05/06/2007 | Yazar: Kaos GL

Perihan Mağden'in yeni kitabı çıktı. Mağden, 'Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?' adlı romanında bir anneyle kızının 'travmatik' ilişkisini anlatıyor. Anne, canlarını yakan insanları öldürerek cezalandırıyor.

Perihan Mağden'den bir 'şiddet güzellemesi' Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Perihan Mağden'in yeni kitabı çıktı. Mağden, 'Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?' adlı romanında bir anneyle kızının 'travmatik' ilişkisini anlatıyor. Anne, canlarını yakan insanları öldürerek cezalandırıyor.

KAOS GL

Efnan Atmaca

"Her çocuk bir oyuncakta kendini bulur. Kardeşini bulur. En sevdiği kardeşini. Sonra da kaybeder. Ormanda kardeşsiz kalır. Tek başına kalmaz ama. Annesiyle kalır. Mühim olan da budur zaten. Annesiz kalmaz şanslı çocuklar. Hep Anneleriyle kalırlar. Sırf Anneleriyle"... Perihan Mağden'in bugün Can Yayınları tarafından yayımlanan kitabı 'Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?'nin kahramanlarından biri kendi deyimiyle böyle 'şanslı' bir çocuk. Annesi onu hiç bırakmıyor. Onlar ikisi bir 'ay birimi'. Annesi hep yanında, hep kızını koruyor ve her kim kızına ya da onların 'ay birimi'ne zarar vermeye kalkarsa anne onu cezalandırıyor kimi zaman gözüne kalem sokarak kimi zaman boynunu keserek... Çünkü annesine göre insanlar çoklar ve kötüler. Ve anne ile kızın dünyalarında mutlu yaşamaları için onlardan uzak durmaları, sürekli kaçmaları gerekiyor.

Hepsi nefsi müdafaa

'Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?' travmatik bir anne-çocuk ilişkisini konu alıyor. Mağden bu kez bir annenin çocuğunu korumak ve kendilerine 'arındırılmış' bir dünya kurmak için ne kadar ileri gidebileceğini sorguluyor. Kitabın anlatıcısı Mağden'in söylemiyle 'kurban' olan çocuk. 'Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?' kurbanın ağzından anlatılmış bir hikâye. Küçüklüğünden başlayarak çocuk, annesiyle sürdükleri yaşamı anlatıyor; tabii ki hatırladığı kadarıyla ve yalın, konuşur gibi bir dille. Annesinin kendisine duyduğu sevgiyi, bu uğurda neler yaptığını anlatıyor. 'Ay birimi' hep otellerde yaşıyor, etraflarındaki kötü insanlar canlarını yaktığında onları cezalandırıp yeni bir yere kaçıyorlar.

Anne, kaba ve kötü insanları cezalandırırken o kadar haklı ki; nefsi müdafaa niyetine işlenmiş bu cinayetleri okuyanlar hak vermeden edemiyor, hatta kurbanlar da... Perihan Mağden, "İnsanlar okuyunca 'Ben de yapardım' diye hissetsinler istiyorum" diyor romandan söz ederken.

Kaynak: Radikal, 5 Haziran 2007


*Tadımlık

Kominin gözü

Çok iyi biriydi. Şakacıydı, neşeliydi. Hakkaten. İnsanı güldürürdü, beni güldürürdü. Akla gelmedik laflar söyler. Öyle hiç kimsenin aklına gelmeyecek benzetmeler. Çaktırmadan ama. Anlarsan, gülersin. O da seninle birlikte güler. Mükâfat gibi. Bak madem anladın gibi. Habire etraflarında dolanırdım. Dolanırdım ki, bi şaka yapsın, bi laf söylesin de güleyim. Günüm iyi geçsin, akşamım iyi bitsin. Ben o teyzeyi hakkaten çok sevmiştim. Güzel kızın annesini. Kendi de güzeldi. Bana çok güzel gelirdi. İnce, upuzun bir kadın. Saçları filan. Kırlar düşmüş bi dolu siyah saçı vardı. Şöylece arkasında toplardı. Ama bıraktığı da oluyordu saçlarını. O zaman çok güzel oluyordu. Çok iyi bir teyzeydi. Masalarının etrafında dört dönerdim benimle de konuşsunlar diye. Hakkaten açık söyleyeyim: güzel kızı kıskanıyordum. Öyle bi annem olması için neler vermezdim. O teyzenin benim annem olması için yani. Ne derlerse desinler onla ilgili. Onlar ne biliyolar ki? Neden anlıyolar da ondan anlayacaklar? Onu hiç tanımadılar ki. Neyini biliyolar da arkasından bi fırın laf ediyolar? Öyle iyiydi ki benle. "Sarıkafa" diye çağırırdı beni. Güler bi yandan habire. Masadan kalktıklarında başımı okşardı bazen. Bi kere de tam tepemden öptü. Ona sarılmamak için zor tuttum kendimi. Hani Türk filmlerinde olur ya. Başımı göğsüne bastırıp "Anne, annecim" dememek için kendimi zor tuttum. Kesin, rezil olurdum. Ama şimdi pişmanım. En azından onu ne kadar sevdiğimi söylemiş olmak isterdim. "Teyzecim, sen bi tanesin," demiş olmak isterdim. Ne kadar iyi bi kadın olduğunu hiç olmazsa birilerinin anladığını duysun isterdim. Olan biten de umrumda değil. Benim annem o olsun isterdim. Hem de nasıl isterdim! Aslında açık büfe bizim tatil köyünde yemekler. Topla tabakları, koy yenilerini. Getir bardağı, götür kirlisini. Bazen kırmızı şarap isterdi. Hep değil, iki-üç gecede bir. Güzel kız da bira içti bikaç kere. Şarap istediğinde keyfinin yerinde olduğunu bilirdim. İlla ben götüreyim isterdim. Ben götüreyim de, konuşsun benle. Her zaman konuşurdu da, bardağını doldurdukça daha çok etrafında dolanayım, daha çok konuşsun. Benim annem o olsaydı, başka da bi şey istemezdim hayatta. Ama istemekle olmuyo tabii. Büyük bi odada kalıyorlardı. Ön kapısı bahçeye açılanlardan birinde. Nasıl döşemişler odayı! Öyle güzeldi ki oda. Sonra baktım da baktım odalarına. Zorla çıkarttılar polis gelince. O şişman temizlikçi bulmuş doktorun cesedini gardıropta. Kanlar hemen sızmasın diye çöp torbalarına sarılıymış. Üstüne de çarşafları dolamış da dolamış. Yani doktordan mumya yapmış. Açınca gardırobun kapısını, karşısında bulmuş işte temizlikçi. Mumya demeyi bilmiyor, "Çaput bebek gibi," diye tutturdu. Çaput bebek kan içinde! Onlar gideli epey zaman geçmiş. Kanlar anca geçmişler çarşaflardan kat kat naylonlara. Ama boşalmışlar sonunda işte. Doktor bulduklarında kanlı mumyaydı. Her şey güzel kızın hastalanması yüzünden başlarına geldi. Yoksa olmazdı. Güzel kız birden çok hastalandı. Yemeklere inmez oldular. Sahile de. Odalarından çıkamaz oldular. Annesiyle saatlerce yüzerlerdi önceden. Güzel kız öyle çok yüzerdi ki açıklarda. Bi çeşit balık sanırsın. Denizkızı gibi. Tipi de denizkızı gibi bi şeydi hakkaten. Ama ben annesi seviyor diye güzel kızı severdim. Tamam, kıskanıyordum da, elimde değil. Bi benim anneme bak, bi onunkine. Öyle çok seviyodu ki kızını teyze. Kızına bakarken gözleri kor gibi yanardı. Sevgiden, ama nasıl bi sevgiden. Ben bu kadar çocuğunu seven bi anne, filmlerde bunun rolünü kesiyolar hani. Filmlerde bile görmedim yani. Kız öyle ağır hastalanınca, öbür çocuklardan duydum sıtma olmuş gibi tirtir titriyormuş kız. Ateşler içinde yanıyormuş. Annesi çok fena merak etmiştir yani. Bizim tatil köyü de dağın başında. Kaldılar mı o hıyar doktorun eline? Doktoru ben kendimden biliyorum. Bi keresinde elim mutfakta çok kötü kesildi de, dikiş atmaya kalktı. Neyse ki o yaşlı hemşire vardı daha o zaman. "Ne dikişi? Ne gerek var?" yaptı kadın. Bu zibidiye kalsa, artık iğne iplik ne bulduysa elimi dümdüz edecek. Hıyarın tekiydi. Zaten ordan atılmış, buradan kovulmuş. Bi akrabası mı ne, bi şey bi şeymiş. Bunu buraya doktor yaptırmış. Deniz kenarında ense yapsın diye. Besbelliydi doktorlukla filan alakasının olmadığı. Hem kızın hastalığını iyi edememiş, hem de sarkmış mı öyle bi şeyler yani. Sarkıyomuş habire kızlara mızlara. Benim plajda çalışanlar kadar her şeyden haberim olmuyo. Ama sonra habire doktorun pisliklerini konuştular. Daha da konuşurlar. Pisliğin tekiydi hakkaten. Bu tatil köyü oldu mu sana lanetli köy? Ama teyzeye taktılar daha çok. Yok öyle kötüymüş, böyle şeytanmış, hainmiş, bi cana kıymış. Tamam öldürmüşler doktoru. Öldürmüş birileri. Diyelim teyze öldürdü. Peki durduk yerde mi? Neden öldürsün ki köyün doktorunu? Neden kendi hayatını tehlikeye atsın? İşin ucunda hapislerde çürümek de var. Demek o kadar fena şeyler yapmaya kalktı kızına doktor. Demek o kadar kızdı, üzüldü. Dayanamadı. Gözü dönmüştür. Çok fena olmuştur. Sanki nasıl söyleyeyim, kızını çalmaya çalışmış gibi doktor. Kızından bi şeyler çalmaya çalışmış gibi. Zaten hastaydı kızı. Onu iyi etmek yerine yani. Ne olup bittiğini tam, hiçbirimiz bilmiyoruz. Ben de bilmiyorum. Ama çok sevdim ben o teyzeyi. Buraya bunca insan geliyo, gidiyo, hiçbirine benzemezdi. Benzemesin de. Bazı öyle lafları vardı. Sonradan ben de kullanmaya başladım onları. Öyle lafları, öyle benzetmeleri. Bi şeye bakar yani, herkeslerin baktığı bi şeyde bambaşka bi şey görür. Başkalarının görmediğini görür yani. Söyler de. Kızına söylüyordu habire. Hep konuşurlardı. Hep gülüşürlerdi. İkisi bi başlarına bi kutuya kapatılmışlar gibi. Dışarıda olanı biteni o kutudan görürlermiş, seyrederlermiş gibi. Kendi kutularından gördükleri dışarısı, bizim gördüğümüzden çok başkaymış, farklıymış, tamamen başkaymış gibi. Öyleydi onlar. Ben de zorla girmeye çalışıyordum kutularına. Bari bi-iki lafını duyayım. Ben de onların gördüğü gibi göreyim. Nasıl isterdim o teyzenin oğlu olmayı. Beni de öyle güzel bi kutuya hapsetsin. Ben de dışarıları onun gördüğü gibi göreyim. Lafları onun duyduğu gibi duyayım. Öldürdüyse de öldürdü doktoru. Pisliğin tekiydi doktor. Çok da kötülükler yapmıştır. Eminim. Çok fena şeyler yapmaya çalışmıştır güzel kıza. Yoksa niye öldürsün ki tatil köyünün doktorunu? Çekip giderlerdi. Böyle bi yükü niye alsın? Öyle üzülüp kızmıştır ki, gözü dönmüştür. O teyzeyi çok sevdim ben. Hiç de unutmayacağım. Onlar kim ki hem? Kolaylığınla mı seviyoruz birini? Bu kadar sevince birini yani?


*Konuyla ilgili haberler:

[[Orhan Pamuk'tan Mağden'e destek]]

[[Vicdani Reddi Savunan Mağden Beraat Etti]]

[["Işığa tutulmuş tavşan gibiydim"]]

[[‘Kolay kolay silinemeyecek belleğimden’]]

[[Vicdani Ret İnsanlık Hakkıdır]]

[[Anlamak ne zamandan beri suç?]]

[[Vicdani Red Haberlerine Ağır Ceza Yolu]]

[[Düşünüyorum o halde yargılanıyorum]]

[[FT: Savcılar reforma karşı]]

[[Vicdani ret hakkı]]

[[Bir Kutluğ Ataman filmi]]


Etiketler: kültür sanat
İstihdam