25/10/2022 | Yazar: Kaos GL

KuirMar: “LGBTİ+’lar olarak maruz kaldığımız şiddet ve nefrete rağmen kayıtsızlığıyla kurumsallaşmış ayrımcı zihniyetini ortaya koyan İstanbul Barosu’nda bir dönüşüm gerçekleşmesi ve avukatların, avukat gruplarının reaksiyon alması ümidiyle yazıyoruz.”

“Merkez kuruluncaya dek söz üretmeye ve direnmeye devam edeceğiz” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Marmara Üniversitesi LGBTİQAA+ Dayanışma Ağı - KuirMar, İstanbul Barosu 52. Genel Kurulu'nda, LGBTİ+ Hakları Komisyonu’nun yeni dönemde de çalışmalarını sürdürmesine yönelik önergenin reddedilmesinin ardından Baroya bağlı avukatlara çağrıda bulundu.

Ağ çağrıda “Sizler kendi siyasi, statüsel ve rant çıkarlarınız için geride durmayı seçebilirsiniz lakin bizler hakkımız olan merkez kuruluncaya dek söz üretmeye ve direnmeye devam edeceğiz” dedi.

“22-23 Ekim 2022 tarihli olağan genel kurulda LGBTİ+ Hakları Merkezi kurulmasına ilişkin verilen önerge reddedildi. Aynı önerge bir yıl önceki 27 Ekim 2021 tarihli olağan genel kurulda kabul edilmiş olmasına rağmen M. Durakoğlu başkanlığındaki baro yönetimi LGBTİ+ Hakları Merkezi'ni açmadı. Genel kuruldan sonraki süreçte merkeze ilişkin başvuru ise ‘İHM'ye bağlı alt grup olması’ sebebiyle reddedildi.”

“Bu süreç içerisinde İstanbul Barosu'nun ayrımcılığı kurumsallaştıran kayıtsızlığı elbette ki yalnızca LGBTİ+ Hakları Merkezi açmamakla sınırlı değildi. Her yıl haziran ayında düzenlenen Onur Ayı etkinlikleri hukuksuzca iptal edildiğinde ve devlet tarafından desteklenen İslamo-faşist çetelerin tehditlerine rağmen LGBTİ+’ların barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarını kullandıkları Onur Yürüyüşü’nde aralarında çocukların da bulunduğu 373 LGBTİ+ hukuksuzca ve işkenceyle gözaltına alındığında İstanbul Barosu kafasını kuma gömüp durmakla yetindi. Türkiye tarihinde rekor sayılacak düzeyde gözaltı yapılmış olmasına rağmen hem gözaltına alınırken hem de gözaltı süresince LGBTİ+’ların hakları ihlal edilirken avukat göndermeyen İstanbul Barosu üyesi olan ve yüzlerce kişi için orada bulunan bir avuç avukat kötü muameleye maruz kaldığında ağzını açıp tek kelime dahi etmedi. LGBTİ+’lar olarak maruz kaldığımız nefret yalnızca Onur Ayı etkinlikleri ile sınırlı değildi. Üniversiteli LGBTİ+ topluluklarının gerçekleştirmek istediği etkinlikler gerekçesiz ve hukuksuzca engellenmeye çalışıldı. Etkinliklere katılmak isteyen LGBTİ+'lara hem devlet hem de faşist çetelerce şiddet uygulandı. LGBTİ+ öğrenciler disiplin cezaları, burs/kredi kesintileri vb. birçok ayrımcılığa maruz bırakıldı. Her gün katlanarak büyüyen bu nefret, mevcut siyasi iktidarın her kademesinden yetkilinin ürettiği nefret söylemleri ve hedef gösteren açıklamalarından sonra kuir fobiklerin ‘LGBTİ+ Karşıtı Yürüyüşü’ düzenlemesine ve nefret yürüyüşü videosu RTÜK tarafından ‘kamu spotu’ olarak paylaşılmasına kadar vardı, kimliklerimizi kriminalize edilmeye çalışıldı. Bu nefret yürüyüşüne karşı toplumun her kesiminden kınama ve engelleme çağrıları yapılmasına rağmen insan haklarını koruma sorumluluğu bulunan İstanbul Barosu ‘LGBTİ+’, ‘nefret yürüyüsü’ bile diyemeden kuru bir İHAM kararı paylaşmakla yetindi. Kadıköy Yeldeğirmeni’nde lubunyalar ve kadınlar gözaltına alındıktan sonra İskele Polis Amirliği'nde işkenceye maruz bırakıldığında kulağını tıkayıp görmezden gelmeye devam etti.

Yaşanılan bunca hak ihlaline ve uğradığımız şiddete karşı ‘dünyanın en büyük barosu’ olmakla övünen, her seferinde temel hak ve özgürlükleri koruduğunu iddia eden ama söz konusu biz LGBTI+'lar olduğunda sükunete gömülen İstanbul Barosu’nun bu tavrının tesadüf değil ayrımcılıktan, kuir fobiden taraf olduklarının beyanı niteliğindedir. Ağırlama ve spor kalemlerine ayrılan bütçeyi, her gün hakları ve yaşamları ellerinden alınan bizler için elzem olan bir merkeze ayrılmaması, baro bünyesinde onlarca merkez bulunmasına karşın ‘İHM'ye bağlı grup var’ gibi spekülatif yanıtlarla merkezin açılmaması bunun en net göstergeleridir.

Bu metni, aradan geçen süre içerisinde LGBTİ+’lar olarak maruz kaldığımız şiddet ve nefrete rağmen kayıtsızlığıyla kurumsallaşmış ayrımcı zihniyetini ortaya koyan İstanbul Barosu’nda bir dönüşüm gerçekleşmesi ve avukatların, avukat gruplarının reaksiyon alması ümidiyle yazıyoruz. Sahip olduğumuz haklar egemenlerin bize karşıt tavırları ve insan haklarını savunma iradesi gösteremeyerek sinenlerin, kayıtsız kalanların belirleyebileceği konumda değildir. Sizler kendi siyasi, statüsel ve rant çıkarlarınız için geride durmayı seçebilirsiniz lakin bizler hakkımız olan merkez kuruluncaya dek söz üretmeye ve direnmeye devam edeceğiz.”


Etiketler: insan hakları, eğitim
nefret