03/11/2008 | Yazar: Barış Sulu

‘Su Damlası’ Pınar Selek’in masal kitabı. Birinde denizkızı, diğerinde kuş, ötekinde perinin konuştuğu üç masal bulunuyor Su Damlası’nda. Selek kardeşine anlattığı masalları içinde biriktirmiş yıllarca, şimdi onları çıkardı ve bizlerle paylaştı. Selek’le Kaos GL’den Yasemin Öz masallar hakkında konuştu.



‘Su Damlası’ Pınar Selek’in masal kitabı. Birinde denizkızı, diğerinde kuş, ötekinde perinin konuştuğu üç masal bulunuyor Su Damlası’nda. Selek kardeşine anlattığı masalları içinde biriktirmiş yıllarca, şimdi onları çıkardı ve bizlerle paylaştı. Selek’le Kaos GL’den Yasemin Öz masallar hakkında konuştu.

KAOS GL - 03/11/2008

Seni toplumsal cinsiyet ve barış çalışmalarınla tanıyoruz. Seni masal yazmaya ne götürdü?

Ben zaten hep masallarla yaşıyordum. Başka türlü bu kasvete dayanmak nasıl mümkün? Düşlerini, hayatın hoşluklarını koruyarak. Benim için masal sevmek, hayat karşısında çocuksu hayretimizi ve hayal gücümüzü korumak demek. Zaten onları kaybettiğinde, direnemiyorsun, mücadele de edemiyorsun. Ben şanslıyım. İyi insanlarla çevrili olduğum için, masallarıma tutunabildim. Bu sayede hayatın sertliğine dayanıyorum. Tüm bunları en çok kız kardeşime borçluyum. İkimiz, kendi dünyamızda, birbirimizle ilişkimizde çocukluğu hala koruyoruz. Sanıyorum, birbirimiz sayesinde çocukluğumuza dair her şey canlı, ayakta... Bebeklinden beri ona masallar anlatırdım. Bir süre sonra iyice alıştırmıştım artık, bu benim görevim oldu. Şehrazat gibi, her akşam anlatacak yeni masallar buluyordum. Bildiklerim tükenince uyduruyordum tabii. Hala sürdürüyoruz bu oyunu... Sanırım o yüzden içimde bir sürü masal birikti zaten. Ama bir türlü zaman ayırıp içimdeki masalları çıkaramamıştım, şimdi onu yaptım. Devam da edeceğim.

Yazdığın masallarda da toplumsal cinsiyet, barış, yoksulluk-zenginlik ve paylaşma vurgusu var. Şiddet ve ezme-ezilme ilişkilerini masal yazarken de sorgulamak ve sorgulatmak mümkün mü? Politik tutumlarımız gündelik hayatin nerelerine kadar dokunur, dokunması gerekir, dokunmadığı yer var mı?

Açıkçası, özellikle masal kahramanlarımı özel olarak kurgulamadım. Masalların içinden öyle çıktılar. Tüm açıklıklarıyla... Parlayan gözleriyle dikildiler karşıma. Hakikaten bakıştık... Yaşayan insanlardı bunlar. Onları tanıyorum. Masal karakteri olarak yeniden karşıma dikildiklerinde, ben de şaşırdım ama hepsi benim yaşamımdan çıktılar. İnan bana, okuduğun masallar gerçek! İnanmadığım hiç bir şey yazmadım. Tabii nasıl baktığım, varlıklarda ne gördüğüm önemli. Varlıklar ve insanlar arası eşitlik adalet ve özgürlük penceresinden bakınca bunları görüyorsun. Siyah saçlı şişman periyi, orta yaşlı yoksul aşığı... Benim masalım başka türlü olmazdı, çünkü ben buyum.

Çocukken en etkilendiğin masallar neydi? Neden? Bu masallar sende bir şeylerin belirlenmesine neden oldu mu?

Masal hayatımda hep vardı. Bizim zamanımızda çocuklar daha çok masal okuyordu. Televizyon hayatımızda çok yoktu çünkü... Çocukluğum hep masal kitaplarıyla geçti. Samed Behrengi’nin kitapları hala başucumdadır örneğin. ‘Bir Şeftali Bin Şeftali’, ‘Küçük Kara Balık’, ‘Püsküllü Deve’... Benim çocukluğumda Türkiye biraz farklıydı. Biz gerçekten güzel şeylerin olabileceğine inanan bir ortamda yetiştik. Okuduklarımızın gerçek olabileceğine inanırdık. Bugün beni hala ayakta tutan o zamanki ruh halim... Sadece içimdeki çocuktan, masallarımdan değil, o zamanki ruh halimden de kopmamak istiyorum...

Yetişkin biri olarak masal yazmak nasıl bir duygu? Masal yalnızca çocuklar için mi yoksa senin için de mi?

Öncelikle bu bir çocuk kitabı. Dolayısıyla en çok onların beğenmesini istiyorum. Bu nedenle kitap çıkmada onlarca çocuğa okuttum ve onaylarını aldım! Zaman zaman yetişkinler unutuyor ama çocuklar çok zeki. Bizim sonradan kaybettiğimiz bir sürü zenginliğe sahipler. Hayat büyüsünü, şaşırtıcılığını, heyecanını yitirmemiş daha... Masallarımı ilk okuduğum çocuklardan bir sürü soru ve yorum geldi. Kitapta yer alan üç masalı da içlerinde hissettiklerini gördüm. Hiçbirisine ‘sen bu masaldan ne anladın?’ diye sormadım ama çocuklar bir sürü geri bildirimde bulundular. Kimileri üzerine yeni hikayeler ekledi. Bu beni çok heyecanlandırdı. Çünkü başta çok kaygılıydım. Farkında olmadan yetişkinlik deformasyonunu taşıdığımı biliyorum. Ama vahim durumda olmadığımı gördüm çocuklarla konuşunca... İçimdeki çocuktan kopmamışım demek ki... Sanırım insanı ayakta tutan da bu. Eğer masal duygusunu yitirirsen, sürekli gerçekliğe tosluyorsun ve çoğu zaman gerçekliğin içinde sürükleniyorsun. Sevgilerimiz, arzularımız, duygularımız tüketim makinesinin içine akıp başka şekillere bürünüyor ve bize yabancılaşıyor. Kendi hikayeni yaşarken, onun yaratıcısı olduğunu hissetmek, başka hikayelerle masallarla yeniden düşünmek çok güzel... O zaman bulunduğun ana, yaşadıklarına, sıkıntılara daha büyülü anlamlar katıyorsun.

İkinci öyküde Denizkızı ile Derviş’in aşkı masallarda okuduğumuz aşk tanımlarından farklı…

Aşk masallarını, destanlarını hep sevdim. Üstelik inandım onlara… Bu nedenle gerçek hayatta çok zor tatmin oldum. Hep masalsı olanı aradım… Üstelik belli bir bilinçle okuduğumda, örneğin feminist gözlüklerle baktığımda, o hoş masallar da eksik kaldı. Kadınların sürekli pasif, erkeklerin etkin olmasından rahatsız oldum. Ben de hep kendi aşk masalımı yaşamaya çalıştım hayatımda. Zor oluyor ama bulunca harika oluyor... Artık masalların da gerçek olduğuna inanıyorum. Yaşıyorum bunu... Arkadaşlıklarda, ilişkilerde bir çift, bir bütün olma arzusu var. Oysa iki varlığın bambaşka hayatları var, kendi topraklarından, kendi denizlerinden kopmamalılar. O farklılığı koruduklarında, büyü devam eder. Denizkızı denizden koptuğunda denizkızı olamaz, balıkçı karadan koptuğunda aşık olunan o adam olamaz. Oysa bir insanı gerçekten seviyorsan, ona sahip olmak ve egemen olmak zorunda değilsin. Bağımsızlık alanları yarattığımızda anlatacak daha çok şeyimiz olur. Masalımızı kaybetmemek için bu gerekli. Beklemeye, anlamaya, kabul etmeye, yol vermeye ihtiyacımız var...



Etiketler: kültür sanat
nefret