28/01/2014 | Yazar: Kaos GL

Amargi’dan Ülkü Özakın ile feminizm, LGBT hareketi ve queer kuram üzerine söyleştik.

"Queer Ütopyamızı Aklımızda Tutarak Yola Devam" Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Amargi Dergisi Yayın Kurulu’ndan Ülkü Özakın ile söyleştik.

Ülkü, siz uzun yıllardır gerek Amargi Dergi içindeki rolünüz, gerekse feminist hareket içindeki aktivist konumunuz gereği kadın hakları mücadelesini yakından izliyorsunuz. Türkiye’de feminist hareketin durumu ve kendi kuşağınızdan kadınların hareketle nasıl ilişkilendikleri, neleri değiştirmek istedikleri, neleri dert ettikleri hakkında sizin düşüncelerinizi almak isterim.

Feminist harekette içinde yer aldığım gerek İstanbul gerekse Ankara’da benden sonraki kuşaklar daha çok yer alıyor. Benim kuşağım Türkiye’de ilk feminist hareket başladığında üniversite öğrencisiydi, hareketi bizden bir önceki kuşak başlattı diyebiliriz. Pazartesi dergisi o dönem çok etkili olmuştu, en azından benim için. Yaşıt olduğum az sayıda feminist arkadaşım var, bunların çoğu lezbiyen ya da biseksüel, bir de Kürt kadınlardan arkadaşlarım var, tabii bir de unutmayalım bunların kesişimleri var. Onların dışında bizim kuşaktan diğer kadınlar feminist hareketle pek de ilişkilenmiyor ne yazık ki. Varolanların diğer kısmı gençliğinde feminist olanlardan hala devam edenler. 2000lerin ikinci yarısında hareketin yeniden güçlenmesi döneminde daha çok genç kadınlar katıldı harekete. Lezbiyen arkadaşlarımı saymazsak diğer kadın arkadaşlar sanırım aile kurduktan sonra buna zaman bulamadılar ve gruplara erişimleri de sınırlı kaldı. Lezbiyen ve biseksüel arkadaşlarsa feminist gruplarda homofobi konusunun büyük oranda aşılması konusunda yıllardır mücadele ettiler. Tabii Kürt kadınları arasında da benim kuşağımdan insanlar yer alıyor, onlar da kadın hareketi içinde insan hakları, antimilitarizm ve barış için uğraş veriyorlar. Bu nedenle sorundaki benim kuşağımca en çok dert edilen şeyler heteroseksizm, homofobi ve Kürt sorununda barış gibi geliyor. LGBT hareket ve feminist hareket yakınlaştıkça LB kadınlar feminizme yaklaştılar ve bu hem onlar hem de feminist hareket için çok iyi oldu. Feminist hareket son on yılda büyük bir dönüşüm geçirdi, feminist politika‘nın son sayısı bunun güzel bir örneği ve çok sevindirici. Farklı ilişki biçimleri üzerine gerek heteroseksüel gerel LB ilişkiler önyargı ve muhafazakarlıktan uzak ve eşit şekilde işlenmişti, hareketin içinde aktif yer alanların yazdığı bir dergide bunu görmek güzel oldu.

Amargi Dergi’nin feminist hareket içindeki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Amargi dergi dosya konularını gerçekten merak ettiğimiz konular içinden seçerek her yönüyle ele almaya çalışan bir dergi. Bu yüzden konu belli olduğunda acaba bizi şaşırtıp düşündürecek nasıl yazılar gelecek diye merak etmeye başlıyoruz. Sanırım daha çok bu yönüyle öne çıkıyor, Cynthia Enloe’nun feminist merak dediği yoldan gitmeye çalışıyoruz bence.

Sizi aynı zamanda antimilitarist kimliğinizle tanıyoruz. Sizi militarizme karşıt bir konum almaya iten nedenleri feminist bir bakış açısıyla değerlendirdiğinizde neler söylemek istersiniz?

Bunu daha çok 2003 sonrası yer aldığım Amargi’ye borçlu olduğumu söyleyebilirim. Toplum olarak bu kadar militarize olduğumuzu, yaşanan iç savaşın boyutlarını daha çok orada farkettim. Kürt kadın arkadaşlarla sohbetler, Pınar’ın Kürt sorunu ile ilgilendiği için yaşadıkları, erkek ve kadın vicdani retçi arkadaşlarla tanışmam, sonrasında anti-ka, safdışı gibi antimilitarist kadın oluşumları da yaratma çabalarımız hepsinin bunda rolü oldu. Ayrıca 2007 öncesi ve sonrası askeri vesayetle ilgili yaşananlara dair farkındalıklarım da feminist hareketten öğrendiklerimle birleşti. Militarizmin hem erkeği hem de kadını ezdiğini, bunun yanında doğaya da ne kadar zarar verdiğini anladım.

Feminist hareket içerisinde konumlanan trans hareketi nasıl değerlendirirsiniz?

Bence çok önemli ve dönüştürücü bir hareket. Ezberlerimizi bozdular bir defa. Queer kuramını hayata geçirdiler. Feministler olarak kadın-erkek ikileminden ve muhafazakarlıklarımızdan çıkmamızı kolaylaştırdıkları için kendilerine müteşekkiriz. İstanbul’da katıldıkları ilk 8 Mart’ta bir pankartın arkasında yürüyerek diğer kadınlara saygılı bir davranış sergilediklerine inanıyorum. Özellikle trans erkeklerin bireysel olarak aralara karışıp yürümek yerine kim olduklarını ve neden orada olduklarını bu şekilde açıklamaları bence önemliydi. Yaşanan tartışmalar sonrası gerçekleşen yürüyüşlerde ise buna artık takılmaya pek gerek kalmadı diye düşünüyorum.

Son zamanlarda Mavi En Sıcak Renktir isimli film, “pornografik öğeler içerdiği’’ iddiası ile şiddetli eleştirilere maruz kalmıştı. Siz genel olarak filmi ve filmde yer alan erotik nosyonları nasıl yorumluyorsunuz?

Oyunculardan birinin yaşının küçük olması ve yönetmenin onu merkeze alarak -bence de gereğinden uzun- erotik sahneler çekmesi eleştirileri haksız değil diye düşünüyorum. Ama üç saatlik filmde başka konular da başarıyla işlenmiş. Filmi bir festival kapsamında bolca heteroseksüel izleyici arasında izledim, uzun sahnelerde çıkanlar da oldu. Bazılarının çıkma nededi homofobi olabilir diye düşünüyorum, bu nedenle onların gözüne sokması ve filme diğer başka ilişkiler kadar normalleştirmiş halde devam etmesi başarılıydı diye düşünüyorum. Film bittiğinde sadece ilişkiler üzerine bir film izlediğimi düşündüm, yani sadece LGBT camiaya yönelik çekilmiş herhangi bir lezbiyen filminden daha farklı bir izlenim edindim. Ödül de aldığı için çok kişi tarafından izlenmesinin toplumların homofobisini azaltmak yönünde bir etkisi olacağı kanısındayım. Gender mainstreaming gibi bir çeşit Queer Mainstreaming, bu dediğim kavramların ikisi ne kadar bir arada olabilirse tabii...

Queer kuramı ve feminist hareket nerelerde birleşiyor, nerelerde ayrışıyor sizce?

Feminist hareket de, Queer kuramı da cinsiyet ikiliğinden ve heteroseksizmden şikayetçi. Feminist kuram varolan sorunları açığa çıkarır ve feminist hareket de bunlarla kısa vadede mücadele ederken, Queer kuramı bu sorunların varolan tüm gender’lar tarafından aşılması için uzun vadeli bir strateji sunuyor gibi düşünebiliriz bence. Madem kadınlık ve erkeklik, bunların sabitlenmeleri herkese bu kadar zararlı, onları olmayıverelim biz de diyor. Sorunların üzerinde yükseldiği yapıyı bize bireysel taktikler önererek sökmeye çalışıyor diyelim. Feminizm ve anti-heteroseksist hareket, öncesinde bu çok çeşitli sorunları açığa çıkarmasa, analizini yapmasa Queer kuramı geliştirilemezdi diye düşünüyorum. İkili cinsiyet ve ataerkiden kaynaklanan sorunları bugünden yarına çözmek için hala feminizm ve LGBT hareket daha kullanışlı sanki, uzun vadede ise Queer ütopyamızı aklımızda tutmak ve yapıyı azar azar sökmeye devam etmek en doğru yol sanki, ne dersin?

Son olarak, Amargi Dergi’nin gelecekle ilgili hedefleri nelerdir? Özellikle barış sürecinde feminist mücadele ve LGBT hakları açısından…

Hedefimiz hep arayış içinde olarak feminizmin her tür soruya vereceği yanıtları içtenlikle, açık bir zihinle aramak. Bunu yaparken de feminizmin temel taşlarından olan antimilitarist ve anti heteroseksist yaklaşımımızı korumayı umarım hiç ihmal etmeyiz. Hep bir yerinden ataerkiye bağlanan sorunların çözülmesinde katkımız olması bizi çok sevindirir.  


Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam