23/01/2007 | Yazar: Kaos GL

‘Bu halk içinden düşünse de çıkıp Bülent Ersoy'a 'Sen eskiden erkektin, sana oğul yok bizim aileden' diyemiyor. Ersoy, yıllar önce aralarına karışmak istediği kadınların tuzağına düşmüştür artık.’ küçük İskender’in kaleminden.

‘Bu halk içinden düşünse de çıkıp Bülent Ersoy'a 'Sen eskiden erkektin, sana oğul yok bizim aileden' diyemiyor. Ersoy, yıllar önce aralarına karışmak istediği kadınların tuzağına düşmüştür artık.’ küçük İskender’in kaleminden.

KAOS GL

küçük İskender

Herkes Kafka olmak zorunda değil. Ancak aynı ıssız adaya düşenlerin gördükleri manzara ya da hep bir umutla gözledikleri ufuk aynıdır; bir takımda ortak amaç uğruna top koşturanların bile özlemleri, umutları, beklentileri, fantezileri, çıkarları birbirinden farklıdır; hele hayatın içinde bu fark, ezici ve kimi zaman da boğucu olmaya başlar. Bu 'fark'ları uyuşanlar bir araya gelir, çoğunluğu oluşturursa biz buna halk arasında 'normal' demeyi uygun görürüz. Eğer bu 'normal' hele hele bizim de işimize yarıyorsa 'süper normal' olmaması için hiçbir engel kalmaz.

80'ler civarında magazini tekel olarak elinde tutan Hafta Sonu gazetesi, Bülent Ersoy'un bir gazino çalışmasında, kadınlar matinesinde sahneden yeni yeni tomurcuklanan göğüslerini o dolmacı, börekçi güzeli hanımlara açıp gösterdiğini belgeleyen bir fotoğraf basmıştı çarşaf gibi; değişimin, cinsel isyanın ilk posteriydi aslında o. Altında bir aidiyet karmaşası taşısa da, 'Ben de size benziyorum, alın aranıza, ben de Nişantaşı çocuğuyum' gibi bir durumdan çok, iyi niyete dayanan bir saflığın, bir mutluluğun, üstelik faşist darbenin ortasında bir 'kişisel beraat'ın da işaretiydi.

Hırçın savaşçı

'Normal' cinselliğin dışındaki her yönelim, anarşizme gebedir. Ya Oscar Wilde gibi 1895'te mahkeme salonlarında çıkıp paşa paşa "Daha büyük bir erkeğin kendisinden genç bir erkeğe duyduğu, öylesine büyük bir sevgidir ki, büyük sanat eserlerine ilham olur. Bu sevgi, sadece bu yüzyılda yanlış anlaşılmıştır. O denli yanlış anlaşılmıştır ki, 'adının geçmesine cüret edilemeyen aşk' olarak tanımlanabilmiş-tir. Bunda doğaya aykırı hiçbir şey yoktur. Entelektüel bir sevgidir. Büyük erkeğin entelekti vardır; genç erkeğin de önünde, yaşamın tüm neşesi, umudu ve görkemi... Dünya bununla alay ediyor,bazen de insanı, bu nedenle suçlu sandalyesine oturtuyor!" dersiniz ya da Bülent Ersoy gibi, insanlık tarihi boyunca kemikleşmesini sürdüren bu gizli aforozun orta yerinde bedeninizi ifşa ile başlayıp 2007'lere kadar gelen bir mücadelenin hırçın, yalnız, ancak onurlu savaşçısına dönüşürsünüz.

Tanrılar kurban ister. Ancak Ortadoğu'da tanrılar halktır. Halk kendisine yabancı olanla, 'normal' olmayanla eğlenir, oynaşır, mesele sıkıntı yarattı mı da kurban eder. Sanır mısınız ki sürü her zaman masum ve suçsuzdur; bu bir 'sürü' taktiğidir: 'Biz seni paraya, şöhrete doyurduk; diva yaptık. Bunlarla vakit geçir, oyalan. Ancak sakın ola, bize benzediğini, bizim gibi yaşayabileceğini, bizim gibi tutkuların olabileceğini sanma. Sesini çıkarma, sesini ancak bize şarkı söylemek için kullan. Sevme. Seversen belli etme. Çünkü sen bizi eğlendirebilecek kadar mükemmel, ama aramıza karışıp bizim gibi davranamayacak kadar bize yabancısın.' Halkın sosyal travma sonrası geldiği linç psikolojisi budur.

Bülent Ersoy, Kenan Evren'le de, Deniz Baykal'da tartışacak kadar politiktir aslında; siyaset hatmetmiştir, bu konuda donanımlı, birikimli de olmayabilir ancak yapay bir politik duruş değildir onunkisi; sahicidir, doğaldır. İçinden geleni yalansız söyleme hevesinin canlı tezahürüdür. Ne acıdır: Saptanamayan sabıkalarla dolaşıyoruz sokaklarda; herkesin sicilinde gizli bir suçun cezaya dönüştüğünün dökümleri tozlanıyor. Cinselliğe bulanmış şeyleri seviyor veya sevdiğimiz şeyleri cinsel objeye dönüştürmeye çalışıyoruz; ardından 'cinsel düşmanlarımız' oluyor dışımızdakiler. Cinsel kimliğini dürüstçe yaşayanları ise kadınsa da, erkekse de, eşcinselse de, TV/TS'se de bu kendilerine has özgürlük alanlarında sözle, hakaretle, tacizle recmediyoruz. 'Normal' olanın sapkınlığı ise artık kuşku uyandırıyor. Televizyonda sabah programlarında Almodovar'ın 'Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar'ı her gün mütemadiyen başkalarının yatak odalarında birbirleriyle de itişerek cinsel organ çekiştiriyorlar; kiminki kimin elinde kalıyor, belli değil. Varoşlardan, kenarlardan otobüslerle toplanıp getirilen bu her daim 'seyirci' kitle, muhafazakâr bir kütleye dönüşerek, yuvarlanarak büyüyen kartopu misali, her gün yeniden yeniden yazılan bir sahte ahlak'ın cahil cesareti taşıyan yazarları oluyorlar.

Bir tür töre cinayeti

Bülent Ersoy ki konuşan, konuşmayı seven, konuşarak şekillenen insan; o bile suspus. Bu suskunluk edepten de değil, aslında çok da iyi bildiği sokak kültürünün bu noktalara gelmesindeki süratin şaşkınlığına kapılmış durumda. O kazansa da, kaybetse de masadan kârlı kalkmasını bilen biri; ya henüz Bülent hanım olamayanlar? Töre cinayetleri, yalnızca kadınlarla mı sınırlı? Cinsel farklılıkların bilincine varanlar yalnızca anakent insanları mı?
Bu halk içinden düşünse de neden çıkıp Bülent Ersoy'a şunu diyemiyor: 'Sen eskiden erkektin, en azından erkek vücudu taşıyordun; yani sana oğul yok bizim aileden. Git başkasıyla evlen.' Çünkü tutucu olduğunu kabullenebilecek, meydanlarda lafını esirgemeyecek kadar dürüst değil. Asıl nokta budur. Her iki taraf da bunun 'fark'ında. Bülent Ersoy'un marka isminden, maddi varlığından, yaşam genişliğinden faydalanmaya herkes var; Bülent Ersoy'un bir insan olarak arzularını, beklentilerini, düşlerini gerçekleştirmesi esnasında ise kimse yok. 'Adil düzen' ile 'adi düzen' arasındaki ayrım bu kaypaklıktan moral bulur.

Bülent Ersoy, yıllar önce aralarına karışmak istediği kadınların tuzağına düşmüştür artık; o kadınlar, hoşlanılan erkeklerin önce sevgilisi, sonra annesi olarak her zaman ailesel, toplumsal sıfatlar, isimler değiştirerek Bülent Ersoy'un, Bülent Ersoy modelindeki insanların önüne dikilmişlerdir. Dikkat edilirse bu konuda erkekler neredeyse hiç konuşmamaktadır.

Peki şimdi ne olacak: Kanun ustası tırmalayacak, darbukacı patlatacak ve oryantalist bir çözüm bulunacak. Halk üst geçitten geçerek gövde gösterisi yaparken, Bülent Ersoy alt geçitten geçerek gözden ırak bir formülle olayı halledecek. Ya ana yoldaki sıradan yayalar?! İsimsiz geyler, travestiler, transseksüeller? Eh, artık onları da kısmetse her zamanki gibi birileri keyifle ezip geçecek. Ezen aracın plakası hep örtülü olacak.

Kaynak: Radikal Cumartesi, 22 Ocak 2007


*Konuyla ilgili diğer haberler:

[[Dokunmayın Bülent'e]]

[[Fevkaladenin fevkinde bir 'trans' öyküsü]]

[[Bülent Ersoy'u ele almak]]


Etiketler: insan hakları
İstihdam