20/11/2019 | Yazar: Kaos GL
Pembe Hayat'ın 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü açıklaması: “Tüm bu nefret kumkumasına rağmen eşit yurttaşlık talebini yükseltiyor ve artık ölmek istemiyoruz!”

Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği, 20 Kasım Nefret Suçu
Mağduru Transları Anma Günü için metin yayınladı. Dernek metinde “Tüm dünya fobiden arınana, sokaklarında
özgürce yaşayabildiğimiz bir dünya var olana, hayatlarımız yaşama sevincinin
kaideleri olana dek mücadelemizi sürdüreceğiz!” dedi.
“Adalete erişimi engellenen translar, ölümle burun buruna hayata tutunmaya çalışıyor”
Metnin tam hâli şöyle:
“Bugün 20 Kasım. Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü.
Bundan 21 yıl önce, Amerika Boston’da yaşadığı evde göğsünden aldığı 21 bıçak
darbesiyle hayata gözlerini yuman Rita Hester’ın ölümüyle simgeleşen ve tüm
dünyada heteropatriyark sistemin eril nefretinin hedefinde olan biz transların
anıldığı bu gün, var oluş ısrarımızla hayatın her alanında olduğumuzu
hatırlattığımız bir gün.”
“Anayasa ve yasalarca tanımlanmayan nefret, çeşitli formlara
bürünerek her gün, her an varoluşumuzu hedef haline getiriyor ve birçok trans
bu nefretin hedefi haline geliyor. Aile, okul, üniversite, çalışma hayatı, iş
hayatı, sokak, adliye koridorları? Hayatın aktığı her alanda kurumsallaşmış
nefretin hedefi haline gelen translar; en temel insan hakları olan yaşama,
barınma ve sağlık hizmetlerine erişim gibi hayati haklara erişemiyor; yaşamın
kıyısına sürükleniyor, gettolara mahkum ediliyor, yaşamını yitiyor.”
“Eril nefretin gün be gün örgütlediği şiddetin çıplak
gerçekliğine karşı yapayalnız bırakılan biz translar; tüm bu nefret kumkumasına
rağmen eşit yurttaşlık talebini yükseltiyor ve artık ölmek istemiyoruz!”
“Yaşamın her alanında transfobik nefretten kaynaklanan
ayrımcılığın açık hedefi haline gelen translar; sokakta yürüyemiyor, akademide
var olamıyor, sağlık hizmetlerine erişemiyor, iş bulamıyor, yaşayamıyor. Cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılığın ve nefretin failleri kanun
koyucular ve uygulayıcılar tarafından korunuyor; nefret söylemleri ifade
özgürlüğü sayılıyor ve translara yönelen saldırılara hukuki kılıf uydurularak
katiller toplumun dört bir köşesinde elini kolunu sallayarak dolaşabiliyor.”
“Trans cinayetlerinde Avrupa birincisi, dünya dokuzuncusu
olan Türkiye, kurumsallaşan nefreti ve transfobisiyle transların yeryüzündeki
cehennemi haline dönüşüyor. Failleri koruyan, mağdurları suçlayan ve nefrete
bahaneler üretme mekanizması haline dönüşmüş olan hukuk düzeni, söz konusu
translar olduğunda nefreti yeniden üretiyor ve heteropatriyark düzenin
savunucusu haline geliyor. Adalete erişimi engellenen translar, ölümle burun
buruna hayata tutunmaya çalışıyor.”
“Heteropatriyark düzenin kurumlarından itilen ve ayrımcılığa
maruz bırakılan translar; eğitim hakkına erişemiyor, üniversitelerde var
olamıyor, akademide yer alamıyor. Transların eşit yurttaşlar olarak eğitim
hakkına erişiminin doğrudan ya da dolaylı bir biçimde engellenmesi yetmiyormuş
gibi; entelektüel bilgiyi araçsallaştırarak transfobilerine kılıf uydurmaya
çalışan kimi akademik unsurlar; nefretin teorisini, cinayetlerin gerekçelerini
örgütleyerek eril şiddetin tarafı oluyor, bedenlerimizi transfobik
neşterlerinin altına yatırarak yeniden ve yeniden fobi üretmeye devam
ediyorlar.”
“Uyum süreçlerinde kriminalize edilen, heteropatriyark
düzenin eril ittifakının türlü engellere fobik saldırılarda bulunduğu translar;
sağlık hakkına erişemiyor, fobik sağlık çalışanlarının şiddetine maruz
bırakılıyor, kayıt dışı medikal süreçlere zorlanıyor; kendi olma yolunda
ameliyathanelerde hayatını yitiriyor. Uyum süreçlerine insani erişimden uzak
tutulan translar, kurumsallaşmış transfobinin hedefi olmaya devam ediyor.”
“Dilek İnce’den Eylül Cansın’a; Hande Kader’den, Esra
Ateş’e; Buse Şeker’den Okyanus Efe’ye? Transfobik dünyanın hedefi haline
gelerek katledilen ya da yaşamın dışına itilerek intihara sürüklenen translarız
biz. Akademisyeninden hakimine, polisinden esnafına, patronundan pezevengine
nefret saikiyle yaşamını sürdüren transfobiklerin hedefinde olan translarız
biz. Tüm bu saldırılara ve ayrımcı şiddete rağmen nefrete inat hayatı seçen,
kaybettiği dostları için de yaşayan, özgürce var olmak isteyen, kendi olmak
isteyen ve kendi hikayeleriyle tüm dünyanın özgürleşmesi için inadına var olan
translarız biz. Dün de vardık, bugün de varız ve yarın da var olacağız! Tüm
dünya fobiden arınana, sokaklarında özgürce yaşayabildiğimiz bir dünya var
olana, hayatlarımız yaşama sevincinin kaideleri olana dek mücadelemizi
sürdüreceğiz!”
Hayatın her alanında bizlere yönelen ayrımcılığa ve nefrete
rağmen örgütlenmeye devam edecek; her yerde olmamıza alışılana dek ses
çıkarmaya devam edeceğiz. Nefretin olmadığı, özgürlüğün solunduğu ve yaşama
sevincinin kurumsallaştığı bir dünya inşa edilene dek var olmakta kararlıyız. Nefrete
inat, yaşasın hayat! Trans cinayetleri de intiharları da politiktir!”
Etiketler: insan hakları