18/06/2015 | Yazar: Hakan Özkan

Türkiye konseri için Boston Eşcinsel Erkek Korosu’na yer sağlayan Boğaziçi, Medeniyet Üniversitesi Rektörü tarafından sosyal medyada hedef gösterildi.

Türkiye konseri için Boston Eşcinsel Erkek Korosu’na yer sağlayan Boğaziçi, Medeniyet Üniversitesi Rektörü tarafından sosyal medyada hedef gösterildi.
 
Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nin konserinin iptal etmesinin ardından yeni mekân arayışına giren Boston Eşcinsel Erkek Korosu’na kapılarını açan Boğaziçi Üniversitesi İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörü İhsan Karaman tarafından hedef gösterildi.
 
 
 
 
İhsan Karaman söylemini, "Boğaziçi Üniversitesinde ÜCRETSİZ gay korosu konseri! Bu rezaletin arkasındaki ahlak düşmanları açıklanmalı! Gaylerin sponsoru KİM?" ifadeleriyle aktardı.
 
 
 
 Üniversite Yönetimleri LGBTİ’lere fırsat eşitliği sağlamalıdır
 
Türkiye’de Bologna sürecinin gündeme gelmesi ile sürecin ana hedeflerinden biri de sürecin sosyal boyutunu güçlendirmek olduğu belirtilmiş ve hedeflere ulaşmak için temel bildirgeler yayımlanmıştı.
 
Kaos GL Derneği, Bologna Süreci kapsamında YÖK’e mektup yazmış, “Yükseköğretim Kurulu tarafından Bologna Süreci dâhilinde, temsil edilemeyen ve dezavantajlı grupların içinde olan LGBT öğrencilerin, kaliteli eğitime erişimde fırsat eşitliğinin sağlanması konusunda” ne gibi çalışmalar yapıldığını sormuştu.
 
Hangisi rezalet?
 
Üniversitelerin tutumlarını ve Medeniyet Üniversitesi rektörünün söylemlerini, Kaos GL Eğitim Çalışma Grubu’ndan Remzi Altunpolat değerlendirdi.
 
“Medeniyet Üniversitesi Rektörü’nün Boston Eşcinsel Erkek Korosu’na kapılarını açtığı için Boğaziçi Üniversitesi’ni hedef göstermesi, “rezalet” olarak nitelendirip, sahip olduğu malum zihniyetin her zaman yaptığı gibi “ahlâk düşmanlığı” gibi kof kavramlara sarılmasıdır, asıl rezalet olan. Sayın rektör bu söylemiyle kendisinin evrensel ölçekte gerçek bir üniversitenin nasıl olabileceği düşüncesi ile uzaktan yakından ilgisi bulunmadığını açık biçimde ortaya koymuştur."
 
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörü İhsan Karaman’ın nefret söyleminin, Türkiye üniversitelerini kuşatan otoriter-muhafazakâr zihniyetin tezahürlerinden olduğunu söyleyen Altunpolat sözlerine şöyle devam etti:
 
“Maalesef bu örnek tekil bir örnek değildir. Bugün Türkiye üniversitelerini kuşatan otoriter-muhafazakâr zihniyetin bir tezahürüdür. AKP’nin özgür bilim üretmek için değil kadrolaşmak amacıyla kurduğu üniversitelerin yöneticilerinden başka bir söz beklemek de nafiledir bir bakıma."
 
“Baskıdan, tahakkümden uzaklaşılınca gerçek üniversite olunur”
 
“Esasen Türkiye’de üniversiteler çok uzun zamandır YÖK eliyle siyasi iktidarın cenderesi içine tıkılmıştır. Dün askeri darbe döneminde askerlerin önünde selam duran rektörlerden bugün siyasilerin elini eteğini öpen rektörlere gelinmiştir. Bu durum 12 Eylül ruhunun üniversiteler üzerinde başka şekillerde varlığını sürdürdüğünü göstermektedir.  Üniversiteler her türlü baskıdan, tahakkümden uzaklaştığı, farklılıkların kabul gördüğü ve özgürce tartışıldığı zeminler olduğu müddetçe gerçek bir üniversite olabilir. Aksi halde bunun adı üniversite değil başka bir şey olur."
 
“Söylem, övünülen Bologna Sürecine de aykırı”
 
YÖK'ün dahil olmakla övündüğü Bologna Süreci’nin yükseköğretim içerisinde temsil edilmeyen grupların temsilinin sağlanmasına, eşitliğe ve çeşitliliğe vurgu yaptığını hatırlatan Remzi Altunpolat, “bilim itaatsiz olan ihtiyaç duyar, baskı ve tahakküm mekanizmalarını yeniden üretecek ahlâk bekçilerine değil” şeklinde konuştu.
 
“Hepsini geçelim, YÖK’ün ve memleketimiz üniversitelerinin büyük heyecanla ve canhıraş bir çabayla hayata geçirmeye çalıştıkları, reklamını yaptıkları, hatta rektör ve yöneticilerinin bununla övündüğü Bologna Süreci, yükseköğretim içerisinde temsil edilmeyen gurupların temsilinin sağlanmasına, eşitliğe ve çeşitliliğe vurgu yapmaktadır. Görülüyor ki AKP YÖK’ü rektörleri nasıl bir sürece dâhil olduklarının da farkında değiller. Ne diyecekler peki? İşimize gelen kısımlarını alıyoruz, işimize gelmeyen kısımlarını almıyoruz diyerek müthiş bir garabetin altına imza mı atacaklar? Eğer öyleyse hakikaten rezaletin ne olduğu konusunda bir kez daha düşünmeye ihtiyaçları var."
 
“Üniversite insan, toplum ve doğa yararına özgür bilimi üretmesi ve toplumsallaştırması/kamusallaştırması gereken yerlerdir. Adorno’nun dediği gibi bilim itaatsiz olan ihtiyaç duyar, baskı ve tahakküm mekanizmalarını yeniden üretecek ahlâk bekçilerine değil.”

Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam