları