23/05/2007 | Yazar: Orhan Tekelioğlu

Ukrayna'nın 'tuhaf' şarkıcılar tarafından, acayip kılıklar ve şovla sunulan şarkısından söz eden ya da birinci olan Sırp şarkıcının cinsel kimliğini sorgulayan, bazen açık, bazen kapalı homofobik sözcüklerle bezenen bu eleştiri anlayışının sonunda vardığı nokta, elitizmden başka bir şey değil aslında. Bizde sıkça görülen, kraldan daha kralcı, Batılıdan daha 'Batılı' bir eleştirme biçimi.’ Orhan Tekelioğlu’nun kaleminden.

Örovizyon ne gösterdi, ne gösteremedi? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Ukrayna'nın 'tuhaf' şarkıcılar tarafından, acayip kılıklar ve şovla sunulan şarkısından söz eden ya da birinci olan Sırp şarkıcının cinsel kimliğini sorgulayan, bazen açık, bazen kapalı homofobik sözcüklerle bezenen bu eleştiri anlayışının sonunda vardığı nokta, elitizmden başka bir şey değil aslında. Bizde sıkça görülen, kraldan daha kralcı, Batılıdan daha 'Batılı' bir eleştirme biçimi.’ Orhan Tekelioğlu’nun kaleminden.

KAOS GL

Orhan Tekelioğlu

Milletçe derin bir ilgiyle izlediğimiz bir örovizyon yarışması daha veda ettik; hatta hiç de kötü olmayan bir sonuç bile aldık. Yarışmaya ilişkin yorumlar ise pek tanıdıktı: Yarışmacı ülkelerin kendilerine yakın hissetikleri komşularına ya da ruh kardeşlerine oy verdiklerinden sürekli olarak dem vuruldu, yarışmanın eski havasını yitirdiğinin altı çizildi. Üstelik bu eleştiri tarzı sadece bizimkiler tarafından değil, Batı Avrupalı yorumcular tarafından da benimsenmişe benziyor.

Yine de, Türkiye'deki eleştirilerde yeni bir temanın ortaya çıkışını gözardı etmemeliyiz: Bu da yarışmanın 'rüküşleştiğine' ilişkin bir yargıydı. Ukrayna'nın 'tuhaf' şarkıcılar tarafından, acayip kılıklar ve şovla sunulan şarkısından söz eden ya da birinci olan Sırp şarkıcının cinsel kimliğini sorgulayan, bazen açık, bazen kapalı homofobik sözcüklerle bezenen bu eleştiri anlayışının sonunda vardığı nokta, elitizmden başka bir şey değil aslında. Bizde sıkça görülen, kraldan daha kralcı, Batılıdan daha 'Batılı' bir eleştirme biçimi. Kolayca yapılabilir ama bu eleştirme biçimlerinin altını kurcalamak, Batılı olduğumuza ilişkin kof iddialarımızı eleştirmek istemiyorum. Bu yazıda örövizyonda son bir-iki yıldır kolayca fark edilen, görsel dünyamızı zorlayan değişimlerden söz etmek istiyorum.

Gregory Jusdanis, Türkçe'ye çevrilmesine rağmen hak ettiği ilgiyi görmeyen 'Gecikmiş Modernlik ve Estetik Kültür' kitabında, gecikmiş modernite yaşayan 20. yüzyılın başında toplumlardaki estetik beğeni ile ulusal kültürün oluşumu arasındaki ilişkiden söz eder. Kitabın içeriğine girmeden, sadece başlığından ilham alıp örovizyondaki görsel değişime bakarak, Balkan ve eski Doğu Avrupa halklarındaki 'çok gecikmiş modernite'den söz edebiliriz diye düşünüyorum. Modernite sonrasını yaşayan Batı'nın metropollerinde varolan en son trendleri yakalama, hatta mümkünse geçme derdindeki bu ülkeler kendilerini hiper-modern görüntülerle Avrupa'nın merkezi kültürüne sunuyorlar.
Burada ilginç olan, Balkan ve eski Doğu Avrupa halklarının Avrupa'nın yeni 'öteki'si olma, Avrupa'nın yeni çevre kültürünü ve estetik beğenisini oluşturma çabaları. Halbuki bugüne kadar bu rolü, yani çevre kültürünü, Türkiye de dahil bazı Akdeniz ve Güney Avrupa ülkeleri oluştururken sanki resim, şimdi başka bir resme dönüşmüşe benziyor. İlk beşe baktığımızda Balkan ve Doğu Avrupa ülkeleri arasına girebilmiş tek ülkeyiz, üstelik Avrupa merkezi kültürünü temsil eden üç ülkeden (Fransa, İngiltere, Almanya) de tam puan almamız işin cabası.

Tabii ki Almanya'da gurbetçilerden, Fransa, İngiltere, Hollanda ve Belçika gibi ülkelerde gurbetçilere ilaveten Müslümanlardan SMS aldığımız ortada ama bu olgu, tezimi daha da güçlendiriyor. Sığ bir demokratik eşitlik anlayışı etrafında oluşan SMS temelli oylama, çevre kültürünü temsil edene, 'ezilene' en ucuzundan bir güç sağlıyor: SMS yollama hakkı. Bizimkiler de başlıyorlar mesaj yollamaya, böylece Batı Avrupa'nın merkezlerinden Türkiye'ye oy akıyor.

Balkanlar ve Doğu Avrupa'da ise durum hiç de böyle değil. Orada 'ülke' çok, birbirlerine oy vermeleri yetiyor. Onları ilginç kılan, görsel olarak Batıyı yakalama konusundaki aculluk ve taklit yetenekleri. Ancak, tez elden, taklit konusunda çok başarılı olduklarını kabul etmek zorundayım. Geçen yılın görsel anlamda şaşkınlığa uğratma rekoru kolayca kırılamayacak grubu olan Finlandiyalı Lordi'yi, Ukrayna adına katılan Danylko ve grubu bir anda sollayıverdi. Eski, genişlemeden önceki Avrupa'nın en dış çeperinde kalan Finlandiya'nın Avrupa merkezi kültüründe olduğunu düşünmek pek mümkün değildi zaten ve Lordi müzikle görüntünün yer değişimindeki son durağa gelindiğine işaret ediyordu.
Müzik kanallarının oluşumu ve video kliplerle birlikte müziğin tüketimi kulaktan göze doğru evrilmeye başlamış, müzikle görüntünün tamamen yer değiştirebileceğinin öncü sinyalleri verilmişti. Lordi'nin çocuk oyuncaklarındaki şekilsiz ama erkeksi canavar figürlere benzeyen şaşırtıcı kostümleri seyredenin gözünü kamaştırmıştı geçen yıl örovizyonda; bu yıl ise, Ukrayna'nın neşeli ve transseksüel Teletubbie'lere benzer karakterleri müthiş bir tezat oluşturuyordu. Şurası açık ki, bu yılın en önemli olayı şovlardaki şen şakraklık ve akrobatlık oldu. Düşünsenize, 'şarkı yarışması'na çıkan gruplar playback yapıyor ve belki de bu nedenle, şovlarda her türlü hareket serbest hale geliyordu. Müziğin bu kadar geriye çekildiği bir dünyada görüntülerden başka ne kalabilir?

Peki, Kenan Doğulu nasıl aradan sıyrıldı? Sondan ikinci olan İngilizler yarışmaya ateş püskürdükten sonra, Kenan'la da hafiften dalga geçerek Ricky Martin'e benzetmişler. Kenan'ın neden Ricky olamayacağını söylemeden önce şovundan söz etmek istiyorum. Bize birincilik kazandıran Sertab'ın şovunun 'genişletilmiş', daha da gösterişli hale getirilmiş yeni bir versiyonuydu sanki. Ama şurası çok açık; bu 'Tutmayın beni dans edeceğim, haydi eller havaya, çok eğleniyoruz değil mi' anlayışı, bu topraklarda iş yaptığı gibi, bizi destekleyenleri de etkiliyor. Kapı gıcırtısıyla kıvırtabilen tüm halklardan oy geleceği belli bu üslubu sürdürdüğümüz sürece. İngilizler yanılıyor, Kenan bizden başka kimseyi taklit etmiyor, hiçbir zaman sömürge olmamış bir ülkede başka da bir şey olamaz zaten.

Asıl taklitçiler Balkanlar'da, eski Doğu Avrupa'da. Batı'yı ele geçirmenin taklitten geçtiğini düşünüyor ve olabildiğince Batılı sound ve görüntünün peşine düşüyorlar. Çoğu post-kolonyal, yeni eski sömürge olan bu ülkelerin ne yazık ki merkezi kültürü ele geçirme yolunda hiç şansları yok. Bu iş, körler sağırlar birbirini ağırlar kipinde iş gören örovizyon gibi üçüncü sınıf yarışmaları kazanmakla falan olmaz.

Kim ne derse desin, Avrupa'nın tek hakiki 'öteki'si Türkiye'dir. Çok fazla bağlaşığı, ruh kardeşi falan olmasa da, her durumda ilk beşe girer, sunduğu görüntü 'Doğulu' bile değildir, Kenan Doğulu'nun soyadı ise hoş bir ironidir! Hoplar, zıplar, dans eder ve Batılı merkezi elitlerin beynine 'Shake it up Şekerim' gibi melez bir İngilizce kalıbı nakşeder.

Kaynak: Radikal Cumartesi, 19 Mayıs 2007

Etiketler: kültür sanat
İstihdam