11/11/2016 | Yazar: Bora Şahinkara

Bu süreci buraya getiren biz değiliz, işverenlerdir, yöneticilerdir.

OHAL’de trenleri durduruyoruz! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Günde ortalama 300 bin kişiyi taşıyan İZBAN işçileri hakları için grevde, İzmir halkının desteğini bekliyor: Bu süreci buraya getiren biz değiliz, işverenlerdir, yöneticilerdir.

8 Kasım 2016'dan beri İzmir'in raylı ulaşım hattında Hilal ve Halkapınar istasyonlarına gelindiğinde manuel bir anons duyuyoruz: “Sayın yolcularımız, İZBAN işçileri grevde olduğundan, İZBAN çalışmamaktadır, Halkapınar'dan otobüsleri kullanarak aktarma yapabilirsiniz” diyor, özgürlüğe dair her bir notanın 'es'e dönüştürüldüğü bu OHAL günlerinde Niccolo Paganini'nin "La Campanella"sı gibi duyuyor bizim kulağımız o anonsu.

Sıradanlaştırılmış olağanüstü yaşam rutinlerimizin ayarını bozabilen bir eyleme dönüşmüştü konu İzmir'de her gün 300.000 insanın kullandığı trenleri durdurmak olunca. Telefonlara, asık suratlara, lanet olası bir sessizliğe gömülmüş kulaklar, yayını kesilmiş ulusal kanaldan yapılan bir duyuru gibi; rutinliklerini ve sessizliklerini tam ortadan kesen 'grev', 'İZBAN işçileri' gibi kelime gruplarını duyuyordu.

Özgürlüğü biraz olsun hatırlıyorsak ve istiyorsak, gidip 'merhaba' demeliyiz, 'bu OHAL günlerinde hakkınızı aramanız ve koca şehrin ulaşımını durdurup, bir hak mücadelesinin sesini duyurmanız bizleri de özgürleştirecek' demeliyiz.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun, 3. gününde 14 tane emekli taşeron makinist ve personel alıp, Çiğli - Aliağa arasında 20 dakikada bir sefer başlatmakla, halka 'evlerinizden erken çıkın' tavsiyeleriyle kırmaya çalıştığı grevin üçüncü gününde (dün) İZBAN işçileri ile söyleştik.

Şimdi bu durumdan hiç haberi olmayan herhangi bir insanın anlayacağı şekilde durumu özetleyebilir miyiz?

Tabii. Yaklaşık 5 ay önce toplu görüşmelerimiz başladı. Bu süreçte biz anlaşma sağlayamadık. Bu uyuşmazlığı tutanak tuttuk. Akabinde yasal olarak arabulucuk dönemi başlıyor. Arabuluculuk döneminde de uzlaşma sağlayamadık. Sonra uyuşmazlık tutanağı tutuyoruz ve bu tutanaktan sonra 60 günlük bir döneme giriyoruz. Yani greve başlama ve bildirme. Greve başlamadan 12-13 gün önce biz bunu kamuoyuna duyurduk. İZBAN'a da tabii resmi olarak noter tasdikli yazımızı gönderdik. Bu sürece girdiğimizde, bahsettiğimiz bu grev yazılarını göndermeden önce yaklaşık bir 30 gün kimse bizi arayıp sormadı. "Yüksek hakeme gider" gibi düşünüyorlardı biraz. Ama şunu düzgün anlayamamışlar galiba: Artık yüksek hakeme isteseniz de gidemezsiniz. Bir grev dönemine gireceksiniz ya da kendiniz başvuracaksınız. Biz grevi tercih ettik. Hak mücadelemizi başlattık.

Bu süre zarfında, ayın 8'inde, sabah 4:00'de çıktık biz greve. Neden öyle bir saat seçtik? İzmir halkı, güne İZBAN'la başlayıp da günün yarısında seferler kesilince mağdur olmasın, bir haksızlık olmasın; 'yarısı o gün ulaşımı kullandı yarısı kaldı' diye. Her sabah trenlerin hazırlanış ve çıkış saati yaklaşık 4:00'tedir. Buradan da makinist ve bakımcıların saat kaçta çalışmaya başladıklarını anlayabilirsiniz. Tabii tam 4:00'de orada olacaklarını, bazılarının oraya gelmesinin zor olduğunu, bazı servislerin 1,5-2 saat önceden aldıklarını da hesaba katın. Yani çalışma şartları zor ve bu arkadaşlar öğleden sonra 2'ye, 3'e kadar tren kullanıyorlar. Yıpratıcı bir iş yani gerçekten.

Bunu sadece bir ücret grevi olarak düşünmeyin. Şirketteki bazı problemlerimizi anlatabilmek istediğimiz bir mücadele olarak tanımlıyoruz aynı zamanda. Örneğin işyeri komiteleri var biliyorsunuz sendikalı yerlerde, bunlar çalışmıyor. Veya genelde idarecilerin daha fevri -diye söyleyeyim- davranışları veya çalışanların problemlerini aktardıklarında çok fazla ciddiye alınmaması; bunların hepsini topladığınızda grev sonucuna gidiyorsunuz.

Greve katılımın tam olması konusuna değinmek istiyorum. Bu dayanışma güzel bir dayanışma. Böyle bir katılım nasıl sağlanabildi? Sendikalı mı bütün işçiler?

İZBAN'da çalışan bütün herkes sendikalı. Sendika örgütlenmesi yaklaşık 4 yıl önce oldu ve o da aynı gün içerisinde %100 katılımla gerçekleşti. Böyle bir birliktelik zaten vardı ve bunun resmiyete dökülmesi söz konusu olmuş oldu, bekleniyordu böyle bir katılım. Resmiyete dökülünce bu bizi güçlendirdi. Herkes sendikalı olduğu için herkes birbirinin hakkını gözetiyor.

Değişik branşlarda çalışan arkadaşlarımız var. Makinistler var, teknik personeller var trenlerin bakımlarıyla ilgilenen, istasyon operatörleri var, gişeci arkadaşlarımız var; bunların hepsinin ücretleri yaptığı işe göre değişiyor. Aralarında farklılıklar olmakla beraber tüm arkadaşlarımız işlerini sürdürmekte. Hiçbir arkadaşım da çalıştığı işten, İzmir halkına emek vermekten, onları -tabiri caizse- sırtımızda taşımaktan hiç gücenmiyor. Bunu biz layıkı ile yerine getirmeye çalışıyoruz. Aynı şekilde bunun da layıkıyla ücret babında karşılığını görmek istiyoruz. Oysa hiçbir şekilde bizim ücretlerimiz lütfedilmiş gibi bile değil. Hep en aşağıda tutulmaya çalışılmıştır işveren tarafından.

Örneğin İzmir Metro çalışanlarından çok daha aşağıdaymış...

Evet. Çünkü İzmir Metro, tamamen İzmir Büyükşehir Belediye tarafından çalıştırılıyor. Ama bizim İZBAN'ın %50'si TCDDD'nin, %50'si de İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin elinde. Yönetim kurulu ile yönetilir. Senede bir defa toplanır yönetim kurulu.

Peki grev başlarken bir süre belirlediniz mi kafanızda yoksa 'hakkınızı alana kadar' mı?

Hakkımızı alana kadar.

İlgiyi nasıl buluyorsunuz? 3. günündesiniz grevin.

Halktan greve olumlu tepkiler var %90 oranında, %10 da olumsuz tepkiler oluyor. Onlar da olacaktır ama bizim zaten sizlerle de görüşmemizin sebebi: Biz durumumuzu anlatıyoruz, İZBAN'ı ne halde yönettiklerini anlatıyoruz. Tamam, günde 300.000 kişiyi taşıyan bir sistem var ama bu sistem çalışanlar tarafından nasıl idare ediliyor? İZBAN işçisi, emekçisi hep özverisini maksimum seviyede kullanmıştır. Mesela ben şahsen, vatandaşı sırtımda da taşıdım, altgeçitlerde problem falan olduğu zaman. Kimi zaman arızalar oldu, engelli vatandaşlarımızı kucaklarımızda taşıdığımız zamanlar da oldu. Biz hep özveri ile çalıştık ve bizim isteğimiz artık yöneticilerin bunu görmesi ve bize minimum seviyede ücret verilmemesi.

OHAL sürecinde bu direniş söz konusu, bu bir cesaret gerektirir, bu önemli bir şey. Bunun size zorlukları oldu mu? Bu konuda neler demek istersiniz?

"Bu işi greve kadar götürmezler" diye düşünüyorduk. "Bir yerde anlaşılır" diye düşündük ama bu olmadı. Greve de izin verildi. Ben bu raddeye getirmezler diye düşünüyordum, çünkü hem İzmir halkını etkileyecek bir durum, zira Karşıyaka, Alsancak, Çiğli, Menemen, Aliağa gibi çok yoğun kullanılan istasyonlarımızla, Cumaovası - Aliağa arasında çok önemli bir hatta, çok kritik bir taşımacılık yapıyoruz biz, ortalama günde 300.000 kişi için.

Başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?

İzmir halkından destekler bekliyoruz. Umarız ki bizlere serzenişte bulunmasınlar; bu süreci buraya getiren biz değiliz, işverenlerdir, yöneticilerdir. Bu yöneticilerden bunlara artık son vermesini -tabii lehimize olacak şekilde- talep ediyoruz. Bizim haklarımızı gözetsinler.


Etiketler: insan hakları, çalışma hayatı
nefret