23/08/2014 | Yazar: Kaos GL

Kadınlar bir yandan milliyetçi hareketlerde bir nevi baskıya maruz kalırken bir yandan da ulusun anneleri olarak merkezi bir rol üstlenirler.

Milliyetçi rahimler Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Tuba Emiroğlu Kaos GL dergisinin “Milliyetçilik” dosya konulu 123. sayısına yazdı.
 
Ulusların tarihine baktığımızda çeşitli toplumsal grupların milliyetçi projelere farklı katılım düzeylerine genel olarak yer verilse de, toplumsal cinsiyet konusuna çok ender olarak değinildiği görülür. Ulusu oluşturan grupların sınıf yapıları, eğitim düzeyleri, sosyo-ekonomik ve kültürel değişkenleri üzerine pek çok analiz mevcuttur. Buna karşın milliyetçilik yazınında kadınların ve erkeklerin ulusal projeye farklı eklemlenme biçimleri çok az yer alır. Cynthia Enloe’nin deyimiyle “Milliyetçi hareketler genellikle kadınların değil erkeklerin deneyimlerine dayanır. Milliyetçilik tipik olarak erkekleştirilmiş hafızadan, erkekleştirilmiş aşağılanmadan ve erkekleştirilmiş umuttan doğmuştur” (Walbyl, 2000:39). Ancak kastedilen, kadınların milliyetçi projelerde yer almadığı değildir. Milliyetçi projeler kadınları ve erkekleri farklı şekillerde etkiler, kadın ve erkek üzerinde farklı derecede ilgi uyandırır. Kadınlar ulusal projeye bazen gönüllü olarak bazen zorla ve farklı yollarla katılırlar. Ulusal ve etnik projeleri en az erkekler kadar sahiplenirler ancak bunu erkeklerden farklı yollarla gerçekleştirirler.
 
Anthias ve Yuval-Davis kadınların etnik ve ulusal sürece dâhil olmalarının beş ana yolunu şu şekilde tespit etmişlerdir: öncelikle kadınlar etnik toplulukların mensuplarının biyolojik üreticileri ve ulusal sınırların yeniden üreticileridirler. Ayrıca kadınlar topluluğun ideolojik yeniden üretiminde merkezi bir rol alarak ve kültürün aktarıcısı olarak da ulusal sürece dâhil olurlar. Bunların yanı sıra etnik ve ulusal farklılıkların gösterenleri olarak-yani etnik ve ulusal kategorilerin dönüşümü, yeniden üretim ve inşasında kullanılan ideolojik söylemlerin merkezinde yer alan semboller ve ulusal, ekonomik, politik ve askeri mücadelelerin bizzat katılımcıları olarak da kadınlar ulusal sürece dâhil olurlar (Anthias & Yuval-Davis, 1989, 19).
 
Ulusal projenin ne olduğu ve neleri kapsayacağının belirlenmesinde toplumsal cinsiyet rollerinin önemli bir konumu vardır. Ulusal projelerin tanımı ve neyi kapsayacağı konusunda bir mücadelenin yürüdüğü ve genellikle bu mücadelede kadınlara erkeklerden daha az kulak verildiği iddia edilebilir. Bununla birlikte kadınların ulusal ve etnik projeleri sahiplenme biçimleri genellikle erkeklerin kadınlık tanımlarından kaynak alır ve erkeklerin kadınlara ulus içinde nasıl bir yeri uygun buldukları çerçevesinde şekillenir.
 
Kadınlar, Militarizm ve Milliyetçilik
Milliyetçilik, devletlerin idame ettirilmesi ve devlet iktidarının kullanılması çoğu kez savaşları da beraberinde getirir. Dolayısıyla milliyetçilik ve militarizm arasında yakın bir bağ bulunur. Kadınların ve erkeklerin ulusal ve etnik projelerde farklı yer alışlarının bir örneğini de militarizm ekseninde inceleyebiliriz. Kadınların ve erkeklerin ulusal projeler için silaha sarılmaları, barış hareketlerini desteklemeleri ya da ordunun güçlendirilmesi siyasetine gösterdikleri tepkiler incelendiğinde görülecektir ki, kadınlar daha çok anti-militarist cephede yer alır. Peki, bu durum kadınların daha az milliyetçi olmalarına mı sebep olur? Yoksa bu kadınların başka tür bir milliyetçilik anlayışını desteklediklerini mi gösterir? Daha önce de belirttiğim gibi kadınlar milliyetçi projelere farklı biçimlerde dâhil olabilirler. Ancak belirtilmeli ki kadınlar daha az militaristtirler çünkü herhangi bir zafer onların toplumdaki yerlerini pek de fazla değiştirmeyecektir oysa militarist cephede yer alan erkeklerin yönetilen konumundan yöneten konumuna geçmek gibi bir şansları vardır (Walby, 2000, 50). 
 
Bu konuya dair başka bir yaklaşım da Cynthia Enloe de görülür. Ona göre “milliyetçi hareketin militarizasyonu toplumsal cinsiyete ilişkin çelişkilerle yüklü mücadelelerle dolu bir süreçtir. Bu süreç genellikle kadınlarla erkekler arasındaki örgütlü ya da örgütsüz mücadelelerin gözlemlenebileceği en iyi ortamdır. Bu militarizasyon tartışmalarında kadınlar ve erkekler yalnızca siyasal gündemin öncelikleri konusunda değil, ulus denen o belirsiz ve değişken yapının kurucu unsurları konusunda da birbirinden farklılaşır” (Enloe, 2000:208). Yine onun deyimiyle herhangi bir milliyetçi hareketin militarizasyonu toplumsal cinsiyete dayalı iktidar ilişkileri yoluyla gerçekleştirilmektedir. “Bu ne doğal ne de otomatik bir süreçtir. Militarizasyon; kimilerinin korkularının öne çıkarılıp gündemi belirlemesine olanak tanınması kimilerinin korkularınınsa önemsizleştirilip geçiştirilmesi sayesinde başarılır” (Enloe, 2000:206). Buradan yola çıkan bazı düşünürler kadınların erkeklerden daha pasifist olduklarının ve erkeklere oranla daha çok sayıda kadının enternasyonalist politikaları desteklediklerinin altını çizer. Bu konu başka bir inceleme alanı olduğu için burada daha fazla üzerinde durulmayacaktır.
 
Aile Metaforu
Toplumsal cinsiyet ve milliyetçilik ilişkisinin net olarak görüldüğü alanlardan bir tanesi de ailedir. Milliyetçilik üzerine çalışan kuramcıların birçoğu milliyetçilerin ulusu bir aileye benzetme eğiliminden söz ederler. Ulus, kadınların ve erkeklerin doğal rollerini oynadıkları başında erkek reis bulunan bir ailedir. Kadınlar bir yandan milliyetçi hareketlerde bir nevi baskıya maruz kalırken bir yandan da ulusun anneleri olarak merkezi bir rol üstlenirler. Bu vazife (baba yurdunun anaları olmak) onlara namuslarının lekesiz olması gerekliliğini yükler. Erkekler ailenin ve ulusun koruyucuları iken kadınlar da ailenin ve ulusun namusunu temsil ederler. “kadının utancı ailenin utancıdır, ulusun utancıdır ve erkeğin utancıdır”(Nagel, 2000, 84).
 
Ailenin milliyetçi projeler ve toplumsal cinsiyet açısından bir diğer fonksiyonu da ulus-devlet için gerekli olan nüfusun fizyolojik üretimini sağlaması ve temel sosyalizasyonu vermesidir. Okul öncesinde ailede verilen ilk eğitim iyi vatandaşlar yetiştirme idealine hizmet eder. İyi vatandaş ya da iyi evlat milliyetçi projelerde birbirinden çok da farklı değildir. Ailenin bu fonksiyonları milliyetçi projelerde kadına biçilen belki de en önemli rol olan biyolojik üreticiler ve kültür aktarıcıları olma özelliklerini biçimlendirir.
 
Afsaneh Najmabadi’nin Lynn Hunt’tan aktardığı bir nokta ise ulusal cemaatin bir erkek kardeşler birliği olarak inşa edilmesidir. Bu da milliyetçilik ruhunun yaratılmasında erkek bağlarının merkeziliğine ve kadınların toplumsal sözleşmeden dışlanmasına işaret eder. Yeni toplumsal düzende kadınlar Hunt’a göre erkekler arasındaki toplumsal ilişkilerin gösterenleri olmaktan öte bir yere sahip değillerdir. (Najmabadi,2000:118)
 
Buna ek olarak vatanın kadın bedeni olarak temsil edilmesi de ulusun bir erkek kardeşler birliği olarak tahayyül edilmesinin bir sonucudur. Bir kadını korumak ya da ulusu korumak birbirinden çok da farklı değildir. 19. yüzyılda yapılan bazı savaşlarda çizilen sınırların bir kadının vücut hatları olarak belirlendiğini görülmüştür. Bu örnek vatan aşkı dediğimiz kavramın da aslında toplumsal cinsiyet ilişkileriyle örülmüş erotik bir aşk olduğunu gösterir. Kısacası vatan sevilip adanılacak, sahiplenilip korunacak, uğruna ölünüp öldürülecek bir kadın bedenidir.
 
Sonuç olarak denilebilir ki kadınların kendi kaderlerini belirleme mücadelesi kaçınılmaz olarak kendilerine dayatılmış kimlik kalıplarından kurtulup alternatif tanımlar yaratılmasını içermelidir. Bu süreç beraberinde ataerkilliğin erkek egemen kuralların ve imgelerin derinden sorgulanmasını getirir. Oysa Türk modernleşmesinin de dâhil olduğu birçok milliyetçi proje hiç de tesadüfî olmayan bir biçimde bu sorgulamanın önünü kapatmıştır. Kadınların bağımsız bir bilinç ve hareket geliştiremediği durumlarda ise aile içinde ve daha da genelleştirirsek toplumdaki cinsiyet kalıplarının ve ilişkilerinin köktenci bir sorgulamaya tabi tutulmasını olanaksızlaştırmıştır.
 
Kadınların ataerkil bir sözleşmeyle kazandığı bu haklar, kadınlar ve erkekler arasında milliyetçi bir ittifak, milliyetçilik ve ataerkillik arasında da kalıcı bir ittifak sağlamıştır.
 
Kaynakça
Floya Anthias, Nira Yuval Davis; “İntroduction”,  Woman-Nation-State, Macmillan, 1989.
Enloe,Cynthia (2000), Feminizm, Milliyetçilik, Militarizm, Ayşegül Altınay, Vatan Millet Kadınlar,içinde, İstanbul: İletişim Y. 206-208
Nagel, Joane (2000), Erkeklik ve Milliyetçilik: Ulusun İnşasında Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik, Ayşegül Altınay, Vatan Millet Kadınlar, içinde, İstanbul: İletişim Y. 84.
Najmabadi, Afsaneh (2000), Sevgili ve Ana Olarak Erotik Vatan: Sevmek, Sahiplenmek, Korumak, Ayşegül Altınay, Vatan Millet Kadınlar, içinde, İstanbul: İletişim Y. 118
Walby, Sylvia (2000), Kadın ve Ulus, Ayşegül Altınay, Vatan Millet Kadınlar, içinde, İstanbul: İletişim Y. (32–41) 

Etiketler: kadın
nefret