25/04/2009 | Yazar: Ali Erol

İsviçre Zürih’te, Radio LoRa’da program yapan Ayşe ile radyo ve yayınlarını konuştuk.

İsviçre Zürih’te, Radio LoRa’da program yapan Ayşe ile radyo ve yayınlarını konuştuk. Radio LoRa, 25 yıldır yayında ve Ayşe, Türkiye’den LGBT ve feminist konuları ve gelişmeleri de programlarına Türkçe olarak taşıyor.

Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’ya da geçen yıl Radio LoRa’yı temsilen katılan Ayşe, kaosgl.org okurları için ilettiğimiz her soruyu cevapladı. Almanca dışında Türkçe ve Kürtçe dâhil onlarca dilde yayın yapan radyo internet üzerinden de dinleniyor.
 

Radio LoRa’yı ve yayınlarını, yayın politikalarını tanımak için kendisine yönelttiğimiz sorular için çok değerli vaktini ayırdığı için Zürih’e teşekkürlerimizi gönderiyoruz.

Yeni dönemde “Queer” programını da yayın listesine katan “Radio LoRa”yı tanıyabilir miyiz? Kaç yıldır yayında?
 

Radio LoRa 14 Kasım 1983’den beri yayında.

68 hareketi ve kuşağı, devletin tek radyosunun dışında, söyleyeceklerini paylaşacakları bir radyo girişimine 77’lerden itibaren başlıyorlar, başvurular kabul edilmiyor.

Bir dönem korsan radyo denemeleri yapılıyor. Ama PTT tarafından gönderilen sinyallerle yayınların dinlenmesi engelleniyor. O dönem başka özel radyo girişimleri de aynı sorunları yaşıyorlar.
 

Radyonun Zürih’te yayın yapmasının İsviçre açısından sosyal veya politik ayırt edici bir özelliği var mı?
 

Sorunu anlayabildiğim ve bilebildiğim ölçüde yanıtlamaya çalışacağım. 25 yıldır radyo çalışmalarının içinde olanlar ve burada doğup, 68’li ve 80’li yılları bilenler seviyesinde olamaz tabii ki...
 

80’ler Zürih’te gençlik hareketlerinin yoğun olduğu yıllar, liseliler de bu hareketlere katılıyorlar... 68’lerde başlayan dalganın bir kuşak sonraki devamı niteliğinde, bireyler olarak gençler, birlikte yaşayıp, eğlenip, sohbet edip, kültürel etkinlikleri paylaşacakları alanlar için yollardalar, örneğin eski, kullanımda olmayan bir fabrikayı işgal ederek, kültürel etkinlikler düzenliyorlar. Kızıl fabrika anlamında “rote fabrik” otonom, alternatif bir buluşma yeri idi. Son zamanlarda parasal sıkıntılar, devletin katkısı için bazı etkinlikler, eski ziyaretçileri üzüyor, kızdırıyor. Yeni ziyaretçileri var, ama zaman zaman gene ilginç, zevkle katılınabilecek etkinlikler de gerçekleşiyor.

Bir güzel örnek vereyim, “Das Andere Istanbul” filmi Döndü Kılıç’ın burada gösterildi.

Filmden sonra film yönetmeni Döndü ve Kaos GL Dergisi ve Lambdaistanbul’dan Aykan’ın katıldığı söyleşiyi GLADT’dan Koray kolaylaştırdı.
 

Ayrıca “Çirkin İnsan Yavrusu” oyunu da, muhakkak biliyorsunuz ya da izlemişsinizdir. Üç üniversite öğrencisi kadının “ötekilik deneyimleri” üzerine, bir lezbiyen, bir Kürt ve bir başörtülü kadın öğrencilerin paylaşımları.
 

O dönem Basel, Kazerne’de de, “Çıplak Ayaklar Kumpanyası”nın “Mehmet Barış’ı Seviyor / Mehmet liebt Barış, Mehmet liebt Frieden” oyununu izleyip, bu üç çalışmadan özel bir program yaptık. Radyo’nun kadın bölümü çalışanlarından Nicole N. programın almanca an-ab ve –zwischenmoderationunu yaptı. Türkçe giriş-ara ve bitiş konuşmaları olarak söylersem sanırım anlaşılır.
 

Fark ettiğin gibi birçok şeyi okuyup, izleyip, radyo programına dönüştürüyorum, ama çeviri yapmada büyük bir sorunum var.
 

Nereden nereye geldim, Zürih’ten başka kantonlarda da alternatif, bağımsız radyolar ve “rote fabrik” türü “özgür alan” denemeleri ama son zamanlarda tutucu parti ve politikacılar bu alanları ortadan kaldırmak için sürekli neden yaratıp, neden arıyorlar. Örneğin Bern’deki Reithalle de böyle yerlerden biri. Bu özgür kültür alanını kapatmak istediler ama oylamada neyse ki oy kullananlar kapatma isteğine “hayır” dediler.
 

Radio LoRa gibi birkaç radyoya değineyim istersen;

Bern’de RaBe, biliyorsun 2007 Kasım ayından itibaren Bern’de yayın yapan “Gay Radio” “Hayatın Renkleri”ni yayınlamıştı. Andreas, Gay Radio Bern’de yaptığı yayını Zürih’te iki haftada bir Radio LoRa’da tekrarlıyor.
 

Diğer radyolar, KanalK, Stadtfilter, RaSa, LoRa, RaBe, RadioX, Kaiseregg, Blind Power, Industrie, 3fach, toxic.fm.
 

LoRa kendisini “yerel radyo” diye tanımlıyor ama program akışına baktığımızda dünyanın her yerinden ses veriyor sanırım; öyle mi?
 

Doğru, yerel etkinlikler, politik, kültürel, sosyal vb’nin yanı sıra, program yapımcılarının çoğunun göçmenlik deneyimli olması ve öğrencilik yıllarında ve daha sonraları farklı ülkelerde yaşamaları, birkaç dili konuşmak gibi doğal özelliklerinden dolayı. Farklı şekillerde dünyanın birçok yerinden ses veriyorlar.
 

Ve programları internet üzerinden, her yerden dinlenebiliyor.

Belki bir kaç örnek verebilirim. Örneğin buradan gözlemci olarak Filistin’e giden birçok kişi oluyor, doğal olarak içlerinde birçok radyo program yapımcısı ve tanıdıkları da oluyor.

Şu ara program yapımcılarından biri Oaxaca’da oradan 2006’lardan bu güne deneyim paylaşımları iki dilli olarak yayınlanıyor.
 

Geçenlerde daha önce lezbiyen ve kadın program yapımcılarından ve radyo kursları veren program yapımcısı Filipinler’den Çin’de yeni gerçekleşen lezbiyen basın üzerine bir haber gönderdi.
 

Bizim yaptığımız tarzda başka bir örnek, sizlerin hazırladığı radyo programını yayınlamak ve güncelliği telefon aracılığıyla doğrudan aktivistler ve konunun uzmanları ya da o konuda söyleyecekleri olan doğru kişilerin paylaşımları…
 

Peki, “alternatif” sıfatı Radio LoRa’nın hangi özelliğini tanımlıyor? Kuruluşundan günümüze bu “alternatif” özelliği nasıl seyretti; egemen medya karşısında alternatif ve yerel radyo LoRa nasıl değişti?
 

Alternatif özelliği, günlük basın ve yayın organlarında okuyup, izleyemediklerimizi üzerinde konuşulmayan, konuları eleştirel, araştıranlar, aktivistler vb. söyleşiler ya da o kişilerin gelip, kendilerinin programa katılmaları, program yapmaları gibi örneklerden söz edebilirim.

Son yıllarda bazı projelerle, çok dilli ve güncelliği paylaşan yayınlar da gündemde, örneğin biri interkültürel-info, ayda bir son Cumartesi günü gerçekleşiyor. Farklı kültürlerin, dillerin birlikte haber programı deneyimleri...
 

Yeni başka bir proje, benim gibi almanca öğrenmiş kişilerin, burada yaşayanların konuştuğu İsviçre Almancası denilen dili öğrenebilmemiz için radyo üzerinden programlar yapılacak. Her dil bir insan, bir dünya, ama yöresel diller yazılı olmadıklarından, ancak kulaktan duyma ile öğrenilebiliyor. Ama burada bu dille yazışma ancak aile içinde ve çok yakin ilişkilerde gerçekleşiyor.
 

Almanca dışında hangi dillerde yayın yapıyor?
 

20 civarında dil, hepsini saymam biraz zor olabilir ama deneyeyim, Arapça, Kürtçe, Farsça, Türkçe, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca, Fransızca, İngilizce, Tamilce, Lehçe, Ermenice, Boşnakça, Hırvatça, Arnavutça, Sırpça, Slovakça, Çekçe, Rusça, Roma-sinti, İsviçre Almancası, bir Afrika dili, şu anda hatırlayamadım. Ayrıca geçen yıla kadar Yunanca program da vardı, ama program yapımcısı 20 yıl sonra gidince, yerine şimdiye kadar kimse gelmedi.
 

Yayın akışında programlara göre dil mi yoksa dillere göre program mı belirleniyor; neye göre seçim yapıyorsunuz?
 

Eğer Salı günleri Martez Latino, Latin Amerikalı program yapımcılarının ya da Kürtçe, Türkçe, Ermenice, Arapça, Farsça vb. programlara bakarsak, program yapımcılarının, ana dillerinde yaptıkları programlar da kendilerinin seçtikleri konular ve konuklarlarla hazırladıkları programlarla karşılaşıyoruz.
 

Ama belli bir konuda tartışma varsa, program yapımcıları ortak dil olarak Almancayı kullanıyor, kendi coğrafyası üzerine konuşsa da...
 

Ya da daha önce de değindiğim gibi, konukların kendi dillerinde yaptıkları konuşmalar Almancaya çevriliyor.
 

Çok dilli programlarda değişik yöntemler deniyoruz. Örneğin, ben çok yoğun programlarım nedeniyle ve koşturmacadan ve yılların yaşam tarzından, birebir çeviri yapamıyorum, yapmıyorum, farklı dillerden görüşmelerde, kısaca konunun içeriğini bir iki cümlede özetliyorum, program sırasında herkes programın akışı hakkında bir fikir ediniyor, ama ancak o dillerin hepsini bilen, programı tam izleyebiliyor...
 

Yayın yaptığınız alanların özneleri dinleyici olmanın ötesinde radyo ile nasıl bir bağ kurabiliyorlar? Sadece dinleyici olarak mı kalıyorlar yoksa alternatif iletişim veya katılım kanalları da mevcut mu?
 

Radyo LoRa yayına başladığında radyonun dinleyicileri kısa bir süre sonra program yapımcısı oluyorlardı, bu güzel bir paylaşım.
 

2001’de Radyo LoRa’da, bir kadın grubu olan Latin Amerikalı kadınların, bir kaç İsviçreli ve zamanla göçmenlik deneyimli diğer kadınlarla birlikte gerçekleştirdikleri aynı zamanda radyo yayınları da yapan gurupla hazırladığımız programları tabii almanca olarak, Radio LoRa, RaBe ve RaSa’ya gönderiyorduk. Böylece Radio LoRa ile tanıştım. 2002 yılında birkaç kadınla bir araya gelerek Türkçe ortak programlar hazırlama tartışması ve isteğimizi, 2003 yılının ocak ayından itibaren hayata geçirdik, şimdi Türkçe 12 program ve yapımcısı var.
 

Programların kimler tarafından dinlendiğini tam bilemiyoruz, ama zaman zaman, radyoya yazılmış tepkiler, gelen mektuplar, @ler vb’lerinden biliyoruz. Programlarımız, tutuklular tarafından da dinleniyor, onlar programa katılamıyorlar ama yazdıklarını okuyup ya da söyleyip, selam gönderiyoruz. Ayrıca bazı programlar canlı oluyor ve telefon numarası veriyorlar, o zaman telefonla bağlantı olanağı var.
 

Ben, nosotras-biz kadınlar gurubundan kalan bir alışkanlıkla programlarımı önceden hazırladığımdan, programa canlı bağlantı koşulları yok, ama seninle daha önce de konuştuğumuz gibi, Queer programının ikinci bölümünde yazan, çizen, düşünen, yaratanlarla programı birlikte gerçekleştirmek istiyorum. Bunu belli bir şekilde, queer, kadın programı ve birikimlerin paylaşımı, filmler, kitaplar, müzikler, yürüyüşler, v.b etkinlikler aracılığıyla. Ben program için kayıtlar alıp, kesip, biçip, kısa bir konuşmayla programı hazırlıyorum, ama gerçekte, programa katılan herkes, her paylaşımın programı dinleyenlerde, düşünüp, ne yapabilirim, programa ne katılabilir, sorularını sorup, harekete geçip, kendi programını yapmasına bir çağrı içeriği taşımasını istiyorum. Örneğin son günlerde «queer» teorisi üzerine paylaşımlar, nefret cinayetleri, bu konuda yeni filmler, vb. Etkinlikler paylaşılsa ve yeni tartışmalar yaratılabilse, kaynak kitap, v.b önerileriyle ne iyi olur…
 

Şimdiye kadar hangi programlar Türkçe dinlenebildi?
 

Sana hemen son programları söyleyeyim:

Pazartesileri: 14.00-15.00 arası «kadından kadına»

Çarşambaları: 14.00-16.00 arası

1. ambar,

2. ateş böceği,

3. gönülden gönüle,

4. denizin evrimi,

5. kassandralar

Sevindirici bir gelişme, geçen yıl perşembeleri 17.00-18.00 arası her hafta yaptığım kassandralar programından bu yıl beş ayrı program cıktı.

1.    queer,

2.    davet,

3.    radio kara,

4.    duru sesler,  

5.    musique et moi

Ayrıca iki haftada bir saat 15.00-16.00 arası ateşi çalmak programları dinlenebilir...
 

Türkçe yayınları daha çok Almanca konuşulan ülkelerdeki Türkiye kökenliler mi dinliyor; Türkiye’den dinlemek mümkün mü?
 

www.lora.ch üzerinden “suchen” bölümüne programın adı yazılarak dünyanın her yerinden Türkçe bilen ve anlayan kişilerce dinlenebilir.
 

Bu yıl başlayan “Queer” programı öncesi LGBT konularda programlar yaptın mı?
 

Evet, ilk programı 1 Mayıs 2005 yılında, «pandoras box» program yapımcılarının saatinde kendileri program yapmayacaklarını söylediklerinde bana soran kadın programlarından sorumlu arkadaşa peki deyip, Yasemin Öz’le gerçekleştirmiştim, daha sonraki yıl 2006’da 8 Mart nedeniyle bir program için Yasemin, Burcu ile görüşmemi önermişti. Umut’la da bir görüşmeyi hatırlıyorum. Daha sonra Mehmet Tarhan’ın vicdani ret dönemi yaşadıkları, o dönemde Melek Göregenli «homofobi» üzerine bir değerlendirme yapmıştı, daha sonra, «kadın resimleri, erkek resimleri» adlı bir proje programlarında, GLADT’dan Koray ve başka bir arkadaşla gene Mehmet’in durumu, GLADT’in çalışmalarından örnekler, o dönem yeni iltica istemi kabul edilen Lambdaistanbul ve İHD’den Hülya ile söyleşiler yer almıştı. 2007 yılından beri sen ve Burcu ile düzenli homofobi karşıtı buluşmaların program tanıtımı, daha sonra kısa bir değerlendirmesini yayınladım.

2007 yılındaki buluşmadan birçok o-tonu “die hälfte des äthers” kadın program saatinde, lezbiyenler, biseksüeller, transmann-tramsfrau ve diger kadın konuşmacılar yer almıştı. Aynı ay, farklı yerlerden katılan gey konuşmacıların sunumlarından parçalar daha önce yunanca program saatinde yer almıştı. Tabii bu iki programda Türkçe-İngilizce ve/ya da Almanca idi.

Kassandralar programında, 2007’de iki ve 2008’de de sadece iki, toplam dört bölümünü yayınlayabildiğim Kaos GL ve Radio ODTU’nün birlikte hazırladığınız 12 bölümlük «Hayatın Renkleri» radyo programını yayınladım. Ama bunu düşündüğüm gibi düzenli yayınlayamadım, çünkü o sırada «Uçan Süpürge» ve Ankara Radyosunun birlikte hazırladıkları «kadın 2004» programını da yayınlıyordum. Bu programı kadın program yapımcısı ile paylaştım. Ayrıca yoğun güncellik, programlardaki ritmi etkiledi.
 

2002 yılında nosotras-wir frauen, biz kadınlar göçmenlik deneyimli ve deneyimsiz kadınların farklı azınlık kadın grupları farklı coğrafyalardan 10 bölümlük bir programda. İsviçre’deki lezbiyen ve biseksüel kadınlar ve annelerin deneyimleri de yer alıyordu. Göçmenlik deneyimli kadınların da bu çalışma ve deneyimlerden haberdar olmasının önemine projedeki her kadın katılmıştı.
 

“Queer” bunlardan farklı mı yoksa içerik olarak aynı mı?
 

Queer programını özel olarak istedim. Çünkü daha önceki deneyimlerim, eğer özel bir alan yaratmazsam, bu programın tamamını yayınlamamın olanaksızlığını bana göstermişti. Radio RaBe ve Radio LoRa’da program yapan Gay Radio bunu gerçekleştirdi. Çünkü sadece bu program için 12 bölümlük özel saat aldı ve yayınladı. “Hayatin Renkleri”nin tamamı şimdiye kadar sadece, “gay radio” tarafından Radio RaBe’de yayınladı, çünkü Radio LoRa’da ben yayınlayacaktım.

Yani programın ilk yarım saati bu başlanmış radyo programının tamamını bu yıl yayınlamak.

İkinci yarıda güncel LGBTT gündemli filmler, kitaplar, söyleşiler v.b etkinliklerin paylaşımı.

Heteronormallik ve onun dayattığı sadece iki cinsiyet anlayışına eleştirinin, her dayatmaya karşı her bireyin eşit haklar konusunda teorik ve pratik paylaşım denemesi.
 

LGBT konulu yayınlar radyoda ve dinleyiciler arasında ne gibi tepkiler alıyor?
 

Bu iyi bir soru, bir kaç hafta önce sol cevreden birileri bir programda cinsel konulara değinildiğini oldukça şaibeli bir şekilde yaydığına dair bir haber geldi.
 

8 Marttan önce de kadınlardan biri, bana Doğu Perincek’in kitabını önerdi. Ben de çok az zamanım olduğunu bu nedenle okuduğum her şeyi seçtiğimi, o kitabı okumadığımı, ama onun üzerine kritikleri bildiğimi söyledim. Bunun üzerine kendisini programıma davet etmemi ve bu konuda kendi yaklaşımının, uyuşturucu ve kadın ticareti konusunda düşündüklerine eş olduğunu söyledi. Ben bu programda homofobik görüşlerin yer almasını istemediğimi, bu programı bilinçli istediğimi ve bu alanı LGBTT bireylerin paylaşımları için kullanmak istediğimi söyledim.
 

Sizlere, Radio LoRa’nın kadın yayınları bölümünden arkadaşa, GLADT’tan Koray ve Tülin’e, lezbiyen program yapımcısına, Burcu, Nevin ve Seçin’e ortak bir @ yazmak istiyorum. Olur da bir terslik olursa, sizler kendi aranızda yazışarak bu programın bu yılın sonuna kadar gerçekleşmesini sağlayabilesiniz.
 

Bence Radio LoRa’nın programları ve yapımcıları arasında LGBTT bireyler ve programlar yer almalı. Örneğin birkaç yıl önce lezbiyen program yapımcıları “Pandora’s Box”a lezbiyen yazarlar, sanatçılar, aktivistler vb yanında “Transgender” başlıklı bir programa bir transfrau, bir trans-mann ve lezbiyen bir konuğu davet ederek çok canlı bir tartışma yaratmışlardı. Gay Radio’nun konukları genellikle erkekler. Bu iki yayın dışında suchen bölüöüne “Queer” yazdığınızda karşınıza birçok program çıkıyor…
 

Bu programın Türkçe anlayan az da olsa belli çevrelerde zaman içinde tanınıp dinleneceğini düşünüyorum…
 

Programlardan kültürel politik çeşitlilik görülebiliyor. Bunları sadece göçmenler mi dinliyor yoksa ilgili toplumlara da ulaşıyor mu? Tepkiler ne yönde oluyor?
 

Haklısın programlarda kültürel ve politik çeşitlilik var. 180 derecelik bir perspektif. Tek ses yerine, çok renklilik, benim özgür alanımı yaratıyor...

Bu çok seslilik içinde radyonun üç kuralı var, yayınların içeriği:

1.    ırkçı

2.    cinsiyetçi olmamalı ve

3.    Reklam yapmıyoruz, reklam almıyoruz.

Böylece programlarımızın içeriğini reklam parası verenler değil, üye olarak radyo yapanlar belirliyor.
 

İlgili toplumlardan neyi kastettiğini tam anlayamadım, ama anladığım kadarıyla yanıtlarsam...

Örneğin, Kaos GL ve Radio ODTU’nün programı Türkçe ama programı dinleyen ve Türkçe bilmeyen bir dinleyici de programın içeriğini almanca ya da İngilizce dinlediğinde, bir fikir edinebiliyor. Ve internet aracılığıyla dünyanın herhangi bir köşesinde bu dillerden birini bilene bir yönü ile ulaşabiliyoruz.
 

Programlarım, haftalarca, aylarca uğraşmama karşın, bir yönüyle konuya ilgi duyanı, araştırmaya çağırıyor, bu nedenle internet adresleri, ya da kaynak kitap, film, müzik v.s. adlarıyla küçük bir ham materyal konumunda. Buna bazı kitap tanıtım programlarında, kadın ve kültür programlarında da rastlıyoruz.
 

Programlardaki bu kültürel politik çeşitliliğin LGBT konularıyla ilişkisi, etkileşimi olabiliyor mu?
 

Birçok şey birbiriyle bağlantılı, ama birkaç örnek vereyim, bir dönem vicdani ret, savaşa, katliamlara karşı olanların, yaşasın ölüm yerine merhaba yaşam diyenlerin yaşamak istedikleri bir dünya için çabaları, yaşam tarzlarıyla dayanışma, beni vicdani rettçiler içinde bir gey vicdani retçiyle de buluşturuyor ya da üniversite öğrencilerinin karşılaştıkları sorunlar içinde bir lezbiyenin yaşadıklarıyla ya da çalışan bir eşcinselin, işyerinde yaşayabilecekleri, tutuklu bir eşcinselin hapishanede sadece cinsel yöneliminden dolayı yaşadıklarıyla karşılaştığımda bu etkileşim gerçekleşiyor...
 

Ya da bir film festivaline gittiğimde, yönetmenler ya da işledikleri konular...

Başka bir örnek: alternatif olarak bildiğimiz yerlerde bile homofobik içerikli müzik sözleriyle karşılaşılmış, nasıl mı? Jamaika’dan bir reggae muzik gurubu konser veriyor. Konser sırasında müziğin sözleri fark ediliyor...
 

Bunun üzerine bu konuda duyarlı birkaç kişi Jamaika’dan reggea müzik gurupları üzerine bir araştırma yapıyor ve bir liste çıkarıyor, oldukça uzun bir liste. Bu arada Jamaika’dan görüntüler ve eşcinsellerin toplum tarafından nasıl vahşice dışlandıkları ve birçok eşcinselin yaptıkları görüşmelerde kesinlikle görüntülerinin tanınmayacak şekilde alındığını görüyoruz. Bu araştırmayı görüntüler, konserlerden alıntılar, farklı düşünceden kişilerle röportajlarla paylaşımını şubat sonunda izleme olanağım oldu, daha sonra «katil müziği durdur!» reggea soliparty, dayanışma konseri gerçekleşti…
 

Neyse bu konuda biraz araştırma yapmak, dinlediğimiz müziğin içeriğini bilmek açısından iki adres vermek istiyorum. Stopthegame.ch, Stopmurdermusic.ch
 

“Queer” programından anlaşıldığına göre bu dönem Türkiye LGBT topluluğundan daha çok ses yayılacak gibi LoRa’dan, 2009’da neler dinleyeceğiz?
 

Şimdiye kadar her ayın 1. perşembesi saat 17.00-18.00 arası ocak, şubat ve mart aylarında, üç program gerçekleşti.
 

İlk program: O dönem birçok programın yanı sıra, 31. Aralık’ta iki saatlik Kassandralar, gece kâğıtsızların ve ilticası kabul edilmeyenlerin kilise işgali ve dayanışma konseri ve 1. Ocak programını hazırlarken yeni yıla girmekle ve ertesi günü gerçeklesen yürüyüşten sesleri kesip, yayına hazırlama stresi içinde gerçekleşti, programın bir kısmı yayınlanırken ikinci kısmın kesimlerini yapıyordum.
 

Gazze’deki katliam, İsrail devletinin askeri saldırısına karşı tüm dünyada yükselen savaşa, katliama hayır çığlığı, İsrail vicdani retçileri ve İsrail devletinin bu saldırısına karşı yürüyen İsrail vatandaşlarından hiç söz etmeyen İsrail basınının tavrı üzerine de değinmemek olmazdı. Bu nedenle 1. programın ilk yarısında Hayatın Renkleri, lgbtt güncelliğinden iki kısa paylaşımdan sonra, Zürih’ten “oturum hakki herkese” kilise işgali ve Gazze’de gerçeklesen katliama karşı yılbaşı ve tatil olmasına karşın hemen düzenlenen mitingden sesler yer alıyordu.

2. Queer programında, Queer kavramı üzerine 2007 Homofobiye Karşı Buluşma toplantısındaki sunumlardan birini, Hayatın Renkleri 2. bölümü izledi, lgbtt güncelliğinden bazı söyleşi ve duyurular yer aldı.
 

3. Queer programı 8 Mart nedeniyle, Hayatın Renkleri’nin 6. bölümü “lezbiyenler eşcinsel mi?”den sonra Pembe-Mor Haftasonu üzerine Kaos GL’den Seçin’in kısa bir değerlendirmesini, 7. ve 8 Mart’ta gerçekleşecek etkinlikler, yürüyüşlerin, Kürtçe, Türkçe ve almanca duyuruları yer aldı. 8 Mart’ta Ankara, İstanbul ve Zürih yürüyüşlerinden seslerin bir kısmı yayınlandı.

 

Bu program da 8 Mart güncelliği nedeniyle, lgbt güncelliğinin bir kısmına değinebildi. Ama 12. mart “davet” programında Ankara, İstanbul ve Zürih’teki yürüyüşler dışında, Uçan Süpürge etkinlikleri, yeni bir nefret cinayeti olan Ebru’nun öldürülmesi üzerine birkaç yazının ve hapishane’den Radio LoRa’nın kadın program yapımcılarına gönderilen kartın okunması gibi...

12. Mart “davet” programının bir kısmını da lgbtt gündemi belirledi.

Bu üç aya bakarsak durum bu. Yapmak istediklerimi, şimdiye kadar %60-%80 arasında gerçekleştirdim.

 

Önümüzdeki dönem tam gerçekleşmesi LGBTT bireyleri olan sizlere bağlı. Yazdıklarınızı, araştırdıklarınızı, yaptığınız bir filmi, ya da izlediğiniz bir filmi, okuduğunuz bir kitabı, paylaştığınız oranda, programın ikinci bölümü “Gökkuşağı” görünür, duyulur olabilecek.

 

Radio LoRa’yı yeterince tanıdık sanırım, Ayşe’yi de tanıyabilir miyiz?
 

Şimdiye kadar yazdıklarımla sanırım belli bir oranda tanıştık, birlikte yapacağımız programlar, programlarımda duyurduğum başka programlar, izlediğim filmler, okuduğum kitaplar, katıldığım etkinliklerin paylaşımı ile kendimi fazlasıyla tanıttım...
 

Programlarında feminizm ile LGBT konularını hangi çerçevede ele alıyorsun? Almanca konuşan feministlerin LGBT konularına yaklaşımından kısaca bahsetmen mümkün mü?
 

Şimdiye kadarki programlarımdan hemen bir iki örnek verecek olursam, örneğin Emine Özkaya’nın üç çevirisi üzerine Emine ile yaptığımız programlarda, Emma Goldmann’dan Hayatımı Yaşarken kitabından bölümler içinde, tabii ki genç eşcinsel bir kadının duygularının işlendiği bölüme özel olarak yer verdik.
 

Başka bir örnek, siyah aktivist, feminist, lezbiyen, öğretim görevlisi Audre Lorde bu yıl Zürih’te lezbiyenlerin, farklı çevrelerden ve bağımsız kadınların afişlerinde, yaptıkları konuşmalarda, Radio LoRa’nın «die hälfte des äthers» programında, daha önce “Pandora’s Box” lezbiyen program yapımcısının çalışması yayınlandı. Audre Lorde’un şu cümlesi bütün kadınların ortak duygu ifadesiydi “eğer bir kadın bile özgür değilse ki onun zincirleri benimkinden farklı olabilir ben özgür değilim.”
 

8 Mart konuşmacılarından biri de lezbiyendi, İsviçre ve dünya çapında lezbiyenlerin karsılaştıkları ayrımcılık ve nefret cinayetlerinden örneklere de değindi.
 

Şimdiye kadar kendi çevremdeki almanca konuşan feministler içinde lezbiyenlerle birlikte çalışmalar dışında bir örneğe rastlamadım, dediğim gibi benim bildiğim cevre içinde...

Türkçe konuşanlar içinde bir örnek verdim, açık olmayan tutumlar üzerine bir şey söyleyemem, ama başka bir Türkçe kadın program yapımcısı Barış Meclisinden davet ettiği konuğu yaptığı çağrıyı, program yapımcısının sorusu üzerine eşcinselleri davet ederek sözlerini noktalamıştı. Gene üçüncü bir Türkçe kadın program yapımcısı davet ettiği travesti konuğuyla birlikteki programına beni de çağırmıştı, programı üçümüz birlikte gerçekleştirmiştik.
 

“Pandora’nın Kutusu”nun yapımcısından bu queer programın tanıtımını sizler için istedim:
 

“Pandora’nın Kutusu”, Zürih’teki alternatif radyolardan LoRa’nın lezbiyen içerikli programıdır. Fakat sadece ‚lezbiyen ağırlıklı bir program değildir, aynı zamanda anaakımdan uzak ‚queer bir programdır, “gendered”den ziyade “crossgender”dir.
 

Pandora’nın Kutusu, LGBT toplumuna dair her türlü konuyla ilgilenmektedir ve bu camia hakkında bilgi akışını sağlamak için de her türlü metodu kullanmaktadır: röportajlar, sohbetler, sunumlar, okumalar vb.

 

Peki ya müzik? Pandora’nın Kutusu bu konuda da anaakımdan uzakta ve erkek müzik gruplarından ziyade kadın müzik gruplarına yer veriyor. Son aylarda, Pandora’nın Kutusu ekibi Zoe Leonar, Tender Forever ve Lesbians on Ectasy ile röportajlar yaptı; LGBT Fanzin Festivali’ne katılmak için New York’a gitti; Aubervilliers varoşlarında yaşayan lezbiyenlerle buluşmak için Paris’e gitti; Audree Lord’un biyografisini ve bir çok kitap okudu; filmler izledi ve sanatsal sergileri gezdi.
 

Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’nın ikincisinde “LGBT Medya” forumunda Radio LoRa’yı temsilen katılmıştın. Homofobiye karşı bir medya ağında alternatif medya organları nasıl iletişim kurabilir, nasıl işbirliği yapabilir sence?
 

O zaman söyleşiye katılan alternatif medya konukları bu konudaki duyarlılık ve dayanışma örnekleri vermişti.
 

A-infos’dan, karahaber’e, küresel eylem’den, bianet’e kadar aklımda kaldığı kadarıyla, eğer hatalar varsa lütfen düzeltir misin?
 

Bianet’in haberleri yanı sıra, Kaos GL bireylerinin, BirGün, Radikal, bazı radyo, televizyon programlarını okuduğumda birçok adımın atıldığını görüyorum, seviniyorum…
 

Şimdiye kadar söylediklerimin, neler yapılıyor, neler yapılabiliri içerdiğini sanıyorum.
 

Bence Kaos GL de bir alternatif medya, bu nedenle bu soruyu ben de sana soruyorum? Neler öneriyorsun? Neler öneriyorsunuz? Neler yapabiliriz birlikte?
 

Zürih’ten son olarak neler söylemek istersin?
 

«max bill 100» Max Bill ve sanatını değerlendiren, gene kendisi gibi sanatçı olan oğlu Jakob Bill ile kısa bir söyleşi yaptım ve Jacob Bill’le aynı kuşaktan Max Bill’in kendisini ve çalışmalarını tanıyan başka bir sanatçı Hans Jörg Glattfelder’le Dorothea Strauss’un yaptığı söyleşiyi dinledim. Max Bill, çok yönlü bir sanatçı, ressam, heykeltıraş, mimar.
 

Paul Klee ve Kandisky ile birlikte çalışmış, onların etkilerini çalışmalarında görebiliyorsun, 1925-1930’larda mimar, La Corbusie’yi tanımış, Zürih’te ki savaş karşıtı DADA hareketinden, Hans Arp ve Sophie Tauber Arp’la yakın, ailesel ilişkileri olmuş. İkinci dünya savası sırasında Almanya’dan Zürih’e gelen tiyatro sanatçısı ve savaş ve faşizm karşıtı yayın organlarını çıkaran, vb. kişiler zaman zaman evinde kalmışlar ve bu yüzden polisin gözü ve tehditleri üzerinden eksik olmamış, savaş öncesi bauhaus’da eğitim görenlerden olduğu için, savaş sonrası yaptığı mimari çalışma ile bauhaus’u kaldığı yerden geliştirmiş, bu çalışmaya katılanlar içinde Hitler’e ve savaşa karşı Alman muhalif hareketlerinden biri olan «beyaz gül» scholl kardeşlerden hayatta kalan kız kardeşle birlikteki çalışmalarıyla kısa bir portre yaptım. Bu konuda daha önce almanca olarak 3 ayrı program hazırlamıştım, bugünkü katılımımla bu çalışmanın 3. 4. ayağını tamamlamaya çalışacağım.
 

Daha sonra radyo’ya gelerek sana verdiğim sözü yerine getirmek için saat 21.00’den beri bilgisayar başındayım. Saat 01.33 son tren, son otobüs hepsi bitti. Sabah 5’e kadar çalışıp, daha sonra ilk otobüsle eve gidip, birkaç saat uyuduktan sonra, tekrar radyo kayıtları için radyoya geleceğim.
 

Bu arada 4. Homofobi Karşıtı Buluşma için seni de arayacağım...
 

PS: Zürih’te warmer mai programı bütün bir mayıs ayı boyunca sürüyor. Pink Apple film festivalinden birkaç film izlemek istiyorum, tabii sizlerle de paylaşmak istiyorum. Bu yıl mayıs/haziran ayında gerçekleşecek olan “europride” Zürih’te. Tüm Avrupa’dan LGBTT bireyler gelecek. Bu yürüyüş street parade tarzı ticari, turistik bir içeriğe dönüştürülmeye çalışıyor.

Bu yürüyüş Stonewall ayaklanmasını hatırlatıyor... Transseksüeller, lezbiyenler ve geylerin, polisin bazı barlara yaptığı vahşi baskınlara karşı direnişini. O günden beri LGBTT bireyler hakları ve homo-lesbo-und transphobie’ye karşı yollardalar.
 

Queer-alternatif “offpride” etkinliği politik, dayanışmacı ve ticaret kaygısı olmaksızın gerçekleşecek.
 

Tesekkürler...
 

www.lora.ch

 


Etiketler: kadın
nefret