18/12/2013 | Yazar: Kaos GL

Heteroseksizm Eleştirisi ve Alternatif Politikalar dersi öğrencilerinden Beyhan Yeni, Doç. Dr. Tezcan Durna ile görüştü.

Medya, İktidar İlişkileri ve Homofobik Seyir Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Kaos GL Derneği’nin Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Programı ile birlikte yürüttüğü Heteroseksizm Eleştirisi ve Alternatif Politikalar dersi öğrencilerinden Beyhan Yeni[1], Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Tezcan Durna ile görüştü.
 
Tezcan Hocam Türkiye’de medya nedir?
Medya aslında çok genel olarak değerlendirirsek başından itibaren insanları bilgilendiren ve aynı zamanda da liberal yaklaşım etrafında değerlendirecek olursak da dördüncü güç olarak tanımlanıyor. Ama dördüncü güç müdür? Hani o tabi ki o tartışılır… Eleştirel yaklaşanlar var medya daha ekonomi-politikliği üzerinden değerlendirenler var. Ekonomi-politikliği üzerinden değerlendirenler de daha çok kültürel motifler çerçevesinde aslında medya dördüncü güç olamaz.
 
Ama çok yaygın değil midir bu söylem; yasama, yürütme, yargı ve medya…
Çok yaygın çünkü hegemonik bir bakış bu, hegemonik bakış liberal bakış açısının bir uzantısıdır. Hani liberal bakış açısı nedir “bırakınız geçsinler, bırakınız yapsınlar”dır. Ekonomik bağlamda düşündüğümüz zaman hani çıkışı itibariyle zaten medya ya da -o zamanlar medya yok- basın dediğimiz şeyin çıkışı itibariyle ceberrut devlete karşı ifade özgürlüğünü basın özgürlüğünü savunan ve cengâverce savunan bir kurum olarak karşımızda duruyor. Ama daha sonra işin içine ticarileşme girdiği andan itibaren haber üretim sürecindeki liberalleşmeyi görebiliriz. Bu parlamenter demokrasinin dediğim gibi meşruiyetini de sağlayan bir unsur. Sonuçta medya dediğimiz şey hem burjuva demokrasisinin meşruiyetini sağlıyor, hem de basının kendi içindeki meşruiyetini sağlıyor. Daha sonra işte bakıyor ki bu fikir dediğimiz şey haber dediğimiz şey satılabilir bir şey ve ticarileşmeye başlıyor o noktadan sonra medya işte penny press’lerle başlıyor ilk Amerika’da bu süreç tabii Türkiye’de ilk Hürriyet gazetesi ile başlıyor. Hürriyet’in ilk 1950’lerdeki kitlesel medya boyalı medya, daha eğlencelik medya, şeffaf basın çıkarma kararıyla birlikte başlıyor. Tabii 1850’lerde falan Amerika’da ilk nüveleri oluyor. Buradan ticari kâr elde edilmeye başladığı andan itibaren ilk çıkış noktasını kaybediyor. İlk ifade özgürlüğü, cengâverce savaşmadan aldığı meşruiyet zemini kaybolmaya başlıyor. Alınan satılan bir şey haline geldiği andan itibaren aslında o ilk çıkış kayboluyor…
 
Medya ve eşitsiz iktidar ilişkilerinin beslenme alanları çok ciddi kurgulanmış öyleyse…
Bir kere her şeyden önce şunu bilmemiz lazım haber dediğimiz şey sözcükleri kullanıyor sözcükler de aslında o kadar da masum değiller. Deyimler o kadar da masum değiller. Gazete haberlerine bakıyorsunuz bir haberi “bir kadın erkek şiddetine uğradı“ da diyerek verebilirsiniz, ama “bir kadın evde yemek yapmadığı için dayak yedi” diye de verebilirsiniz ki ağırlıklı olarak böyle veriliyor. Çünkü toplumsal alandaki algı, normlar, ataerkil sistem böyle… O haberi yazan kişi de bu toplumun ataerkil normları çerçevesinde büyüyor.
 
Bu çerçevede medyanın homofobik seyrine değinecek olursanız ne söylersiniz?
Toplumsal alandaki genel norma bakarsak heteroseksist bir bakış söz konusudur. Hele de günümüzde. Bakanlığımızın adı bile bakarsanız “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı”. Aile odaklı bir mevzu söz konusudur. Birey ailenin içinde varsa evet diğer türlü ayrıştırılan, ötekileştirilen oluyor. Aileyi odağa alan bir politika uygulandığı andan itibaren genel olarak hem iktidar ya da siyaset erki çerçevesi içinde hem de toplumsal alanda aslında onların uyguladığı şey genel toplumsal normların çok da dışında değil hegemonik olan heteroseksist ve aile odaklıdır. Hani belli bir yaşa geldiğiniz andan itibaren erkek de olsanız, kadın da olsanız aileden çevreden “evlenmiyor musun?” demeye başlarlar. Evlenirsin “hani çocuk yok mu?” demeye başlarlar. Bu bakanlığın yapılanışında gördüğümüz genel toplumsal algı aslında toplumun genel algısında de mevcut hâkim düşünce. Bu çerçevede bu koşullar altında homofobinin olmaması mümkün mü?
 
Eşcinsellik nedir diye sorarsak kendimize, bir kere eşcinselseniz evlenemezsiniz. Tabi batı ülkelerinde buna izin veren yasalar oluşmaya, gelişmeye başladı ama aile dediğimiz şey zaten efektif bir şey ki… Aile son zamanlarda hatta son belki bin yıldır filan ortaya çıkmış bir şey antropolojik açıdan baktığınız zaman. Hani insan doğduğu andan itibaren aile olarak ortaya çıkmamış ki. Toplumun en basit nüvesi olarak çıkmış bir kurum.
 
Birlikte de yaşayabilir o insanlar ancak hukuk normlarına koymaları gerekiyor, bir evlatlık alma, bir çocuk yetiştirebilmeleri için. Evlenmeleri lazım, hukuksal bir prosedüre yerleştirilmeleri lazım. Aslında Foucault’nun “hakikat rejimi” dediği şey ailenin bir hakikat rejiminde değerlendirilmesi onun içine konulması gerekiyor. Bu sebeple eşcinsel evliliklerin hakikat çerçevesine yerleştirilme çabası olarak eşcinsel evliliğine cevaz verilmesi gerekiyor. Bir kazanım, onu yadsıyamayız.
 
Ama ben şunu bile iddia ediyorum bir defa konuşmuştuk. Türkiye’de, aile vurgusu yapılan böyle bir ülkede bile, bazen muhafazakâr iktidar şaşırtıyor bizi eşcinsellerin evlenmesine bile müsaade edileceğini düşünüyorum aile çerçevesinde olması koşuluyla.
 

[1] Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları ABD 


Etiketler: insan hakları, eğitim
2024