22/06/2009 | Yazar: Kaos GL

20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolasıyla gözlerimizi KKTC'ye çevirdik.

20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolasıyla gözlerimizi KKTC'ye çevirdik. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Mülteci Hakları Derneğinden Avukat Selen Asım, Kuzey Kıbrıs'ta toplusal cinsiyet ve cinsel yönelim açısından mültecilerin durumlarını kaosgl.org için değerlendirdi.

Kıbrıs adası coğrafi konumu nedeniyle, tarih boyunca mülteci almış bir coğrafyadır. Günüzmüzde özellikle Orta Doğudaki sorunlu bölgelere ve baskıcı rejimlerin hakim olduğu ülkelere yakın olmasından dolayı mültecilerin diğer yerlere nispeten daha kolay ulaşabileceği bir coğrafyadır. Kıbrıs’ın güney coğrafyasında AB hukuku uygulandığından  Kuzey’e gelen sığınmacıların büyük bir kısmı güneye geçmiştir. KKTC’de halen 10 mülteci ve 3 sığınmacı ikamet etmektedir.
 
KKTC iç hukukunun da parçası olan Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi’nde mülteci ‘ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi’ olarak tanımlanmıştır.
 
KKTC'de, basın ve kamuoyundaki bilgi eksikliğinden dolayı mülteciler hakkında yanlış bir imaj çizilmiş olup, mültecilerle ilgili temel sorunun insan kaçakçılığı sorunu olduğu öne sürülerek, mültecilerin yaşadığı temel sıkıntılar göz ardı edilmektedir. Medya genellikle, KKTC’ye ‘yasa dışı’ yollardan giren her kişiyi mülteci olarak kamuoyuna yansıtmakta ve ekonomik sebepler nedeniyle göç eden kişilerle mülteci olabilecek kişileri aynı kefeye koymaktadır. Oysa mülteci ile göçmenin hukuki statülerinde hiçbir benzerlik yoktur. Bir göçmen normalde ülkesini isteyerek, daha iyi bir hayat arayışı ile terk eder. Göçmen kendi ülkesinin koruması altındadır fakat mülteci kendi ülkesi tarafından korunmadığı için başka ülkeye göç eder. KKTC’de bir kişinin mülteci statüsüne girmesi için BM’nin mülteci birimi olan Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK) sığınma başvurusu yapıp sığınmacı durumuna girmesi gerekir. Sığınmacılar, durumlarının resmi bir karara bağlanmasını beklerlerken uluslararası mülteci hukukunun koruması altında olma hakları vardır ve menşe ülkelerine geri gönderilmeleri hukuken mümkün değildir.
 
KKTC’deki mevzuat ve uygulamalara baktığımızda KKTC’de mültecilerin durumunu düzenleyen özel bir yasa yoktur. Ancak, 1951 Sözleşmesi 16 Mayıs 1963’de Kıbrıs Cumhuriyetinde yürürlüğe girdiğinden dolayı, 1951 Sözleşmesi KKTC’de yasa hükmünde kabul edilir.Ancak, 1951 Mülteciler Sözleşmesi yer ve zaman konusunda sınırlamalar içermesi ve 1967 Protokolünün henüz KKTC meclisi tarafından kabul edilmemiş olmasından dolayı 1951 Sözleşmesinin uygulama alanı tartışmalıdır.
 
Mültecilere yönelik sözkonusu insan hakları ihlalleri ülkeye girişlerinden itibaren başlamaktadır. Mülteciliği doğuran koşullar nedeniyle, zaruret halinde Kuzey Kıbrıs'ta uygulanan muhaceret yasalarına uygun olmadan giriş yapan mülteciler uluslararası hukuka aykırı bir şekilde hapis cezasına çarptırılmaktadır. Fasıl 105 Yabancılar ve Muhaceret Yasası 12. maddeye göre ‘Kimse, onaylanmış limandan başka bir yerden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine giremez veya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden ayrılamaz.’ Bu maddeye göre, bu suçu işleyen kişilerin mahkumiyeti halinde 10000 Türk Lirasına kadar para cezasına veya 3 yıla kadar hapislik cezasına veya her ikisine birden çarptırılabilir. Görüldüğü üzere ilgili madde açık olarak 1951 Cenevre sözleşmesinde bahsedilen mültecilerin yasal olmayan yollardan giriş yapmaktan dolayı cezalandırılamayacaği ilkesine aykırıdır.
 
Kuzey Kıbrıs’taki uygulamalara baktığımız zaman BMMYK, KKTC’ye gelmiş olan ve sığınma başvurusu yapan kişilerin başvurularını Mülteci Hakları Derneği aracılığı ile kabul edip değerlendirmektedir. Bu değerlerndirme süresi zarfında, sığınma başvurusu yapan kişilerin KKTC'de ikamet etmesine izin verilir. KKTC'ye gelip BMMYK'ya ulaşma şansı bulup, sığınma başvurusu yapan kişilerden başvuruları başarılı olup mülteci statüsü kazanan kişiler mülteci kabul eden bir  üçüncü ülkeye yerleştirilirler. Mülteci statüsü kazanamayan kişiler ise menşe ülkelerine geri gönderilirler. Bu değerlendirme süreci boyunca bu kişiler Mülteci Hakları Derneği tarafından sosyal ve hukuki yardım görmektedirler.
Ancak ne yazık ki, mültecilere karşı toplumsal bir duyarlılık gelişmediğinden sığınmacılar ve sığınma başvurusu kabul edilmiş olan ve üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeyi bekleyen mülteciler  en insani ihtiyaçlarını bile karşılamakta güçlük çekmektedirler.
 
Sığınmacı ve mültecilerin, sosyal statülerini ve haklarını düzenleyen bir mevzuat olmadığından  KKTC'ye gelip sığınma başvurusu yapan kişiler ve sığınma başvurusu başarılı olup mülteci statüsü kaznan ancak başka bir ülkeye yerleştirilmeyi bekleyen  kişilerin uluslararası hukuktan doğan temel insan hakları ve özgürlükleri ihlal edilmektedir.
 
Cinsiyete dayalı iddialar genellikle cinsel şiddet, aile içi şiddet, aile planlaması konusunda zorlama, kadın sünneti, sosyal değerlerin ihlal edilmesin dolayı cezalandırma ve LGBT bireylere yönelik ayrımcılık gibi davranışları da içine almakla beraber sadece bunlarla sınırlı kalmamaktadır. Henüz KKTC’de mülteciler konusu dahilinde, cinsiyeti veya cinsel yönelimi dolayısı ile sığınma talep eden bir örnekle karşılaşılmamıştır. Buna rağmen BMMYK’nin ‘ Toplumsal Cinsiyete Dayalı Zulüm’ başlığı altında yapmış olduğu çalışma bu gibi durumlarda nasıl adımlar atılacağı konusunda bize ışık tutmaktadır. Cinsiyete dayalı zulümü anlayabilmek için ‘toplumsal cinsiyet’ ve ‘cinsiyet’ kavramlarının anlamlarının ve aralarındaki farkların bilinmesi önemlidir. Toplumsal cinsiyet, kadın ve erkek arasında sosyal ve kültürel olarak yapılandırılmış, tanımlanmış olan ve cinsiyetlerden birine yüklenen kimliklere, statülere, rol ve sorumluluklara dayanan ilişkiyi tanımlamaktadır. Cinsiyet ise biyolojik olarak belirlenmektedir. Toplumsal cinsiyet ise biyolojik cinsiyetin aksine sabit ya da doğuştan kazanılması mümkün değildir, sosyal ve kültürel anlamı zaman içinde yapılanır. Cinsiyete dayalı sığınma başvuruları kadın ya da erkekler tarafından yapılabiliyor olmasına rağmen belli türdeki başvuruların daha çok kadınlar tarafından yapıldığı gözlemlenmektedir. Bazı durumlarda, başvuru sahibinin cinsiyeti iddiasını önemli şekilde etkileyebilir, bu nedenle sığınma başvurusunu değerlendiren merciler cinsiyet faktörünün önemini gözden kaçırmamalıdırlar.
 
1951 Cenevre Sözleşmesinde yapılan mülteci tanımında, cinsiyet özellikle belirtilmemiş olsa da, cinsel yönelim veya toplumsal cinsiyet temelinde zülum görme korkusu yaşayan kişiler belli bir sosyal gruba mensubiyetleri nedeniyle mülteci statüsü kazanabilmektedirler. Toplumsal cinsiyet ile ilgili olarak Devlet’in bazı zararlara karşı kişileri korumadaki başarısızlığı da bir tür ayrımcılık olabilmektedir. Örneğin cinsel yöneliminden dolayı kişiye yönelik taciz olayları bu bağlamda analiz edilebilir.
 
Cinsel yönelimlere dayalı mültecilik başvuruları da toplumsal cinsiyetle ilgili unsurlar içermektedir. Bir başvuru sahibi cinsel kimiliği veya cinsel yönelimleri nedeni ile ayrımcılığa, zulme maruz kalıyor ve başvurusunu bu nedenle yapıyor olabilir. Eşcinselliğin ‘kanun dışı’ olduğu belli bir toplumda, eşcinsel davranışlara yönelik aşırı ceza uygulamalarıı zulme varabilmektedir. Eşcinselliğin suç olarak görülmemesi durumunda da, devletin kişiye yönelik ayrımcı ve zarar verici uygulamalara göz yumması ya da etkin bir şekilde korumaması nedeniyle yapılan başvuru geçerli olacaktır. Burada belirtmekte fayda var ki, KKTC’de İngiliz döneminden beri yürürlükte olan Fasıl 154 Ceza Yasamızın 171. maddesine göre‘ (a) Doğa kurallarına aykırı olarak herhangi bir kişi ile cinsi münasebette bulunan ; veya (b) Doğa kurallarına aykırı olarak bir erkeğin kendisi ile cinsi münasebette bulunmasına izin veren herhangi bir kişi, ağır bir suç işlemiş olur ve beş yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir.’ Bu madde açık olarak uluslararsı hukuğa aykırıdır ve bir an önce kaldırılması gerekmektedir. Adamıza mülteci olmak  için gelen bir kişinin eşcinsel olması durumunda bu maddenin varlığı nedeni ile ne gibi bir durumla karşılaşacağı konusu tedirgin edici ve düşündürücü bir sorudur.  Eşcinsellik, ne yazık ki adamızda halen bir tabu olarak görülmektedir.
 
Eşcinseller gibi, yine insan ticareti mağdurları, fuhuşa zorlanan veya cinsel istismara maruz kalan kadınlar ve çocukların da mülteci statüsü elde edebileceklerine dair 1951 Sözleşmesi’nde geçerli gerekçeler bulunmaktadır.
 
Bazı başvuru sahipleri yaşadıkları deneyimler, duydukları utanç ya da travma nedeniyle, gördükleri ya da korktukları zulmün gerçek boyutlarını açıklamak konusunda isteksiz davranabilirler. Yetkililerden korkmaya devam ediyor ya da aileleri veya toplum tarafından reddedilmekten korkuyor olabilirler. Ayrıca, cinsiyete dayalı mültecilik başvurusu sahiplerinin ve işkence gören  ya da travma geçiren kişilerin, güven verici bir ortamda bulunmaları ve iddialarının gizli tutulduğuna güvenebilmeleri için BMMYK bu gibi durumlarda azami özen göstermeye çalışmaktadır.
 
Genel olarak, mülteci hukukunun ve özellikle de mülteci tanımının toplumsal cinsiyete duyarlı bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla devletlerin yasal uygulamalara dayanan iki yaklaşımı bulunmaktadır. Bazı devletler yasal yorumlama rehberini ve/veya prosedürle ilgili tedbirleri mevzuatlarına dahil etmeyi seçerken, bazıları ise aynı amaçla karar alıcılar için politika ve yasal ilkeler geliştirmeyi tercih etmişlerdir. BMMYK, mülteci hukukuna ve prosedürlerine yönelik toplumsal cinsiyete duyarlı bir uygulama henüz getirmemiş olan devletleri bu yönde teşvik etmektedir ve bu konuda yardım sağlamaya hazırdır.
 
KKTC’de ise cinsel yönelim ve mülteci konuları henüz yeni yeni gündemde yer almaya başlamıştır. Gerek toplumda gerekse devlet mercilerinde her iki konuda da bilinç ve farkındalık eksikliği olmasından dolayı cinsel yönelim veya toplumsal cinsiyet temelli olarak yapılacak sığınma başvurularının BMMYK’ne yapılması olumludur. Ancak, söz konusu kişilerin KKTC’de ikamet edecekleri süre içerisinde en temel insan haklarından nasıl yararlanacakları akıllarda bir soru işareti olarak kalmaktadır.


Etiketler: insan hakları, mülteci
İstihdam