16/08/2014 | Yazar: Kaos GL

Londra Middlesex Üniversitesi, Psikanaliz Merkezi’nden Anne Worthington queer ve psikanaliz üzerine yazdı.

Neden psikanaliz? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Londra Middlesex Üniversitesi, Psikanaliz Merkezi’nden Anne Worthington, Kaos GL Dergisi’nin “Queer ve Psikanaliz” başlıklı 136. sayısı için yazdı.
 
LGBT bireyler neden psikanalizle yakın ilişkiler kurar? Psikanalizin queer teorisi söylevinin içerisindeki ısrarı nasıl açıklanabilir? Kesin olarak homofobiyle yüklenmiş ve heteronormatifliğe hizmet ettiği görülebilen bir uygulamanın cazibesi nedir? Kaos GL Mayıs-Haziran 2014 sayısı için rica ettiğimiz makaleler bu soruları ortaya koyuyor ve belki de bu sorulara cevaplar öneriyor. Freud’un cinsiyetli öznellikle ilgili kabul görmüş radikal fikirleri Lacan’ın Kanun nosyonu çerçevesinde heteroseksizmi sorgulayarak “queer psikoterapi” imkanını artırdı.
 
Psikanaliz ve Queer Teori
Psikanaliz ve queer teori ortak bir talep alanını paylaşıyor olarak görülebilir. Her iki disiplin de insan öznelliğinin doğasıyla, cinsellikle ve aşkla ilgileniyor. Her iki disiplin de kökenleri itibariyle, Freud’un (1905) isimlendirdiği şekliyle, eşcinselliği ve “cinsel sapkınlıkları” araştırıyor. Queer teorinin ve aynı şekilde queer aktivizminin kökleri “kimlik politikalarından” ve LGBT bireyler ve heteroseksüellerin eşitliği için yapılan taleplere taban teşkil eden heterojenlik varsayımından memnun olmama haline dayanıyor. Freud henüz 1905 yılında eşcinselliği araştırarak ve muhtemelen Oedipus kompleksi formülasyonu ile sorgulama sürecini başlattı, çocuğun aynı cinsiyetten ebeveynine bilinçsiz olarak duyduğu eşcinsel aşkı irdeledi ve bu irdeleme 1924’te yeniden formüle edildiğinde bu kurgu kız çocuğunun annesine duyduğu aşk duygusu olarak varlığını sürdürdü. Taşıdıkları ortak kaygılara rağmen psikanalizciler ve queer teori farklı hedeflere ve metodolojilere sahip ayrı disiplinlerdir. Queer teori cinsiyet, öznellik ve tutku sorunlarını akademi ve politika içerisinde ele alır. Tanıma gösterilen direnç olarak ifade edildiyse de queer teorinin hetero-normalleştirme hegemonyasına karşı duruş ve bu hegemonyanın ötesine geçme amacı olduğu söylenebilir. Öte yandan psikanaliz temelde nakletme yoluyla soruları ele alan ve ifadeleri bilinçsizliğin tezahürü olarak analiz etme yoluyla bireye ait sıkıntılara işaret ederek her bir analize has karşılıklar sunan klinik bir uygulamadır. Ancak analizde “vaka başına” vurgular yapılması ve her bir bireyin konumunun bireye özel olması, güç ilişkileriyle uyum gösteren veya güç ilişkilerini altüst eden sosyal bir uygulama olarak psikanaliz analizinin zorunluluklarını azaltmaz.
 
Queer Freud
Freud’u ilk queer teorisyeni olarak düşünmek cezbedici bir fikir olsa da bu doğrulanabilir bir düşünce değildir. Yine de onun cinselliği kuramsallaştırma biçimi ve bu kuramsallığın bebekliğe dayanan ve herhangi doğal bir hedef veya amaç taşımayan kökenleri, yirminci yüzyılın ilk dönemlerinde kabul edilmiş nosyonlarla radikal mücadelelere girmedi. Freud (1905) herkesin bildiği üzere eşcinselliği patolojiye dönüştürme veya damgalama hedefi taşımıyordu ve kendisini eşcinselliği hastalık veya sosyal bir şeytan olarak savunan bireylere karşı konumlandırdı. Freud eşcinselliği var olmayan bir kategori olarak ele alan görüşü ele aldı ve eşcinselliğe bir meta-psikoloji önerisinde bulunmadı. Yönelimi ne olursa olsun cinsellik hem bilinçli hem de bilinçsiz fantezilerden oluşmaktadır, kökeni bebekliğe dayanan ve fizyolojik ihtiyaçların tatmin edilmesiyle herhangi bir bağı olmayan bir keyif biçiminin ortaya çıkışıyla sonuçlanan bir etkinlikler ve uyarımlar (tahrik edici uyarıcılar) sonsuzluğudur. Cinsellik; güdülerden ve tatmine eklemlenen ancak güdüden bağımsız olan aşırılıktan ortaya çıkar. Freud’a göre çocuk zihinlerde, ebeveynlerin fantezilerinde bir yer bulmalı ve böylelikle cinsellik yetişkinden elde edilir. Cinsellik, tutku fantezi dünyasını karşılanması gereken ihtiyacın üzerinde tutar ve nesne seçimini ve yönelimi belirleyen unsur da fantezidir.
 
Aynı şekilde cinsellik de fizyolojinin veya doğal dürtülerin ya da “cinsiyetin”1 bir sonucu değildir. Freud’a göre cinsel farklılık doğası gereği düzensizdir ve önceden belirlenmiş anatomik bir gerçeklikten ziyade çocuğun gelişimi, ailesel süreçler ve Oedipus kompleksinin yapılandırma çalışması süreçlerinin bir sonucudur. 
 
O halde neden psikanaliz? Çünkü kimliğin değişkenliğine, cinsel yönelimin aşırılığına, cinselliğin çokluğuna ve nesne ve organizma arasındaki ayrıma vurgu yapan Freudcu bir psikanalizin okumasını yapmak, queer teorinin kaygılarını soruşturmak adına verimli bir zemin sunacaktır.
 
Lacan ve Kanun
Kaos GL tarafından yapılan çağrı, Lacan’ın çalışmasındaki heteroseksist önyargıyı tekrar hatırlama çağrısıdır. Bu çağrı ayrıca önceki sayılardan birisinde kullanılmış görsellerin kolajıyla resmedilmiştir. Görsellerden birisi, iki banyo/tuvalet kapısı önünde bekleyen bir çocuk görseli. Bu görsel, Lacan’ın 1957 tarihli The Instance of the Letter in the Unconscious eserinde anlatılan bir hikayeyi akla getirmektedir:
 
İstasyona bir tren yanaşır. Birisi kız birisi oğlan iki kardeş, tren mola verdikçe istasyon platformlarındaki binaların1 manzarasını izleme imkanı sağlayan pencerelerin olduğu taraftaki kompartımanlardan birisinde karşılıklı olarak oturmaktadır. Camdan dışarıyı seyreden kardeşlerden erkek olanı seslenir: “Bak, Kadınlar kısmına geldik!”, “Geri zekalı!” diye cevaplar kız kardeşi, “Görmüyor musun, Erkekler kısmındayız.” (para 500)
 
Lacan bu hikayeyi Saussure’un gösteren ve gösterilen arasındaki karşılıklılık nosyonunu yıkmak için kullanmış ve bu ikisinin birbirinden tamamen bağımsız olduğunda ısrar etmiştir. Burada gösteren, iki koşulun birbirine bitişik olması ve bunların “beraberlerinde herhangi bir anlam taşıma …. Zorunluluklarının bulunmaması” halidir (Lacan, 1957, para 501). Hikayede gün yüzüne çıkarılan gösterge yapıları “anlaşmazlığın”, “ideolojik savaşın” ve “kızgınlık ve hor görmenin” ortaya çıkışıdır (ibid.). Ve Fink’in 2004’te dikkat çektiği üzere bu kapsamdaki gösteren (erkeğin ve kadının yan yana getirilmiş olması) anlam kazanmaya hazır durumda olan ancak kendi başına hiçbir spesifik anlam taşımayan bir karşıtlık yaratır (s.84). Lacan’ın işaret ettiği kanun “bir dil düzeniyle aynıdır” (Lacan,  para 1953 277), ve bu kanunlara (kapalı düzen kanunları) göre dilin öğeleri, birbirine zarar vermektedir (Lacan, 1957, para 501).
 
Lacan’a göre cinsiyetli öznellik, her bir öznenin fallusla ilişkili olarak daraltıldığı bir konuma dayanmaktadır. Fallusun bu sözde imtiyazlılığı queer teorisyenlerinin ve benzer kaygılar taşıyan feministlerin eleştirilerini üstüne çekmektedir. Fallus, imkânsız “seçime” dikkat çeken boş bir göstergedir, yani her bir öznenin, annesinin eksikliğini hissettiği ve arzuladığı şeye dönüşerek annesini tatmin edemeyeceğini fark edişine karşılık olarak ürettiği bilinçsiz bir şeydir (Oedipus zamanında). Öznenin sembolik düzene dahil olduğu anı işaretler ve dil kanunlarının konusu (öznesi) halini alarak özneyi cinsel farklılıkların sembolik dünyası içerisinde konumlandırır. Böylece fallus bir işleve dönüşür ve bir tanımlama objesi olmaktan neredeyse tamamen çıkar. Erkeksilik veya kadınsılığın sembolik konumları bir sınırı temsil eder ve queer teorinin ve aynı şekilde queer psi-uygulayıcılarının işaret etmek ve sorunsallaştırmak istedikleri şey de işte bu sınırdır. 
 
Queer Psikoterapi?
Neden queer bir psikoanaliz olasılığını artıralım? Queerin ortaya çıkışının acı çekmeye dayanması bunun sebebi olabilir mi? Belki de bunun sebebi queer teorinin, tabiatı gereği queer politikasının, her bir queer öznenin kendine has özelliğinin konumuna aşkla, keyifle ve diğerleriyle bağlantılı olarak dikkat çekememesidir.     
 
Psikanalizciler ve queer teorisyenleri arasında çok daha eleştirel ilişkiler de olmuştur ve psi-uygulayıcılar da klinik çalışmalarındaki1 bilgileri artırmak için queer teori okumalarından faydalanmış ve bunu yaparak insanların çektiği acıların doğasıyla ilgili yeni fikirler, yeni çözümler ve yeni tedavi nosyonları ortaya koymuşlardır. Bu, tamamlayıcı nitelik taşımayan ve biyolojik olarak açıklanmamış bulunan ya da (yeniden) üretim hizmeti vermeyen Freudcu ve Lacancı cinsiyetli öznellik analizlerine yenilenmiş vurgular sunarak muhtemelen psikanalizi yeniden canlandırıcı bir etki yaratmıştır. Ancak bu klinikçiler, toplumsal tutumların hastaları üzerindeki etkilerini önceliklendirme eğilimine sahiptiler ve bilinçsiz süreçlere daha az dikkat ediyorlardı. Hastalarının eşcinselliklerinin etkilerinden ziyade eşcinselliklerinin psikojeneziyle daha az ilgileniyorlardı.
 
Psikanalitik çalışmalara söz konusu yaklaşımlarda fark edilebilecek bir başka zorluk da şu: yeni çözümler ve tedavinin yeni kuramlaştırılma şekilleri klinikçiler tarafından öneriliyor. Lacancı psikanalizciler; insanın çektiği acılara getirilecek çözümün bir uzman, bilen, belirli bir bilgiye sahip olan bir birey tarafından sunulabileceği fikrini yıkmaya çalışıyorlar. Psikanalizci bilgiyle ve analizcilerin kendi bilgilerini ve isteklerini radikal bir sorgulama sürecine dahil etmesini sağlayacak bir yer tesis etme tutkusuyla ilişkili bir konuma yerleşiyor. Queer teorinin aktivizmle olan sorunlu eşleşmesi ilaç yazmaya yönelik bir pratiğe neden olabilir ve ilgili reçete de yüzleştiği acının doğasıyla ilgili ve queer klinikçinin belirli var oluş yolu veya belirli sosyal düzene dair kendi fikirlerinin ve isteklerinin getirdiği bilgilerle donatılmış varsayılan bilgiye dayanır.
 
Yine de psikanalizin ve queer teorinin paylaştığı ve ideal yapıların ve konformizmin zorunluluklarının ve bunların ölümcül etkilerinin yapı bozumu şeklinde tanımlanabilecek olan görüş çeşitli olasılıklara sahip. Queer, queer psikanalize bilgiler katmak adına ele alınabilecek ve geniş bir repertuar ve yeni fikirler sunulmasını sağlayabilecek birçok yeni gösterge ve yeni sembolik pozisyon üretti. Queer psikanalizcilerin ölüyü oynaması, “aptal” rolünü üstlenmesi ve analizcinin bilgisini, analizcinin bilindiğini bilmediği bilgiyi ifşa etmeyi hedefleyen bir uygulama ortaya koymaya çalışmalıdır.    
 
Kaynakça
Fink, B (2004)    Lacan to the Letter: Reading Ecrits Closely, University of Minnesota Press: Minneapolis & London
Freud, S (1905)  Three Essays on the Theory of Sexuality. SEVII
Freud, S (1924)  The Dissolution of the Oedipus Complex. SEXIX
Lacan, J (1953)  ‘The function and Field of Speech and Language in Psychoanalysis’ Ecrits, trans. Fink Norton:   New York & London,2006
Lacan, J (1957)  ‘The Instance of the Letter in the Unconscious’ in Ecrits, , trans. Fink  Norton:   New York & London, 2006   

Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam