09/07/2024 | Yazar: Suay Yüksel
Kaos GL Mülteci Hakları Programı tarafından düzenlenen Mülteci Hakları Kapasite Geliştirme Çalıştayı 6-7 Temmuz 2024 tarihlerinde Ankara’da gerçekleşti.

Çalıştay Kaos GL Mülteci Hakları Programı’ndan Hayriye Kara’nın açılış konuşması ile başladı. Kara, şunları söyledi:
“Bu yüzden biz de LGBTİ+ mülteciler ile örgütlenmeye özen gösteriyoruz. Bu noktada çalıştayda mevzuat nasıl, ne gibi düzenlemeler var ve pratikte LGBTİ+ mülteciler neler yaşıyor iki gün boyunca buna bakıyor olacağız. Bildiğimiz gibi mülteciler katmanlı ayrımcılıklar altında hayatta kalmaya çalışıyorlar. Özellikle Kayseri’de başlayan olaylar tüm Türkiye’ye son dönemde yayıldı. Bu noktada “mülteci hakları ilk olarak neden insan haklarıdır?” sorusunu tartışmamız gerekiyor.”
“Türkiye’de pek çok iş kayıtsız koşullarda çalışan mültecilerin emeği ile yükseliyor”
Kara’nın ardından feminist araştırmacı Cemile Gizem Dinçer söz aldı. Dinçer, Suriye’de başlayan kitlesel mülteci hareketinin ardından Türkiye’nin gündemine mültecilerin girdiğini belirterek şunları söyledi:
“Mülteci figürünün bir imaja dönüşmesi, mülteciyi nasıl hayal ettiğimiz, politika yapıcılar ve bunların geliştirdiği hizmetlerin cinsiyet körü olmasına sebep oluyor. Bunun siyaset ve sivil topluma yansımasına baktığımızda mülteci meselesinin çok da hak temelli bir noktadan gündemleştirilmediğini görüyoruz”
Bu durumun olumsuz sonuçlarına da dikkat çeken Dinçer şunları ekledi:
“Mültecilerin yaşadığı hak ihlallerini politik tahayyüllerimize dahil edemiyoruz. Emek hareketi de öyle. Türkiye’de pek çok iş kayıtsız koşullarda çalışan mültecilerin emeği ile yükseliyor. Türkiyelilerin çalışmak istemediği koşullarda mülteciler çalışıyor. Bu noktada emek hareketinin de mültecileri dahil etmelerini bekleriz fakat böyle olmuyor. Mültecilerin ve göç meselesinin bizim hareketimize tam olarak eklemlenemediğini ve ırkçılığın tam olarak ana gündemimize girmediğini görüyoruz.”
Irkçılığın her zaman bu kadar görünür olmadığını söyleyen Dinçer, muhafazakar şehirlerde bir denetim mekanizması olan uydu kentlerin kurulduğunu belirtti. Mültecilerin, herhangi bir saldırıyla karşı karşıya kalmamak için görünmezliği seçtiğini vurgulayan Dinçer, şunları ekledi:
“En başında yapmamız gereken şey mültecilerin eşit özneler olduğunu kendimize de sürekli hatırlatmak. Mültecilerin eşit özneler olduğunu aklımızda tutmak, mücadelemizin ortak olduğunu hatırlamak. Heteropatriyarka, kapitalizm hepimizin yaşam alanlarını daraltıyor, hepimiz farklı şekillerde etkileniyoruz ve aynı düşmanla savaşıyoruz.”
“Mülteci LGBTİ+’lar geri gönderme merkezlerinde çeşitli tacizlere maruz kalıyor”
İlk oturum sonrasında Çalıştay, Avukat Elifcan Demirtaş’ın sunuşuyla devam etti. Demirtaş, insan hakkı ihlallerine yol açan şartlı mültecilik hakkında konuştu:
“Bir başvuru yapıp kimliğini aldıktan sonra kişi, yükümlülüklerime ilişkin olarak ona bir evrak imzalatılıyor. Bu sorumluluklar şöyle: kişinin belirli bir şehirde ikamet etme yükümlülüğü var, haftada bir imza yükümlülüğü var, buna ilişkin bir kira sözleşmesi yapması gerekiyor ve kişi sürekli Göç İdaresi ile irtibatta oluyor. Özellikle LGBTİ+ göçmenler söz konusu olduğunda ve güvenlikle karşılaştığında onlara niye geldin der gibi bakıyorlar.”
Geri gönderme merkezleri hakkında konuşan Demirtaş, LGBTİ+’ların uğradığı hak ihlallerine de değindi. Mülteci LGBTİ+’ların çeşitli tacizlere maruz kaldığını belirten Demirtaş, Ankara’da LGBTİ+’ların boş bir koğuşta bir arada tutulduklarını söyledi. Demirtaş, geri gönderme merkezlerindeki hijyen sorununa ise yönetimlerin çözüm bulmadığını ifade etti.
Mültecilerin sağlık hakkına ve barınma hakkına erişimi
Bir sonraki oturum Hayriye Kara, Sengül Kılınç ve Emir Monajed’in moderasyonuyla gerçekleşti. Kara, mültecilerin barınma hakkı konusunda şunları söyledi:
“Bazı illerde kira kontratının noter onaylı olmasını istiyorlar ve bunu da meşrulaştırıyorlar. Mevzuatta olmayan düzenlemeler ile mültecilerden bunu talep edebiliyorlar.”
Sonrasında sağlık hakkı başlığına değinen Kara, şunları ekledi:
“Sağlık hakkı konusunda temel sağlık ihtiyaçlarına kişilerin girişleri düzensiz olsa da, başvuruları kabul edilmese de erişebilmesi gerekiyor fakat pratikte yine sorunlar ile karşılaşılıyor. Özellikle şu an HIV tedavisinde eğer tanıyı geldiği ülkede almışsa kişi bu hastalık buraya gelmeden önce olmuş bir kronik hastalık diyerek tedaviyi karşılamıyorlar. Cinsiyet uyum sürecine baktığımızda ise mevzuatın kendisinin çok sıkıntılı olduğunu görüyoruz. Bu açıkça Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere de aykırı bir uygulama. Şu an ameliyat izni ve sürece erişebilme, trans mülteciler açısından aslında mevzuatta bir sıkıntı göstermiyor fakat uygulamada yine sıkıntılar mevcut.”
“Hukuk yolu, mülteci danışanlar için yıpratıcı bir yola dönüşüyor”
Sengül Kılınç barınma hakkı özelinde pratikte ne gibi hak ihlalleri yaşandığını aktarmak üzere söz aldı. Kılınç şunları söyledi:
“Türkiye’de bir mülteci iseniz ev kaydı yaparken adres kaydı yapabileceğinizi bildiğiniz yerlerde bunu yapmanız gerekli. Kiraladığınız evde oturduğunuzu belgelediğinizde kimliğinizi aktifleştiriyorlar. Kimliğe sahip olmanız Türkiye’de güvenli bir şekilde kalabilmeniz için şart. Adres kaydı ilk olarak karşımıza çıkan temel koşul aslında. Bu mahallelerde ev arıyorsunuz fakat mülteci ve LGBTİ+’sınız. Bu noktada mahalledeki ev sahipleri bu kesişimlere çok da açık olmuyor. Bu iki kimlikten biri size ev verilmemesi için geçerli sebepler oluyor pratikte.”
Hukuk yolunun ev sahibi tacizlerini de beraberinde getirdiğini ve güvenli olmadığını aktaran Kılınç şunları ekledi:
“Hukuk yoluna başvurduğunuzda ise ev sahibinin tacizlerinden kurtulamayabiliyorsunuz. Bu durumda danışanlar üzerinde bizim gördüğümüz ise bir çaresizlik hali. Özellikle ev sahibi Türkiyeli ise onunla karşı karşıya geldiklerinde polisi aramak gibi bir güvenli alanları yok. Dolayısıyla bulundukları evde ev sahibinin insafına kalmış durumdalar aslında. Hukuk yolunun danışanın kendisi için yıpratıcı bir yol olduğunu görüyoruz pratikte.”
“HIV ile yaşayan mültecilerin bilgileri öğrenildiğinde bir panik hali oluşuyor”
Sonrasında Emir Monajed söz alarak sağlık hizmetlerine erişimde pratikte ne gibi hak ihlalleri yaşandığını aktardı.
“İlk olarak başlamak istediğim konu cinsiyet uyum süreci. Hormon kullanan trans mülteciler muayene olmak isterse hastanede atanmış cinsiyetleri gözüküyor. Bu noktada bu tacizlerin yaşanmaması için gidilen muayeneden vazgeçiliyor, takibi yapılmıyor. Hastaneye gidiyorlarsa Türkçe bilsinler deniyor. Ben şu an herhangi bir Türkçe dili kursuna gidersem orada neler yaşayacağımı bilemem. İstismar olabilir, taciz olabilir, dalga geçmek ve küçümsemek olabilir. Bunların hepsini düşünerek mülteciler herhangi bir adım atmıyorlar. Bazı mülteciler “Yanımda bir tercüman bulundurmak istiyorum hastaneye giderken” diyorlar, bu da kendilerini yalnız hissetmek istemediklerinden kaynaklı. Sigorta sorunları ise bir diğer konu. Benim sigortam var, muayene olabilirim ama bazen bir hastaneye gidip muayene olmak istediğimde öğreniyorum ki benim sigortam pasif hale getirilmiş ve muayene olamıyorum. Bunu kimse sana önceden söylemiyor. HIV ile yaşayan mültecilerin bilgileri öğrenildiğinde ise bir panik hali oluşuyor. Psikolog ve psikiyatrist desteği için, dernekler tarafından güvenli yönlendirmeler yapılabiliyor. Geri gönderme merkezlerinde HIV ile yaşayan biri olarak bulunduğunuz zaman kimse size yardımcı olmuyor. Doktorla görüşemiyorsunuz ya da ilaçlarınıza ulaşamıyorsunuz bu da çok riskli bir şey çünkü düzenli olarak ilaç almanız gerekiyor. Burada gayri insani bir muamele yaşıyorsunuz.”
Günün son oturumu Kara’nın çalışma hakkı, eğitim hakkı ve örgütlenme- ifade özgürlüğü kapsamında mevzuatın anlatılması ile başladı.
“Çalışma hakkı kişinin başvurusu ile değil iş verenin başvurusu ile yapılıyor. İş üzerinden çalışma izni alabiliyor kişiler, o iş için verilmiş bir çalışma izni oluyor. Yeni bir işe başvurduğunuzda yeni iş vereninizin buna tekrar başvurması gerekiyor yani genel bir çalışma izni yok. Eğitim hakkı Türkiye’de ücretsiz ve zorunlu eğitime herkes erişebilir. Fakat yine kayıt ve kimlik gerekiyor bunun için de. Üniversiteler söz konusu olduğunda denklik alıp açık liseye gitmesi ya da o düzeyde olduğunu belgelemesi gerekiyor. Yabancı öğrenci sınavına girerek üniversiteye başvurabiliyorlar fakat harç ödemeleri gerekiyor ki bazı bölümlerin harçları çok yüksek. İfade ve örgütlenme özgürlüğüne geldiğimizde yabancılara yönelik bir kısıtlama söz konusu olduğunu görüyoruz. Yabancıların bir yürüyüş düzenlemesi İçişleri Bakanlığı’nın iznine tabi. Toplantı ve gösteri yürüyüşünü yabancılar organize etmediğinde yabancıların döviz pankart taşıması da yine İçişleri Bakanlığı’nın iznine tabi Uygulamadaki tehditler ve hukuki statü güvensizliğine dair tehditler görüyoruz pratikte.”
“Birçok mültecinin tek geçim kaynağı sosyal yardımlar”
Sonrasında Kılınç çalışma hakkına erişimde hak ihlallerine ilişkin konuştu. Kılınç, şunları söyledi:
“İran ve Suriye’ye geri gönderilmektense aç kalırım aç yatarım diyen danışanlarımız oldu. LGBTİ+ kimliğinden ötürü iş verilmeyen danışan sayımız hiç az değil, bu yolda uğradıkları tacizler yüzünden iş bulmaktan vazgeçen LGBTİ+ mülteciler de çok fazla. Bu da derin bir yoksullaşmaya yol açıyor. Birçok danışanımızın tek geçim kaynağı sosyal yardımlar ve UNHCR yardımları oluyor. Pandemi öncesinde bu yardımlar hayatlarını idame ettirmelerine olanak sağlayabiliyordu fakat artık bu desteğin yaşam giderleri karşısında değeri azaldı.”
Monajed, konuşmasına mülteciler neden örgütlenmiyor ve örgütlense neler olurdu başlığına dair aktarım yaparak başladı. Çalıştayın ilk günü böylece sonlandı. Monajed konuya dair şunları söyledi:
“Kayseri’de Suriyelilere yönelik saldırılar oldu, Hatay, Gaziantep, Urfa gibi şehirlerde de benzer görüntüler ortaya çıktı. Başta korkunç olan şey bunun meşru hale getirilmesi. Geçici koruma statüsü olmasına rağmen mülteciler gerçekten korunmuyorlar. Konu mülteciler olduğunda seslerin çıkmamasının hiçbir açıklaması yok. Aslında örgütlenebileceğimizi biliyoruz ama ben mülteci olarak bunu yaparsam sınır dışı edilebileceğimi biliyorum. Bu da çok büyük bir risk.”
“2023 sonunda dünyada 117,3 milyon yerinden edilmiş kişi var”
Çalıştayın ikinci gününün ilk oturumunda UNHCR Türkiye Operasyonu’ndan Ezgi Acar moderasyonuyla Temel Koruma İlkeleri ve UNHCR misyonu aktarıldı:
Acar İlk olarak UNHCR’ın kuruluş sürecini aktararak, yetkisi ve rollerine de atıfta bulundu.
“UNHCR Türkiye, dünya genelinde en büyük üçüncü ülkeye yerleştirme programlarından birini yürütmektedir. UNHCR Türkiye operasyonu özel ihtiyaçların karşılanabilmesi ve sosyal uyumun sağlanabilmesi için sivil toplum kuruluşlarına ve ulusal kurumlara operasyonel ve teknik kapasite geliştirme desteği de vermektedir.”
Küresel ve Türkiye’deki zorla yerinden edilme istatistiklerini de katılımcılarla paylaşan Acar, 2023 sonuna baktığımızda 117,3 milyon yerinden edilmiş kişi olduğunu da ekleyerek dünya genelinde 43,4 milyon mülteci olduğunu söyledi.
Çalıştay, ikinci günün sonunda değerlendirme ve kapanış konuşması ile sonlandı.
Etiketler: insan hakları, mülteci