27/02/2012 | Yazar: Kaos GL

İltica ve göç alanında çalışmalar yapan 10 sivil toplum kuruluşu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ve SGK Genel Müdürlüğü’ne, genel sağlık sigortası kapsamında yapılan düzenlemelerle Türkiye’ye sığınan mülteci ve sığınmacıların sağlık hizmetlerine erişimde yaşanacak zorluklara dikkat çeken bir mektup gönderdi.

 

SGK alanındaki düzenlemeler ve mülteci ve sığınmacıların sağlık hizmetlerine ulaşımı
İltica ve göç alanında çalışmalar yapan 10 sivil toplum kuruluşu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ve SGK Genel Müdürlüğü’ne, genel sağlık sigortası kapsamında yapılan düzenlemelerle Türkiye’ye sığınan mülteci ve sığınmacıların sağlık hizmetlerine erişimde yaşanacak zorluklara dikkat çeken bir mektup gönderdi.
 
Türkiye’ye sığınan 25 bin üzerindeki mülteci ve sığınmacının pek çoğunun barınma, beslenme gibi en temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta büyük zorluklar çektiğine dikkat çeken 10 STK, mülteci ve sığınmacılara gönderilen ve  5510 Sayılı Kanun kapsamında genel sağlık sigortası için ayda kişi başına 212,76 TL prim ödemeleri gerektiğine ilişkin tebligatları ve sağlık hizmetlerine erişimleri konusunda  gelinen noktayı eleştirdi.
 
Alanda çalışan 10 STK, zaten son derece zor şartlarda yaşayan mülteci ve sığınmacıların ve acil, akut ve kronik hastalıkları olan tüm göçmenlerin sağlık hizmetlerinden ücretsiz, primsiz yararlanmaları için gerekli tedbirlerin alınmasını talep ettiler.
 
Yetkililere Gönderilen Mektup Metni:
Sayın;
Ülkelerini terk edip Türkiye’ye sığınan sığınmacı ve mültecilerin sayısı 31.12.2011 tarihi itibariyle 25.429’dur. Bu kişilerden 14.465’inin zulüm korkusunun haklı olduğuna dair nihai karar verilmiş ve bu kişiler uluslararası hukuka göre mülteci statüsü almıştır. 10.964 kişi ise, dosyaları hakkında henüz nihai karar verilmediği için uluslararası hukuka göre sığınmacı statüsündedir.1 Ancak Türkiye’de iltica alanındaki yasal mevzuat uyarınca bu kişiler sığınmacı veya mülteci olarak değil; “Sığınma/iltica Başvurusu Sahibi” olarak adlandırmaktadır.2
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 60/1 (c) maddesine göre “sığınmacı ve vatansızlar” genel sağlık sigortası kapsamına alınan kişiler arasında yer almaktadır. Yukarıda ifade edildiği gibi ulusal mevzuatta kullanılan terminoloji yüzünden İçişleri Bakanlığı verilerine göre 5510 Sayılı Kanun kapsamında -Temmuz 2011 itibariyle- genel sağlık sigortalı sayılabilecek 7 sığınmacı ve 598 vatansız vardır.3 Geri kalan 25.000 üzerindeki ulusal mevzuata göre “sığınma/iltica başvurusu sahibi” genel sağlık sigortası kapsamına girememektedir.
5510 Sayılı Kanun kapsamında herhangi bir sosyal güvencesi olmayan ve gelir seviyesi müsait olmadığı için genel sağlık sigortası primi ödeyemeyecek durumda olanların gelir testine başvurma imkanları vardır. Ancak sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının başvurabildiği gelir testine yukarıda anılan 25.000’in üzerindeki ulusal mevzuata göre “sığınma başvurusu sahibi” başvuramamaktadır. Bütün bunların sonucu olarak da, Türkiye’ye sığınmış olan uluslararası hukuka göre mülteci ve sığınmacı, ulusal mevzuata göre “sığınma başvurusu sahibi”- 25.000’i aşkın kişinin genel sağlık sigortasından yararlanabilmeleri için kişi başına en yüksek prim oranı olan 212,76 TL aylık primi ödemeleri beklenmektedir. Geçtiğimiz günlerde SGK müdürlükleri tarafından -uluslararası hukuka göre- mülteci ve sığınmacılara (ulusal mevzuata göre sığınma başvurusu sahiplerine) gönderilen mektupta, 212,76 TL tutarındaki primi yatırmaları, aksi halde bu tutarın kendilerinden gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte tahsil edileceği bildirilmektedir. Bunun yanı sıra 2011 yılında sağlık hizmetlerinden yararlanmış mülteci ve sığınmacılara, verilen hizmetin bedelini ödemeleri yönünde tebligatlar yapılmaktadır.
Türkiye’ye sığınan ve uluslararası hukuka göre mülteci ve sığınmacı olarak adlandırılan kişilerin (ulusal mevzuata göre sığınma başvurusu sahiplerinin) çok önemli bir bölümü barınma, gıda gibi en temel ihtiyaçlarını karşılamakta çok ciddi zorluklar çekmektedirler. Kendilerine kamu kurumları, yerel yönetimler tarafından düzenli olarak verilen bir ödenti yoktur, ancak çok sınırlı sayıda mülteci ve sığınmacı devlet kurumlarından cüzi miktarda barınma desteği ya da maddi destek alabilmektedir. BMMYK sadece Uluslar arası hukuka göre mülteci statüsü almış ve mali açıdan çok zor durumda olan sınırlı sayıda mülteciye ayda 100 TL ödemektedir. Hemen hiçbir geliri olmayan, yasal zemin izin verse de uygulamada çalışma izni alamayan mülteci ve sığınmacıların ayda 212,76 TL tutarındaki genel sağlık sigortası primini ödemeleri mümkün değildir. Bu primi ödeyemeyecek olan Uluslar arası hukukun sığınmacı/mülteci olarak kabul ettiği binlerce kişi ise, sağlık hizmetlerinden ancak yüksek maliyeti karşılamaları halinde yararlanabilecektir. Ayrıca aylık 212, 76 TL’lik primi ödeyemedikleri için kendilerinden ceza zammı ve gecikme cezası tahsil edilecektir.
Ülkemize sığınan mülteci ve sığınmacılar arasında kanser, kalp, tansiyon, hepatit, diabet gibi kronik hastalıkları olanlar vardır. Ayrıca, pek çok sığınmacı ve mülteci ülkelerinde ciddi fiziksel ve psikolojik travmalar yaşamış insanlardır. Ülkemize sığındıktan sonra da yeterli ve dengeli beslenme düzenine, hijyenik ve çoğu zaman düzenli barınma koşullarına sahip olamamakta, geleceğe yönelik ciddi belirsizlik içinde yaşamaktadırlar. Bütün bunlar pek çok sığınmacı ve mültecinin fiziksel ve ruhsal sağlıklarını olumsuz yönde etkileyen ciddi faktörler iken ve şimdiye kadar var olan şartlarda dahi sağlık hizmetlerine erişimleri, tedavi süreçleri son derece sıkıntılı iken, 5510 Sayılı Kanun’la ilgili yapılan son düzenlemelerle birlikte sağlık hizmetlerine erişimleri neredeyse imkansız olacaktır. Ayrıca Kanun’un 64 (c) ek bendinde genel sağlık sigortalısı sayılmadan önce kronik hastalığı mevcut olan yabancıların genel sağlık sigortalısı olduktan sonra masraflarının kurum tarafından karşılanmayacağı ifade edilmektedir ki bu da sağlıkta eşitlik anlayışını zedeleyen bir durum oluşturmaktadır. Bundan dolayı, biz alanda faaliyet gösteren ve aşağıda isimleri geçen 10 sivil toplum kuruluşu sorunu dikkatinize sunmak istiyoruz. Ülkemize sığınan ve uluslararası hukuka göre sığınmacı ve mülteci kabul edilen kişilerin ve iltica sistemine başvuruları olmasa bile Türkiye’de bulunan ve acil, akut, veya kronik sağlık sorunu olan tüm göçmenlerin4 sağlık hizmetlerinden ücretsiz, primsiz bir şekilde yararlanabilmeleri gerekli düzenlemenin ivedilikle yapılması amacıyla inisiyatifinizi kullanmanızı bekliyoruz.
 
Saygılarımızla,
 
Helsinki Yurttaşlar Derneği (hYd) İnsan Hakları Derneği (İHD) İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD) İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD) İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlumder) İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı (İKGV) Mültecilerle Dayanışma Derneği (Mülteci-Der) Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi (UAÖ)
 
Dağıtım:
_____________________________________________________________________________________________
(1) Bu sayılar Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Temsilciliği’nin verilerinden alınmıştır. 31.12.2011 İtibariyle UNHCR’a Başvuran Sığınma Talep Etmiş Kişilerin Yaş, Cinsiyet ve Ülke Dağılımı ve Mülteciler - Yaş, Cinsiyet ve Ülke Dağılımı http://www.unhcr.org.tr/?page=12
(2) Türkiye’nin taraf olduğu 1951 Mültecilerin Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi, bir mülteciyi, ‘ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen her şahıs’ olarak tanımlar.
1951 Sözleşmesi’ne göre eğer bir kişi mülteci olduğunu ileri sürüyorsa, fakat iddiaları henüz kesinliğe kavuşturulmamışsa ve bir karara bağlanmamışsa o kişi sığınmacı olarak adlandırılır.
Türkiye’nin 1951 Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi sınırlamaya bağlı olarak Türkiye ulusal mevzuatında mülteci ve sığınmacı kavramları 1951 Sözleşmesi’ne uygun olarak kullanılmamaktadır. Türkiye Avrupa dışı ülkelerden gelenleri mülteci olarak kabul etmediği için Türk ulusal mevzuatına göre mülteci, sığınmacı, sığınma başvurusu sahibi/iltica başvurusu sahibi tanımları 1951 Sözleşmesi’ndekinden farklı anlamlar taşımaktadır. Türkiye ulusal mevzuatına göre bu kavramların karşılığı İçişleri Bakanlığı’nın 22 Haziran 2006 tarihli Uygulama Talimatı (57 Nolu Genelge) içinde yer almaktadır. Buna göre: “Mülteci"; Avrupa ülkelerinden gelen ve 1994 iltica/sığınma Yönetmeliğinin 3’ncü maddesinin ikinci paragrafında belirtildiği şekilde, 1951 Sözleşmesi’nin 1’nci maddesinde yer alan mülteci tanımındaki kriterlere uygun olduğu için İçişleri Bakanlığınca mülteci statüsü tanınan yabancı uyruklu kişi ya da belli bir uyruğu olmayan vatansız kişidir.
“Sığınmacı”; Avrupa ülkeleri dışındaki ülkelerden gelen ve 1994 iltica/sığınma Yönetmeliğinin 3’ncü maddesinin üçüncü paragrafında belirtildiği şekilde, 1951 Sözleşmesi’nin 1’nci maddesinde yer alan mülteci tanımındaki kriterlere uygun olduğu için İçişleri Bakanlığınca sığınmacı statüsü tanınan yabancı uyruklu bir kişi ya da belli bir uyruğu olmayan vatansız kişidir.” 
"Başvuru sahibi", “Başvuran” ya da “İltica/Sığınma Başvurusunda Bulunan kişi”; İçişleri Bakanlığınca hakkında henüz nihai bir karara varılmış olmayan ve iltica/sığınma başvurusunda bulunmuş olan hem Avrupa ülkelerinden hem de Avrupa ülkeleri dışındaki ülkelerden Türkiye’ye gelen yabancı uyruklu bir kişi ya da belli bir uyruğu olmayan vatansız bir kişidir.” 
Avrupa dışı ülkelerden gelip Türkiye’de iltica başvurusunda bulunan kişilerin çok büyük bir bölümü bu kategoride değerlendirilmekte ve BMMYK’dan mülteci statüsü almış olsalar bile “Sığınma Başvurusu Sahibi” olarak adlandırılmaktadır. BMMYK tarafından mülteci olarak tanınan ve yerleştirme prosedürü içinde kendilerini kabul eden üçüncü bir ülkeye yerleştirilme aşamasında olanlar Türkiye’den çıkış işlemlerini tamamlayacakları aşamada İçişleri Bakanlığı tarafından resmi olarak “sığınmacı” olarak tanınmaktadırlar. Dolayısıyla, Türkiye’deki son haftalarında devletçe sığınmacı statüsü verilen bu kişilerin bundan sonra Türkiye’de kalış süreleri genellikle birkaç haftayı geçmemektedir. Bu nedenle de, herhangi bir dönemde Türkiye’de bulunan ve ulusal mevzuata göre “sığınmacı” kabul edilenlerin sayısı son derece sınırlı olmaktadır.
(3) Bu sayılar, Mültecilerle Dayanışma Derneği’nin Bilgi Edinme Kanunu kapsamında yaptığı başvuruya EGM Yabancılar Hudut İltica Daire Başkanlığı’nın 07.07.2011 tarihli cevabında yer alan bilgilerden derlenmiştir.
(4) Ekonomik sebeplerle ülkesini veya ikamet ettiği ülkeyi terk eden kişiler göçmen olarak adlandırılmaktadır. 
 

Etiketler: insan hakları, mülteci
İstihdam