26/11/2009 | Yazar: Kaos GL

Esenyurt’ta bir kişi daha polis tarafından öldürüldü.

Esenyurt’ta bir kişi daha polis tarafından öldürüldü. Öldürülen kişinin tanıklara göre; yakalanma şansı varken, Ford transitten inen uzun boylu sivil polis tarafından infaz edildi.
 
ÇHD, Alaettin Karadağ'ın öldürülmesiyle ilgili kuşkuları sıraladı: Vücudunda 10'dan fazla mermi deliği var. Öldürmek için ateş edilmiş. Soruşturmayı aynı polis birimi yürütüyor. 4 parmağı sakat olan Karadağ nasıl silah kullanabildi? Otopsi apar topar, yetersiz yapıldı. Karadağ sağken yerde mi vuruldu?  

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), polisin "çatışmada öldü" diye açıklama yaptığı, Alaettin Karadağ'ın öldürülmesiyle ilgili ihlalleri ve kuşkulu noktaları gündeme getirdi.
 
İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün 19 Kasım'da Esenyurt'ta gerçekleşen olayla ilgili resmi açıklamasının yanıltıcı olduğunu savunan ÇHD, bu açıklamada polisin Karadağ'la ilgili kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olduğunu öne çıkararak, yaşam hakkı ihlalinin üstünü örtmeye çalıştığını duyurdu. ÇHD, polisin görevinin suç işlediğine inandığı kişileri yargı önüne çıkartmak olduğunu anımsattı.
 
Delillerin karartıldığını söyleyen ÇHD'nin dikkat çektiği kuşkulu noktalar ve ihlaller şunlar:
 
Polis öldürmek için ateş etti: Karadağ'ın vücudunda 10'un üzerinde mermi giriş deliği saptandı. Deliklerin bulundukları yerler göz önüne alındığında, polisin yakalama değil öldürme amaçlı silah kullandığı anlaşılıyor.
 
Yetersiz otopsi yapıldı: Otopsi, ailesi tarafından teşhisi henüz gerçekleşmeden, apar topar yapıldı; ailenin otopside hekim bulundurma hakkı gasp edildi. Yetersiz bir otopsinin gerçeğin açığa çıkmasını engelleyeceği aşikar.
 
Soruşturmayı aynı birim yürütüyor: Olayla ilgili soruşturmayı, olayda silah kullanan ve Karadağ'ı öldüren polis birimi yürütüyor.
 
Dört parmağı eksikken nasıl silah kullandı: Hemen tüm açıklamalarda bir çatışmadan söz ediliyor, ancak Karadağ'ın üç yıl önce geçirdiği iş kazasıyla sağ elinin dört parmağını ikinci boğumdan kaybetmiş bir işçi olduğundan bahsedilmiyor. Bu bağlamda sağ elini kullanan biri olarak Karadağ'ın nasıl silah kullandığı sorusu orta yerde duruyor.
 
Minibüs şoförü sırtından vuruldu: Olayda sırtından yaralanan minibüs şoförünü de Karadağ vurmuş gibi lanse ediliyor. Bu husus, halen aydınlığa kavuşmadı. Bu yaralanmadan Karadağ'ın sorumlu tutulmasının gerisinde, polisin şüpheli şahsın takibinde, o esnada içerisinde 4 sivil vatandaş taşıyan bir sivil ulaşım aracının kullanılmış olması tedbirsizliğinin üstünü örtme kaygısının yattığı açık. Karadağ'ın silah kullandığı varsayılsa dahi, minibüsün ön tarafında kalan Karadağ'ın, aracın şoförünü nasıl olup da arkadan vurduğu sorusu halen yanıtlanmış değil.
 
Karadağ sağ yakalanmışken öldürüldü mü: Karadağ'la polis arasında yaşandığı iddia edilen çatışmaya ilişkin tutanaklara geçen saat; 21:00-21:30. Ancak Karadağ yerde can çekişir halde bekletilmiş, sağlık ekiplerine geç haber verilmiştir. Henüz savcılık kayıtlarına geçmemiş olmakla birlikte, kimi gazetelere beyan veren görgü tanıklarının ifadelerine göre, Karadağ yerde can çekiştiği esnada olay yerine gelen sivil bir polis tarafından vurularak öldürülmüştür. Birden çok şahsın beyanları üzerinden basına yansıyan bu veriler, polisin müdahalesinin bir şüpheliyi yakalamak değil, daha önceden muhtemelen tanınan devrimci-demokrat bir kişiyi öldürmek yönünde olduğu şüphesini yaratıyor.
 
NE BU ŞİDDET BU CELAL?

2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda 2 Haziran 2007'de kabul edilen ve 14 Haziran'da Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5681 sayılı kanunla polis-devleti anlayışıyla yapılan değişiklikler, hukuk güvenliğini yok edecek uygulamalara yol açtı. Bu kanun yürürlükte kaldığı sürece tüm yurttaşlar bundan 'nasibini' alabilir...
 
Gazeteci - AB ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı M. Utku Şentürk Radikal’de yazdı.

Esenyurt’ta bir kişi daha 19 Kasım akşamı polis tarafından öldürüldü. Öldürülen kişinin TKİP üyesi olduğu iddiasıyla aranan Alaettin Karadağ olduğu açıklandı. Emniyet Müdürlüğü çatışma dedi. Ancak görgü tanıkları farklı anlattı. Tanıklara göre; Karadağ yakalanma şansı varken, Ford transitten inen uzun boylu sivil polis tarafından infaz edildi. Polis açıklamaları, karşılıklı silahlı çatışma yaşandığı şeklinde idi.

Ancak görgü tanıkları olayı farklı aktardı. İki kişinin polis tarafından kovalandığı iddia edilen olayda, birinin polis tarafından öldürüldüğü, diğer kişinin olay yerinden uzaklaştığı ileri sürülmüştü. Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, öldürülen kişinin isminin Alaettin Karadağ olduğu, 2001 yılında TKİP davasından tutuklandığı, ölüm orucu sürecinde tahliye edildiği ve hakkında hapis cezası olduğu gerekçesiyle arandığı belirtildi. Polis yetkilileri, yaşanan olay hakkında çatışma açıklamasında bulunurken, mahalle halkı bir çatışma yaşanmadığını söyledi, olayın bir infaz olduğunu ifade etti.

Geçtiğimiz yıllarda da Festus Okey ve Engin Çeber ile gündemde ön sıralara çıkan polis cinayetleri ve işkencelerine dair küçük bir araştırma yaptım.

Son üç yılda hapishanelerde 29 kişi öldürülmüş. Polis, yargısız 31 kişiyi öldürmüş. 35 tane ‘faili meçhul’ var. 11 tane de ‘kayıp’, toplam sayı 107 ediyor derken Esenyurt’ta Alaettin Karadağ isimli yurttaşın da polis dayağı sonucu hayatını kaybetmesi ile oldu rakam 108. Tabii buna daha öncesi dahil değil, hasıraltı edilenler de... 12 Eylül öncesi ve hemen sonrasında bunların daha da ‘coştuğunu’ düşünürsek, belki rakam binli sayılara çıkar. Gelinen aşamada, ‘polis terörüne karşı’ somut ve kapsamlı adımlar atarak geniş bir kamuoyu oluşturmak ve demokratik haklarımız için mücadele etmek, zorunluluk haline geldi. Baran Tursun, Balıkesir’de Halil Bulut, Adana’da Fevzi Abik, Antalya’da Çağdaş Gemik polis kurşunu ile öldürülen ilk aklıma gelen isimler. Keyfi olarak dayak yiyen ve kayıtlara girmeyen binlerce yurttaş da cabası. Bilinen örneklerden birisi; geçen mart ayında Taksim’de polis şiddetine maruz kalan Sosyalist Parti üyesi iki gençten birinin burnu diğerinin ise kolu kırıldı. 5 Mart’ta Taksim’den Fındıklı’ya inen Saray Arkası sokakta, Beyoğlu Emniyeti Müdürlüğü’ne ait motosikletli polisler kimlik kontrolü yapmak amacıyla Sosyalist Parti MYK üyesi Ufuk Göllü, il yöneticisi Ufuk Erhan ve yanlarındaki bir kişiyi durdurdu. Gençlerin polise kimlik sorması sonrası ise gençler polis tarafından darp edildi. Göllü’nün burnu, Erhan’ın ise kolu kırıldı. Polisler tarafından gözaltına alınan ve ‘polise mukavemet ve halkı isyana teşvik’ suçlamasıyla savcı karşısına çıkarılan gençler ise mahkemeye sevk edilmeden serbest bırakıldı.

2007: Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu Değişikliği’; Polis Şiddetinin Artışa Geçtiği Miladdır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) geçtiğimiz yıl yayımladığı raporda polisin yurttaşlara şiddet uygulamasında artış olduğunu ve bu eğilimin Türk hükümetinin ihlalcilerden hesap sormamasıyla bağlantılı olduğunu söylüyor.

‘Adalete Karşı Safları Sıklaştırmak - Polis Şiddetiyle Mücadele Önündeki Engeller’ başlıklı 80 sayfalık raporda, 2007 yılının başından bugüne dek yaşanan 28 ayrı polisin kötü muamelesi vakası ve bu ihlallerin soruşturulma süreci belgeleniyor. Raporda yer alan vakalar arasında polisin - bazıları ölümle sonuçlanan- ateşli silah kullanımı, göstericilere kötü muamele ve aşırı güç kullanarak müdahalesi ve kimlik kontrolleri sırasında ve sonrasında yaşanan kötü muamele vakaları yer alıyor. Polis hakkında suç duyurusunda bulunanların ise kendilerini polise ‘görevi yaptırmamak için direnme’ suçuyla yargılanırken bulmaları oldukça sık karşılaşılan bir durum. Hakları İzleme Örgütü Başkanı Kenneth Roth, “Türkiye, polisin her an silahını çekebileceği ve şiddet kullanabileceğine dair algısıyla mücadele etmelidir “ diyerek “Bunun da ancak ceza yargı sisteminin polisi bu tür ağır suçlar işlediğinde sorumlu tutmasıyla mümkün olabileceğini” vurguluyor.

2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda 2 Haziran 2007’de kabul edilen ve 14 Haziran’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5681 sayılı kanunla polis-devleti anlayışıyla yapılan değişiklikler, hukuk güvenliğini yok edecek faşizan uygulamalara yol açtı. Son 3 yıldır 1 Mayıs’ların ‘İşçi Bayramlığından’ çıkıp ‘Polis Terörü Bayramı’ olması, özellikle Beyoğlu’nda polis şiddetinin günden güne artarak ‘Hortum Süleyman’ zamanını aratmayacak bir şiddet başlaması bile açılımdan açılıma koşan hükümetin iş polise gelince ‘dut yemiş bülbüle dönmesi’ 12 Eylül rejiminin hâlâ devam ettiğinin yalın bir ifadesi değil midir?

Yasanın derhal değiştirilmesi için bugünden tezi yok demokrat kamuoyu ve polis şiddetinin tüm mağdurları ortak mücadeleye başlamalıdır. Üstelik konu sadece ‘demokrat kamuoyu ve polis şiddeti mağdurlarını ilgilendirmiyor. Bu kanun yürürlükte kaldığı, bu şiddet kasırgası devam ettiği sürece tüm yurttaşlar bundan ‘nasibini’ alabilir.

Etiketler: insan hakları
İstihdam