16/11/2015 | Yazar: Kaos GL

Nefret söylemi üzerine çalışan Hollandalı akademisyen Noorloos, Türkiye gibi hükümetin azınlıkları susturmaya çalıştığı ve yargı bağımsızlığının olmadığı bir ülkede nefret söylemi yasasının hükümetin baskı aracına dönüşebileceğini söylüyor.

Nefret söylemi yasası baskı aracına dönüşebilir Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Nefret söylemi üzerine çalışan Hollandalı akademisyen Noorloos, Türkiye gibi hükümetin azınlıkları susturmaya çalıştığı ve yargı bağımsızlığının olmadığı bir ülkede nefret söylemi yasasının hükümetin baskı aracına dönüşebileceğini söylüyor.

BirGün Gazetesi’nden Onur Erem, Tilburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Marloes van Noorloosile nefret söylemi üzerine bir röportaj gerçekleştirdi. Hollanda’da nefret söylemi ve dine hakaret gibi konularda çalışan önemli akademisyenlerden Norloos, farklı ülkelerdeki nefret söylemi yasalarını ve uygulamalarını karşılaştırmalı olarak inceliyor.

Bazı ülkelerde nefret söylemi yasası olmamasına rağmen nefret söylemiyle mücadele ediliyor, bazılarında ise nefret söylemi olmasına rağmen yasalar işlemiyor. Nefret söylemiyle mücadelede yasalar ne kadar önemli?

Nefret söylemiyle mücadelede tüm beklentimizi yasalara yöneltmememiz lazım. Yasalar en uç nefret söylemi örneklerine karşı işe yarar ama toplumda daha yaygın olan ayrımcılıktan ve önyargılardan kaynaklanan söylemlerle mücadele etmede yetersizdir.

Örneğin ABD’de neredeyse hiçbir nefret söylemi yasası yok ve büyük bir ifade özgürlüğü alanı var. Bir ifade ancak açıkça şiddet tehdidi içerdiğinde yasaklanabiliyor. Bu özgür alana rağmen Danimarka’da İslamofobi tartışmasına yol açan karikatürleri neredeyse hiçbir ABD gazetesi basmadı. Yasalara göre basabilirlerdi, ama “Bunlar kötü karikatürler. Burada ifade edilen düşünce değer verilecek bir düşünce değil. Bu konuda daha seviyeli tartışmalar yürütmek isteriz” diyerek basmadılar.

Avrupa’da ise neredeyse her ülkede nefret söylemi yasası var ama gazeteler “Bunun nefret söylemi değil ifade özgürlüğü sınırları içinde olduğunu göstermek için yayımlayacağız” diyerek gazetelerde bastılar. Bu karikatürlerin mesajının değerli bir mesaj olup olmadığını tartışmadılar.

Nefret söylemi yasasının olması böyle durumlarda tartışmanın, söylemin yasal olup olmadığı noktasına indirgenirken mesajın içeriğinin değerli olup olmadığı tartışmasını gölgede bırakıyor.

Farklı ülkelerdeki nefret söylemi yasaları üzerine karşılaştırmalı çalışmalar yürütüyorsunuz. Nefret söylemi yasalarının sorunlu kısımları neler? Sizin kafanızdaki ideal yasa nasıl olmalı?

Bu konuda bir yasa olacaksa ifadelerin çok net olduğu bir yasa olmalı. Farklı yorumlara yol açmanın ve azınlıkları bastırmak için kullanılabilmenin önüne geçmeli.

Yasaların ifadeleri net olsa bile, yargılanan söylemlerin anlamı her zaman net olmayabiliyor. Bir cümleden birden çok anlam çıkarılabildiği durumlar her zaman zor durumlar olacak.

Hollanda’yı İngiltere ile kıyasladığınızda Hollanda’daki yasanın kapsamı çok geniş. Gerçek bir tehdit durumu veya niyetinin nefret söylemi yaymak olup olmadığına bakmıyor. 1970’lerde yapılan eklemelerle cinsel yönelim ve engellilik temelli söylemler de girdi. İngiltere’deki ise daha dar kapsamlı. Neredeyse yalnızca tehdit ifadeleri ve açıkça toplumda nefret yaratmak için kullanılan ifadeler yasanın kapsamına giriyor.

Hollanda’da bu kadar kapsamlı bir yasa olmasına rağmen Geert Wilders suçsuz bulundu…

Evet. Çünkü yasanın yorumu hâkimden hâkime değişiyor. Başka bir mahkemede yargılansa suçlu bulunabilirdi. Üstelik 1990’larda nefret söyleminden ceza almış siyasetçilerin ifadeleriyle karşılaştırdığımızda çok daha radikaldi Wilders’in ifadeleri. Bu yüzden bu konuda yasalar hazırlanacağı zaman ifadeler çok net olmalı.

Wilders şimdi başka bir söylemi nedeniyle yargılanıyor. Bir mitingde kitlesine “Bu ülkedeki Faslıların sayısının azalmasını mı istiyorsunuz, artmasını mı” diye sorarak kitlesinin “Azalsınlar, azalsınlar” diye slogan atmasını sağladı. Bu görüntüler hepimizde 1930’ları, Hitler’i çağrıştırdı. Bu davadan suçlu bulunma ihtimali daha fazla.

Türkiye’de nefret söylemini hükümetin ve Cumhurbaşkanı’nın ağzından da sıklıkla duyuyoruz. Azınlıklara, Kürtlere, muhalefete karşı nefret söylemi kullanırken kendilerine yönelen eleştirilerinse nefret söylemi olduğunu iddia edebiliyorlar. Ülkede yargı da yürütmenin büyük etkisi altında. Bu nedenlerden ötürü pek çok kişi, bir nefret söylemi yasası çıkarılması durumunda bunun hükümetin azınlıkları ve muhalefeti susturma aracı olarak kullanmasından korkuyor. Bir yasa hazırlanması durumunda bunun önüne geçmek için nelere dikkat etmek lazım?

Bu güzel bir soru, çünkü ortada çok endişe verici bir gelişme var. İfade özgürlüğü, azınlıkların güç odaklarını ve çoğunluğu eleştirebilmesi demektir. Türkiye’de ise hükümet bunun tam tersini yaparak azınlıkları, muhalefeti susturmaya çalışıyor. Bu yüzden bir nefret söylemi yasasının olup olmaması gerektiği toplumda tartışılmalı. Dünyada benzer yasaların çoğunluğu korumak için kullanıldığı başka örnekler de var. Bu yasalar azınlıkların ve muhaliflerin ifade özgürlüğünü korumadığı sürece, onlara yönelik nefret söylemini engellemediği sürece birer baskı aracına dönüşebilir. Örneğin Hollanda’da ırkçılık karşıtı gösterilerde toplumu rahatsız edebilecek sert ifadeler taşıyan pankartlar kullanıldığında polisler bunu engelleyebiliyor. Oysa nefret söylemi yasaları böyle sonuçlara yol açması için çıkarılmamıştı.

Bunların önüne geçmek için nelere dikkat etmek lazım? Veya bir nefret söylemi yasası olmalı mı? Bu noktada bu sorular gündeme geliyor.

Buna karşı açıkça, yalnızca azınlık grupları koruyacak ve çoğunluğu koruma dışı bırakacak nefret söylemi yasaları çıkarmak düşünülebilir. Bu konuda tartışmalar var, ABD’deki akademik tartışmalarda bunu görebilirsiniz. Fakat dünyada bunun hiçbir örneğini görmedim. Üstelik böyle bir yasa metni hazırlamak da çok zor. Çünkü her toplumda kimin azınlık, kimin çoğunluk olduğu belli olmayabiliyor veya bir grup azınlık olmasına rağmen gücü elinde bulundurabiliyor. Ayrıca yasalar genelde toplumun tümüne yönelik hazırlanır ve evrenseldir.

Bu yüzden bu sorunun basit bir yasal çözümü yok. Olması gereken, azınlık haklarını, farklı grupların düşüncelerini korumak isteyen bir hükümettir. Onlara karşı nefret söylemi kullanan bir hükümeti nefret söylemi yasalarıyla durdurmak kolay olmaz.

Buna karşı toplumun yapabileceği neler var?

İktidarın söylemine karşı halkın kendi söylemini yaratıp bunu yayması etkili bir mücadele yöntemidir. Tabii ki zor bir durum çünkü bütün medya ve iletişim araçları onların elinde. Ama sizin yaptığınız gibi bu konuda mücadele eden ve farklı anlatıları topluma sunan insanlar var ve bu çok önemli.

"AİHM değişecek”

Dine hakaret üzerine de çalışmalar yürütüyorsunuz. Bir kişinin bir din hakkındaki yorumu sıradan bir eleştiri olsa da o dine inananlar tarafından hakaret olarak algılanabiliyor. Daha da kötüsü, Fazıl Say’ın yargılanmasında gördüğümüz gibi, mahkemeler de bunu hakaret olarak görebiliyor. İfade özgürlüğü ile dine hakaret arasındaki çizgi sizce nerede olmalı?

Bir dini eleştiren bir söylem kesinlikle ifade özgürlüğü ile korunmalıdır. Dini kurumlar, dini kurallar ve dinlerin savunduğu yaşam biçimlerinin eleştirilememesi düşünülemez. Toplumun bunlar üzerine tartışmalar yürütebilmesi çok önemlidir. Bazı dinlerin gerçekten hoş olmayan uygulamaları olabiliyor sonuçta. Fakat Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konudaki yorumları şu anda çoğunlukları korumaya yönelik. Örneğin çoğunluğu Katolik olan bir topluluk içinde kiliseyi eleştirdiğinizde bu yüzden ceza almanızı haklı görebiliyor. AİHM’in bu yorumunun önümüzdeki yıllarda değişeceğini düşünüyorum. Bu yorumla azınlıklar hedef alınırken çoğunluk korunuyor ve insan hakları bunun için değil, tersi için var.


Etiketler: insan hakları, nefret suçları
İstihdam