31/05/2012 | Yazar: Kaos GL
Başbakan’ın kürtajla ilgili sözlerine bir tepkiden Ankaralı kadınlardan geldi. Kadınlar Başbakanlık önünde "Kürtaj haktır, Uludere Katliam" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın "Her kürtaj bir cinayettir" ve "Her kürtaj bir Uludere’dir" sözlerine kadınların tepkisi sürüyor.
Ankara Kadın Platformu’nun çağrısıyla dün saat 18.30’da YKM önünde bir araya gelen kadınlar da öfke doluydu... Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka da eyleme destek verenler arasındaydı.
"Kürtaj haktır, Uludere katliam", "Başbakan elini rahmimden çek", "Kürtaj benim seçimim, cinayet senin yöntemin" yazılı dövizleri taşıyan kadınlar buradan Başbakanlık önüne yürüdü.
"Erdoğan kadın bedenine ilk kez saldırmıyor"
Platform adına basın açıklamasını okuyan Yasemin Akis, Başbakan’ın devlet şiddetini gizlemek ve sorumluluktan kaçmak için kadın bedenine saldırmasına ilk kez tanık olmadıklarını söyledi.
Başbakan’ın geçen yıl Ankara’da yaşanan Hopa olaylarının ardından bir kadın eylemciye "kız mıdır, kadın mıdır?" diye çıkışmasını hatırlatan Akis, Erdoğan’ın bu kez de kürtaj açıklamalarıyla kadınları katil ilan ettiğini dile getirdi.
"Başbakan ve şürekâsı, kadınları birer kuluçka makinası gibi görmekte ve doğum sayısını arttırarak dünya piyasalarına pazarlayacağı ucuz iş gücünü garanti altına almaya çalışmaktadır.
’Ben bu ülkeyi pazarlamakta mükellefim’ diyen Erdoğan için kadın bedeni de üzerinde kontrol kurmaya çalıştığı bir pazarlık malzemesidir.
Yeni çıkarılan ’4+4+4 eğitim yasası’ ve gündemdeki ’kürtaj yasağı’ birlikte değerlendirildiğinde, AKP’nin asıl derdinin ucuz ve niteliksiz işgücüyle beraber, kızlardan genç analar ve erkeklerden de savaşa/ölüme göndereceği askerler üretmek olduğu anlaşılmaktadır.
Bizler çocuk yaşta işçi, ana ve asker olacak, bebekler doğurmayacağız."
Son olarak "Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi" (CEDAW) Sözleşmesine de değinen Akis, Türkiye’nin de bu sözleşmeye taraf olduğunu hatırlattı. Bu anlaşmaya göre:
"Taraf devletler, doğurganlık ve üremeyle ilgili zor kullanmayı önlemek için tedbirler alınmasını sağlamalı ve kadınların doğurganlık kontrolüyle ilgili uygun hizmetlerin olmaması nedeniyle yasadışı kürtaj gibi güvenli olmayan tıbbı uygulamalar arayışına girmeye zorlanmamasını sağlamalıdır."
Basın açıklamasının okunmasının ardından Başbakanlık önünde kadınların "Başbakan istifa", "Fatma Şahin uyuma, şu Tayyib’i koruma" sloganları yankılandı. Ve polislere yumurta atıldı.
Kadınlar bakanlığa yürümek İstedi
Ardından Yüksel Caddesine çıkmak için metro altından geçen kadınlarla polis arasında metro çıkışında bir gerginlik yaşandı.
Hamile olan Gökçe Topuz Özçelik, polis barikatını aşmak isteyince polis önce izin vermedi. Ardından Özçelik’e "Çık" dedi. Fakat Özçelik "Tüm kadınlar çıkmadan ben de çıkmam" dedi.
Ve kadınların direnişi sonucu polis barikatı aşıldı.
Yüksel Caddesine gelindiğinde kadınlar bundan sonra ne yapacakları konusunda üç öneri belirlediler. İlki "Sabaha kadar oturma eylemi yapmak". İkincisi "Bir saatlik oturma eylemi yapmak." Üçüncüsü ise "Bakan Fatma Şahin’e uğramak" Yani Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı önüne yürümek.
En çok alkışı "Bakan Fatma Şahin’e Uğramak" aldı ve kadınlar bakanlık önüne yürümek istedi. Fakat Konur Sokak’ta polis engeliyle karşılaştı. Daha sonra kadınlar yürüme kararından vazgeçti ve eylem sona erdi. (Serhat Korkmaz/bianet)
ANKARA KADIN PLATFORMU EYLEMİNİN BASIN AÇIKLAMASI
——————————————————————————– —
"KÜRTAJ HAKTIR, ULUDERE (ROBOSKİ) KATLİAM!
"KÜRTAJ HAKTIR, ULUDERE (ROBOSKİ) KATLİAM!
Başbakan, ilk olarak Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı’nda yaptığı konuşmada “Sezaryenle doğuma karşıyım. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum” dedi. Ardından AKP Kadın kolları 3. Olağan Kongresinde “Her kürtaj bir Uludere’dir!” diye devam etti. Kendisine tepki gösteren kadınları “Bazı terbiyeden muaf tipler” diye tanımlayıp “Bu ülkede her meselenin sorumlusuyum ben başbakan olarak” diyerek rahmimizden dahi sorumlu olduğunu ilan etti.
Biz başbakanın devlet şiddetini gizlemek ve bundan doğan sorumluluktan kaçmak için kadın bedenine saldırmasına ilk kez tanık olmuyoruz. Yarın yıldönümü olacak olan Hopa olaylarının ardından yaptığı açıklamada da aynı Uludere’dekine benzer biçimde, özür dilemek yerine, polis şiddeti sonucu kalçası kırılan arkadaşımızdan “kız mıdır, kadın mıdır” diye bahsederek, kadın bedenine yönelik düşmanca tavrını zaten ortaya koymuştu.
Yaklaşık 150 gündür, Uludere katliamının katillerini bulamayan başbakan, bu kez de kürtaj açıklamasıyla kadınları katil ilan etti. Oysa polis şiddeti sonucu, hamile bir öğrenci çocuğunu düşürdüğünde, sorumlu polise katil demek başbakanın hiç aklına gelmemişti! Çünkü başbakanın esas derdi; çocukları yaşatmak değil, kadın bedeni üzerinde denetim ve tahakküm kurmaktır. Kürtajı bir cinayetmiş gibi gösterip, kadınlarda suçluluk hissi yaratmaya çalışırken, kendisi katledilen Kürtlere ilişkin olarak hiçbir suçluluk ve sorumluluk duymadığını tüm açıklama ve icraatlarıyla ortaya koymaktadır.
Hepimizin gözü önünde katledilen 35 canla, tıbben ve hukuken canlı bile sayılmayan bir hücreyi eş tutan başbakan öncelikle Uludereli analardan ve tüm kadınlardan özür dilemelidir.
Hepimizin gözü önünde katledilen 35 canla, tıbben ve hukuken canlı bile sayılmayan bir hücreyi eş tutan başbakan öncelikle Uludereli analardan ve tüm kadınlardan özür dilemelidir.
Başbakan ve şürekâsı, kadınları birer kuluçka makinesi olarak görmekte ve doğum sayısını arttırarak dünya piyasalarına pazarlayacağı ucuz işgücünü garanti altına almaya çalışmaktadır. “Ben bu ülkeyi pazarlamakla mükellefim” diyen Tayyip Erdoğan için kadın bedeni de üzerinde kontrol kurmaya çalıştığı bir pazarlık malzemesidir. Yeni çıkarılan ’4+4+4 eğitim yasası’ ve gündemdeki ‘kürtaj yasağı’ birlikte değerlendirildiğinde, AKP’nin asıl derdinin, ucuz ve niteliksiz işgücüyle beraber, kızlardan genç analar ve erkeklerden de savaşa/ölüme göndereceği askerler üretmek olduğu anlaşılmaktadır. Bizler çocuk yaşta işçi, ana ve asker olacak bebekler doğurmayacağız!
Ayrıca hatırlatmak isteriz ki, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) ilişkin belgeleri daha önce teslim eden Türkiye, 29 Ekim 2002 tarihinden itibaren dünyada CEDAW İhtiyari Protokolü’ne taraf olan 48. ülke konumuna gelmiştir. Bu antlaşmaya göre “Taraf devletler, doğurganlık ve üremeyle ilgili zor kullanmayı önlemek için tedbirler alınmasını sağlamalı ve kadınların doğurganlık kontrolüyle ilgili uygun hizmetlerin olmaması nedeniyle yasadışı kürtaj gibi güvenli olmayan tıbbi uygulamalar arayışına girmeye zorlanmamasını sağlamalıdır”. Başbakanın son açıklamaları, insan ve kadın haklarına ilişkin imzalanmış olan bu uluslararası antlaşmalara kesinlikle ters düşmektedir.
Biz kadınlar;
Kürtaj hakkımız bahane edilerek bedenimizin, emeğimizin ve geleceğimizin denetim altına alınmaya çalışıldığının farkındayız. Ne “kürtaj hakkımızın” ne de “bedenimiz, emeğimiz ve cinselliğimiz üzerindeki haklarımızın” sınırlandırılmasına izin vermeyeceğiz.
Ne Tayyip istediği için, ne de piyasanın ihtiyaçları için çocuk doğurmayacağız. Bedenimiz bizimdir, üzerindeki hak ve tasarruf yetkisi bize aittir.
Başbakan cansız fetüs hücresiyle uğraşacağına devlet eliyle canı alınan Uludereli çocukların ve sistematik kadın cinayetlerinin hesabını versin!
Kendisinin de kabul ettiği gibi başbakan devletin “tasarrufundaki” her şeyden” sorumludur. Yani Uludere, Hopa’daki devlet şiddeti, tecavüzcülerin cezalandırılmaması, kadın katillerinin haksız tahrik ile taçlandırılması bizzat Başbakanın sorumluluğudur. Ancak kadın bedeni, cinselliği ve doğurganlığı Başbakanın tasarrufunda değildir. Başbakan işine bakmalı ve haddini bilmelidir.
ANKARA KADIN PLATFORMU"
Fotoğraflar: Barış Sulu/kaosgl.org

Etiketler: insan hakları