31/03/2009 | Yazar: Murat Cömert

Terapistler, işe yaramadıkları kanıtlanmış ve sakıncalı olan yöntemleri kullanarak eşcinselleri ‘tedavi’ etmeye çalıştıklarını itiraf ediyor.

Terapistler, işe yaramadıkları kanıtlanmış ve sakıncalı olan yöntemleri kullanarak eşcinselleri ‘tedavi’ etmeye çalıştıklarını itiraf ediyor.

The Independent Gazetesi Sağlık Editörü Jeremy Laurance'in makalesi.
 
Psikiyatr ve terapistlerle yapılan bir bilimsel araştırmada, çalışmaya katılanların yüzde 17'si, kendilerine danışan en az bir kişinin eşcinsel duygularını değiştirmek için tedavi uyguladıklarını belirtmiş.
 
Psikoterapistler, uyguladıkları yöntemlerin gerçekten yararlı ya da en azından sakıncasız olduğuna dair hiçbir kanıt olmamasına rağmen, gey ve lezbiyenleri ‘tedavi’ etmeye çalışıyorlar. Her altı uzmandan biri geyleri heteroseksüel yapmaya, ya da bu duygularını azaltmaya, çalıştıklarını söylüyor; ancak bilimsel kurumlarda kabul gören tıbbi görüşe göreyse bu olanaksız.
 
University College Tıp Fakültesi'nden Profesör Michael King'e göre, eşcinselliğin tedavi edilebileceği fikri uzun ve tartışmalı bir geçmişe sahip ve azımsanamayacak sayıda bir grup terapist ve doktorun bunun hâlâ mümkün olduğunu düşünüyor olması ‘endişe verici’.
 
‘Ne yaptıklarını Tanrı bilir. Biz bunu sormaya kalkışmadık çünkü bu konuda herhangi bir yöntemin işe yaradığına dair bir kanıt yok. Bu sıklıkta olacağını tahmin etmemiştik ve şimdi gerçekten endişe duyuyoruz. Durdurulması gerekir. Bu üzüntü verici ve zararlı bir şey ve işe yaradığına dair hiçbir kanıt yok.’
 
Britanya'daki sağlık kuruluna resmi olarak kayıtlı 1400'ün üzerinde psikiyatr ve terapistle gerçekleştirilen çalışmada, 222 (% 17) uzman, en az bir hastasına eşcinsel duygularını değiştirmek amacıyla tedavi uygulamış olduklarını söylemiş. Araştırmacılar söz konusu durumun daha eski dönemlerde daha yoğun olarak gerçekleşmesini beklerken, buldukları 400 ile 500 arasındaki vakanın tüm zamanlar içinde eşit bir biçimde dağıldığını görmüşler. Profesör King, ‘Bu durum hâlâ devam etmekte’ diyor. Görünen sadece ‘buz dağının tepesi’ olabilir.
 
Pek çok terapist bu tür bir tedavi sunmak ya da bunu itiraf etmek konusunda rahatsızlık duymuş. Bir kişinin cinsel yönelimini değiştirmek için kendilerinden yardım istendiğinde bunu yapmaya teşebbüs edip etmeyecekleri sorulduğunda, yalnızca her yirmi beş kişiden biri (yüzde 4) evet demiş. Bu oran, bunu gerçekte uygulamış olduğunu söyleyen her 6 kişide bir oranından çok daha az. Profesöre göre, gördükleri zorbalık, ayrımcılık ya da aile baskısı yüzünden hastalar bu terapistleri bu tür bir tedaviye zorlamış olabilir.
 
Eşcinselliğin doğal bir durum yerine normalden sapma olduğu ve ‘düzeltilebileceği’ düşüncesi, geçen yüzyılın büyük kısmında kabul görmüş olan bir görüştü. Herkesin temelde heteroseksüel olduğu düşünülüyordu ve eşcinsellik, çocukluktaki bir ‘yanlış öğrenme’ sonucunda gerçekleşen bir sapma olarak görülüyordu.
 
Psikolojide davranışçılık akımına inancın en üst düzeyde olduğu 1950’li ve 60’lı yıllarda, eşcinselleri ‘tedavi’ etmede tiksindirme terapisi kullanılmıştı. Erkek hastalara, cinsel olarak çekici görünen kadın ve erkek resimlerinden oluşan bir slayt gösterisi izletiliyor ve slaytları değiştirebilmeleri için bir mekanik kol veriliyordu. Hastalar erkek resimlerinde fazlaca duraklayıp hemen kadın resimlerine geçmedikleri zaman, kendilerine bir elektrik şoku veriliyordu. Bu tedavinin diğer bir biçiminde de, hastaların kusmasını sağlayan bir ilaç kullanılıyordu.
 
Anthony Burgess'in romanı Otomatik Portakal'da, Droogs çetesinin lideri Alex'in şiddete karşı takıntısını tedavi etmek için de kullanılmasıyla hatırlanan tiksindirme tedavisi 1980’lere kadar kullanıldı ama sonra itibarını kaybetti.
 
Diğer uygulanan tedaviler arasında, önce eşcinsel bir fanteziyle mastürbasyon yapmak, sonra orgazma yaklaşıldığında heteroseksüel bir fanteziye geçiş yapmak önerisi de bulunuyordu. Örtülü duyarlılaştırma adı verilen yöntemde ise, hastaların eşcinsel duygularına karşı, polis tarafından tutuklanmak ve aile tarafından keşfedilmek gibi utanç verici fantezileri kullanması gerekiyordu. Hipnoterapi ve psikanaliz de kullanılan diğer yöntemler arasındaydı.
 
Bu tedaviler, Britanya'da hiç uygulanmamış değilseler de, asla pek fazla kabul görmemişti. Ancak eşcinselliğin tedavi edilebilir olduğu fikri ABD'de hâlâ geniş destek topluyor. Sağcı Hıristiyan gruplar tarafından yönetilen ve ‘onarım’ terapisiyle kişileri heteroseksüel ‘norm’a geri döndürme fikrini savunan bir ‘ex-gay’ (eski-gey) hareketi var. Hareketin destekçileri, genç erkek eşcinsellerin depresyona girme riskinin iki ile üç kat daha fazla olduğu bulgusunu, eşcinsel bireyin yaşadığı zorbalık ve ayrımcılık deneyimlerine karşı ortaya çıkan bir tepki olarak görmeyip, bu sonucun eşcinsel yönelimin kendisinin zararlı olduğuna kanıt olarak sunuyorlar.
 
Londra'daki University College Hastanesi psiko-seksüel kliniğinin başkanı olan Profesör King: ‘Avrupa'da artık aynı eski tutum yok. Ama gençler internete girip bu şeyleri görüyor ve hemen psikoterapistlere koşuyor. Eğer terapist, bunun kendilerinin bir parçası olduğu ve hastalıklı bir şey olmadığını söyleyecek bilgelikte değilse, hastayı değiştirmeye çalışmak gibi bir fikre kapılabilir. Terapist bunun yerine, zorbalığa uğruyor olmalarının çok talihsiz bir şey olduğunu ve durumlarıyla yüzleşme ve başa çıkma konusunda onlara yardım edebileceğini söylemelidir.’
 
Stonewall adındaki eşcinsel hakları organizasyonundan Derek Munn, ‘sözde eşcinselliği tedavi eden terapilerin tamamen geçersiz olduğu kanıtlanmıştır. Bu araştırmanın sonuçları bize bir daha gösteriyor ki, gey ve lezbiyenlerin ihtiyacı olan, küçük bir grup sağlık uzmanının vereceği yalan yanlış tedavi değil, toplum tarafından eşit muamele görmektir.
 
Bir hastanın öyküsü: ‘Erkeğe baktığım zaman elektrik şoku veriliyordu’
 
Sanırım eşcinsel olduğumu biliyordum ama altmışlı yıllarda insanın üstünde gey olmaması gerektiği yönünde müthiş bir baskı vardı. Ben yatılı bir okulda gündüzcü öğrenciydim ve orada epey açık fikirli denebilecek bir takım cinsel oynaşmalar olurdu. Bazıları o noktada kaldı, diğerleri ise heteroseksüel cinsel aktivitelere kaydı: bir yandan takıldığın arkadaş grubun ve doğal gelişimin ikisi arasında çok belirsiz bir sınır olduğunu söylese de, öte yandan toplum, bunun çok katı, siyah-beyaz kesinliğinde bir uçurum olduğunu telkin ediyor. Böylece, bu ebeveynlerinle ya da diğer gey insanlarla konuşmadığın bir alan haline geliyor.
 
O sıralarda öğrenciyken, birkaç başarılı heteroseksüel ilişkim olmuştu. Ama aynı zamanda okuldan bir arkadaşımla epey uzun bir süre devam eden güçlü bir ilişkim de oldu. O ilişki sona erdiğinde çok acı çektim.
 
Yirmili yaşlarımın başlarında (1970’lerin başları), giderek daha bunalımlı oldum ve doktoruma gittim. Bölgemizdeki üniversitenin psikoloji bölümünde eşcinsellik terapisinin önde gelen isimlerinden biriyle görüştürüldüm. Tiksindirme terapisi ile el ve ayak bileklerime bağlanan bir elektrik şoku makinesi kullandı. Cinsel açıdan çekici bulduğun bazı erkek fotoğrafları ile heteroseksüellik amacına uygun olarak tanımlanabilecek kadınların resimlerinden oluşan bir slayt gösterisi izletiyordu.
 
‘Gey’ resimden ‘heteroseksüel’ olana geçtiğinde elektrik şoku gelmiyordu. Kullanılan resimler de, bugünün standartlarıyla ancak Bütün Dünya dergisindeki görüntüler kadar uyarıcı oluyordu. Her seans 30-40 dakika sürüyordu ve ben yaklaşık 30 seansta bulundum. Bir zaman sonra evlendim ve mesele seks konusuna gelince.. asla işe yaramadı.
 
Eşim bu eşcinsel duygulardan haberdar. Kendi içinde bu duygularımı bir tür tehdit olarak algılama eğilimi var. Hâlâ çok hassas bir konu. Hemen hemen hepsi evli olan bazı kişilerle, kaçamak ama uzun-süreli arkadaşlıklarım oldu.
 
Karımın bu ilişkilerden haberi var ve giderek daha zorlanarak bunlara göz yumdu.
 
Ben de yapılan terapinin verdiği vaatler yüzünden giderek daha fazla aldatılmış hissediyorum. Tedavi sonrasında destek nerede kalmıştı? En derin duygularım, varoluşumun en temel iskeleti bilim adına yerle bir edildi ve psikologlar kendi kariyerlerini ve yaşamlarını geliştirmeye koyulurken bir kenarda unutuluverdi.


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam